“(Onlar) Büyük
günahlardan ve çirkin-utanmazlıklardan kaçınanlar ve gazablandıkları zaman
bağışlayanlardır” (Şûrâ 37).
Mü’minler
utanılacak şeyler yapmaktan çok korkarlar. Bu, kendilerinde vahyin inşâ etmiş
olduğu hâyâdan dolayıdır. Bu nedenle Dünyâ’da utanılacak şeyler yapıp da
âhirette sıkıntıya girmek istemezler. Mü’minler, dinlerinden utanmazlar,
utanmamalıdırlar. Müslümanlık utanılacak bir şey değildir ve tam tersine şeref
kaynağıdır. İslâm, mü’minlere şeref, izzet, cesâret ve dirâyet verir.
Müslümanlıktan
utanmak, “insanlara karşı duyulan” bir şeydir. Özellikle uzun yıllar câhilce
bir yaşayışla câhiller arasında bulunup da daha sonra bilinçli müslümanlığı
seçen ve ona göre yaşayanlar, birilerinin onu bu şekilde görmesinden ilk başta
çekinebilir. Çünkü müslümanca bir yaşam, lâik-seküler bir dünyâda gericilik,
hurâfecilik, dönmek, hacı olmak gibi kelimelerle yaftalanır. “Ne o döndün mü?”,
“hoca mı oldun?, “müslüman mı oldun”, “sakal da bırakcan mı?” gibi sözlerle
karşılaştığından dolayı biraz çekinme ve utanma olur. O yüzden İslâmî yaşantısı
görülmesin ister. Bu utanmada belki bir de “gösteriş yapmama” isteği vardır.
Fakat bir de,
aslında İslâmî bir yaşamı olmadığı hâlde, kendisine müslüman içerikli
seslenmeler, davranışlar ve teklifler karşısında utanan ve ezilip-büzülen
kişiler vardır ki bunlar daha çok gençlerdir. Kendilerine müslümanca selam
verilse almak istemezler ve sanki bir espri yapılmış gibi gülerler yada kendileri
“selâmun aleyküm” yerine “selâmun hello” gibi saçma-sapan sözler söylerler. Müslümanlıktan
utanmak, dediğimiz gibi, aslında temelinde, lâik, seküler ve din-dışı bir
ideoloji, sistem, eğitim ve yaşam-tarzının modern toplum tarafından benimsenmiş
olması yada benimsenmek istenmesi ve bu nedenle de müslümanlığın “gerilik”
olarak görülmesinden dolayıdır.
Artık gençler selam
verildiğinde almıyor ve sâdece kafa sallıyor. Modern gençlik; “selâmun aleyküm”
sözünü ifâde etmekten utanır bir durumdadır. Eskiden biz ezan okunmaya
başladığında “azizallah” sözünü kullanırdık. Şimdikilerde bu yok. Gün geçtikçe
İslâmî kelimeler kullanmaktan uzaklaşılıyor. Geriye şimdilik bir tek “elhamdulillah
müslümanım” sözü kalmıştır. Oysa meselâ Türklüklerini haykırarak dile getiriyorlar.
Başka bağlılıklarını övünerek söylüyorlar. Tuttuğu takımın taraftârı olduğunu
bağıra-bağıra dile getiriyor ve hattâ o yüzden kavga ediyor. Bunu yaparken
herhangi bir çekinme ve utanma duymuyor. Çünkü bunlar popüler ve güncel olan
şeylerdir. Fakat sıra müslümanlığa gelince “müslümanım” demeye bile korkuyor,
utanıyor.
Müslümanlar,
tanıdığı bir kadının baş-örtüsü kullanmaya başladığını görünce utanıyor,
şaşırıyor ve şaşkına dönüyor. “Bu ne lan” der gibi bakıyor. Böyleleri,
annesinin-bacısının baş-örtülü olarak yanında yürümesinden utanıyor. Yine baş-örtüsü
takmış olan bir kadın ilk başlarda sıkıntı yaşıyor, çekiniyor ve utanıyor.
Şaşkın ve kızgın bakışlar altında olmak istemiyor çünkü. Asıl açık-saçık giyinenler
utanması gerekirken, örtülü olanlar utanıyor ve utanmak zorunda bırakılıyor. Ne
garip bir Dünyâ!.
Namaz kılan ve
oruç tutan biri namaz vakti gelmesine rağmen, lâik ve seküler bir ortamda
bulunuyorsa namaz kılması gerektiğini söyleyemiyor yada namaz kılmaktan
utanıyor. Yine, oruç tutmuyor yada oruçlu olduğunu söylemekten utanıyor. Hâlbuki
utanması gerekenler “müslümanım” demesine rağmen namaz kılmayıp oruç tutmayanlardır.
Müslümanlar,
İslâm hakkında bildiği bir hakîkati başkalarının yanında söylemekten sakınıyor,
çekiniyor ve utanıyor. Oysa Allah utanılmaya daha lâyıktır:
“Allah,
kendisinden çekinmene çok daha lâyıktır” (Ahzâb 37).
Giydiği İslâmî
elbiseden utanıyor, “bir şey derlerse” diye. Oysa asıl utanması gerekenler, modernlik
adına gayr-ı ahlâkî ve açık-saçık giyinenlerdir. Absürd bir şekilde zibidi gibi
giyinenler utanmalıdır. Çünkü çıplaklık utanılması gereken bir şeydir. Zîrâ “ilk
insanların” ilk hareketi çıplaklıklarını gizlemek olmuştu. Çıplaklıklarından
utanmışlardı da üzerlerine hemen bir şeyler örtme çabasına girmişlerdi. Fakat
artık insan modern zamanlarda yaşamaktadır ve dinden uzaklaşmıştır. Hâyâ
duygusunu kaybetmiş ve utanmaz bir varlık olup çıkmıştır.
Çok ilginç;
sosyâl medyada bir arkadaşı tarafından İslâmî bir yorum ve paylaşım yaptığında
bundan utanıyor ve diğer arkadaşları görmesin diye paylaşımı ve yorumu hemen
siliyor. İslâmî bir yorumdan ve paylaşımdan utanıyor.
Müslümanlar
namazdan-oruçtan değil, İslâm’a uygun olmayan şeyleri yapmaktan, günahtan ve
çirkinliklerden utanırlar:
“Ki onlar,
ufak-tefek günahlar dışında, günahın büyük olanından ve çirkin utanmazlıklardan
kaçınırlar. Şüphesiz senin Rabbin, mağfireti geniş olandır. O, sizi daha iyi
bilendir; hem sizi topraktan inşâ ettiği (yarattığı) ve siz daha annelerinizin
karnında cenin hâlinde bulunduğunuz zaman da. Öyleyse kendinizi temize
çıkarıp-durmayın. O, sakınanı daha iyi bilendir” (Necm 32).
Nice başörtülü ve tesettürlü kızlarımız ve
kadınlarımız vardır ki, başörtüleri ve tesettür kıyâfetleri İslâm’a uygun
değildir. Başta bir “bir bez parçası”nın olması başörtüsü olmadığı gibi, sırta
geçirilen her kıyâfet de tesettür olmuyor. Şu-an kullanılan ve farklı
şekillerde bağlanan başörtüleri “başörtüsü” olmadığı gibi, giyilen kıyâfetlerin
ekserisi, tesettürün özüne savaş açmış gibidir. Sanki birilerinden
utanılmaktadır da, onların beğeneceği bir ucûbe giyim ve örtünme şeklinde
başörtüsü ve tesettür kıyâfetleri tasarlanmakta ve kullanılmaktadır. Zîrâ
moderniteye uymadığı için, tam da İslâm’ın emrettiği gibi başörtüsü ve tesettür
kıyâfetleri kullanmaktan utanılmaktadır.
“El-âlem ne der”
diye değil, “Allah ne der” diye utanmak gerekir. Allah’ın emirlerini yerine
getirmek bir şereftir ve tertemiz bir iştir. Oysa insanlardan çekinerek
müslümanlıktan utanmak doğru değildir ve hiç gereği yoktur.
Müslümanca selam
verdiğinizde, giyindiğinizde, ibadetlerinizi yaptığınızda yada İslâmî bir şey
savunduğunuzda, karşıdaki kişi hemen “burası Arabistan mı?” deyiverir. Böyle
bir sözün söylenme riski nedeniyle hakkı ve hakîkati yapmaktan ve dile
getirmekten utanmayın.
“Selâmun aleyküm”
selamlamasına karşı “burası Arabistan mı, merhaba desene” diyen câhiller olduğu
gibi, “Allah rahmet eylesin” demek yerine “ışıklar içinde uyusun”, “inşaallah”
demek yerine “umarım” yada yabancı kelimelerin absürdce kısaltılmalarından
oluşan kelimelerin kullanılmasının nedeni, kişinin müslümanlığından utanmasından
ve de müslümanlığın ona unutturulmasından dolayıdır.
Yine müslümanlar,
müslüman isimleri kullanmaktan çekiniyor ve utanıyorlar. Kendisini modern
göstermek için uydurduğu isimler ve ne anlama geldiğini bilmediği isimleri
kullanıyor da, ana-babasının, atasının, Peygamber’inin, üstâdların yada önüne “abd”
ön-ekini getirmek şartıyla Allah’ın güzel isimlerini kullanmaktan çekiniyor. Kendisine
müslüman ismi verilmiş olan çocuklar bu isimlerden utanıyor. Zâten isimlerini
kısaltıyorlar. İbrâhim’e “ibo”, Mahmud’a “maho”, Mehmed’e “memo” gibi. Müslüman
isimleri yerine Türk isimlerini kullanıyorlar ama Türk isimlerinin bir-çoğu
şirk içerdiğinden dolayı çok da uygun isimler değildir. Tek başınayken hiç
çekinmeden yaptığı İslâmî şeyleri başkalarının yanındayken de hiç çekinmeden
yapmak önemlidir. Zîrâ Allah, nerede olursak-olalım bizimledir. Gizli-açık
her-şeyi bilen Allah, utanılmaya daha lâyık olandır. Hadiste de öyle denir: “Allah kendisinden utanılmaya, insanlardan
utanmaktan daha lâyıktır”.
İslâm’ın ibâdetleri,
utanılacak şeyler yapmaktan korur insanı. O yüzden ibâdet etmenin insanlar
tarafından görülmesinden utanmayı bırakın ve Kitap’tan vahyedileni okumaya ve
namazı dosdoğru kılmaya devâm edin. Çünkü namaz, insanı utanılacak şeyler yapmaktan
korur:
“Gerçekten
namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşâ)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah’ı
zikretmek ise muhakkak en büyük (ibâdet)tür. Allah yaptıklarınızı bilir” (Ankebût 45).
İbâdetleri başkalarının
yanında yapmaktan utanıp sıkılmanın çâresi, “ibâdetleri her yerde hiç utanıp
sıkılmadan yerine getirmek”tir. Çünkü Allah yeryüzünü bize mescid kılmıştır.
Hakkı-hakîkati
söylemekten ve müslümanca yaşamaktan utanmaya hiç gerek yoktur. Modernler nice
utanmazlıkları yapıyorlar ve bunu ulu-orta sergiliyorlar. Yaptıkları utanmazlıkları
bağıra-bağıra söylüyorlar. Üstelik her yerde gösteriyorlar da. O hâlde müslümanlar
da müslümanlıklarını ve müslümanlığın gereğini hiç çekinmeden ve utanmadan
yapmalıdırlar. Hattâ bu her yerde yaygınlaşmalıdır da. Allah nasıl ki hakkı ve
hakîkati söylemekten çekinmiyorsa, biz de hakkı ve hakîkati yerine getirmekten utanmamalı
ve çekinmemeliyiz.
Nasıl ki
lâik-seküler-demokratik-kapitâlist-liberâl-feminist-emperyâl-modern insanlar bâtıl dâvâlarını
savunmaktan çekinmiyorlarsa,
müslümanlar-mü’minler olarak siz de, “tek Hak
din” olan İslâm dâvâsını savunmaktan çekinmeyin ve utanmayın.
Hattâ; “Allah katında tek hak din İslâm’dır ve tüm dinlerden üstündür, tüm
dinlere üstün olacaktır” diye haykırarak bağırın.
Asıl utanması ve
çekinmesi gerekenler, utanmazca şeyler yapıp bunu hiç çekinmeden söyleyenler ve
gösterenlerdir. LGBT buna en bâriz örnektir. Bir imtihan alanı olan Dünyâ’da, utanmazlar
utanmazlıklarını hiç çekinmeden yapabilirlerken, müslümanlar ise yaptıklarından
çekinmek zorunda bırakılıyor. Fakat bu, âhirette tam tersine dönecek ve cennetlikler
sevinç içinde olurlarken, cehennemlikler pişmanlık ve utanç içinde cehenneme girecek
ve sonsuza kadar da utanç içinde yaşayacaklardır.
En doğrusunu
sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Mayıs 2020
İç dünyasında müslüman olup toplum içinde mesela ibadetlerini yapmaktan utanan/çekinen kimse münafık mıdır ? Yoksa bir iman zafiyeti midir ?
YanıtlaSilMünafık tam tersidir yani ibadetlerini yapmasına rağmen aslında imanı hiç yada doğru-dürüst olmayan kişi. Münafıklar yaptıklarını gösteriş için yaparlar. Bu dediğin ise, imanın tam oturmamış olmasıyla ilgili olabilir. Çünkü iman sağlam olunca ve oturunca kişi her şeyi göze alır ve kimsenin ne dediğine-diyeceğine bakmaz. Allahualem..
SilBenim gibi imanı zayıf gençlerin özellikle üniversitede bu konuda sınandığını düşünüyorum.Gözlemlerime göre;sizin de dediğiniz gibi imanı sağlam kişiler bu konuda herhangi bir sıkıntı çekmiyor.Ama iman zayıf olunca "Müslüman" kimliğinle toplum içinde yer almak biraz daha zor oluyor.Böyle yapamayınca da kişi izolasyona gidiyor yani eve kapanıyor kimseyle iletişim kurmuyor ama bu dayanılır gibi olmuyor bir süre sonra.Herhalde bu da bizim imtihanımız.Üniversite de bir fakülteye girdiğin zaman muhtemelen sınıfın %90'lık kesimi seküler ve dinle hiçbir bağlantısı olmayan insanlar olduğunu görürsün.En azından benim bölümümde böyle.Ve ben bu insanların yanında kendimi rahat hissedemiyorum doğal davranamıyorum.Belki bilinçaltımda insanların çoğunu "saptırıcı" olarak benimsiyorum.Ondan yanlarında rahat olamıyorum biraz gergin veya utangaç kalıyorum.Böyle olunca acaba insanlar benim hakkımda ve müslümanlar hakkında olumsuz düşüncelere sahip olabilir mi ? Sonuçta müslümanların her birisi bir yandanda islamı temsil ediyor gibidir.Böyle olunca acaba insanlar benim yüzünden islamdan soğur mu diye düşünüyorum.
SilSizin de ekstra tavsiyeleriniz varsa dinleyebilirm."Müslüman" kimliğimizle toplumda nasıl yaşayacağız ? Çünkü okula da gitsek,işe de başlasak muhatap olacağımız insanların çoğu namazsız sözde müslüman veya sekülerler olacak.Böyle olunca müslümanlar çok rahat sekülerleşmeye başlayabiliyor.
SilVeya Müslümanlıktan utanmanın nedeni inandığı din ile barışık olmamaktan,Allah'tan razı olmamaktan mı kaynaklanır ?🤔 (Allah korusun)
Silİslâm sâdece iç-âlemlere hitâp eden ve sâdece iç-âlemlerde kalacak bir din değildir. İslâm iç-âlemlerden sonra hayâtın her alanında da gözükmek ister. Bu sâdece İslâm’a has bir şeydir.
Silİslâm, kişide zamanla bir bilgi, bilinç ve özgüven oluşturur. Kişiyi zamanla değiştirir. Okudukça, düşündükçe ve ibâdet ettikçe bu özgüven artar ve kişide meleke hâline gelir. Böylece artık kişi İslâm-merkezli bir karakter kazanır ve bu durumu sürdürdüğünde insanlar da bunu kısa zamanda kabûllenirler.
Tabi her şeyde olduğu gibi İslâm’ın da bedelleri vardır: Çünkü îman etmek çok değerlidir, İslâm üzere olmak çok değerlidir. Bu nedenle îman etmenin ve dîni yaşamanın da bir bedeli ve sancısı olur ve senin ve senin gibilerin (hattâ hepimizin) durumu bu sancının bir sonucudur. Fakat İslâm üzere olmaya devâm edersen ve elinden geleni yapmaya çalışırsan Allah sana bir ferâset ve özgüven kazandıracak ve bu çekingenlik kaybolacaktır. Zâten hemen-hemen tüm müslümanlar benzer durumları yaşamıştır-yaşıyor. Herkes birilerinden yada bir şeylerden çekinmiştir-çekiniyor. Fakat dediğim gibi; bu durum bilgi-bilinç arttıkça ve ibâdetler devamlı olunca kaybolur. Kur’ân bunu şu şekilde ifâde eder:
“Ey îman edenler!; içinizden kim dîninden geri döner (irtidat eder)se, Allah (yerine) kendisinin onları sevdiği, onların da kendisini sevdiği mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı ise ‘güçlü ve onurlu’, Allah yolunda cihad eden ve ‘kınayıcının kınamasından korkmayan’ bir topluluk getirir. Bu, Allah’ın bir fazlıdır, onu dilediğine (lâyık olana) verir. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir” (Mâide 54).
Günümüzde insanlar İslâm-dışı yada İslâm’a uygun olmayan düşünce ve hayat-tarzlarıyla çok yoğun bir şekilde kuşatılmış olduğu için artık insanlar normâlin bu mevcut durum olduğunu zannediyor ve İslâmî bir düşünce, söz, yazı, uygulama yada tavır gördüklerinde alay ediyorlar. Bu tüm peygamberlerin de başına gelmiştir. Bu, îmânın bedeli ve -dediğin gibi- imtihanının bir sonucudur. Fakat bu durumun seni çekingen yapmasına ve dinden uzaklaşmaya götürmesine izin vermemeye çalış. Allah sana yollarını açacak, bir güven verecek ve yardım edecektir.
Maalesef lâik, seküler ve modern dünyâda müslümanca yaşamak zorlaşmıştır ve hattâ ‘müslümanlığı hakkıyla yaşamak’ pek mümkün değildir. Bu peygamberlerin de başına gelmiş ve zâten peygamberler bu nedenle hicret etmişlerdir. Demek istediğim bu durum sâdece senin sorunun değil, tüm mü’minler için bu bir zorluktur. Bu işin raconu budur. Bu nedenle de -kanımca- insan elinden geleni yapmaya çalışmalı ve bu yolda yürüyebildiği kadar yürümelidir.
Din ile barışık olmak ise, onun daha iyi tanımak ve hayâtı ona göre yaşamaya çalışmakla olur.
Şu da var ki şeytan ve nefs, İslâm ile tanışan ve ilgilenenlerle ilk başta çok uğraşır. O ilk engeli aşmak çok önemlidir.
Bu zorluğa karşı Allah’ın tavsiyesi ve emri şu şekildedir:
“Ey îman edenler!; sabırla ve namazla yardım dileyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle berâberdir” (Bakara 153).
Allah ilmini, amelini ve sabrını arttırsın. Selamlar…