“Göklerin ve yerin
gizemleri Allah’a âittir. (Göklerin ve yerin uçsuz-bucaksız derinliklerini
bilmek Allah’a mahsustur). Saat, (Dünyâ’nın sonu) bir göz-kırpması kadar veyâ
daha kısadır. Allah her-şeye Gücü Yeten’dir” (Nâhl 77).
Manipülasyon: “İnsanları
kendi bilgileri dışında veyâ istemedikleri hâlde etkileme. Seçme, ekleme ve
çıkarma yoluyla bilgileri değiştirme. Varlıkları yapıcı, açıklayıcı ve yararlı
bir biçimde kullanma işi. Yönlendirme. Kurguyu oluşturan bölüm içerisinde, konuşulan
kelimelerin veyâ cümlelerin yerlerini değiştirerek farklı anlamlar üretmek ve
farklı sesler eklemek veyâ çıkarma yoluyla kaydın anlam bütünlüğünü değiştirme
işlemi”.
Modern-bilim büyük oranda “bilim-kurgu”dur.
Kesin olmayan şeyler kurgu olur, kesin olan şey ise hakîkat. Tek ve mutlak kesin
olan şey sâdece Allah ve O’nun sözü olduğu için, Allah’a ve O’nun sözüne aykırı
olan şeyler hakîkat olamaz. Zâten Allah’ın hesâba katılmadığı ve tam-aksine
inkâr edildiği bir yerde ve araştırmada hakîkate ulaşmak imkânsızdır. Bu
nedenle Allah’ı ve O’nun sözünü inkâr eden modern-bilimin hakîkate ve kesinliğe
ulaşması mümkün değildir. Kesinliğe ulaşamayacağı için de ortaya koyduğu
veriler ve teoriler kurgu olmaya mahkûm olur.
Modern-bilimin Dünyâ-dışı
uzay hakkındaki verilerinin -en iyimser rakamla- %90’ı, Dünyâ içindeyse -en iyimser
rakamla- %60’ı kurgudur, zandır. Masa-başında üretilmiş fikirler ve teorilerden
oluşmaktadır. Ne isterlerse onu düşünürler ve düşündükleri şeyleri kanıtlamak için
gözlemler ve deneyler yaparlar. Bu gözlem ve deneyler ne sonuç verirse-versin, zorlayarak
ve aşırı yorumlayarak da olsa, masa-başında düşündükleri ve
kararlaştırdıklarına uydurulmaya çalışılır. Deneyleri ve gözlem sonuçlarını
masa-başında düşündüklerine uydurmak ve uyarlamak için aşırı zorlarlar. Yine de
yeterince uyum olmazsa uydurdukları sâbitelerden birini ekleyiverirler. Tâ ki
masa-başında ürettikleri ön-kabûllerine uydurana kadar. Fakat hiç-bir zaman tam
bir uyum olmaz ve görebilenler için bir-çok eksikler, yanlışlar, hatâlar ve
saçmalıklar olur teorilerinde ve önermelerinde. Zâten genelde Allah’ın sözüne
aykırı veriler ortaya çıkar.
Hakîkat ise Allah’a ve O’nun
sözüne uygun olan ve aykırı olmayan şeydir. Allah’ın sözüne, kazandırdığı
ferâsete ve bakış-açısına göre yapılan ve tespit edilen şeyler hakîkattir yada
hakîkate en yakın olandır.
Modern-bilim Allahsız
olduğu, Allah’ı yâni bilim-adamlarının üzerinde çalıştığı kâinâtı Yaratan’ı
inkâr ettiği için, bakış-açısında mutlakâ bir problem olur. Allah’ı hesâba
katmayanların gözlerine perde iner ve hakîkati göremez hâle gelirler. Sonuçta
da bir-çok yanlışlar ve saçmalıklar üretirler. Zâten bu nedenle de “bilim
yanlışlanabilir olandır” demek zorunda kalırlar. Böylece açıklarını ve
yanlışlarını kapatıp düzeltme fırsatı yakalamış olurlar. Yanlışlana-yanlışlana
en doğruya ulaşılacağı söylenir. Peki siz en doğruya ulaşana kadar biz
ürettiğiniz ve üzerinden rant sağladığınız yanlışlara ve saçmalıklara inanmak
zorunda mıyız?. Tabi ki de değiliz. Öyleyse ne yapılmalıdır?. Allah’ın
kazandırdığı ferâset ve bakış-açısıyla gözlem yapmak ve düşünmekle en doğru
olan yâni hakîkat ortaya konmalıdır.
Modern-bilim “Kesin Olan”ı
inkâr ettiği için hiç-bir zaman kesin olana ulaşamaz. Zâten ulaşamıyor da. Bu
nedenle de sürekli olarak manipülasyon yapıyor. Yanlış ve saçmalık olan
verileri ve teorileri manipülasyonlarla tüm Dünyâ’ya kabûl ettirebiliyor. Peki
bu nasıl mümkün olabiliyor?. Manipülasyon nasıl bu kadar başarılı olabiliyor?.
Modern-bilim ve bilim-adamları bunu nasıl yapabiliyorlar?. Niçin kimseden bir
îtirâz gelmiyor?. Kanımca şöyle oluyor…
Nasıl ki Amerikan Merkez Bankası
FED tüm Dünyâ’yı, aldığı kararlarla, dayatmalarla ve karşılıksız bastığı
dolarlarla manipüle ediyorsa, meselâ bilimsel bir kuruluş olan NASA da aynı
şekilde yapıyor ve manipüle ediyor. Nasıl ki Dünyâ’daki tüm bankalar, yatırımcılar
ve hattâ küçük esnafa kadar herkes iş yapmak yada yapmamak için FED’in ağzına
bakarak kararlarını bekliyorsa ve FED’in yaptığı açıklamalara göre hareket
ediyorsa NASA da öyle yapıyor. Çünkü FED’in ekonomi konusundaki kuşatması,
baskısı ve dayatması ile NASA’nın bilim konusundaki kuşatması, baskısı ve
dayatması arasında etki bakımından bir fark yoktur. Kimse FED’in kararlarını ve
sistemini sorgulamadan aynen kabûl ederek ekonomilerini düzenliyorlarsa ve
işlerine devâm ediyorsa ve de artık FED merkezli bir ekonomiye inanıyorsa, aynı
şey NASA için de geçerlidir. Diğer bilim-kuruluşları ve bilimsel yayın yapanlar
da aynı şeyi yapıyor ve en baskın kuruluşa göre pozisyon alıyor.
Yine; nasıl ki Dünyâ Sağlık
Örgütü DSÖ, tüm Dünyâ’da tıp ile ilgili karalar alıyorsa ve DSÖ aldığı kararları
Dünyâ’daki tüm sağlık kuruluşlarına sorgusuz-suâlsiz uygulanması için gönderiliyorsa
ve dayatıyorsa, modern-bilimi tekelinde tutan dünyâ-çapındaki kurumlar da bu dayatmayı
bilim konusunda yapıyor. Nasıl ki sağlık kurumları “ne de olsa DSÖ’nün
açıklaması, uygulaması ve kararı” diyerek DSÖ’nün direktiflerini, hiç
sorgulamadan ve hiç şüphelenmeden kabûl edip uyguluyorsa, böylece DSÖ tüm
Dünyâ’yı manipüle ediyorsa; modern-bilimi tekelinde tutanlar da aynı şekilde
manipüle edebiliyor.
Meselâ korona sürecini DSÖ
yürütüyor. Onun yönlendirmesi ve aslında manipüle etmesiyle tüm Dünyâ DSÖ’nün
kontrôlüne girmiş oluyor. Üstelik hiç eleştiri ve îtirâz almıyor.
Sorgusuz-suâlsiz bir güven duyulduğu için Dünyâ’yı ve dolayısı ile tüm
insanlığı istediği gibi yönetiyor, manipüle edebiliyor. Şu da var ki DSÖ’yü
finanse edenler; Rockefeller, Rothshild, Gates ve BM gibi “insan düşmanı” kişi
ve kurumlardır. Bunların insanlığın faydasına ve hayrına çalışma ihtimâli yoktur.
Pentagon nasıl ki tüm
Dünyâ’da askerî yönlendirmeler yapıyorsa, kendisi -nükleer silah üretimi dâhil-
her türlü silahları üretirken, başkalarının özellikle nükleer silah üretmesine
karışıp karşı çıkıyorsa ve hattâ nükleer silah üreten ülkelere yaptırım
uygulatabiliyorsa, böylece Pentagon’un gücü tüm Dünyâ’da abartılıyor ve böylece
tüm Dünyâ manipüle edilmiş oluyorsa, modern-bilimin elinde tutanlar da aynı
şekilde tüm Dünyâ’yı ve insanları manipüle edebilirler ve yanlışlara,
saçmalıklara ve olmayacak şeylere de inandırabilirler.
İşte aynen ekonomi, sağlık,
askeriye gibi konularda tekel olanlar nasıl ki tüm Dünyâ’yı ve insanları
yönlendiriyor, onlara kendi düşüncelerini, kararlarını ve uygulamalarını
dayatıp kabûl ettiriyor ve uygulatıyorlarsa, başta NASA olmak üzere bir-kaç
bilim-merkezi de tüm Dünyâ’yı ve insanları, sürekli olarak medyada manşet
yaptığı kararlarıyla, deneyleriyle ve teknolojisiyle manipüle ediyor,
yönlendiriyor ve mevcut küresel-seküler telakkiye uygun olan keyfî sonuçları ve
kuralları dayatabiliyor. Böylece “küresel” olunca hiç-bir bilim-adamı ve bilim
kuruluşu bunu sorgulayamıyor, sorgulamaya cesâret edemiyor. Artık söylenen
her-şeyi kabul ediyor, alınan her karârı kabûl edip uyguluyor. Çünkü bilim ve
teknoloji aracılığı ile birileri Dünyâ’nın başına ilah kesilmiştir. Üstelik
kendi kararlarına ve ulaştıkları sonuçlara şirk koşulmasına da aslâ tahammül
edemiyorlar.
Durum bu olunca
bilim-adamları, NASA’nın ve Avrupa Uzay Ajansı gibi merkezlerin ulaştığı sonuçlara
ve teorilere karşı kendilerine aykırı ve saçma gelse de bir şey
söyleyemiyorlar. Çünkü bilime karşı bir şey söylemek, “Allah’a karşı gelmek”
gibi algılanmakta, “rezil olmak” yada “mesleğinden atılmak” riskiyle karşı-karşıya
kalınmaktadır. Bunu göze alabilenler çok azdır ve zâten onların da sesi bir
şekilde kesilmektedir. Çünkü ekonomiyi, sağlığı, silahı ve bilimi elinde
tutanlar ile medyayı elinde tutanlar aynı kişilerdir yada bu küresel şeytanlar
dayanışma içindedirler. Böylece mevcut modern-bilimi tekellerinde tutarak
manipüle edenler, büyük bilimsel yalanlar bile söyleyebilmekte ve insanları bâzı
doğru teoriler ve sonuçlar yanında saçmalıklara da inandırabilmektedirler. Düz
Dünya Teorisi savunucuların bahsettikleri manipülasyon budur. Onlar Dünyâ’nın
yuvarlak olduğunun ve döndüğünün, modern-bilimi tekelinde tutanların büyük bir
manipülasyonu olduğuna inanıyorlar.
Nasıl ki ekonomi, sağlık,
askerî güç vs. kimin tekelinde ise, onların kararları sorgusuz-suâlsiz ve
tartışmasız kabûl edilebiliyorsa, bilim konusunda da bilimi tekelinde tutanların
kararları, söylemleri, verileri, deneyleri ve gösterimleri de sorgusuz-suâlsiz
ve tartışmasız kabûl ediliyor. Dünyâ yuvarlaktır ve döner, uzaya çıkılmış ve
Ay’a gidilmiştir, Mars’a gidilecektir, 5 milyar ışık-yılı ötedeki bir gezegende
su bulunmuştur, insan maymundan gelmiştir, kâinat leblebi büyüklüğündeki sonsuz
yoğunluktaki bir noktadan yaratılmıştır vs. deniyorsa herkes onu öyle kabûl
ediyor yada etmek zorunda kalıyor. Çünkü hem modern-bilime bir eleştiri ve îtirâz
yok, hem karşıt görüşlere yer verilmiyor ve karşıt düşünceler ve görüşler
yobazlık olarak gösteriliyor, hem de modern-bilimi tekelinde tutanlar, uydurmacılığı
ve yalancılığı profesyonelce yapıyorlar ve saçmalıkları profesyonelce bir şekilde
yaygınlaştırıp kabûl ettiriyorlar. Tabi bir de bâzı verileri ve teorileri ulaştıkları
doğru sonuçlarla karışmış olduğu için insanlarda “o doğruysa bu da doğrudur”
düşüncesi açığa çıkıyor. Zâten güç ellerinde olduğu için müthiş bir kuşatma,
baskı ve dayatma da var. Bu yüzden her konuda bilimi tekelinde tutanların
ağzına bakılıyor ve ona göre gündem ve söylem oluşturuluyor.
Bilimi tekellerinde tutan ve
manipüle edenler, aslında olmayacak şeyler için bile; “yapmak, bulmak ve ulaşmak
üzereyiz” gibi şeyler söylemekte, kısa bir süre sonra da “aslında şu-an bu
mümkün değil ve nasıl olacağı hakkında da bir fikrimiz yok” diyerek halka
sürekli olarak modern-bilimin sözde büyüklüğünü bilinç-altlarına yerleştirmektedirler.
Halk da, “bilim-adamları dediyse doğrudur” zannediyor. Çünkü bilim-adamlarını
peygamber gibi görüyorlar. Onların her-şeyi yapabileceklerini zannediyorlar.
Oysa modern-bilimin Dünyâ-dışı uzay hakkındaki verilerinin -en iyimser rakamla-
%90’ı, Dünyâ içindeyse -en iyimser rakamla- %60’ı kurgudur, zandır.
Avrupa Uzay Ajansı 1975
yılında, uzayın keşfini amaçlayan, hükümetler-arası bir organizasyon olarak
kurulmuştur. Şu-an 22 üyesi olan örgütün merkezi Fransa’nın başkenti Paris’tedir.
2006 yılı sayılarıyla üç milyar Avro’luk bütçeye ve yaklaşık 1.900 çalışana sâhiptir.
Bilim konusunda suyun başını tutan kurum ise NASA’dır. Amerika Birleşik
Devletleri’nin uzay programı çalışmalarından sorumlu olan kurum. 29 Temmuz 1958
târihinde ABD Başkanı Dwight Eisenhower tarafından kurulmuştur. 25 milyar
dolarlık bir bütçeye sâhiptir. Bu bütçeyle istediği manipülasyonu yapabilmektedir.
Manipülasyonun farkına varabilmek
için vahiy-merkezli bir bakış-açısına sâhip olmak ve eleştirel bir kişilik
olmak gerekir. Tabî ki bilimsel bilgiye âşinâ olmak da lâzımdır. Vahiy-merkezli
ve eleştirel bir bakış-açısıyla yapılan modern-bilim okumalarında, aslında modern-bilimin
üretip ortaya koyduğu ve “kesin doğru” olarak söylediği şeylerin yanlış yada
bâzen eksik olduğu görülebiliyor. Fakat modern-bilim ve de teknolojinin tüm
Dünyâ’da kurduğu tahakküm ve güven, yanlışları görmeye mâni oluyor. Çünkü
korkunç bir kuşatma, dayatma baskı ve ön-kabûl var. Öyle ki bir bilim-adamı bir
teorinin yanlış yada eksik olduğunu görse yada bir sorun olduğunu fark etse
bile bunu ya hiç söyleyemiyor yada hemen söyleyemiyor. Çünkü yobazlıkla
yaftalanması ve işini kaybetmesi çok olasıdır. Bu nedenle de bilim-dünyâsından
aykırı bir ses çıkmıyor, bilim hiç eleştirilmiyor ve îtirâz edilmiyor. Buna
müslümanlar da dâhil oluyor. Kur’ân’ı okuyanların bir-çoğu ise, hem bilimi
bilmediklerinden dolayı hem de modern-bilim hakkındaki ön-kabûllerinden dolayı
bir şey diyemiyorlar. Modern-bilime karşı eleştiri ve îtirazların bu kadar az
olmasının nedeni budur. Yoksa modern-bilim kesin sonuçlar ortaya koyamaz.
En bilinçli olan mü’minlerin
bile bir kısmı, modern-lâik-seküler-Allah’sız ideolojilere,
kânunlara-kurallara, şirke ve küfre karşı net ve kesin sözlerle karşı
çıkmalarına rağmen, meselâ modernizmin ortaya çıkardığı yada kışkırttığı,
servetin ve modern-bilim ve teknolojinin ortaya çıkardığı şirk, küfür ve
dolayısıyla zulüm konusunda tâvizsiz olamamaktadırlar. Böylece zamânında;
“batı’nın ilmini alalım ama ahlâkını almayalım” diyenlerin düştüğü tuzağa
yeniden düşmektedirler. Zımnen; “batı’nın ideolojisini, lâikliğini, demokrasisini,
şirkini, küfrünü ve zulmünü almayalım ama servet elde etme şeklini yada daha da
önemlisi ve popüler olan bilim ve teknolojisini alalım” demekte ve bunda bir
beis görmemektedirler. Bu konuda tâvizsiz değillerdir. Oysa batı’nın dîni de,
îmânı da nefsin kontrôlü ve yönlendirmesindeki akıl ve bilimdir. Allahsız
ideolojilerinin de, şirkinin de, küfrünün de, zulmünün de arkasında servet,
modern-bilim ve teknoloji vardır. Zâten batı, mevcut zenginliğinin kaynağı olan
modern-bilim ve teknolojisini geliştirmeyi; yaptığı hırsızlık, yolsuzluk,
sömürü ve cinâyetlere borçludur. Yâni -müslümanlar da dâhil- insanların o çok
güvendikleri ve iyi buldukları modern-bilim ve teknoloji, hırsızlığın ve
şerefsizliğin bir sonucudur. Zâten bu nedenle tüm Dünyâ için bir hayır getir(e)memekte
ve Dünyâ’nın yarısını yakıp-yıkmaktadır.
Allah’ı
hesâba katmayanları ben de hesâba katmıyorum ama Kur’ân’ı merkeze almış olan
müslümanlardan şöyle bir îtirâz geliyor; “sen kimsin ki!, bırak da bu işlerle
bilim-adamları ilgilensin”. O zaman onlara; o hâlde bırakın da, Kur’ân’ı,
konusunda uzman olan ilahiyatçılar okuyup yorumlasın, biz uzman olmadığımız
için, siyâsetçi olmadığımız için siyâsetten ve kânunlardan bahsedemeyiz ve
seküler siyâsetin ve kânunların şirk ve küfür içerdiğinden bahsedip duramayız.
Bu konulardan ancak, müslüman olan siyâsetçiler ve hukukçular anlar. Biz
bilemeyiz ve anlayamayız. Fıkıhçı da değiliz, hadislerden, hukuktan anlamayız, ekonomist
değiliz, ekonomiden anlamayız, bunları da konularında uzman olan profesörleri
konuşsun, tefsiri de tefsirciler yapsın vs. Biz ise sâdece onların kayıtlarını
tekrar-tekrar okuyup duralım, aynen bilim-adamlarının kayıtlarını okuduğumuz ve
sorgusuz-suâlsiz kabûl ettiğimiz gibi kabûl edelim. Yâni her konuda
Kur’ân-merkezli konuşalım ama, modern-bilim konusunda uzmanlar konuşsun. Biz
sesimizi bile çıkarmadan ortaya konulanları kabûl edelim ve hattâ Kur’ân’ı
modern-bilimin verilerini kabûl ederek yorumlayalım.
Doğala,
normâle ve fıtrata birebir uygun olan Kur’ân-merkezli apaçık hakîkate inanmakta
aşırı zorlananlar ve hattâ vahiy-merkezli hakîkati “zaman-dışı” görüp
inanmayarak inkâr edenler, aslında görülmesi ve fotoğraflanması imkânsız olan
bir kara-deliğin, Samanyolu Galaksisi’nin “uyduruk” bir sentez resmini ve hattâ
kâinâtın tamâmının fotoğrafını hiç-bir eleştiri-îtirâz getirmeden ve hiç
sorgulamadan ânında kabûl edebiliyorlar. Modern-bilime olan bu sorgusuz-suâlsiz
ve kayıtsız-şartsız “mutlak îman ve güven”in nedeni nedir?.
Bu güvenin
nedeni, hakîkate olan güvenin eksikliğidir. Hakîkate olan güveninin kişide bir
özgüven, ferâset, bakış-açısı ve eleştirellik ortaya koymamasıdır. Böylece
modern-bilim, meydanı boş bulmakta ve şeytanın, nefsin ve tâğutların ihtiyâcına
göre konuşmakta ve insanları bu telakkiye göre yönlendirebilmektedirler. Bunu
yapmak için önlerinde hiç-bir engel yoktur çünkü. Lâkin Allah hakkı söyler ve
hakîkatin ortaya konulmasını ister. Bunun bilincinde olan kişiler, Allah
sözünün dışında her-şeye şüpheyle ve eleştirel bir bakış-açısıyla bakarlar. Bu
bakış-açısına sâhip olanlar hakîkatin ne kadar da farklı olduğunu görmekte
zorlanmayacaktır.
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Aralık 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder