7 Şubat 2016 Pazar

Düzenlilik Üzerine



“O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayâtı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır. O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutâbakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiç-bir çelişki ve uygunsuzluk (tefâvüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; her-hangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umûdunu kesmiş bir hâlde bitkin olarak sana dönecektir” (Mülk 2-4).

“Üzerlerindeki göğe bakmıyorlar mı?. Biz, onu nasıl binâ ettik ve onu nasıl süsledik?. Onun hiç-bir çatlağı yok. Yeri de (nasıl) döşeyip-yaydık?. Onda sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda ‘göz alıcı ve iç açıcı’ her çiftten (nice bitkiler) bitirdik. (Bunlar,) içten Allah’a yönelen her kul için hikmetle bakan bir iç göz ve bir zikirdir” (Kâf 6-8).

Âyetlerde bahsedildiği gibi, varlık “düzenli” olarak yaratılmış ve “düzenli olarak” da varlığını devâm ettirmektedir. Bu düzen kâinâtın ve Dünyâ’nın her yerinde çıplak gözle bile görülebilecek bir şekildedir. Düzenlilik sâdece çıplak gözle görülen âlemde değil, mikro boyuttaki atom-altı âlemde ve makro boyuttaki evrende de mükemmel ve hayranlık uyandıracak bir şekilde gözlemlenir. Yaratılmış olanda muazzam bir düzen vardır. Zîrâ Allah düzensiz bir şey yaratmaz. Düzensiz bir yaratış yapmaz. Fakat “düzen” ile “simetri”yi karıştırmamak lâzım. Simetri de bir bakışa göre düzenli olabilir fakat simetride düzen ile birlikte doğallık yoktur. Hâlbuki Allah’ın yarattığında “doğal olan bir düzenlilik” vardır. Zâten bu nedenle yaratılmış olan her-şey çok güzeldir ve insanları sıkmaz, görülen-duyumsanan şeyler insanları bıktırıp usandırmaz. Fakat simetrik yapılar bir-süre sonra yorucu olur ve sıkmaya başlar. Bu nedenle de insanların yaptıkları şeyler sürekli değiştirilir. Allah’ın yarattıkları içinde, hissedebileceğimiz ama kavrayamayacağımız bir “ruh” olduğu için sürekli yenidir, yâni sanki “biraz-önce yaratılmış” gibidir. Allah’ın yarattıklarında eskilik ve eskime olmaz. İnsanların yapmalarında ise zamanla eskimeler-yıpranmalar olur kaçınılmaz olarak ve bu nedenle bir-süre sonra o şeyden bıkılır. Çünkü Allah’ın yarattıkları mûcizevî ve doğal olduğundan dolayı bir kanıksanma olmazken, insanların yaptıkları-ürettikleri çabuk kanıksanır ve bu nedenle de o şeyden çabuk bıkılır. Meselâ insanlar her-gün sürekli içtikleri sudan bıkmazlar. Ama insanların ürettikleri içeceklerden-meşrubatlardan bir-süre sonra bıkılır ve yeni şeyler aranmaya başlanır. İşte bunun nedeni, Allah’ın yarattıklarında bulunan rûh ve bir canlılık içeren düzenliliklerdir. Düzenlilik varlığın tamâmında vardır.

İnsanlar mutlak bir düzen sağlayamayacak olsalar da yine de düzenli işler-eylemler yapmaları gerekir. Zâten insanların imtihanı da budur: Yeryüzünde göklerdekine benzer bir düzen kurabilecekler mi kuramayacaklar mı?. İmtihan aslında budur. İnsanların çeşitli mekânlarda sağlamaları gereken düzenlilikler bizce şu şekildedir:

Evde düzen: Evde düzeni sağlamak, doğal ve fıtrî olarak, -erkek iş ve geçim peşinde koştuğu için- kadına âittir. Modern zamanlarda çok büyük ve içi eşyâlarla dolu olan evleri düzenleyip temizlemek kolay değildir. Bu nedenle daha ilk-başta evin durumu ve yapısı belirlendikten sonra eşyâlar da kullanışlılık merkezinde seçilip tercih edilmeli, eve tam uygun olan eşyâlar seçilip alınmalıdır. Bu, evin düzeni için çok önemlidir. Tam eve uygun eşyâlar alındığında ev-içi hareketlilik daha kolay olacağından, düzenlemek de kolaylaşacaktır. Kadınlar için modern zamanlarda vakit geçirecek çok farklı seçenekler olduğu için, evlerini düzenlemeyi ve derleyip toplamayı sevmiyorlar. Hele de ev, “düzenlilik bilinci”ne sâhip olmayan kişilerin olduğu bir ev ise, o ev sürekli dağınık olan bir ev olacaktır. Fakat bu evde yaşamak hem hoş olmayacak hem de yaşaması rahat olmayacaktır. Bu nedenle kadınlar günlük ufak dokunuşlar ve haftalık-aylık düzenlemelerle evlerini düzenli ve temiz tutabilirler.

Aslında düzenli olmanın en kolay yolu, dağınık olmamaktır. Bir de bir dağınıklığı hemen küçük bir dokunuşla düzenleyivermektir. Evde çocuklar olabilir ve evi dağıtabilirler. Ama çocukların dağınık olarak yetiştirilmesi yanlıştır ve zâten bu, hayatlarının ilerideki her alanında onlara sorun olarak döner. Düzenli olmanın en temel etkeni “düzenlilik bilinci”dir. Bu bilince sâhip olmayanlar çok düzenli olamazlar. Bu nedenle evdeki yada yakınlarındaki düzenli kişiler onların düzensizliğini dile getirirler. Yâni bir çeşit “düzenlilik baskısı” oluşturulur. Düzenlilik bilincine sâhip olanlara pek bir şey söylemiyoruz. Onlar zâten işini bilirler. Düzenlilik bilincinden yoksun olanlara kolay bir formül olarak şunu söyleyebiliriz: Meselâ sehpanın üzerinde kirli bir bardak var ve mutfağa gidiyorsanız, o bardağı da götürün giderken. Böylece o bardağı mutfağa götürmek için hem ayrıca bir zahmete girmezsiniz hem de dağınıklık o anda giderilebilir. Bu formülü her-şeye uygulayabilirsiniz. Sürekli böyle yapmakla bir-süre sonra buna alışırsınız bu ufak dokunuşlar size zor gelmez. Bunu bir formül olarak verdik ve her konuda kendiniz bu formüle göre düzenlilikler geliştirebilirsiniz. Yapılması gereken bir şeyi hemen yapmak düzensizliği yok eder. Ev düzenli olunca evi temizlemek de kolay olur.

Düzenli evlerde büyüyen çocuklar bir “düzen bilincine” sâhip olurlar ve hayatlarının her aşamasında da evdeki gibi düzenli olacaklarından, her alanda başarılı olurlar. Unutmayalım ki evler düzenliyse, Dünyâ da düzenlidir. Çünkü evler küçük birer Dünyâ’dır.

Düzenli evlerde “negatif enerjiler” de serbestçe dolaşamaz. Çünkü enerjilerin çarparak duracağı ıvır-zıvırlar orta yerde değildir. Böylelikle stresler yaşanmaz bu evlerde. Düzenlilik simetrilik değildir ve evler kesinlikle “yaşanmışlığın olmadığı yerler”e de çevrilmemelidir.

Son olarak ev hanımlarına yaşlı bir kadından duyduğum bir sözü söyleyeyim: “Evini temiz tut gelen olur, kâlbini temiz tut ölüm olur”.

İşte düzen: İş-yerinin düzenli olması işlerin de düzenli olmasını ve kolaylaşmasını sağlayacaktır. Dağınık olan bir iş-yerinde aranan küçük ve önemsiz bir şey bile hemen bulunamaz ve bu da hem zaman kaybına hem de işin düzensiz gitmesine neden olur ve istikrâra zarar verir. Bir kere iş-yerleri de evler gibi düzenli olmalıdır. Sonra iş-bölümü yapılıp işler bir plâna göre olabileceği en iyi şekilde yapılmaya gayret edilmelidir. Çalışanlar işlerini en iyi şekilde yapmalıdırlar ki hem kendileri için kariyer anlamında iyi olsun, hem de hizmet alanlar için sıkıntı olmasın. Bu konuda en çok düzensizlikler kamu kurumlarında görülüyor. Düzenli bir plânlama yapılmadığı için ve çalışanlar da buna önem vermediklerinden, buralardan hizmet almaya gelenler perişân olabiliyorlar. Düzenli olmayan, düzenlenmeyen işler yavaş ilerliyor ve bir-türlü bitmek bilmiyor. Vatandaş da canından beziyor. Özel kurumların işlerini daha çabuk bitirmeleri, bu özel kuruluşların kamu kuruluşlarına göre daha düzenli olmalarıdır. Bu nedenle özellikle kamu kuruluşlarında ve diğer kurumlarda düzenlilik hem iş-yerini, hem çalışanı, hem de hizmet alanları rahatlatacak ve memnun edecektir. Bu konuda siyâsetçiler önlemler almalıdırlar. Çünkü siyâset demek, düzen demektir. En iyi düzenleyenler, en iyi ve düzenli devlete ve mutlu insanların yaşadığı yerlere çevirirler ülkeyi.

Okulda düzen: İstikrarsızlık ve düzensizlik konusunda en çok sorunun yaşandığı yerlerdir okullar. Bir-kere okulların düzeni iyi değildir. Hapishâneyi andıran mîmârileri, “burada düzensizlik var” diye haykırır. Müfredâtın düzensizliği ise, sorma gitsin.. Bir-türlü yola-yordama sokamadılar gitti ve bir yola koyulacağa da benzemiyor. Her sene bir-iki defâ değişen programlar, o kadar düzensiz ve karışık yapılıyor ki, yeni düzeni anlamak için dikkatli bir şekilde araştırıp soruşturmak gerekiyor. Meselâ şu-anda eğitim sisteminde nasıl bir müfredât ve düzen olduğu, yoldan geçen 100 kişiye sorulsa 90’ı doğru cevap veremez. Bu durum çocukların başarısını, daha doğrusu başarısızlığını etkiliyor. Okulda ve müfredatta bir düzen yok ki çocuk da düzenli bir eğitim alabilsin ve başarılı olsun. Dünyâ’da bir-kaç ülke hâriç, eğitim-sistemi çok düzensiz. Bu nedenle de Dünyâ’yı daha yaşanabilir bir yere çevirebilecek beyinler yetişemiyor. Okulda gördüğü düzensizliği hayatlarında da devâm ettiren kişiler, Dünyâ’nın da aynen okullar gibi düzensiz olmasına neden oluyorlar yada düzensizliğini devâm ettiriyorlar. Düzenlilik bilincine sâhip olan eğitimciler ve uzmanların ortaya koyacağı ve devletin yapacağı yeni ve düzenli mîmâri plânlarla inşâ edilen okullarda yetişen insanlar ancak, Dünyâ’yı yaşanabilir bir düzene sokabileceklerdir.

Yargıda düzen: Büyük bir düzensizlik de burada var. İnsan-yapımı olduğu için mecbûren eksik ve hatâlı olarak çıkarılan yasalar-kânunlarla gerçek bir adâlet sağlanamıyor ve düzen tutturulamıyor ve insanlar kânunsuz işler yapmaktan alıkonulamıyor. Hiç-bir kânun net değil. Yargıda yıllarını geçirmiş iki kişi, basit bir kânun üzerinde bile anlaşamıyor. Çünkü kânunlar net değil. Düzenli olmak “net olmak” demektir. Düzensizlik hem karışıktır hem de pusludur ve net görülmez. Yargıda ve kânunlarda büyük bir netsizlik var ve bu yüzden “avukat” denen “gereksiz insanlar”a gün doğuyor. Avukatlar, yargının belirsiz, düzensiz ve netsizliklerin sonucunda ortaya çıkan kişilerdir. Aslında düzenli ve net yasalarla avukatlara gerek kalmayacağı gibi, insanların adâletsizliğe uğraması da olmayacaktır. Fakat şunu söyleyelim ki; gerek adliye binâlarının düzensizliği bitirilse, gerek de o binâların içinde çok iyi düzenlemeler yapılsa bile, yasalar-kânunlar insan-merkezli olmaktan çıkarılıp Allah-merkezli olana kadar “düzen” sağlanamaz. Çünkü bu alanda düzenlilik yetmiyor ve “adâlet” önemli oluyor. Adâletin ve hakkın en iyi şekilde ortaya konması ise; sınırlı-çapsız insanların çıkardığı kânunlarla değil, “Allah’ın kânunları”yla olur ancak ki bu kânunlar da anayasa olarak Kur’ân-vahiy, diğer kurallar için de Kur’ân’ın genel prensipleri dikkate alınarak ortaya konan yasalar olmalıdır ki adâlet tam bir düzene kavuşsun.

Dünyâ’nın düzeni: Dünyâ, perişân bir hâldedir. Bir-kaç şerefsiz tâğut ve onların sayısı bir-kaç bin yada onbin olan şerefsiz uşakları, Dünyâ’nın bir-türlü düzene girmesine izin vermiyorlar. Çünkü çıkarlarına ters geliyor. Onlar düzensizlikten besleniyorlar zîrâ. Düzensizlik, şeytanın işine yarar. Şeytan bilindiği gibi; tüm melekler Âdem’e secde etmişken ve bir “secde düzeni” oluşmuşken, secde etmeyerek düzeni bozmuştu ve o günden beri “düzensizlik kaynağı” olarak Dünyâ’yı düzensizliğe götürmekle görevlidir. Şeytanın uşakları olan küresel tâğutlar ve onların uşakları olan yerel tâğutlar düzensizlikten beslendikleri için düzenliliğe ve hayra engel oluyorlar. Düzensizlikte bir hayır yoktur ve hayır oluşturmak için ilk önce bir düzen oluşturmak gerekir. Hayrın düşmanı olan bu kişiler düzene bir türlü izin vermiyorlar ve tam-aksine gün geçtikçe düzensizliği arttırıyorlar. Böylelikle “kendilerine göre düzen olan” ama insanlar için tam bir düzensizlik olan bir Dünyâ meydana geliyor ki, bu Dünyâ’da yaşamak, ölmekten beterdir.

İşte burada mü’minlere ve mazlumlara düşen şey, “Dünyâ’nın düzeni için tâğutların düzenini yıkmak” olmalıdır. Evet, bâzen düzeni sağlamak için mevcut düzeni yıkmak gerekir. Çürük ve bâtıl düzenlerin üzerine sağlam ve hak düzenler kurulamaz çünkü. Bu bozuk düzeni yıkmadan bu düzensizlikten kurtulmak mümkün görünmüyor ve bu yapı yıkılmadığı müddetçe de düzensizlik artarak devâm edecek ve şeytan Dünyâ’da egemenliğini güçlendirerek sürdürmeye devâm edecektir. Dünyâ’yı cennetin bir şûbesi (kendisi değil) yapmak için düzen-merkezli çalışmalar yapıp şeytan-merkezli düzen(sizlik)i yıkmak ve yerine -aynen göklerde olduğu gibi- yeryüzünde Allah-merkezli bir düzeni hâkim kılmamız gerekir ki insanlar olarak mutlu-huzurlu olalım. Zâten imtihan gereği olarak Dünyâ’nın ve varlığın doğal bir zorluğu vardır. İnsanlar ve imtihan için bu zorluklar yeterlidir. İnsanların yapmış oldukları zorluklar yâni düzensizlikler, rahmetten uzak olduğu için “çekilmez” durumdadır. Bu nedenle de bir-an önce yıkılıp yok edilmeli ve yeni bir düzen kurulmalıdır. Publilius Cyrus: “Değiştirilemeyen bir düzen, kötü bir düzendir” der. Bu düzen değiştirilip yeni düzen kurulmadığında, Dünyâ cennetin bir şûbesi değil, cehennemin ta kendisi olacaktır.

Allah her-şeyi muntazam yaratmıştır. O yüzden bizim de o düzeni bozmamamız gerekir ki zâten bozduğumuzda cezâsını da yine biz çekeriz. O hâlde düzenli olmak zorundayız. Çünkü düzenli olmayanlar başkalarının omuzlarına artı bir yük bindirirler.

Düzenlilik, kişinin iç-düzenliliğinin dışarı yansımasıdır. İçi düzensiz ve karma-karışık olanların, dışının düzenli olması ancak paranın yada şiddetin yaptırım gücüyle olur. Ama esas düzenlilik, kişinin düzenli olması gerektiğini anlaması, düzenliliğin bir emir ve farz olduğunu idrâk etmesidir. Bu idrâk kişide meleke hâline gelince zâten artık düzensiz olması söz-konusu olmaz. Tabi kişinin düzenli olması çocukluktan başlamadıysa ileride baya bir zor olur. Zîrâ düzenli olmanın bir bedeli vardır. Düzenli olmayı meleke edinmiş olanlara bu bedel hem ağır gelmez hem de zâten onlar düzenliliği meleke hâline getirdikleri için düzenli olmaktan zevk alırlar.

Düzenli olmak varken niçin düzensiz olsun?. Bir işi en iyi şekilde yapmak yada yapmayı istemek düzensizlikten daha iyi değil midir yâni?. İlginçtir; asıl sorun  düzensizlerde olmasına rağmen, düzensizler düzenli olanları “hasta” gibi görürler. Bu yüzden de düzenliliğe karşı düzensizliği savunmaya başlarlar. Tabi aşırı titizlik yaparak mükemmelci olmak da yanlıştır. Zîrâ hiç kimse Allah gibi düzenleyemez. O hâlde işi aşırılaştırmak hem hastalıktır hem de şirktir.  

“Düzenlilik” deyince temizlik hastalığı olarak bilinen Obsesif Kompulsif bozukluktan yada Simetri Hastalığı’ndan bahsetmiyoruz. Bunlar da ayrı bir düzensizliktir. Allah’ın yarattığından alınan ilhamlarla oluşturulacak doğal ve normâl bir düzenden bahsediyoruz ki bu düzen, başımızı kaldırdığımızda gökyüzünde her an ve her gün gördüğümüz düzenlilik örneğidir. İşte gökler gibi yeryüzünde de bir düzen kurulmalıdır. Ya göklere baka-baka bir düzen kurmak gerekir, ya mü’min insana baka-baka bir düzen kurmak gerekir, yada Kur’ân’a baka-baka bir düzen kurmak gerekir ki aslında hepsi de aynı şeydir.   

Termodinamiğin 2. Yasası olan Entropi Kânunu’na göre her-şey zamanla bozulmaya, daha kullanışsız hâle gelmeye yâni düzensizleşmeye doğru gider. İşte bu, imtihan gereği olan doğal bir yasa ve işleyiştir. Bu işleyişi görece yavaşlatmak ya-da etkisini azaltmak için Allah-vahiy-merkezli bir düzenleme yapmak şarttır. Bu doğal kânun, yine doğal olan yâni Allah tarafından yaratılan diğer bir mânevi kânun (Kur’ân) ile eşitlenebilir ve yıkımı durdurulabilir ve böylece bir düzen sağlanabilir ancak.

Bir de “düzenli” insanlar vardır ki başta düzensizler olmak üzere insanların yüklerini sırtlanırlar “düzenli” olsun diye. Zâten bu düzenliler olmasa düzensizlik ayyuka çıkar ve Dünyâ kaosa dönerdi. Allah, insanları, Dünyâ’yı düzenlemekle görevlendirmiştir. Bunu en çok da düzenli olan kişiler anlar. Bu nedenle de her bakımdan “düzenli bir Dünyâ kurmak” hayâlleri vardır hep. Düzeni her zaman düzenliler sağlar-sağlamıştır.

Allah her-şeyi yerli-yerince yarattığı için, bizim de her-şeyi yerli-yerine koymamız gerekir. Zâten ancak bu şekilde adâletli olabiliriz. Zîrâ adâletli olmak “her-şeyi yerli-yerine koymak” demektir. 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

Hârûn Görmüş
Şubat 2016















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder