Bilim-adamlarının bilim konusunda metotları
nedir?. Dünyâ’da başka bir bilim-anlayışı yok mu ve olamaz mı?. Bâzı durumların
keşfinde doğru bir metoda sâhip olabilmek, felsefeden, bilimden veya diğer
yeteneklerden daha önemlidir.
Bilim-adamlarının evreni açıklamak için
söylediği şeyler, kâinâtın mutlak-açıklamaları değildirler. Yeterli bir
açıklamayı ancak “Mutlak Olan” yapabilir. Çünkü bir şeyi mutlak-anlamda
açıklamak istiyorsak, o şeyi mutlak bir şekilde kapsamamız-kuşatmamız gerekir.
Bu mükemmel kâinâtı anlamayı/anlatmayı, mutlak kuşatıcı olmayanlar yapamaz.
Kâinât da bir kitaptır. Fakat bu kitapta “mutlak-anlamda”
anlaşılamayacak/gözlemlenemeyecek yerler vardır. Tıpkı Kur’ân kitabında anlayamayacağız
“mukattâ” harflerinin olması gibi. Allah zımnen der ki: “Siz Allah değilsiniz
ki her-şeyi bileceksiniz.. Size bunu göstermek istiyorum”.
Kâinâtın bir açıklaması vardır ve bu
açıklama evren-dışı bir söylem ile yapılmak zorundadır. Çünkü evren, kendi
mutlak açıklamasını kendi içinde barındırmaz. Kâinâtın içindeki
materyâlleri açıklamak, kâinâtı açıklamak demek değildir. Kâinât
bir kitaptır ve bir yazarı vardır: Allah. Kâinâtı yazarından bağımsız anlamaya
çalışmak da neyin nesi?.
Bilim Teknik dergisi Ağustos
1993 sayısında şu cümleleri kullanmıştı:
“Daha fazla şey
öğrendikçe, her-şeyden daha az emin oluyoruz”. Bu cümle, haftalık bilim dergisi
Science'nin AIDS üzerinde
çalışan Dünyâ’nın en tanınmış 150 araştırmacısı arasında yaptığı bir anketin
ortak cevâbını oluşturuyor. Gerçekten de, artık kimse yıllardır savunulan
tezler hakkında kesin yargılara varamıyor. Daha düne kadar doğruluğu tartışma
götürmeyen kimi görüşler temelden yanlış olduğu anlaşılarak bir kenara
bırakılıyor.
“Göklerin
ve yerin gizemleri Allah'a âittir. (Göklerin ve yerin yerin uçsuz-bucaksız
derinliklerini bilmek Allah’a mahsustur). Saat, (Dünyâ’nın sonu) bir
göz-kırpması kadar veya daha kısadır. Allah her şeye Gücü Yeten’dir”
(Nâhl 77).
İnsanların bir
konuda sanki kesinmiş gibi yaptıkları açıklamalar edepsel olarak da sakınca
teşkil eder. Zayıf ve sınırlı kapasitede yaratılmış olan insan, sınırsız ve
sonsuz olan Allah’ın yaratmasını, O’nun bildirdiğinden başka nasıl bilebilir ve
anlayabilir?. Bir balık,
denizi/okyanusu ne kadar anlayabilir/anlamlandırabilirse, insanlar da kâinâtı o
kadar (ya da biraz daha fazla) anlayabilir/anlamlandırabilir. Bu konuda yapılan her yorum yanlışlarla dolu
olacaktır. O yüzden insan edebe riâyet edip, Allah’ın bildirdiği kadarıyla
yetinmelidir. Allah’ın bildirdiği şey ise; kâinâtın vahiy-merkezli idrâk
edilmesidir. Kâinâtı ve insanı bu düşünceden yola çıkarak açıklamayı
seçmeliyiz. Çünkü kâinâtın nasıl yaratıldığı konusu, gayba ilişkin bir
konudur, bu yüzden mutlak olarak açıklanamaz. Doğanın yasaları içinde
kalarak kâinâtı açıklayamayız. Burada yapılması gereken tek şey, vahyin
bildirdiği ve ifâde ettikleri kadarıyla yâni vahiy-merkezli, ya da vahiyle ters
düşmeyen anlayışlarla yetinmektir.
Hakkâl-yakîni ancak Allah bilebilir.
Aynel-yakin bilmeler ise her-şeye uygulanamaz. En-nihâyetinde insanın
bilebileceği/bilebildiği bu yüzden sınırlı olmak zorundadır. Bilinenlerin
neredeyse tamâmına yakını “ilmel-yakin bir bilme”dir. İlmel-yakin bilmeler
mutlak anlamda tatmin etmezler. Her-zaman bir “acaba” bırakırlar zihinlerde. Bu,
“sınırlı” olan insan için en iyisidir zîrâ. Dünyâ’nın döndüğünü bile henüz tam
anlamıyla aynel-yakin bir biçimde, yâni gözlerimizle tâkip ederek göremedik.
(Böyle bir imkânın olup-olmadığı da mâlûm). Bu dönüşü ilmel-yakin olarak
biliyoruz ve kabûl ediyoruz. Evet; ilmel-yakin bilmeler, sınırlı bilmelerdir. O
hâlde biz hiç-bir zaman yakîne ulaşamayız. Tâ ki.. ölünceye kadar.
Caner Taslaman:
“İnsâni sınırlılıklarımız ‘kendi içinde evren’i
tam olarak anlamamıza olanak vermemiştir” der.
Ksenophanes:
“İnsan doğruya değil, sâdece “doğruyu andırana” ulaşabilir.
Tanrılardan hakîkati ve de yer-yüzündeki her-şeyi öğrenen olmadı asla ve
olmayacaktır da. Çünkü insan bir kez doğruyu tam tuttursa bile yine de öyle
olduğunu bilmeyecektir” der.
“Kritikçi realist” doğa yasaları, “kendi
içinde evren”i kısmen temsil ederler; doğa yasaları gerçeğe bir yakınlaşmadır
ama tam olarak gerçeğin resmini vermezler. Bilimsel teorilerimiz ‘kendi içinde
evren’ hakkında bilgiler sunarlar ama bu sunum eksiktir.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Şubat 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder