16 Haziran 2023 Cuma

Modern Mekânlarda İslâm Yaşanabilir Mi?


“Allah yolunda hicret eden, yeryüzünde barınacak çok yer de bulur, genişlik (ve bolluk) da. Allah’a ve Resûlü’ne hicret etmek üzere evinden çıkan, sonra kendisine ölüm gelen kişinin ecri şüphesiz Allah’a düşmüştür. Allah, bağışlayıcıdır, esirgeyicidir” (Nîsâ 100).

 

Hemen söyleyelim ki İslâm, modern-seküler Allahsız mekânlarda hakkıyla yaşanamaz-yaşanamıyor. Peygamberler de yaşayamamıştı da hepsi de hicret etmişlerdi. Çünkü İslâm sâdece kâlplerde, vicdanlarda, zihinlerde, dört duvar arasında, masa-başında vs. yaşanabilecek bir din değildir. Bu nedenle ona bir alan, bir mekân gerekir. Hattâ mülk Allah’ın olduğu için İslâm tüm Dünyâ-mekânına hâkim olmalıdır. Zâten “tevhid etmek” bu demektir. Buna göre Allah göklerde tek ilah olduğu gibi yeryüzünde tek ilah olmalıdır.    

 

Bizim asıl sorunumuz Dünyâ-mekânının fıtrata, doğala-doğaya ve normâle aykırı olarak bâtıl anlamda değişmiş olması ve bu nedenle de modern mekânlarda İslâm’ı hakkıyla yaşayacak bir alan -neredeyse- kalmamış olmasıdır. Mevcut modern dünyâda ve mekânda mü’mince yaşamak mümkün değildir ama şeytanca yaşamak çok kolay hâle gelmiştir. Zâten bu modern kent mekânlarında İnsanlar şeytanla birlikte yaşamaya mahkûm edilmiştir.

 

Dünyâ dâhil tüm kâinât “muhteşem düzenlilikte ve güzellikte olan bir mekân”dır. Mekân, içinde eşyânın bulunduğu ve hareket ettiği yerdir. Zâten zaman denen şey de, bu hareketin anlamlandırılmasından başkası değildir. Zaman, mekânda olan hareketlerin gözlemlenmesi ve yorumlanmasıdır. Allâhuâlem gerçek bir varlığı yoktur. Hattâ mekan bile  “sınırları belirlenmiş bir alan” değil, eşyânın bulunduğu ve hareket ettiği boşluktur. Allah “kün” (vâr ol!) demiş ve eşyâ, mekân ve dolayısı ile zaman ortaya çıkıvermiştir.

 

Mekân, aslında “maddenin bulunduğu yer”dir. Madde olmasa belki mekân da olmayacak yada kalmayacaktır. Kâinattaki tüm maddeyi kozmik bir süpürgeyle süpürsek, belki de ortada mekân ve dolayısı ile zaman diye bir şey de kalmayacaktır. Aristoteles, “hiç-bir cismin bulunmadığı yerde zaman ve uzay da bulunmaz” der. Biz, maddenin bulunduğu yere ve ortama “mekân” diyoruz. Tabi kâinâta dışarıdan bakamadığımız için maddenin nerede bulunduğunu anlayamıyoruz ve bilemiyoruz. Bu nedenle de mekânı madde bağlamında anlamlandırıyoruz. Zâten zaman da öyledir. Mekânın orijinâl bir varlığı yoktur, maddeye ve maddenin hareketine bağlı olarak -görece- ve yanılsama olarak bir mekân vardır. Kâinâtı kozmik bir süpürgeyle süpürdüğünüzde geriye maddesizlik anlamında “yokluk” kalır. Geriye “mekân” zannettiğimiz ve aslında bir şey olmayan şey kalır. O şey aslında hiç-bir şey değildir.

 

Aslında zaman diye bir şey yoktur, dolayısıyla zaman değişmez. Değişen şey mekândır. “Bu zamanda olmaz” demek, “bu mekânda olmaz” demektir. Modernizm ile birlikte mekân değişmiş, modernleşmiş yâni Allahsızlaşmış ve İslâm’a uygun olmaktan çıkartılmıştır.

 

Ne zaman ki hayat-şekli moderniteyle birlikte değişmeye başladı, işte o zaman insan da değişmeye başladı. Çünkü mekân değişmeye başladı. Bu değişme doğal, normâl ve fıtrî olmayan bir değişmeydi. Mekân değiştiği için zaman değişmeye başladı. Yoksa zamânın değişecek bir durumu yoktur. O-hâlde değişen şey, maddenin a-normâl değişimi sonucunda mekânın değişmesidir. Demek ki mekân değişince bir “değişim” oluyor ve hattâ değişimler mekânın değişimiyle başlıyor. Mekân doğal, normâl ve fıtrata uygun olarak değişince bu değişim, insanı olumsuz etkilemiyor ve zâten insanlar ve de hayvanlar bu değişimin çok da farkında olmuyorlar. Mekânın doğal değişiminden dolayı insanın (ve diğer canlıların) yaşam-şeklinde bir değişiklik olmuyor. Doğala, normâle ve fıtrata aykırı olmayınca harekette ve hızda a-normâl bir değişiklik olmuyor. Mekân yavaş değiştiği için insanlar bu değişimden olumsuz etkilenmiyor ve değişen mekân onları sarsmıyor, yoldan çıkarmıyor.

 

Moderniteyle birlikte ise, madde çok hızlı bir şekilde değişmeye başladı. Öyle ki artık bu hızlı değişimin tâkibi bile yapılamıyor. Maddenin değişimi “mekânın değişimi” olduğu için, mekân çok çabuk değişmiş oluyor. “Dünyâ çok değişti” denilen şey aslında mekânın çok farklılaşmasıdır. Mekânın farklılaşması hareketlerin ve davranışların da değişmesine sebep oluyor. Hareketler mekâna göre değişiyor. İnsanlar yeni hareketler ve davranışlar kazanıyor yeni mekânlarda. Mekân insanların davranışlarını şekillendiriyor.

 

Hani sık-sık, “bu zamanda olacak şey değil” diye söylenen söz var ya, aslında o sözle, “bu mekânda olacak şey değil” denmek istenir. Yoksa zamanda bir değişme yoktur. O sâdece, bir yanılsama olarak insana “akıyor” gibi gelir. “Bu zamanda olmaz” dediğinizde, “bu mekânda yapılamaz” demiş olursunuz. Çünkü bir şeyin yapılabilmesi için mekânın uygun olması gerekir. Meselâ “kaymak gibi” asfalt bir yolda at ile yolculuk yapmak çok da olacak şey değildir. “Bu zamanda at ile yolculuk mu yapılır” sözü, “bu mekânda (asfalt yolda) at ile yolculuk yapılmaz” anlamındadır.

 

Mekânın doğal, normâl ve fıtrî olana göre çok aşırı ve hızlı değişmesi, modernitenin bir projesidir ki bu, küresel tâğutlara şeytanın yaptığı telkinin bir sonucudur. Moderniteyi ve modern-beşerî sistemleri ayakta tutan şey, mekânın bu çok farklı ve hızlı değişimidir. Modernite mekânı hızla değiştirdiği için, insan da hızla mekâna uymaya başlıyor, mekâna göre konumlanıyor ve hattâ tasavvuru, düşüncesi, söylemi ve amel-eylemi mekâna göre belirleniyor. Böylece artık yaratılışına uygun davranış gösteremiyor. Zîrâ o davranışı sergileyebilecek bir ortamı-mekânı kalmamıştır. Yaratıcının emrettiğini yapacak, Kur’ân’a ve Sünnet’e uyacak bir alanı-mekânı kalmamıştır modern insanın ve müslümanın. Zîrâ modernite, mekânı hızla değiştirip dönüştürmekle şeytânî düzen ve günah işleme dışında insana başka bir hareket alanı bırakmıyor.

 

Modern dünyâda, aynen göklerde olduğu gibi sünnetullaha, vahye ve Peygamber’e uyacak bir yaşam-şekli belirlenemiyor. Zîrâ ortam müsâit değil, mekân müsâit değil. Mekân tam da şeytanın isteğine göre düzenlenmiş durumdadır. Böyle olunca da şeytanın her emri dinleniyor ve şeytana göre hareket ediliyor. Şeytan târihte hiç olmadığı kadar güçlü bir iktidârı moderniteyle ve modern mekân ile birlikte kurmuştur.

 

Mekânın değişmesi, insanın değişmesidir. Zaman ve mekân, kendi mantık türünü de üretir. Ne kadar çok insan varsa o insanların bulunduğu mekân o kadar çok ve hızlı bir şekilde değişir. Çok farklı ve birbirine aykırı düşünceler ve amel-eylemler ortaya çıkar. Bunun farkında olan modernler, çeşitli şeytânî projelerle köyden kente göçü başlatmışlar ve insanları kente yığmışlardır. Bu, modern üretimin çoğalmasını ve değişmesini de yanında getirmiştir. Sonuçta mekân değişmiştir. Mekân değişince düşünce ve amel-eylem şekli de değişmiştir ama bu değişim Yaratıcı’nın belirlediği ve emrettiği istikâmette değil, şeytanı râzı edecek istikâmette olan bir değişim olmuştur. Çünkü değişen mekânda Allah’ın istediği ve emrettiği şekilde yaşayacak bir alan yoktur. Mevcut mekân ona müsâit değildir. Zîrâ İslâm’ı “hakkıyla yaşayacak” bir alan kalmamıştır. Oysa mekânın daha yavaş ve az değiştiği köyler yada kırsal alanlar İslâm’ı hakkıyla yaşamak için daha müsâittir ve bu türlü bir yaşam böyle yerlerde daha mümkündür. “Bu zamanda namaz, oruç, infâk, muhabbet, sohbet, dostluk, yardımlaşma, vs. olmaz” demek, “hızla değişmiş olan modern kent mekânında bu şeyleri yapacak bir alanın yâni mekânın olmadığını söylemek” demektir.

 

Bir tepeye çıkıp modern kente şöyle bir bakın. O gördüğünüz mekân-kent var ya; işte orada İslâm’ın yaşanması yada “hakkıyla yaşanması” mümkün değildir. Dinden uzaklaşmanın temel nedeni işte budur. İnsanın değişimi mekânın değişimi, mekânın değişimi insanın değişimidir.

 

Vahyin anlamı, zaman, mekân ve coğrafyaya göre değişmez, fakat zaman, mekân ve coğrafyaya göre insanların anlayışları değişir. Zaman ve mekân, kendi mantık türünü de üretir.Yeni anlayışlar da mekânı değiştirir. Eğer değişim-dönüşüm İslâm’a doğru ise İslâm’ı hakkıyla yaşamak için alanlar açılır ve zamanla tüm Dünyâ mü’minler için mescid olur. Demek ki mekân imkândır.

 

Mekânı olmayan fikirler, buharlaşıp yok olup giderler.

 

Mekânı ve zamânı dîne göre düzenlemezseniz, dîni mevcut modern zamâna ve mekâna göre anlama çabasına girer durursunuz.

 

Mekânın modern anlamda değişmesi, nice imkânı bitirdiği gibi, îmânın da azalmasına ve bitmesine neden oldu-oluyor.

 

Mekân, şartlar ve dolayısı ile zaman, ne yaparsanız ve nasıl davranırsanız ona göre şekillenir.

 

Dünyâ demek mekân demektir. Tüm mülk Allah’ın olduğu için Dünyâ-mekânı da Allah’ındır. O-hâlde tüm mekân Allah’a yâni İslâm’a göre şekillenmelidir. 

 

Allah, zamandan ve mekândan münezzehtir; yasaları ve sanatı ile her yerde hazır ve nâzırdır. Fakat biz mekândan münezzeh olmadığımız için İslâm’ı hakkıyla yaşayabilecek bir mekâna ihtiyâcımız vardır.

 

Dünyâ materyâlizmin en yüksek seviyede yaşandığı bir mekân hâline getirilmiştir. Orada dîne yer ayrılmak istenmemektedir.

 

Mega-kentlerde ise İslâm’ı yaşamak düşüncesi bile absürd görülmeye başlamıştır ve verilecek tâvizlerin yolu aranmaktadır.

 

Nüfûsu yüz bini geçen şehirlerde İslâmî bir mekân azaldığı yada kalmadığı için insanlık da bitmiştir.

 

Kümes gibi daracık ve tek-kişilik evlerde İslâm’ın hakkıyla yaşanması mümkün değildir. Evi-mekânı dar olanın, gönlü de dar olur doğal olarak. Peygamberimiz bu nedenle “evlerinizi geniş yapın” demiştir.

 

O-hâlde modern mekânları, hele-hele metropôlleri terk etmedikçe veyâ onlar bir yıkılışla yıkılıp, insanlar tekrar doğaya dönmedikçe dîne dönemeyecek ve İslâm’ı hakkıyla yaşayamayacaktır. Zîrâ modern mekânlarda İslâm ucundan-kıyısından bile yaşanamayacak hâle gelmektedir.

 

Modern mekânlarda en bilindik ve yaygın ibâdet olan namaz ibâdetini bile yapamazsınız. Çünkü namaz kılacak yer bulamazsınız. Zîrâ modern mekânlarda dîne-İslâm’a yer ayrılmamıştır yada çok dar bir alan bırakılmıştır.

 

Modern dünyâda İslâm’a bir alan bırakılmak istenmemektedir. Bu yüzden İslâm’ı yaşama alanları gün geçtikçe daraltılmaktadır. Allah elbette her yerdedir ve biz bir mağaracık bir yer bile olsa İslâm’ı yaşayabiliriz. Fakat dar bir mekânda İslâm’ı yaşamak da sınırlı olacaktır. Çünkü İslâm dar bir alan için gönderilmemiştir. Dolayısıyla mekân dar olduğunda yada hiç olmadığında İslâm hakkıyla yaşanamayacak yada hiç yaşanamayacaktır.

 

Kur’ân bir îman/ahlâk kitabı mıdır?, yoksa bir îman-eylem kitabı mıdır? İkisidir de. Fakat hangisinin öne çıkacağını zaman-mekân-durum belirler. Bu daraltılmış zamanda-mekânda-durumda Kur’ân’ın îman-ahlâk tarafından ziyâde, îman-eylem tarafı öne çıkarılmalıdır. Târihinde neredeyse hiç olmadığı kadar bu derece bir perişânlığa rağmen, böyle zamanlarda-mekânlarda-durumlarda inatla Kur’ân’ın sâdece îman-ahlâk tarafını öne çıkaranlardan şüphe edilmelidir.

 

Mevcut modern zaman ve mekân, bırakın İslâm olarak kalmayı “insan” olarak bile kalmanın neredeyse imkânsız olduğu bir zaman ve mekândır.

 

Zamânın ve mekânın değişimi, “nefsin ve kâlplerin değişiminin bir sonucu”dur.

 

Müslümanlar Dünyâ’yı, İslâm’ı hakkıyla yaşanacak bir mekân hâline getirmekle mükelleftirler. Bu, hem insanın aslına uygun olarak değiştirilmesi, hem de mekânın İslâm’a uygun olarak inşâ edilmesiyle olabilir ancak. Allah özünde bu şekilde yaratmıştır insanı ve Dünyâ’yı çünkü.

 

Sürekli olarak dîn, zamâna ve mekâna uydurulmaya ve uyarlanmaya çalışılıyor. Peki niçin zamân ve mekân dîne uyarlanıp uydurulmaya çalışılmıyor?. Zaman, mekân ve koşullar değiştiği için artık İslâm’ın günümüzde uygulanamayacağı söyleniyor. İyi de zamânı ve mekânı Allah mı değiştirdi?. Eğer Allah’ın râzı olmayacağı bir değişme varsa, o zaman o değişen şeyi yeniden İslâm’a göre değiştirmek gerekir. Zîrâ modern mekânlar sapıklığa doğru değişmiştir.

 

Zamânın değişmesi aslında “mekânın değişmesi” demektir. Mekân İslâm’a aykırı ve İslâm’ın hayat bulamayacağı bir şekilde değiştirilmişse, orada yapılacak “İslâmî değişim”, “bir süreç içinde olacak olan bir değişim” değil, “devrim ile olacak âni bir değişim” şeklinde olabilir. Zîrâ şeytânî bir mekân ve zaman içindeyken insanın değişmesi ve dolayısıyla İslâm’ın, kişileri değiştirip-dönüştürmesi pek mümkün değildir.

 

Kur’ân ve Sünnet bu zamâna ve mekâna uygun değilse -ki değildir-, mü’minlere düşen şey, Kur’ân’ı ve Sünnet’i mevcut modern mekâna göre değil, mekânı, dolayısıyla zamânı İslâm’a göre değiştirmektir. Bu da, mü’minlerin bâtıl toplumdan ayrılmasıyla (hicret) başlayacaktır.

 

Mevcut modern mekânlar İslâm olarak kalmanın da, insan olarak kalmanın da imkânsızlaştığı yerlerdir. Öyleyse mevcut modern mekânlarda yaşamayı zûl görerek İslâm’a göre değiştirmeyi düşünmemek ve hayâl etmemek ya cehâlettir yada..

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Hazîran 2023

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder