1 Mart 2020 Pazar

İslâm’ı Ahlâka İndirgemek



“Gerçekten sen, pek büyük bir ahlâk üzeresin” (Kalem 4).

Arapça bir kelime olan “ahlâk”; “güzel huy, yaradılışa-tabiata göre davranmak (halâk)” anlamındadır.

İslâm’ı hayâta hâkim olmaktan alıkoyan şey, “İslâm’ı cüzlerine indirgemek”tir. Bu bağlamda İslâm’ı indirgemek istenen konulardan biri de ahlâktır. İslâm hiç-bir işini ahlâksız yap(a)maz. Fakat İslâm salt bir ahlâk dîni değildir. İslâm’ı ahlâka indirgemek isteyenler, onun hayâtın her alanına karışmasından rahatsız olanlardır. İslâm’ı ahlâka indirgeyince hayat onlara kalacak ve istedikleri ve çıkarına-nefislerine uygun olarak Dünyâ’yı düzenleyeceklerdir. Fakat Allah buna müsâde etmemiştir ve Kur’ân’ı hayâtın her alanı için düzenleme ve düzeltme içeren bir Kitap olarak indirmiştir. Zâten Peygamber örnekliği de sâdece ahlâk alanında değil, hayâtın her alanı içindir.  

İslâm târihinde ahlâka dönme teşebbüsleri ne yazık ki hemen her zaman ters tepmiştir. Çünkü İslâm salt ahlâk-sistemi değildir. İslâm bölünme kabûl etmez. İslâm’ı, söz-konusu olan şey ahlâk da olsa bir şeye indirgemek, onun bölmek ve kısıtlamak demektir. İndirgenen şey o olmaktan çıkar ve başka bir şey olur. Zâten etkinliği de kaybolur gider. İslâm “yüzdeyüz İslâm”dır. İslâm yüzde doksandokuz olsa bile sorun çıkar. 

Modern düşüncede; siyâset, kânun, ekonomi, sosyâl hayat, eğitim vs. düzenlemeleri hep moderniteye, seküler-beşerî ideolojilere ve sistemlere yâni şeytana ve tâğutlara bırakılıyor. Müslümanlara ise -bu şeytânî sistemler içinde kalmak koşuluyla- sâdece “ahlâklı davranmak” kalıyor ve bırakılıyor. Bu ise “İslâm’ı ahlâka, vicdâna ve mânâya indirgemek” anlamına geliyor. Tabi bu -münâfık müslümanlar her ne kadar kabûl etseler de-, İslâm’ın aslâ kabûl etmeyeceği bir şeydir.

Gerek târihselciler ve gerekse modernistler ve hattâ gelenekçiler, Kurân’ın âyetlerini bile sorgulayabilirken, moderniteye en ufak bir şey bile söylememekteler ve modernite karşısında dut yemiş bülbül gibi susup kalmaktadırlar. Çünkü İslâm’ı ahlâka indirgemişlerdir. İslâm’ı cüzlerine indirgemek için çalışmaktadırlar. Modernite de onlara alan açmakta ve destek vermektedir. İslâm’ın ahlâkî olmayan hükümlerini ciddiye almadıkları gibi o âyetleri Allah’tan bilmezler. Bu yüzden Kur’ân’ı moderniteye uydurana kadar -işkence ederek ve zorlayarak da olsa- aşırı yoruma tâbi tutarak mânâsını değiştirdikleri için İslâm’ı sâdece ahlâka indirgemek zorunda kalmaktadırlar. Ahlâklı insanlar modernitenin zulmü ve ahlâksızlığı karşısında ahlâklı davranarak seslerini yükseltmeleri gerekir. Fakat modernler bunu yapmayı düşünmezler ve böylece ahlâksızlık yaparlar.

Ne ilginçtir ki Kur’ân’ı ahlâka indirgeyenler ahlâksızların önde gidenleridirler. Zîrâ ahlâksızlık Allah karşısında haddini bilmemek, Peygamber karşısında ise o’nun sözünün üstüne, vahyin sözünün üstüne söz söylemektir. Fevzi Zülaloğlu:

“Çağdaş firavunların zulümleri karşısında dut yemiş bülbül gibi hareket edenler ve gündemlerinde bu konulara hiç yer vermeyen modernistler, Kur’ân’ı salt bir ahlâk kitabına indirgemeye çalışmaktadırlar. Çağdaş zulüm, sömürü ve ahlâksızlık karşısında ciddî bir tavır sâhibi olmayı Kur’ân ahlâkının temel araçları arasında görme basîretinden yoksundurlar” der.

Ahlâk pasif bir şey değildir. Ahlâk, “ahlâklı yapmak”tır. Ahlâk oturulup durulan yerde değil, amel-eylem hâlinde iken olur ki ahlâkın aktif bir şey olduğu böylece açığa çıkar. Ahlâkı bir “vicdan işi” olarak görenler, hem ahlâkı hem vicdânı dinden soyutlayanlardır. Bunun yanında dîni de salt ahlâkî kurallar bütünü olarak algılayanlar ise, dîni hayâtın dışına iterek, dînin belirleyiciliğinin önüne geçmek isteyenlerdir.

İslâm’ı sâdece ahlâkî bir fazîlet olarak göstermek isteyenlerin fikirleri de tutarlı değildir ve bâtıla kayar. Din sâdece ahlâkî bir erdem değildir.

“Güzel ahlâk”tan maksat Kur’ân’ın ahlâkı ile ahlâklanmaktır. Bu bağlamda bunu en iyi başaran kişi Hz. Muhammed olmuştur. Peygamberimiz’in güzel örnekliği, bir “ahlâklı yapmalar bütünü”dür. Sünnet, vahyin emirlerini ve nehiylerini ahlâk-temelli olarak yerine getirmektir. Zâten Peygamberimiz’in ahlâkı Kur’ân idi ve Hz. Âişe’ye o’nun ahlâkının nasıl olduğunu sorduklarında şöyle demişti: “Siz hiç Kur’ân okumuyor musunuz, o’nun ahlâkı Kur’ân idi”.

“Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dîne, Allah’ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiç-bir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler” (Rûm 30).

İslâm salt bir ahlâk-sistemi değildir. Bu nedenle İslâm ahlâka indirgenemez. İslâm bir ahlâk dîni değil, “ahlâklı yapmalar bütünü”dür.

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

Hârûn Görmüş
Aralık 2019


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder