17 Ekim 2015 Cumartesi

Ra’d 11. Âyet Üzerine



“Onun (insanın) önünden ve arkasından izleyenleri (tâkipçileri) vardır, onu Allah'ın emriyle gözetip-koruyorlar. Gerçekten Allah, kendi nefis (öz)lerinde olanı değiştirip bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı değiştirip-bozmaz. Allah bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onu geri çevirmeye hiç-bir (biçimde imkân) yoktur; onlar için O’ndan başka bir veli yoktur” (Ra’d 11).

İnnallâhe lâ yugayyiru mâ bi kavmin hattâ yugayyirû mâ bi enfusihim.

Bu âyet günümüzde müslümanlarca çok okunup üzerinde konuşuluyor ve modern tarza uygun bir biçimde çalışmalar yapmanın yoluna düşülüyor. Çünkü “yugayyiru” kelimesini “değişim” olarak çeviriyorlar. Bu “değişim”i de “modern bir değişim” olarak kabûl ediyorlar. Bu değişimin modern bir değişim olması gerektiğini düşünüyorlar. Bu nedenle de âyeti şu şekilde çeviriyorlar: “Hiç kuşkusuz bir toplumun bireyleri kendi iç-dünyâlarını (modern anlamda) değiştirmedikçe Allah da o toplumun gidişâtını değiştirmez.

Evet; mesele “yugayyiru” kelimesine verilen anlamla alâkalıdır. Kelimeye “değiştirmedikçe” anlamı veriliyor. Çünkü bu çeviri modern zamanlara ve modern çalışmalara çok uygun. Meselâ soralım; Bu değişim nasıl yapılacak?. Neye göre yapılacak?. Bu sorulara zımnen şöyle cevap veriyorlar: Biz modern zamanlara uymadığımız için durumumuz bozuldu ya, işte şimdi de; modern zamanlara uyarak yâni modern çalışmalar yaparak durumumuzu değiştireceğiz ve durumumuz düzelecek”. Modernizme uyarak İslâm’i-mânevi durumumuz düzelecek öyle mi?. Batılılar gibi mi?. Bu düşünüş şekli tam da; “zinhar eyleme geçme düşüncesi olmayan” ve Kur’ân’ı didiklemeyi çok büyük bir iş zannedenlerin ve çalışmalarını bu doğrultuda sürdürenlerin anlayışıdır ki “on numara yanlış bir anlayış”tır. Zâten âyeti bu yanlış anlayış nedeniyle yanlış çevirip yanlış okuyorlar ve üzerinde, “hiç-bir yaraya parmak basmayan ve basması ihtimâli olmayan” yorumlar yapıyorlar.

Âyet bize burada “durumunuzu değiştirmedikçe” demiyor. Yâni; “şu-anda kötü durumdasınız, değiştirmedikçe durumunuz düzelmez” demiyor ki!. “Durumunuzu bozmadıkça” diyor. Yâni “mevcut iyi durumunuz, siz kendinizi bozmadıkça kötüye gitmez” diyor. Yâni bu âyet, iyi bir durumun bozulmamasının çâresini söylüyor. Allah; “sakın durumunuzu bozmayın, o zaman Ben de bozmam” diyor. “Durumunuzu bozmazsanız yasalarım gereği Ben de durumunuzda olumsuz bir değişiklik yapmam” diyor.

Bu düşünce şu âyetlerde açıkça görünür:

“Firavun âilesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi; Allah'ın âyetlerini inkâr ettiler de, Allah da onları günahlarından dolayı yakalayıverdi. Şüphesiz, Allah, en büyük kuvvet sâhibidir, sonuçlandırması pek şiddetlidir. Nedeni şu: Bir kavim (toplum), kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nîmet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir. Firavun âilesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Onlar, Rablerinin âyetlerini yalanladılar; biz de günahları dolayısıyla onları helâk ettik. Firavun ordusunu suda boğduk. Onların tümü zulmeden kimselerdi” (Enfâl 52-54).

Ra’d Sûresi 11. âyetin açılımı, “Kur’ân’ın Kur’ân’ı tefsiri” sadedinde şu âyetlerdir:

“Düzene konulması (ıslah)ından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesad) çıkarmayın; O’na korkarak ve umut taşıyarak duâ edin. Doğrusu Allah'ın rahmeti iyilik yapanlara pek yakındır” (A’raf 56).

“Allah’a ve peygamberlerine itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra içinize korku düşer ve devletiniz elden gider, sabırlı olun, çünkü Allah sabredenlerle berâberdir” (Enfâl 46).

“Rabb’imiz, bizi hidâyete erdirdikten sonra kâlplerimizi saptırma ve bize tarafından rahmet ihsân eyle, şüphesiz ihsân eden Sensin Sen!” (Âl-i İmran 8).

Âyetler diyor ki; “durumunuzu bir şekilde düzelttiğinizde, o mevcut durumunuzu bozmayın ki (yugayyur), Ben de sizin durumunuzu yasalarım gereği bozmayayım”. Âyetin söylediği çok açık. Âyet sâdece kötü duruma düşmüş müslümanlar için konuşmuyor ki!; her durumdaki müslümanlar için konuşuyor. Çok iyi bir duruma gelen, çok iyi bir durumda bulunan müslümanlara bu âyet bir şey söylemiyor mu yapılan yanlış çeviriye göre?. Adamlar zâten iyi durumdaysa niye değişsinler ki?. İşte Allah: “Böyle bir duruma gelin, o ayrı bir konu, onun yolunu Ben size başka yerlerde gösterdim. Fakat işte bu duruma geldiğinizde sakın serkeşlik, tembellik, aymazlık vs. yapıp da durumunuzu bozmayın ki Ben de evrensel yasalarım gereği durumunuzu bozmayayım” diyor. Yâni iyi bir durumda bulunan müslümanları uyarıyor. Zâten âyetin sonunda: Allah bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onu geri çevirmeye hiç-bir (biçimde imkân) yoktur” diyerek iyiden kötüye olacak olası bir gidişâtın sonucunu bildiriyor. “Böyle bir duruma düşerseniz artık işiniz çok-çok zor olur” demeye getiriyor. “Hattâ hiç-bir zaman tekrar iyi bir duruma gelmeye fırsat bulamazsınız-bulamayabilirsiniz” diyor. Zâten kötü durumda olan bir topluma; “Allah bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onu geri çevirmeye hiç-bir (biçimde imkân) yoktur” demesi abes olurdu.

Meselâ Osmanlı’nın gerileyişinin ve en sonunda da yıkılışının nedeni, târihi süreç tâkip edildiğinde açıkça görüleceği üzere; Osmanlı mevcut durumlarını bozunca, Allah da, verdiği nîmetleri keserek onların durumunu bozmuştur.

Bu, bir âyette şu şekilde söylenir:

“Zâlike biennallâhe lem yeku mugayyiren ni'meten en'amehâ alâ kavmin hattâ yugayyirû mâ bi enfusihim ve ennallâhe semîun alîm”.

“Nedeni şu: Bir kavim (toplum), kendinde olanı değiştirinceye kadar, Allah, ona nîmet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir” (Enfâl 53).

Burada önemli olan ve sorun olarak gördüğümüz şey; mevcut kötü durumdan kurtulmak için “değişmek” gerektiği, fakat bu değişimin laik-seküler-liberâl-kapitâlist-demokratik-modern-konformist bir değişim şeklinde ön-görüldüğüdür. Bunun böyle olduğunu, âyeti yanlış şekilde çeviren kişilerin sözlerinden ve yazdıklarından çok net bir şekilde çıkarabiliyoruz. Kur’ân zâten diğer âyetlerinde kötü durumdan nasıl kurtulunacağını çeşitli şekillerde defâlarca anlatıyor. Bu âyette söylenen şey sâdece, “iyi bir durumda bulunduğunuzda bozulmayın sakın” uyarısıdır. Çünkü Kur’ân her duruma ve zamâna hitâp eder.

Allah, bir topluma verdiği nîmeti, o toplum kendisini bozarak değiştirmedikçe bozmaz-değiştirmez.

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

Hârûn Görmüş
Ekim 2015


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder