Evrendeki uzaklıkları nasıl
ölçüyorlar? El-cevap: Tahminle. Zan ile.
Bir yazıda, bulunan en uzak
galaksi ve mesâfesi için şunlar yazıyor:
“Dünyâ’ya 30 milyar ışık-yılı uzakta olan
galaksinin, Büyük Patlama’yı izleyen döneme ışık tutması bekleniyor. Evren’in
kıyısından ışığın bize ulaşması uzun zaman aldığı için, biz bu galaksiyi 13,1
milyar yıl önceki hâliyle görüyoruz. Fakat evren genişlediği için Dünyâ’ya
uzaklığı 30 milyar ışık-yılı olarak hesaplanıyor. Araştırmayı yürüten ABD Texas
Üniversitesi’nden Steven Finkelstein, “bu tespit ettiğimiz en uzak galaksi ve
onu Büyük Patlama’dan 700 milyon yıl sonraki hâliyle görüyoruz” dedi. Uzak
galaksiye z8_GND_5296 adı verildi.
Gök-bilimciler, galaksinin rengini inceleyerek
Dünyâ’dan ne kadar uzakta olduğunu belirledi. Böylece bu galaksinin bu-güne
kadar tespit edilmiş en uzak galaksi olduğuna karar verildi. Yeni
galaksinin, Dünyâ’nın da içinde bulunduğu Samanyolu Galaksisi’nin yüzde 1-2’si
kadar bir kütleye sâhip olduğu ve ağır metâller bakımından zengin olduğu düşünülüyor.
Bu galaksinin ilginç bir özelliği de gaz ve toz bulutlarını Samanyolu’ndan
yüzlerce kat daha hızlı döndürerek hızla yeni yıldızlar oluşturması.
Açık Öğretim Üniversitesi’nden Dr. Stephan
Serjeant ise, aşırı kızıl değişimler içeren galaksiler peşinde koşmanın heyecan
verici olduğunu, fakat zorlukları da bulunduğunu, bir-çok uzak-galaksi
iddiasının sonradan daha yakındaki yabancı yıldızlar olduğunun anlaşıldığını
vurguladı”.
Oysa bir de derler ki:
“Evrende uzaklığı görüntülenebilen en uzak yapı olan kuasar
ise, Dünyâ’dan 13.7 milyar ışık-yılı uzakta bulunur. Bu uzaklıktan daha
uzaktaki hiç-bir şey henüz görülememiştir”.
Bu tarz manşet laflara aldanmayın. Bunlar
boş gürültüden başka bir şey değildir. İnsanları oyalamak için uydurula-gelen
taktiklerdir. Aslında yaptıkları ölçümler %99 yanlış ölçümlerdir. Sâdece Güneş
Sistemi içindeki uzaklık ölçümleri “yaklaşık sonuçlar” verebilir. Uzak
yıldızlar ve galaksiler için yaptıkları ölçümler ve bu ölçümler için
kullandıkları yöntemler son derece basit ve mantıklı olmayan yöntemlerdir. Aslen
belli bir uzaklıktan daha ilerideki uzaklıkların ölçülmesi imkânsızdır.
Peki gök-bilimciler uzak yıldız ve
galaksileri ölçmek için hangi yöntemleri kullanıyorlar? Bu, bilimsel bir yazıda
şöyle aktarılır:
“Bilinen iki yöntemi ana-hatlarıyla aktarmak gerekirse;
birincisi üçgenleştirme (parallax), diğeri parlaklık ölçümü. İlkinde, Dünyâ’nın,
en yakın yıldız referansımız olan Güneş çevresindeki dönüşü sırasında çizdiği
yörüngenin kabaca dâiresel bir çapa sâhip olduğu kabûl edilerek bu çapın
iki ucundayken yapılan yıldız gözleminden elde edilen açılar sanal üçgenin
taban-açıları yerine konur ve trigonometrik çözümlemeyle ‘yaklaşık’ uzaklık
bulunur. İlk yöntem belli bir uzaklıktan ötedeki yıldızlar için
hassâsiyetini yitireceğinden, “parlaklık ölçümü” adı verilen ve ilk
yöntemde uzaklıklarını bulduğumuz “binlerce” yıldızın parlaklıkları esas
alınarak öte-yıldızların renk tayfındaki parlaklık dereceleriyle (kadir)
karşılaştırmaya dayanan bir teknik kullanılır.
Olayı basitçe anlatırsak; yıldızın renginden yola çıkarak
hangi sınıfta bir yıldız olduğu ve bu sâyede yaklaşık kütlesi hesaplanır.
Bu özellikte bir yıldızın parlaklığının hangi mesâfede ne kadar olacağı
hesaplanabilir. Bu durumda Dünyâ’ya ulaşan parlaklık belli olduğundan mesâfe
ortaya çıkar. Türkçede “salt-parlaklık” denilen, orijinâli “absolute magnitude”
olan ve bir yıldızın 10 parsec mesâfeye getirildiğinde hangi parlaklıkta
olacağını gösteren değer (M) ve şu-anki parlaklığı (m) ile ilişkilendirilmiş
formüller var. Bunlar yardımı ile uzaklık kolayca hesaplanıyor. Tabi soruyu
daha da içinden çıkılmaz yapabilecek bir konu daha var. Yıldızların uzaklığı bu
şekilde hesaplanıyorsa, galaksilerin uzaklığı nasıl hesaplanıyor? Burada da
Hubble yasasından faydalanılıyor. Galaksilerin ortalama bir parlaklığı var,
evren sürekli genişlediğinden bizim galaksimiz ve ölçmek istediğimiz galaksi
bir-birlerine göre belli bir hızla hareket etmelidir. Bu da gözlenen galaksinin
ışığında “kırmızıya kayma” (red shift) denilen bir etki ortaya çıkarır.
Kırmızıya kaymanın oranı evren genişleme sâbiti ile ilişkilendirilip, oran bu
ise bizimle bu galaksi arasında bu kadar uzaklık olmalı gibi sonuçlara
varılır. Bu hesaplar uçuk ve hatâya açık görünse dâhi şu-an daha güvenilir bir
yöntemimiz de yok..
Yakın çevremizdeki yıldızların uzaklıkları ‘‘Paralaks’’ adı
verilen bir yöntemle bulunabiliyor. Bu yöntem keşfedilmeden önce kimse
yıldızların ne kadar uzakta olduğunu bilmiyordu. Dünyâ’nın yörüngesi üzerinde
birbirine en uzak iki noktadan (6 ayda bir) yapılan gözlemlerde, yakındaki
yıldızlar uzak yıldızlardan oluşan fonun önünde yer değiştiriyor gibi
görünürler. Bu yer değiştirme yıldızların bize uzaklığıyla ters orantılıdır..Yıldızın
uzaklığı trigonometri hesaplamaları kullanılarak bulunabilir. Paralaks
yöntemiyle sâdece 3.000 ışık yılı uzaklığa kadar olan yakın yıldızların
uzaklıkları bulunabiliyor.
Kırmızıya kayma yönteminin düşük duyarlılığı, paralaks
yönteminin de çok sınırlı bir uzaklığa kadar sonuç vermesi, bu yöntemleri
kullanarak evrenin genişleme hızını, dolayısıyla da yaşını duyarlı biçimde
bulmamıza yetmiyor. Bu konuda
gök-bilimcilerin önemli bir silahı daha var: Sefeid değişken yıldızları. Sefeid’lerin
çok önemli bir özelliği, ışıma güçlerinin “zonklama” periyotlarıyla ilişkili
olmasıdır. Işıma güçleri arttıkça, periyotları da uzar. Periyodu ölçülebilen
bir Sefeid yıldızının parlaklığı hesaplanabilir. Parlaklığı bilinen bir
yıldızdan bize ulaşan ışıma miktârına bakılarak ne kadar uzakta olduğu
bulunabilir.
Gök-bilimci Edwin Hubble, bu ilişkiyi gök-cisimlerinin
uzaklıklarını hesaplamada kullanmaya başladı. Hubble, öncelikle Andromeda
gök-adasının içindeki Sefeidleri gözledi ve gök-adanın uzaklığını yaklaşık
olarak 1 milyon ışık-yılı olarak hesapladı. O sırada Sefeidlerin özellikleri
çok iyi bilinmediğinden bu hesap hatâlıydı. Ancak yine de o zamanlar sanıldığı
gibi, Andromeda’nın Samanyolu’nun içinde bir gökcismi olmadığı anlaşıldı”…
Evet; yukarıdaki yazılar
bilimsel gibi görünse de aslında bilim ile alâkası yok. Dikkat edilirse
tahminden/zandan başka bir şeyden bahsedilmiyor. Yapacakları başka bir şey de
yok zâten. Şimdi:
1-Parallax
(üçgenleştirme) yöntemi ile sâdece yakın yıldızların, o da “yaklaşık” uzaklıkları
hesaplanabilir. (Aslında çok da yaklaşık değildir).
2-Parlaklık ölçümü (kadir) ile yapılacak
ölçümlerde ise yanlış ölçüm kaçınılmazdır. Çünkü evrende her cisim bir
diğerinden etkilenir. Bu etkilenmede en çok itim-çekimden dolayı
ışıkları/parlaklıkları etkilenir. O yüzden bize, doğru ve gerçek parlaklıkları
ulaşamaz.
3-Sefeid yıldızları ise, bu yıldızlar,
evrendeki her cisim gibi bir değişkenliğe sâhiptir. Her-zaman aynı
durumda/parlaklıkta/hızda vs. kalmazlar. Bu yüzden de her-zaman aynı sonuçları
vermezler. Hem de ışığın da çekimden etkilenmesi söz-konusu olduğundan, bu
ışık/parlaklık/kadir bize net olarak ulaşamaz.
4-Kâinâtta her-şey sürekli döngü-devinim
hâlinde olduğundan dolayı; sürekli yer değiştirdiğinden, bir-birlerinin
çekimlerinden etkilendiğinden, zamâna ve entropiye karşı mecbûren dayanıksız
olduklarından dolayı her zaman farklı sonuçlar vermek zorundalar.
5-Kâinâtta hiç-bir şey biraz-önceki
durduğu yerde değil. Hattâ uzaklık arttıkça, bulunduğu zannedilen yerdeki
görüntüsü sâdece hayâli bir görüntü olur. Belki de çoktan sönüp gitmiştir. Yâni
aslında olmayan bir şeyin ölçümü yapılıyor olabilir. Olmayan bir şeyin
ölçümünün kesin, hattâ yaklaşık bir sonuç bile vermeyeceği tartışılmaz.
6-Galaksiler arsındaki mesâfelerin
ölçülmesi imkânsızdır. Zîrâ (modern bilime göre) galaksiler bir-birlerinden
ışık-hızına yakın hızlarda uzaklaşırlar. Bu nedenle de yayılan ışıkları bize
ulaşamaz. Işıkları ulaşamayacağı için mesâfeleri de ölçülemez.
Binaenaleyh
kâinâtta hiç-bir şeyin (Güneş’imizin bile) uzaklığı, dolayısıyla yaşı doğru
olarak hesaplanamaz. Yapılacak tüm ölçümler, varılacak tüm sonuçlar kesinlikle
doğru sonuçlar olamaz. Fakat bu bilgiler yanlış da olsa, farklı alanlarda bize
ufuklar açabilir, yâni beyin jimnastiği ile geniş ve farklı düşünmeyi
öğretebilir ancak. Sâdece böyle bir değerleri ve kıymetleri olabilir. Yoksa yanlış
sonuçlar verdiği için bilimsel bir kıymetleri yoktur.
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Şubat 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder