“Size ne oluyor?. Nasıl
hüküm veriyorsunuz?. Yoksa (elinizde) ders okumakta olduğunuz bir kitap mı
var?. İçinde, neyi seçip-beğenirseniz, mutlakâ sizin olacak diye. Yoksa sizin
için üzerimizde kıyâmete kadar sürüp gidecek bir yemin mi var ki “siz ne hüküm
verirseniz o, mutlakâ sizin kalacak” diye” (Kalem 36-39).
Hemen başta söyleyelim ki
“bilim” derken “modern-bilim”den bahsetmekteyiz. Bilim ile modern-bilim aynı
şey değildir. Modern-bilimin kökü ve dayanağı aslında “bilim” olmasına rağmen,
onu ifsât edip Allah’tan uzaklaştırdığı için birbirlerinden ayrılmışlardır.
Modern-bilim demek Dünyâ yada “madde” demektir. Çünkü modern-bilim ancak Dünyâ
ile yada madde ile ilgilenir ve ancak bunlar üzerinde çalışabilir. Zâten
meta-fiziği ve mânevî olanı yâni deneye vurulamayanı inkâr eder. O hâlde
modern-bilime yönelmek Dünyâ’ya-maddeye yönelmek ve bunları dayanak yapmaktır.
Ne hazindir ki dayanak yaptıkları şey çok çürük bir dayanaktır. Zîrâ fânî olan
bir dayanaktır.
Modern-bilimin bâzı yararları
vardır ama zararları daha fazladır ve fazla olmaktadır. Zîrâ Allah’tan
kopuktur. Modern-bilim, dînin inkâr edilerek görmezden gelinmesi hattâ
kötülenmesinin bir sonucudur. Modern-bilimin doğuşu dinsizliğe yada dînin
azlığına dayanır.
Modern-bilimin dayanağı M.Ö.
600’lerde yaşayan Thales’e kadar götürülür ve oraya dayandırılır. Fakat aslında
Pisagor, Platon, Aristo ve bir-çokları, bilgiyi Mısır, Mezopotamya, Îran ve
Hint’ten almış, batı’lılar ise (b)ilimi bunları toplayıp düzenleyen
müslümanlardan almışlardır. Fakat ne yazık ki bu bilim ve de tekniği, aldıkları
gibi doğala, normâle ve fıtrata uygun şekilde sürdürmeyip, onu Allah’tan,
merhâmetten, vicdandan, dinden koparıp ifsâd etmişler ve dînin yerine koyup
ilahlaştırmışlardır.
Modern-bilim ilk başta
astronomi alanındaki çalışmalarla etkili olmaya başlamıştır. Çünkü uzay
istismâra çok açık bir alandır ve yeni şeyler söyleyebilmek ve farklı şekilde
yorum yapmak çok mümkündür. Hattâ uzay hakkında ne desen gider. Kopernik, Yunan
Dönemi’nden bêri yürürlükte bulunan Yer Merkezli Evren Kuramı’nın yerine, Güneş
Merkezli Evren Kuramı’nı kurmuş ve Yer’in, Güneş’in çevresinde dâiresel bir
yörünge üzerinde dolanan bir gezegen olduğunu savunmuştur. Böylece, Yer’in
evrenin merkezinden kaldırılmasına bağlı olarak insanın evrendeki konumu da
yeniden sorgulanmaya başlanmıştır. İnsanın konumunu sorgulamak, ardından
Allah’ın varlığını sorgulamaya dönmüştür. Böylece insan merkeze alınarak Allah
yok sayılmıştır ve inkâr edilmiştir. Bu, Allah’a dayanmaktan vazgeçilerek insana
ve akla dayanmaya (ç)evrilmiştir.
Bilim; “kontrôllü
deney-gözlem ve akıl yürütmeye dayalı bilgi üretimi”dir denir. Fakat hesaplar
tutmadığında halı altına süpürdüğü bir-çok şey vardır. O hâlde modern-bilim,
işine gelmeyen şeyleri görmezden gelmeye dayanmaktadır. Hiç-bir deney doğal
ortamında yapılamaz. O hâlde bilimin deneye dayandığı düşüncesi çok da ciddî
değildir. Çünkü deney doğal ortamda başka, laboratuarda başka sonuç verir.
Deney yapan bilim-insanı belirli amaçlar için önceden belirlediği olguları
laboratuar veyâ doğal olmayan ortamlarda bir-araya getirerek olgularda
“gözlemek istediğini” gerçekleştirir. Demek ki modern-bilim, doğaya değil,
laboratuara dayanır.
Modern-bilim,
bilim-adamlarının âit olduğu paradigmanın genelleştirilmesidir. Bilimsel olsun
veyâ olmasın, bilgi için çeşitli yöntemler ve kuramlar kullanılır. Bu kuramlardan
birisi zamanla belirgin hâle gelerek değer kazanır. Bu kurama veyâ bakış-açısına
Thomas Kuhn, “paradigma” demektedir. Bilim nesnel değil özneldir. Belli bir
grubun kendi aralarındaki anlaşmalarının bir sonucudur. Bir paradigmanın
etrâfında toplananların herkese dayattığı bir paradigmadır modern-bilim. O hâlde
modern-bilim modern seküler paradigmaya dayanır.
Bilim topluluğu, kabûl
ettikleri paradigma ile ilk olguları açıklamaya çalışan ve araştırmalarında bu
paradigmayı kullanan bilim-insanlarından oluşur. Tek bir paradigma etrâfında
toplanılarak düzenli araştırmalar yapılan dönem olağan bilim dönemini başlatır.
Bilimi bir etkinlik süreci olarak tanımlayanlardan Thomas Kuhn’a göre, bilim
olguları tanımlayan rasyonel bir etkinlik değildir, bir etkinlik sürecidir. Bu
süreci yönlendiren olgular ve mantık değil, bilim-insanlarının oluşturduğu
topluluk ve onların çalışmalarıdır. Bilim ancak bu süreci incelemekle
anlaşılabilir. Filozoflara göre modern-bilim; dönemin değerlerinden,
inançlarından bağımsız bir şey değildir. Bilim-adamları topluluğu da o toplum
içinde yaşamaktadır ve toplumdaki inanç, değer ve kültürel değişimler onları da
etkilemektedir. O hâlde modern-bilim, bilim-adamlarına ve onları fonlayanlara dayanır.
Bilim, yanında sürekli
olarak çoğalan ve belli bir süre sonra dağ gibi olan çözülemeyen soru(n)lar ve
yanlışları içinde taşır. Bu yanlışlar çoğalınca eski teoriyi iptâl edip yeni
bir teori ortaya koymak zorunda kalırlar. Bu süreç böylece sürer gider. O hâlde
modern-bilim kesinsizliğe ve zanna dayanır.
Modern-bilimin kurucuları 1.000
yıl önce yaşamış olsalardı modern-bilimden yâni “dinsiz bilim”den değil,
Allah-merkezli bilimden bahsedeceklerdi. Onların dinsiz-bilimden bahsetmeleri,
dinden şüphe edilen ve dinden uzak kalınan modern zamanlarda ve mekânlarda
yaşıyor olmalarıdır. O hâlde modern-bilim Allahsızlığa dayanır.
İnsanlar yaşama biçimlerine
göre düşünürler ve ona göre davranırlar. Stephan Toulmin; “doğayı irdelemek
için sorduğumuz soruları biz oluşturduğumuza göre, daha araştırmaya başlamadan önce
bâzı ön kavram ve yargılarımızın olması doğaldır” der. Thomas Kuhn da; “bilimsel
bilgi, onu üreten kişilerin inanç ve tercihlerinden soyutlanamaz” der. O hâlde
bilim, mevcut zamana dayanır.
Louis Althusser, bilimsel
bilginin yenilenmesini toplumsal üretime benzetir. O da Kuhn’un paradigmaları
gibi, modern-bilimin problematiğinin araç ve metodlarının farklı ortamlarda farklı
anlamlar kazandığını savunmuştur. Demek ki modern-bilim mevcut zamana ve mekâna
dayanır.
Modern-bilim ve de teknoloji
aslında Mısır, Mezopotamya, Îran ve Hint bilim ve tekniğine, sonra da tüm bunları
bir düzene sokan İslâm’a dayanır. Fakat modernite bunu Allahsızlaştırarak “bilim
ve tekniği”, “modern-bilim ve teknolojiye” dönüştürmüştür.
Bilim ve teknik tüm insanlığın
ortak malıdır ve insanların doğa ve madde üzerinde Allahsızca ve dinsizce
olmayan çalışmalarına dayanır. Modern-bilim ise onu batı’ya yâni AB-D’ye
dayandırmaktadır.
Batı kültürünü oluşturan
ilmî ve felsefî bilgiler, batı’lıların yapmış oldukları araştırmaların bir
sonucu değil, Arapça’dan yapılan çevirilerin bir sonucudur. Fakat batı bu
çevirileri metin olarak çevirdikten sonra mânâdan da çevirmiştir ve mânâsız ve
anlamsızlaştırmıştır. O hâlde modern-bilim, anlamsızlığa ve mânasızlığa
dayanır. Anlamsızlığa ve mânâsızlığa dayanan modern-bilim, ortaya çıktığı
günden bêri işte bu nedenle “yapmak”tan çok “yıkma”yı hedeflemiştir. Zîrâ modern-bilim,
Allah’a, vahye, dîne, merhâmete, vicdâna, adâlete, paylaşıma, değere ve anlama
değil; inkâra, küfre, şirke, vicdansızlığa, acımasızlığa, adâletsizliğe,
çıkara, yıkıma, parçalamaya, onursuzluğa, haysiyetsizliğe ve şerefsizliğe
dayanır.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Temmuz 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder