“Gerçekten
sen, pek büyük bir ahlâk üzeresin” (Kalem 4).
Arapça bir kelime
olan “ahlâk”; “güzel huy, yaradılışa-tabiata göre davranmak (halâk)”
anlamındadır.
İslâm’ı hayâta hâkim
olmaktan alıkoyan şey, “İslâm’ı cüzlerine indirgemek”tir. Bu bağlamda İslâm’ı
indirgemek istenen konulardan biri de ahlâktır. İslâm hiç-bir işini ahlâksız
yap(a)maz. Fakat İslâm salt bir ahlâk dîni değildir. İslâm’ı ahlâka indirgemek
isteyenler, onun hayâtın her alanına karışmasından rahatsız olanlardır. İslâm’ı
ahlâka indirgeyince hayat onlara kalacak ve istedikleri ve çıkarına-nefislerine
uygun olarak Dünyâ’yı düzenleyeceklerdir. Fakat Allah buna müsâde etmemiştir ve
Kur’ân’ı hayâtın her alanı için düzenleme ve düzeltme içeren bir Kitap olarak
indirmiştir. Zâten Peygamber örnekliği de sâdece ahlâk alanında değil, hayâtın
her alanı içindir.
İslâm târihinde ahlâka dönme
teşebbüsleri ne yazık ki hemen her zaman ters tepmiştir. Çünkü İslâm salt
ahlâk-sistemi değildir. İslâm bölünme kabûl etmez. İslâm’ı, söz-konusu olan şey
ahlâk da olsa bir şeye indirgemek, onun bölmek ve kısıtlamak demektir.
İndirgenen şey o olmaktan çıkar ve başka bir şey olur. Zâten etkinliği de
kaybolur gider. İslâm “yüzdeyüz İslâm”dır. İslâm yüzde doksandokuz olsa bile
sorun çıkar.
Modern düşüncede; siyâset,
kânun, ekonomi, sosyâl hayat, eğitim vs. düzenlemeleri hep moderniteye, seküler-beşerî
ideolojilere ve sistemlere yâni şeytana ve tâğutlara bırakılıyor. Müslümanlara
ise -bu şeytânî sistemler içinde kalmak koşuluyla- sâdece “ahlâklı davranmak”
kalıyor ve bırakılıyor. Bu ise “İslâm’ı ahlâka, vicdâna ve mânâya indirgemek”
anlamına geliyor. Tabi bu -münâfık müslümanlar her ne kadar kabûl etseler de-,
İslâm’ın aslâ kabûl etmeyeceği bir şeydir.
Gerek târihselciler ve
gerekse modernistler ve hattâ gelenekçiler, Kurân’ın âyetlerini bile
sorgulayabilirken, moderniteye en ufak bir şey bile söylememekteler ve
modernite karşısında dut yemiş bülbül gibi susup kalmaktadırlar. Çünkü İslâm’ı
ahlâka indirgemişlerdir. İslâm’ı cüzlerine indirgemek için çalışmaktadırlar.
Modernite de onlara alan açmakta ve destek vermektedir. İslâm’ın ahlâkî olmayan
hükümlerini ciddiye almadıkları gibi o âyetleri Allah’tan bilmezler. Bu yüzden
Kur’ân’ı moderniteye uydurana kadar -işkence ederek ve zorlayarak da olsa-
aşırı yoruma tâbi tutarak mânâsını değiştirdikleri için İslâm’ı sâdece ahlâka
indirgemek zorunda kalmaktadırlar. Ahlâklı insanlar modernitenin zulmü ve
ahlâksızlığı karşısında ahlâklı davranarak seslerini yükseltmeleri gerekir.
Fakat modernler bunu yapmayı düşünmezler ve böylece ahlâksızlık yaparlar.
Ne ilginçtir ki Kur’ân’ı
ahlâka indirgeyenler ahlâksızların önde gidenleridirler. Zîrâ ahlâksızlık Allah
karşısında haddini bilmemek, Peygamber karşısında ise o’nun sözünün üstüne,
vahyin sözünün üstüne söz söylemektir. Fevzi Zülaloğlu:
“Çağdaş
firavunların zulümleri karşısında dut yemiş bülbül gibi hareket edenler ve
gündemlerinde bu konulara hiç yer vermeyen modernistler, Kur’ân’ı salt bir
ahlâk kitabına indirgemeye çalışmaktadırlar. Çağdaş zulüm, sömürü ve
ahlâksızlık karşısında ciddî bir tavır sâhibi olmayı Kur’ân ahlâkının temel
araçları arasında görme basîretinden yoksundurlar” der.
Ahlâk pasif bir şey
değildir. Ahlâk, “ahlâklı yapmak”tır. Ahlâk oturulup durulan yerde değil,
amel-eylem hâlinde iken olur ki ahlâkın aktif bir şey olduğu böylece açığa
çıkar. Ahlâkı bir “vicdan işi” olarak görenler, hem ahlâkı hem vicdânı dinden
soyutlayanlardır. Bunun yanında dîni de salt ahlâkî kurallar bütünü olarak
algılayanlar ise, dîni hayâtın dışına iterek, dînin belirleyiciliğinin önüne
geçmek isteyenlerdir.
İslâm’ı sâdece ahlâkî bir
fazîlet olarak göstermek isteyenlerin fikirleri de tutarlı değildir ve bâtıla
kayar. Din sâdece ahlâkî bir erdem değildir.
“Güzel ahlâk”tan maksat
Kur’ân’ın ahlâkı ile ahlâklanmaktır. Bu bağlamda bunu en iyi başaran kişi Hz.
Muhammed olmuştur. Peygamberimiz’in güzel örnekliği, bir “ahlâklı yapmalar
bütünü”dür. Sünnet, vahyin emirlerini ve nehiylerini ahlâk-temelli olarak
yerine getirmektir. Zâten Peygamberimiz’in ahlâkı Kur’ân idi ve Hz. Âişe’ye
o’nun ahlâkının nasıl olduğunu sorduklarında şöyle demişti: “Siz hiç Kur’ân
okumuyor musunuz, o’nun ahlâkı Kur’ân idi”.
“Öyleyse sen
yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dîne, Allah’ın o fıtratına
çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için
hiç-bir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak
insanların çoğu bilmezler” (Rûm 30).
İslâm salt bir ahlâk-sistemi değildir. Bu nedenle
İslâm ahlâka indirgenemez. İslâm bir ahlâk dîni değil, “ahlâklı yapmalar
bütünü”dür.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Aralık 2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder