1 Şubat 2016 Pazartesi

Doğru Teşhis Yanlış Tedâvi


Târih-boyunca insanlar-filozoflar-düşünürler, sürekli mevcut durumun analizini yapmışlar ve kötü durumdan kurtulmanın çâresini düşünüp konuşmuşlar ve yazmışlardır. Bu sebeple de bir-çok düşünce okulları, felsefeler, ideolojiler, yöntemler, siyâsetler geliştirilmiş ve uygulanmıştır. Fakat ne yazık ki bu düzeltme önermeleri pek bir işe yaramamış ve sürekli güncellenmesine rağmen geçici yararlar sağlayabilmiştir ancak. Üstelik verdiği yararların yanında kısa-vâdede bâzı küçük zararlar, uzun-vâdede ise büyük zararlara yol açmıştır bu düşünceler. Bu aslında doğal ve normâl bir durumdur. Çünkü insanlar sınırlı varlıklardır ve bu nedenle de ancak sınırlı bir düşünüş gerçekleştirebilirler. Evrensel çapta düşünmeye ne ömürleri ne de çapları yetmeyeceği için böyle bir sonuca ulaşılması kaçınılmazdır.

Çeşitli konularda oluşan sıkıntılar ve çözüm önerileri ortaya konmuştur. Bunlar ana-hatları ile şöyledir..
 
Eğitim: İnsanların bir-şey yapmadan önce o şeyi teorik olarak öğrenmeleri gerekir. Çünkü insanlar ancak bu şekilde üretebilirler ve yapabilirler. Zîrâ eğitim almadan yapan-eden varlık sâdece Allah’tır. İnsanlar yapmaları gereken şeyin eğitimini bir şekilde ilk önce almalıdırlar ki o konuda genel bir bilgileri olsun ve bu bilgi kapsamında işlerini en iyi şekilde yapabilsinler. Fakat târih-boyunca eğitimin nasıl olması gerektiği tartışma konusu ola-gelmiştir ve bu uğurda bir-çok fikirler ortaya atılmıştır. Çünkü ortada bir-çok sorun vardır ve insanlar çeşitli nedenlerden dolayı huzursuzdur. Yapılan şeyler iyi değildir çünkü. Daha iyileri yapılmalıdır lâkin “daha iyi yapacak” olanlar da bir eğitimden geçmiş kişiler olmalıdır.

Bu sebeple insanlar çeşitli düşünceler geliştirmişler, yeni fikirler ortaya artmışlar ve bu fikirler düşünceler sâdece kısa-vâdede işe yaradığı için, çâre olarak sürekli yeni fikirlerin ortaya atılacağı ve çözümler üretileceği okullar-merkezler kurmuşlardır. Bu doğru bir uygulamadır fakat bir yapının kurulması, bir düşüncenin açığa çıkması için çok önemli değildir. Dört duvardan oluşan bir okul, doğru düşünce ortaya atılmadığında çok da önemli değildir. Okuldan ziyâde içindeki beyinler önemlidir. Fakat o beyinlerden de ziyâde tasavvurlar önemlidir. İşte bu tasavvur, vahiy-merkezli olarak inkişâf etmediğinde, sürekli geçici kısa-vâdelik fikirler ortaya atılacak ve zamanla yeni fikir üretme yöntemi de eskiyeceği için o toplum yozlaşacak ve çökecektir. Eğitim konusundaki yanlışların tüm zamanlar boyunca iyi bir teşhisi yapılmış olmasına rağmen, tedâvi olarak iyi bir fikir ortaya konamamıştır.

Günümüzde de eğitim konusunda sürekli yeni fikirler ortaya atılıyor ve uygulamalar yapılıyor fakat yenisi bir öncekinden daha kötü oluyor. Dünyâ’da bâzı ülkeler iyi uygulamalar yapıyorlar ama bunlar da şimdilik iyi durumda olsalar da uzun-vâdede çökmeye meyyâl uygulamalardır. O hâlde teşhisten ziyâde tedâvi önemlidir ve bu tedâvinin insan-merkezli olması mümkün değildir.

Sağlık: En çok “doğru teşhis” ve “yanlış tedâvi” şeklinin görüldüğü yer sağlık konusudur. Teknolojik cihazlarla artan görüntüleme teknikleri ve tahlil yöntemleri, hastalığın çok daha iyi bulunmasına, görülmesine ve tespit edilmesine faydalı oluyor ama iş tedâviye gelince ortada somut bir şey yok. Hattâ eskiye göre tedâvi anlamında bir geriye gidiş söz-konusu. Öyle birilerinin; “tıp çok gelişti” demesine bakmayın. Gelişen şey tedâvi noktasında değil, tıp-cihazları ve hasta-hâne konforu noktasındadır. Çünkü özellikle modern tıbbın, tamâmen tedâvi edip iyileştirdiği kronik bir hastalık örneği yoktur. Eskiden görece uzun süren doğal tedâvilerle hastalıklar tamâmen iyileştirilebiliyordu.

Hastalığı aşırı teşhis etmek, yeni hastalıklar ortaya çıkarmaktan başka bir işe yaramıyor. Üstelik kişi için belki de hayâtı boyunca sorun teşkil etmeyecek bir şey için ince teşhisler yapılarak ortaya çıkarılan görece bir sorun, modern kimyâsal ilaçlarla tedâvi sürecine sokuluyor ve o sorun ortadan kalkmadığı gibi, kimyâsal ilaçların yan-etkisinden doğan yeni hastalıklar oluşuyor ve hem de psikolojik bir sorun oluşturuyor teşhisler. Hastalığın aşırı belirlenmesi, iş tedâvi noktasına gelince fiyaskoyla sonuçlanınca hiç-bir yararı olmuyor. Süper cihazlarla tahlil-tetkik yapılıyor, süper konforlu hasta-hânelerde yatılıyor ama hasta-hânelere hasta girilip hasta çıkılıyor. Bâzı âcil müdâhaleler hâriç modern tıp bir yarar sağlamıyor. Hasta-hâneler, “hastalık belirleme merkezleri” olmaktan öteye gidemiyorlar.

İş-Para: İş ve işsizlik konusunda da bir-çok çözümler üretildiği söylenip harekete geçiliyor ama vahiy ve fıtrat-merkezli değil de insan-merkezli çözümlemeler üzerinde iyileştirmeye gidilince; insan-merkezli olan nefs-merkezli de olmak zorunda olunduğundan bir düzelme gerçekleşmiyor. Uzmanlar iş-işsizlik ve para konusundaki sorunları, yanlışları hârika tespit ediyorlar. Zâten sorunlar ve yanlışlar çok da gizli değil, bakanlar için açıkça görülebiliyor. Fakat çeşitli nedenler sebebiyle de iş çözüm noktasına gelince ortaya somut bir şey çıkmıyor. Sürekli yeni fikirler, fikirler. Bu fikirler “oyalama” ve hayâl kurma olarak işe yarıyor sâdece.

Tüm bu çözüm önerilerine yâni tedâvi uygulamalarına rağmen yine de işsizlik artıyor, insanlar fakirleşiyor ve enflasyon, devalüasyon ve çeşitli krizler eksik olmuyor. Demek ki insan-merkezli tedâvi şekilleri işe yaramıyor.

Evlilik-Âile: Sosyâl-yapının en küçük ama en önemli yapısı olan âilenin gidişâtının hiç de iyi olmadığını felsefelerle, kıyaslamalarla ve istatistiklerle gayet iyi ortaya koyan uzmanlar ve fikir adamları, iş çözüm noktasına yâni tedâviye gelince somut ve gerçek bir sonuç elde edemiyorlar ve hattâ uygulamalar zamanla daha da kötüleşiyor. Sosyâl-yapı bozuluyor, insanlar çeşitli psikolojik ve felsefik hastalıklara kapılıyorlar. Âile yapıları bozuluyor. Boşanmalar artıyor. Evlilikler azalıyor ve erteleniyor. Çocuklar iyi yetiştirilemiyor. Sürekli yeni fikirler ortaya konuyor bu alanda ve hattâ bakanlıklar kuruluyor ama bir iyileşme görülmediği gibi, iş zamanla daha da kötüye doğru hızla yol alıyor. Demek ki “mâlûmu îlan etmek” yetmiyor ve bir yarar sağlamıyor. Önemli olan, çözüm ve tedâvi. Fakat insanlar bu çözümü insan-merkezli beklemenin boşuna bir beklemek olduğuna bir türlü iknâ olmuyorlar.

Mekân: Özellikle metropôllerde oluşan modern kent görünümü insanları hem psikolojik olarak hem de fizîki olarak sağlıksızlaştırıyor. Bu yerler güvenlikten, sağlıktan, ahlâktan, huzurdan uzak yerlerdir. Buralarda yaşayan inanların zamanla suratları daha asıklaşıyor, asabileşiyorlar. İnsanlar zamanla bir-birlerine karşı daha merhâmetsiz ve öfkeli oluyor ve düşmanlıklar artıyor. Aslında bunu başta siyâsiler olmak üzere konuyla ilgili olan herkes çok net bir şekilde görebiliyor. Buna çâre olarak alt-yapı ve üst-yapı çözümleri öneriliyor ve uygulanıyor ama değişen bir şey yok. Park-bahçe, yaşam-alanları insanları gerçek olarak tatmin etmiyor. Kent yaşamı ve modern mîmâri şeklinin oluşturduğu sıkıntılar çok net bir şekilde ortaya konabiliyor fakat iş çözüm-tedâvi noktasına gelince bir düzelme olmuyor. Sürekli bir kötüye gidiş var. Termodinamiğin 2. kânunu olan entropinin baskısı çok net hissediliyor. O kadar çözüm önerisine rağmen bozulmalar zamanla artıyor.

Ahlâk: Dünyâ’nın genelinde olduğu gibi ülkemizde de bir ahlâk-krizi bunalımı var. Yeni gelen nesiller bu krize “pik” yaptıracak gibi. Ahlâkın olmadığı yerde her türlü melânet ve çirkeflik ayyuka çıkar. Sosyologlar, filozoflar, siyâsiler, vakıflar, dernekler, çeşitli kuruluşlar ve hattâ diyânet bu noktada araştırmalar yapıyor ve mevcut kötü durumun analizini çok net ve doğru olarak ortaya koyuyorlar, istatistik kurumu bozulmanın oranlarını çok net bir şekilde gösterebiliyor. Artık kimse bir ahlâksızlık yok diyemiyor. Zâten orta yerden bakıldığında açıkça da görülen bir sonuç var. Fakat buna çâre olarak eğitim, etkinlik, söylem ve vaazlarla gündem edilen tedâvi şekilleri bir-şeyi değiştirmiyor. Seküler-merkezli ve kız-erkek karışık okullarda bir çözüm aranıyor. İçki-sigara-kumarın-genel evin devlet eliyle organize ve kontrôlünün yapıldığı bir ülkede bunun insan-merkezli tedâvi şekliyle düzelebileceği saf bir şekle umulabiliyor. “Dindar nesil yetiştireceğiz” söylemleri “lafla olmaz”ın tasdiğini yapıyor. İş tedâvi noktasına gelince diğer konularda olduğu gibi bir düzelme sağlanamıyor. Demek ki teşhis bir işe yaranmıyor ve tedâvi de, insan-merkezli olduğunda düzeltemiyor.

Din: Din aslında insan-merkezli olmaz. Allah-merkezli olur. Fakat insanlar Allah-vahiy merkezli dinden bir-süre sonra uzaklaşıp onu insan-merkezli olarak değiştirince, din de bozuluyor. Dîni insan-merkezli yapmak şu demektir: Kur’ân varken, sünnet varken; hocaların, imamların, şeyhlerin, velilerin, lîderin, gavsların-kutupların kitaplarına ve söylemlerine göre dîni anlayıp yaşamak (ya da yaşamamak) yoluna gidiyorlar. Aslında böyle yapmakla, dîni “yaşamanın” önüne geçiliyor. Bu nedenle vahiy-merkezli olmayan din, seküler oluyor. İnsan-merkezli olan dinler, sekülerdir. Bâtıldır çünkü. Yukarıdaki tartıştığımız konularda görüldüğü gibi; sekülerizm, sorunları tespit etse de tam olarak çözecek bir şey söyleyemez. Zâten Dünyâ’nın perişân hâli ortada, müslümanların hâl-i pür melâli ise zâten çok net. Bunun nedeni, dînin “hak” olarak değil, seküler olarak algılanması ve yaşanmasıdır. Tâbiri câiz ise seküler bir din yürürlüktedir şu-anda Dünyâ’da. Yaşanmayan din “hak din” değildir. Seküler din, yaşanmayan dindir. Din ancak yaşandığında gerçek din olur ve düzeltir. Dünyâ’nın perişân hâli, kimsenin îtirâz edemeyeceği kadar açıktır. Allah’ın peygamberimiz Hz. Muhammed’e gönderdiği vahiy-Kur’ân da ortada. O hâlde Dünyâ niçin bu hâlde?.

Bu soruya cevap verilemez. Çünkü sorunun cevâbı, çözümüdür. Bu soruya cevap, çözümün gerçekleşmesidir. Çünkü bu soruya verilecek sözlü cevap da başka bir sorundur.

Evet; Eğitim, sağlık, iş-para, evlilik-âile, mekân, ahlâk, din.. Bu konulardaki yanlışların, bozuklukların, hatâların teşhisleri bir hârika. Mükemmel cümlelerle dile getirilen teşhisler mevcut. Medyanın da etkisiyle artık herkes biliyor bu sorunları ve teşhisleri. Bu sorunlar-teşhisler insanlık-târihiyle yaşıt sorunlar ve teşhisler. Bu sorunlara insanlar târih boyunca çözüm-önerileri sunmuşlardır ve bu öneriler belki kısa-vâdede geçici yararlar sağlamış olsa da uzun-vâdede bir şeyleri düzeltmemiştir. Çünkü aynı ve benzer sorunlar hâlâ devâm ediyor. Sâdece, Allah’ın insanlar içinden seçtiği kişilere gönderdiği vahiylerin uygulamalarıyla, yâni o vahiyler uygulandığı müddetçe çözümler somut olarak görülebiliyor. Allah sürekli olarak müdâhalelerde bulunarak durumu düzeltiyor. Son olarak kesin çözüm şekli olan Kur’ân’ı göndererek mutlak çözüm yolunu göstermiştir. Kur’ân, okunup uygulandıktan sonra yukarıda bahsedilen kadim sorunların biteceği, asr-ı saadet ve bâzı dönemlere bakıldığında görülebiliyor. Fakat işin ilginç ve üzücü hattâ utanç verici yanı da şudur ki: Kur’ân’ı ellerinden bırakmayanlar da Kur’ân’ı sâdece teşhis aşamasında kullanıyorlar ve bu teşhisleri bir-türlü bitmiyor ve biteceğe de benzemiyor. Kur’ân’ı bir “teşhis kitabı”na dönüştürdüler. Bir-türlü uygulanmasını yâni tedâviyi istemiyorlar-isteyemiyorlar. Peki neden?. Kur’ân, yukarıda bahis konusu ettiğimiz konularda neden uygulanmıyorsa o yüzden. Ömrünü Kur’ân ile geçirmiş olan kişiler bile Kur’ân’ın uygulanmasından korkuyorlar. Yukarıdaki sorunlara vahiy-merkezli değil de insan-merkezli çözümler getirilmesinin nedeni ne ise, Kur’ân’ın uygulanmasını önleyenlerin nedeni de odur. Siyâsi neden, ideolojik, neden, hatır-gönül, çıkar, maddiyat, servet-siyâset ve şehvet-şöhret tutkusu.

Evet; Din ve Kur’ân bir araştırma kitabı olarak kullanılıyor. Zinhar uygulanması düşünülmüyor. Çünkü birileri Kur’ân’ın uygulanmasını istemeyenler ile yan-yana duruyorlar. Böylelikle seküler bir din oluşuyor. Dine karşı seküler din..

Tüm bahsedilen ve teşhisi çok-çok iyi yapılan sorunları tedâvi etmek mi istiyorsunuz?. Bunun tek bir çözümü var.. İnsan-merkezli değil, Allah-Kur’ân-Peygamber/sünnet merkezli bir çözüm-yolu. Çünkü insanın aklı yetmez bu sorunları çözmeye. İnsanlar, çözmeyecekleri sorunlar oluşturabilirler ama bu sorunları çözecek akıldan yoksundurlar. Çünkü yıkımın etkisi daha şiddetlidir. Bu nedenle de Allah-vahiy merkezli çözüm-yollarının uygulanmasından başka çözüm-tedâvi yoktur.

Bir tedâvi yoksa, teşhisin olması ile olmaması arasında fark yoktur. Belki çözümü yapılamayan şeyin teşhisinin yapılması daha kötü olur.

“Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim. O’nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiç-bir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır)” (Hûd 56).

“Eğer onlar yüz çevirirlerse, de ki: Bana Allah yeter. O’ndan başka ilah yoktur. Ben O’na tevekkül ettim ve büyük arşın Rabbi O’dur” (Tevbe 129).

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

Hârûn Görmüş
Şubat 2016  




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder