“O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin
daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayâtı yarattı. O, üstün ve
güçlü olandır, çok bağışlayandır. O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutâbakat)
içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiç-bir çelişki
ve uygunsuzluk (tefâvüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; her-hangi
bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha
çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umûdunu kesmiş bir hâlde bitkin
olarak sana dönecektir” (Mülk
2-4).
“Üzerlerindeki göğe bakmıyorlar mı?. Biz, onu nasıl
binâ ettik ve onu nasıl süsledik?. Onun hiç-bir çatlağı yok. Yeri de (nasıl)
döşeyip-yaydık?. Onda sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda ‘göz alıcı ve iç
açıcı’ her çiftten (nice bitkiler) bitirdik. (Bunlar,) içten Allah’a
yönelen her kul için hikmetle bakan bir iç göz ve bir zikirdir” (Kâf 6-8).
Âyetlerde bahsedildiği gibi,
varlık “düzenli” olarak yaratılmış ve “düzenli olarak” da varlığını devâm
ettirmektedir. Bu düzen kâinâtın ve Dünyâ’nın her yerinde çıplak gözle bile
görülebilecek bir şekildedir. Düzenlilik sâdece çıplak gözle görülen âlemde
değil, mikro boyuttaki atom-altı âlemde ve makro boyuttaki evrende de mükemmel
ve hayranlık uyandıracak bir şekilde gözlemlenir. Yaratılmış olanda muazzam bir
düzen vardır. Zîrâ Allah düzensiz bir şey yaratmaz. Düzensiz bir yaratış
yapmaz. Fakat “düzen” ile “simetri”yi karıştırmamak lâzım. Simetri de bir
bakışa göre düzenli olabilir fakat simetride düzen ile birlikte doğallık
yoktur. Hâlbuki Allah’ın yarattığında “doğal olan bir düzenlilik” vardır. Zâten
bu nedenle yaratılmış olan her-şey çok güzeldir ve insanları sıkmaz,
görülen-duyumsanan şeyler insanları bıktırıp usandırmaz. Fakat simetrik yapılar
bir-süre sonra yorucu olur ve sıkmaya başlar. Bu nedenle de insanların
yaptıkları şeyler sürekli değiştirilir. Allah’ın yarattıkları içinde,
hissedebileceğimiz ama kavrayamayacağımız bir “ruh” olduğu için sürekli yenidir,
yâni sanki “biraz-önce yaratılmış” gibidir. Allah’ın yarattıklarında eskilik ve
eskime olmaz. İnsanların yapmalarında ise zamanla eskimeler-yıpranmalar olur kaçınılmaz
olarak ve bu nedenle bir-süre sonra o şeyden bıkılır. Çünkü Allah’ın
yarattıkları mûcizevî ve doğal olduğundan dolayı bir kanıksanma olmazken,
insanların yaptıkları-ürettikleri çabuk kanıksanır ve bu nedenle de o şeyden çabuk
bıkılır. Meselâ insanlar her-gün sürekli içtikleri sudan bıkmazlar. Ama insanların
ürettikleri içeceklerden-meşrubatlardan bir-süre sonra bıkılır ve yeni şeyler
aranmaya başlanır. İşte bunun nedeni, Allah’ın yarattıklarında bulunan rûh ve
bir canlılık içeren düzenliliklerdir. Düzenlilik varlığın tamâmında vardır.
İnsanlar mutlak bir düzen
sağlayamayacak olsalar da yine de düzenli işler-eylemler yapmaları gerekir.
Zâten insanların imtihanı da budur: Yeryüzünde göklerdekine benzer bir düzen
kurabilecekler mi kuramayacaklar mı?. İmtihan aslında budur. İnsanların çeşitli
mekânlarda sağlamaları gereken düzenlilikler bizce şu şekildedir:
Evde düzen:
Evde düzeni sağlamak, doğal ve fıtrî olarak, -erkek iş ve geçim peşinde koştuğu
için- kadına âittir. Modern zamanlarda çok büyük ve içi eşyâlarla dolu olan
evleri düzenleyip temizlemek kolay değildir. Bu nedenle daha ilk-başta evin
durumu ve yapısı belirlendikten sonra eşyâlar da kullanışlılık merkezinde seçilip
tercih edilmeli, eve tam uygun olan eşyâlar seçilip alınmalıdır. Bu, evin
düzeni için çok önemlidir. Tam eve uygun eşyâlar alındığında ev-içi
hareketlilik daha kolay olacağından, düzenlemek de kolaylaşacaktır. Kadınlar için
modern zamanlarda vakit geçirecek çok farklı seçenekler olduğu için, evlerini
düzenlemeyi ve derleyip toplamayı sevmiyorlar. Hele de ev, “düzenlilik bilinci”ne
sâhip olmayan kişilerin olduğu bir ev ise, o ev sürekli dağınık olan bir ev
olacaktır. Fakat bu evde yaşamak hem hoş olmayacak hem de yaşaması rahat
olmayacaktır. Bu nedenle kadınlar günlük ufak dokunuşlar ve haftalık-aylık
düzenlemelerle evlerini düzenli ve temiz tutabilirler.
Aslında düzenli olmanın
en kolay yolu, dağınık olmamaktır.
Bir de bir dağınıklığı hemen küçük bir dokunuşla düzenleyivermektir. Evde
çocuklar olabilir ve evi dağıtabilirler. Ama çocukların dağınık olarak
yetiştirilmesi yanlıştır ve zâten bu, hayatlarının ilerideki her alanında
onlara sorun olarak döner. Düzenli olmanın en temel etkeni “düzenlilik bilinci”dir.
Bu bilince sâhip olmayanlar çok düzenli olamazlar. Bu nedenle evdeki yada
yakınlarındaki düzenli kişiler onların düzensizliğini dile getirirler. Yâni bir
çeşit “düzenlilik baskısı” oluşturulur. Düzenlilik bilincine sâhip olanlara pek
bir şey söylemiyoruz. Onlar zâten işini bilirler. Düzenlilik bilincinden yoksun
olanlara kolay bir formül olarak şunu söyleyebiliriz: Meselâ sehpanın üzerinde
kirli bir bardak var ve mutfağa gidiyorsanız, o bardağı da götürün giderken.
Böylece o bardağı mutfağa götürmek için hem ayrıca bir zahmete girmezsiniz hem
de dağınıklık o anda giderilebilir. Bu formülü her-şeye uygulayabilirsiniz.
Sürekli böyle yapmakla bir-süre sonra buna alışırsınız bu ufak dokunuşlar size
zor gelmez. Bunu bir formül olarak verdik ve her konuda kendiniz bu formüle
göre düzenlilikler geliştirebilirsiniz. Yapılması gereken bir şeyi hemen
yapmak düzensizliği yok eder. Ev düzenli olunca evi temizlemek de kolay
olur.
Düzenli evlerde büyüyen çocuklar
bir “düzen bilincine” sâhip olurlar ve hayatlarının her aşamasında da evdeki
gibi düzenli olacaklarından, her alanda başarılı olurlar. Unutmayalım ki evler
düzenliyse, Dünyâ da düzenlidir. Çünkü evler küçük birer Dünyâ’dır.
Düzenli evlerde “negatif
enerjiler” de serbestçe dolaşamaz. Çünkü enerjilerin çarparak duracağı
ıvır-zıvırlar orta yerde değildir. Böylelikle stresler yaşanmaz bu evlerde. Düzenlilik
simetrilik değildir ve evler kesinlikle “yaşanmışlığın olmadığı yerler”e de çevrilmemelidir.
Son olarak ev hanımlarına
yaşlı bir kadından duyduğum bir sözü söyleyeyim: “Evini temiz tut gelen
olur, kâlbini temiz tut ölüm olur”.
İşte düzen:
İş-yerinin düzenli olması işlerin de düzenli olmasını ve kolaylaşmasını
sağlayacaktır. Dağınık olan bir iş-yerinde aranan küçük ve önemsiz bir şey bile
hemen bulunamaz ve bu da hem zaman kaybına hem de işin düzensiz gitmesine neden
olur ve istikrâra zarar verir. Bir kere iş-yerleri de evler gibi düzenli
olmalıdır. Sonra iş-bölümü yapılıp işler bir plâna göre olabileceği en iyi
şekilde yapılmaya gayret edilmelidir. Çalışanlar işlerini en iyi şekilde yapmalıdırlar
ki hem kendileri için kariyer anlamında iyi olsun, hem de hizmet alanlar için
sıkıntı olmasın. Bu konuda en çok düzensizlikler kamu kurumlarında görülüyor.
Düzenli bir plânlama yapılmadığı için ve çalışanlar da buna önem vermediklerinden,
buralardan hizmet almaya gelenler perişân olabiliyorlar. Düzenli olmayan, düzenlenmeyen
işler yavaş ilerliyor ve bir-türlü bitmek bilmiyor. Vatandaş da canından
beziyor. Özel kurumların işlerini daha çabuk bitirmeleri, bu özel kuruluşların
kamu kuruluşlarına göre daha düzenli olmalarıdır. Bu nedenle özellikle kamu
kuruluşlarında ve diğer kurumlarda düzenlilik hem iş-yerini, hem çalışanı, hem
de hizmet alanları rahatlatacak ve memnun edecektir. Bu konuda siyâsetçiler önlemler
almalıdırlar. Çünkü siyâset demek, düzen demektir. En iyi düzenleyenler, en iyi
ve düzenli devlete ve mutlu insanların yaşadığı yerlere çevirirler ülkeyi.
Okulda düzen: İstikrarsızlık ve düzensizlik konusunda en çok sorunun yaşandığı
yerlerdir okullar. Bir-kere okulların düzeni iyi değildir. Hapishâneyi andıran
mîmârileri, “burada düzensizlik var” diye haykırır. Müfredâtın düzensizliği
ise, sorma gitsin.. Bir-türlü yola-yordama sokamadılar gitti ve bir yola
koyulacağa da benzemiyor. Her sene bir-iki defâ değişen programlar, o kadar
düzensiz ve karışık yapılıyor ki, yeni düzeni anlamak için dikkatli bir şekilde
araştırıp soruşturmak gerekiyor. Meselâ şu-anda eğitim sisteminde nasıl bir
müfredât ve düzen olduğu, yoldan geçen 100 kişiye sorulsa 90’ı doğru cevap
veremez. Bu durum çocukların başarısını, daha doğrusu başarısızlığını
etkiliyor. Okulda ve müfredatta bir düzen yok ki çocuk da düzenli bir eğitim
alabilsin ve başarılı olsun. Dünyâ’da bir-kaç ülke hâriç, eğitim-sistemi çok
düzensiz. Bu nedenle de Dünyâ’yı daha yaşanabilir bir yere çevirebilecek
beyinler yetişemiyor. Okulda gördüğü düzensizliği hayatlarında da devâm ettiren
kişiler, Dünyâ’nın da aynen okullar gibi düzensiz olmasına neden oluyorlar yada
düzensizliğini devâm ettiriyorlar. Düzenlilik bilincine sâhip olan eğitimciler
ve uzmanların ortaya koyacağı ve devletin yapacağı yeni ve düzenli mîmâri plânlarla
inşâ edilen okullarda yetişen insanlar ancak, Dünyâ’yı yaşanabilir bir düzene
sokabileceklerdir.
Yargıda düzen: Büyük bir düzensizlik de burada var. İnsan-yapımı olduğu için mecbûren
eksik ve hatâlı olarak çıkarılan yasalar-kânunlarla gerçek bir adâlet
sağlanamıyor ve düzen tutturulamıyor ve insanlar kânunsuz işler yapmaktan
alıkonulamıyor. Hiç-bir kânun net değil. Yargıda yıllarını geçirmiş iki kişi,
basit bir kânun üzerinde bile anlaşamıyor. Çünkü kânunlar net değil. Düzenli
olmak “net olmak” demektir. Düzensizlik hem karışıktır hem de pusludur ve
net görülmez. Yargıda ve kânunlarda büyük bir netsizlik var ve bu yüzden “avukat”
denen “gereksiz insanlar”a gün doğuyor. Avukatlar, yargının belirsiz, düzensiz
ve netsizliklerin sonucunda ortaya çıkan kişilerdir. Aslında düzenli ve net
yasalarla avukatlara gerek kalmayacağı gibi, insanların adâletsizliğe uğraması da
olmayacaktır. Fakat şunu söyleyelim ki; gerek adliye binâlarının düzensizliği
bitirilse, gerek de o binâların içinde çok iyi düzenlemeler yapılsa bile, yasalar-kânunlar
insan-merkezli olmaktan çıkarılıp Allah-merkezli olana kadar “düzen”
sağlanamaz. Çünkü bu alanda düzenlilik yetmiyor ve “adâlet” önemli oluyor. Adâletin
ve hakkın en iyi şekilde ortaya konması ise; sınırlı-çapsız insanların
çıkardığı kânunlarla değil, “Allah’ın kânunları”yla olur ancak ki bu kânunlar da
anayasa olarak Kur’ân-vahiy, diğer kurallar için de Kur’ân’ın genel prensipleri
dikkate alınarak ortaya konan yasalar olmalıdır ki adâlet tam bir düzene
kavuşsun.
Dünyâ’nın düzeni: Dünyâ, perişân bir hâldedir. Bir-kaç şerefsiz tâğut ve onların sayısı
bir-kaç bin yada onbin olan şerefsiz uşakları, Dünyâ’nın bir-türlü düzene
girmesine izin vermiyorlar. Çünkü çıkarlarına ters geliyor. Onlar düzensizlikten
besleniyorlar zîrâ. Düzensizlik, şeytanın işine yarar. Şeytan bilindiği gibi;
tüm melekler Âdem’e secde etmişken ve bir “secde düzeni” oluşmuşken, secde
etmeyerek düzeni bozmuştu ve o günden beri “düzensizlik kaynağı” olarak Dünyâ’yı
düzensizliğe götürmekle görevlidir. Şeytanın uşakları olan küresel tâğutlar ve
onların uşakları olan yerel tâğutlar düzensizlikten beslendikleri için
düzenliliğe ve hayra engel oluyorlar. Düzensizlikte bir hayır yoktur ve hayır
oluşturmak için ilk önce bir düzen oluşturmak gerekir. Hayrın düşmanı olan bu
kişiler düzene bir türlü izin vermiyorlar ve tam-aksine gün geçtikçe
düzensizliği arttırıyorlar. Böylelikle “kendilerine göre düzen olan” ama insanlar
için tam bir düzensizlik olan bir Dünyâ meydana geliyor ki, bu Dünyâ’da
yaşamak, ölmekten beterdir.
İşte
burada mü’minlere ve mazlumlara düşen şey, “Dünyâ’nın düzeni için tâğutların
düzenini yıkmak” olmalıdır. Evet, bâzen düzeni sağlamak için mevcut düzeni
yıkmak gerekir. Çürük ve bâtıl düzenlerin üzerine sağlam ve hak düzenler
kurulamaz çünkü. Bu bozuk düzeni yıkmadan bu düzensizlikten kurtulmak mümkün
görünmüyor ve bu yapı yıkılmadığı müddetçe de düzensizlik artarak devâm edecek
ve şeytan Dünyâ’da egemenliğini güçlendirerek sürdürmeye devâm edecektir.
Dünyâ’yı cennetin bir şûbesi (kendisi değil) yapmak için düzen-merkezli çalışmalar
yapıp şeytan-merkezli düzen(sizlik)i yıkmak ve yerine -aynen göklerde olduğu
gibi- yeryüzünde Allah-merkezli bir düzeni hâkim kılmamız gerekir ki insanlar
olarak mutlu-huzurlu olalım. Zâten imtihan gereği olarak Dünyâ’nın ve varlığın
doğal bir zorluğu vardır. İnsanlar ve imtihan için bu zorluklar yeterlidir.
İnsanların yapmış oldukları zorluklar yâni düzensizlikler, rahmetten uzak
olduğu için “çekilmez” durumdadır. Bu nedenle de bir-an önce yıkılıp yok edilmeli
ve yeni bir düzen kurulmalıdır. Publilius Cyrus: “Değiştirilemeyen bir
düzen, kötü bir düzendir” der. Bu düzen değiştirilip yeni düzen
kurulmadığında, Dünyâ cennetin bir şûbesi değil, cehennemin ta kendisi
olacaktır.
Allah her-şeyi muntazam
yaratmıştır. O yüzden bizim de o düzeni bozmamamız gerekir ki zâten
bozduğumuzda cezâsını da yine biz çekeriz. O hâlde düzenli olmak zorundayız. Çünkü
düzenli olmayanlar başkalarının omuzlarına artı bir yük bindirirler.
Düzenlilik, kişinin
iç-düzenliliğinin dışarı yansımasıdır. İçi düzensiz ve karma-karışık olanların,
dışının düzenli olması ancak paranın yada şiddetin yaptırım gücüyle olur. Ama esas
düzenlilik, kişinin düzenli olması gerektiğini anlaması, düzenliliğin bir emir
ve farz olduğunu idrâk etmesidir. Bu idrâk kişide meleke hâline gelince zâten
artık düzensiz olması söz-konusu olmaz. Tabi kişinin düzenli olması çocukluktan
başlamadıysa ileride baya bir zor olur. Zîrâ düzenli olmanın bir bedeli vardır.
Düzenli olmayı meleke edinmiş olanlara bu bedel hem ağır gelmez hem de zâten onlar
düzenliliği meleke hâline getirdikleri için düzenli olmaktan zevk alırlar.
Düzenli olmak varken niçin düzensiz
olsun?. Bir işi en iyi şekilde yapmak yada yapmayı istemek düzensizlikten daha
iyi değil midir yâni?. İlginçtir; asıl sorun
düzensizlerde olmasına rağmen, düzensizler düzenli olanları “hasta” gibi
görürler. Bu yüzden de düzenliliğe karşı düzensizliği savunmaya başlarlar. Tabi
aşırı titizlik yaparak mükemmelci olmak da yanlıştır. Zîrâ hiç kimse Allah gibi
düzenleyemez. O hâlde işi aşırılaştırmak hem hastalıktır hem de şirktir.
“Düzenlilik” deyince temizlik
hastalığı olarak bilinen Obsesif Kompulsif bozukluktan yada Simetri
Hastalığı’ndan bahsetmiyoruz. Bunlar da ayrı bir düzensizliktir. Allah’ın yarattığından
alınan ilhamlarla oluşturulacak doğal ve normâl bir düzenden bahsediyoruz ki bu
düzen, başımızı kaldırdığımızda gökyüzünde her an ve her gün gördüğümüz düzenlilik
örneğidir. İşte gökler gibi yeryüzünde de bir düzen kurulmalıdır. Ya göklere
baka-baka bir düzen kurmak gerekir, ya mü’min insana baka-baka bir düzen kurmak
gerekir, yada Kur’ân’a baka-baka bir düzen kurmak gerekir ki aslında hepsi de aynı
şeydir.
Termodinamiğin 2. Yasası
olan Entropi Kânunu’na göre her-şey zamanla bozulmaya, daha kullanışsız hâle
gelmeye yâni düzensizleşmeye doğru gider. İşte bu, imtihan gereği olan doğal
bir yasa ve işleyiştir. Bu işleyişi görece yavaşlatmak ya-da etkisini azaltmak
için Allah-vahiy-merkezli bir düzenleme yapmak şarttır. Bu doğal kânun, yine
doğal olan yâni Allah tarafından yaratılan diğer bir mânevi kânun (Kur’ân) ile
eşitlenebilir ve yıkımı durdurulabilir ve böylece bir düzen sağlanabilir ancak.
Bir de “düzenli” insanlar
vardır ki başta düzensizler olmak üzere insanların yüklerini sırtlanırlar
“düzenli” olsun diye. Zâten bu düzenliler olmasa düzensizlik ayyuka çıkar ve Dünyâ
kaosa dönerdi. Allah, insanları, Dünyâ’yı düzenlemekle görevlendirmiştir. Bunu
en çok da düzenli olan kişiler anlar. Bu nedenle de her bakımdan “düzenli bir
Dünyâ kurmak” hayâlleri vardır hep. Düzeni her zaman düzenliler sağlar-sağlamıştır.
Allah her-şeyi yerli-yerince
yarattığı için, bizim de her-şeyi yerli-yerine koymamız gerekir. Zâten ancak bu
şekilde adâletli olabiliriz. Zîrâ adâletli olmak “her-şeyi yerli-yerine koymak”
demektir.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn
Görmüş
Şubat 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder