“Sizden; hayra
çağıran, iyiliği (mârufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir
topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır” (Âl-i İmran 104).
Emr-i bi’l
mâ’ruf ve nehy-i ani’l münker=“iyiliği emretmek ve kötülüğü kaldırmak” İslâm’ın
ana kuralıdır. İslâm bu kuralı hayâtın her alanında işletir ve hâkim kılmaya
çalışır. İslâm’a göre hayâtın hiç-bir alanı İslâm’sız olamaz. Zîrâ İslâm’sız
kaldığında yavanlaşır ve tuzu-biberi olmayan bir yemeğe döner. Çünkü İslâm, tüm
kâinâtın, tüm Dünyâ’nın ve tüm insanlığın tuzudur, biberidir. Hem tat verir hem
de kokmasını önler.
İslâm, genelde kâinâtın, özelde
Dünyâ’nın ve de insanın tuzudur. Dünyâ’ya ve insana hem tat verir hem de
Dünyâ’yı ve insanı bozulup kokuşmaktan korur. Tüm kokuşmuşluklar, İslâm’ın
arka-plâna atılması ve bunun yerine insana ve akla tapılmasıyla başlar ve pis
kokular yayılır gider. En sonunda da tüm insanlık ve Dünyâ kokuşmuş bir çöplüğe
döner de birileri uzayda başka yerler aramaya başlarlar. Zîrâ kokuşmuş
Dünyâ’dan en çok rahatsız olanlar, Dünyâ’yı en fazla kokutanlardır.
Dünyâ’yı kokutan nedir?.
Dünyâyı ve dolayısı ile insanlığı kokutan; doğaldan, normâlden, fıtrattan yâni
Allah’tan ve dinden kopmuş ola insandır. Yoksa doğa, insanın etkisi olmadığında
kendi yaptığı kokuyu da çöpü de yok eder ve her yıl ve her mevsim Dünyâ’nın hem
kokusunu hem de çehresini yeniler. Doğal hâlde bir kokunun “kokuşmuşluk” derecesinde
uzun süre durması söz-konusu değildir.
Modern insan Dünyâ’yı,
düşünceleriyle, sözleriyle, yaptıklarıyla kokutmuştur. Pis düşünceler, kirli
sözler ve iğrenç eylemler ile Dünyâ kokuşmuş bir çöplüğe dönmüştür. Modern
dünyâ bir “kokuşmuşluk uygarlığı”dır. Buna “uygarlık” demek de ne kadar
doğrudur o da ayrı bir konu. Zâten moderniteye “medeniyet” denilemez.
Hz. Îsâ; “yeryüzünün tuzu
olun, yoksa ayaklar altında ezilirsiniz” der. Çünkü tuz kokarsa her-şey bozulur
ve çere-çöpe döner.
Modernite bir “tuzsuzluk uygarlığı”dır.
Modernitenin tuzu yoktur ki insanları ve Dünyâ’yı tuzlasın da bozulup kokmasını
engellesin. Tam-aksine, modernite gün geçtikçe hem ekini ve nesli mahvediyor
hem de Dünyâ’yı “çivisi çıkmış” bir yer hâline getiriyor. Temelsiz olduğundan
dolayı yaptıklarının bir gün insanlığı ve Dünyâ’yı küresel bir çöplüğe ve hattâ
kanalizasyona çevireceğini düşünemiyor. Zâten pek de umursamıyor. Bu nedenle
her-şey kokmuştur, bozuktur ve her-yeri bu bozulmuşluğun kokusu sarmıştır.
Bu kokuşmuşluğu
parfümlerle-deodorantlarla gidermeniz de mümkün değildir. Kozmetik buna çâre
olamaz. Zîrâ kozmetiğin kendisi zâten kokuşmuşluğu ortaya çıkaran nedenlerden
biridir. Normâlde ve doğallıkta her-şeyde olduğu
insanların her-birinin kokuları farklıdır. Modernizm, ürettiği parfümlerle
insanların kokularını bile benzer hâle getiriyor. Böylece tüm insanlar aynı yada
benzer kokuları koklayınca Dünyâ’nın gülistanlık olduğunu zannediyor.
Tuz olmadığında tuzağa
düşmeniz kaçınılmazdır. Bir kokuşmuşluğu sûnîlik ile gidereceğini zannedenler,
insanlık târihinin en ahmak varlıklarıdır. Dünyâ’yı kokuşmuşluktan kurtarmanın
en doğru formülü, onu doğal olan ile temizlemektir ki bu da en basit şey olan
tuz ile olur. Lâkin gelin görün ki tuz da kokmaya başlamıştır. Tuzlar kokmuş
yada ıslak hâldedir. En kurusu bile topak-topak olmuştur da akmamaktadır.
Birde “tuzu kuru olanlar” vardır.
Bunların tuzları sâdece kendileri için akar. Bu yüzden tuzu ıslak olanları da
kendileri gibi görürler de Dünyâ’yı cennete dönmüş zannederler. Bu körlükten
dolayı mottoları şu olmuştur: “Bundan daha iyisi nasıl olabilir ki?”. Oysa birilerinin
tuzu akmamakta hattâ tuzluklarda tuz bulunmamaktadır. O yüzden de her-şey
kokmaya başlamaktadır. Ah şu “tuzu kuru” olanlar!.. Dünyâ’yı en çok kokutanlar
onlardır.
Bu kokuşmuş Dünyâ’nın tuzu
olacak olan şey İslâm’dır ve vahyi ve nebevî örnekliği benimsemiş olan mü’minlerdir.
Kokuşmuş Dünyâ’nın tuzu olacak olanlar vahyi kılavuz etmiş olan mü’minlerdir. Dünyâ
işte o yiğitlerden mahrûm olduğu için kokuşmuşluk içindedir. İslâm “vahiy ve
peygamber örnekliği” demektir. Bunu en son Vahiy ve Peygamber bağlamında
söylediğimizde, Dünyâ’yı ancak Kur’ân ve Sünnet ile tuzlamak kokuşmuşluktan
kurtarabilecektir. Bunun yapılabilmesi için de “İslâm’a adanmış yürekler” gerekir.
Tüm kokuşmuşluklardan arınmış ve tâbiri câizse “tuza dönmüş mü’minler”dir insanı
ve Dünyâ’yı bu kokuşmuşluktan kurtaracak ve doğal hâline getirecek olanlar. Zâten
“imtihan” da işte bunu başarmak için çalışmak yada çalışmamakla anlam kazanır
ve ahiretteki hesap da bu merkezde olacaktır.
Kokuşmuş Dünyâ’nın tuzu
olacak olanların bunu nasıl başaracakları hem vahiylerde, Kur’ân’daki
kıssalarda, hem de vahyin örnek yaşanmışlığının timsâlleri olan peygamberlerde
ve Peygamberimiz Hz. Muhammed örnekliği ve önderliğindeki o nebevî toplumdadır.
Onlar üstün çaba ve gayretleriyle Mekke’nin, Arabistan’ın ve ulaşabildiği yerlerin,
şirkle, küfürle, adâletsizlikle, ahlâksızlıkla ve zulüm ile kokuşmuşluğuna çâre
olmuşlardı ve bir devlet-medeniyet başlatarak, kokuşmuş Dünyâ’yı tuzlamaya
başlamışlardı. Fakat böyle “tuzdan mü’minler” olabilmek için büyük vazgeçişler,
kararlılık, dirâyet, îman ve sabır olması şarttır. Adanmışlık şarttır. Zîrâ bu
iş icâbında, mallardan ve canlardan vazgeçmeyi bile gerektirebilir. Bu nedenle
kokuşmuş Dünyâ’nın tuzu olacak olanlar, “cenneti Dünyâ’dan daha fazla seven
mü’minler” olacaktır.
Bu iş öyle modern müslümanlarla falan
olmaz. Onlar kendilerini tuz olarak görüyorlar ama onlar ancak, minerâlleri
alınmış ve rafine edilmiş, böylece yararları kadar da zararları ortaya çıkmış
tuz olabilirler. Doğal kaya tuzunda 84 minerâl varken rafine edilmiş tuzda
sâdece 2 minerâl (sodyum klorür) bulunur ki bu da insanlara yarardan çok zarar
verir. Bu rafine edilmiş tuz en azından tansiyonu yükseltir. İşte “modern
müslümanlık” denilen şey, rafine edilmiş tuz gibi olabilir ancak ve
kokuşmuşluğu gidermeye kâfi gelemez. Hattâ zamanla bu rafine tuzlar da kokmaya
başlar ve tuz kokunca artık kokuşmuşluğu önleyecek ve giderek bir şey kalmamış
olacağından dolayı tüm insanlık ve tüm Dünyâ kanalizasyona döner. Tuzun kokması
büyük kıyâmetin başlamasıdır.
İslâm ve insan düşmanı olan şeytan, nefs
ve tâğutlar, bu nedenle “tuzu kuru bir müslümanlık” şekli oluşturmaya çalışıyorlar
ve bu işte epey de yol alındı. Çünkü tuzu kuru müslümanlıkta her-şey yolundadır
ve her-şey tam da Allah’ın istediği ve dilediği gibi olmaktadır. Zîrâ modern
müslümanlıkta her ne kadar Kur’ân-Kur’ân dense de, Sünnet’ten yâni
amel-eylemden kopuk olunduğundan ve de İslâm yalnızca zihinlerin nesnesi
yapıldığından dolayı, merkezde kokuşmuş Dünyâ’nın kokuşmuş ideolojileri
(demokrasi, lâiklik, kapitâlizm vs.), kokuşmuş felsefesi ve en önemlisi de
modern-bilim ve teknoloji vardır. Her-şey bunlarla uygunluğuna göre
değerlendirilir. Bu yüzden modern müslümanlıkta ve de tüm insanlarda, işin amel
ve eylemden, eleştiri-îtirâz ve isyandan, adâletten ve ahlâktan kopuk olan
zihnî yanı kalıyor. Böylece “fildişi kulesinden müslümanlık yapanlar”
çoğalıyor. Öyle ki artık “müslümanlık” demek, “sâdece bilmek” demek
zannediliyor. İş amel-eyleme gelince, eleştiri ve îtirâza gelince yâni tuz
olmaya gelince, böyle olanların adı hemen değişiyor ve radikâl yada terörist oluyor.
Kokuşmuşluğa
alışanlar için tuz bir şey ifâde etmiyor. Onlar sûnî kokularla kendilerini
kokuşmuşluktan uzak tutabildiklerini zannediyorlar. Böylece tüm Dünyâ’nın çiçek
bahçesi gibi koktuğunu sanıyorlar. Bu bağlamda korona-virüs denilen şey de bir
kokuşmuşluktur ve bu kokuşmuşluğa çâre olarak alınan önlem, câhilce ve sûnî bir
şekilde ağza ve burna maske takmak oluyor. İnsanlar “kokuyu” yâni kokuşmuşluğu
almamak için maske takıyorlar. Oysa maske “kokuyu” gidermiyor ve hattâ kokuyu
yoğunlaştırılmış şekilde ciğerlere aktarıyor.
Yeryüzünün tuzu olabilmek
için tuz kaybetmeyi göze alabilmek gerekir. Bu tuz kaybı en başta, mâsum ve
mazlumlar için göz-yaşı dökmekle başlar. Böylece kokuşmuş Dünyâ’yı tuzlu
gözyaşlarıyla temizlemeye adım atmış olursunuz. Çünkü Dünyâ, kahkahaların ve
sevinçlerin içinde sarhoşluk hâlindeyken değil, bilinçli ve samîmi olan tuzlu
gözyaşları dökmekle temizlenmeye başlar. Gözyaşı temizleyicidir. “Yüzünüzü göz-yaşlarınızla
yıkarsanız tertemiz olur” derler. Tuzlu gözyaşları ne kadar çok artarsa Dünyâ
ve insanlık da o kadar çok ve çabuk temizlenir. Lâkin akıtacak göz-yaşlarınız,
gayret ve çaba göstererek dökecek tuzlu terleriniz yoksa Dünyâ’nın
kokuşmuşluktan kurtulması mümkün olmaz.
Kokuşmuş Dünyâ’nın temizlenebilmesi
ve pislikten arındırılabilmesi elbette mümkündür. Dünyâ’nın kokuşmuşluğu ve
kiri ancak tuz ile giderilecektir. Bunu gerçekleştirecek olanlar ise tâbiri
câizse “tuz adamlar” olacaktır. Öyle ki bu “tuzdan mü’minler” tüm Dünyâ’yı
tuzlayacaklar ve Dünyâ’yı hem kokuşmuşluktan arındıracaklar hem de Dünyâ’ya bir
tat vereceklerdir. Bunu en azından başlatacaklardır.
“Tuz gölüne düşen domuz tuz
olur ve artık onu yemek haram olmaktan çıkar” derler. Bu da kanımca böyle bir
şeydir. Dünyâ ve insanlık tuzlandıkça kokusu değişecek ve güzelleşecektir. Tadı
da yerine gelecektir. Fakat bu iş epey bir gayret, çaba, samîmiyet, ciddiyet,
dirâyet, sabır, vazgeçiş ve tuzun yakıcılığına katlanmayı gerektirir. Bunu
ancak “adanmış tevhid erleri” başarabilir. İşte kokuşmuş Dünyâ’yı kokuşmuşluktan
arındırabilecek olanlar onlardır.
Kokuşmuş Dünyâ’yı tuzlamakla
görevli olan mü’minler ilk önce kendilerini tuzlamakla işe başlamalıdır. İlk
önce kendilerini Kur’ân tuzuna yatırıp tertemiz hâle gelmelidirler. Sonunda tüm
insanlığı ve Dünyâ’yı tuzlayıp temizlemek amacıyla çaba göstereceklerdir. Bunu
başarabilecek olanlar ise hem Dünyâ’da hem de âhirette büyük mükâfatlara
ulaşmış olacaktır.
Kokuşmuş Dünyâ’nın tuzu olan
ve olacak olan mü’minlere selâm olsun.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Nisan 2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder