“De ki: Davranış
(ameller) bakımından en çok hüsrâna uğrayacak olanları size haber vereyim mi?.
Onların, dünyâ-hayâtındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte
güzel iş yapmakta sanıyorlar” (Kehf 103-104).
Modern insan,
çocuklarının eğitimine (daha doğrusu öğretimine) kafayı takmış durumda. Mutlakâ
okumalı, bir üniversiteyi bitirmeli ve yüksek maaşlı yada bol paralı mesleğini eline
almalıdır. Peki niçin?. Çünkü iyi bir işe ve dolayısıyla iyi miktarda bir paraya
kavuşmalıdır. Hele bir de çalışan bir eş buldu mu, işte o zaman deme keyfine!;
sıfır ev, sıfır eşyâ, sıfır araba, özel okul, tâtil, yeme-içme-giyme-gezme. Kolay
para kazanmak ve kolay para harcamak ne kadar da tatlıdır. Aslında modern insanın
derdi “Dünyâ’yı cennete çevirmek”tir. Bunun için de çocuklar büyüyünce doktor,
subay, hâkim-avukat, mühendis yada en azından öğretmen olmalıdır. Bunun için de
tıp, hukuk, mühendislik, eğitim fakültesi vs. bölümlerinden birinde okumalıdır.
Bu amaç için çocuklar yarış atına çevrilmektedir ve bundan aslâ tâviz
verilmemektedir.
“En iyi yatırım
çocuğa yapılan yatırımdır” diyorlar. Tamam; fakat çocuğa yapılan en iyi yatırım
modern-lâik-seküler yatırım mıdır?. Bu yatırım, onu doktor-hâkim-subay yapmak
ve hemen-hemen onun kadar maaş alan bir hanımla evlendirip iyi bir gelire sâhip
kılmak ve sıfır ev, araba, yazlık, giyim-kuşam alabilecek bir dünyâlık elde
etmeleri midir?. Hayır!. İyi bir yatırım, çocuğun iyi bir müslüman olması ile
alâkalı bir yatırım olmalıdır öncelikle. İlk başta terbiyeli, ahlâklı, dürüst,
çalışkan, merhâmetli, vicdanlı, îmanlı bir insan olması hedeflenmelidir. Ondan
sonra iyi bir işi olması düşünülebilir. Peygamberimiz: “Hiç bir baba,
çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir şey bağışlayamaz, bırakamaz” der.
Üstelik şu var ki; Dünyâ’da
milyonlarca çocuk, “büyüyünce ne olacağı”nın hayâlini bile kurmaya fırsat
bulamamaktadır. Çünkü onlar; savaş, açlık, susuzluk, evsizlik, çıplaklık,
hijyen vs. sorunlarıyla uğraşmaktan ve bu çirkefliklerden kurtulmanın hayâlini
kurmaktan başkasını yapamıyorlar. Zîrâ onları bu kötü durumda kurtarmak için
hiç kimse hiç-bir şey yapmıyor. Bu çocuklara yatırım yapmayı kimse düşünmüyor. İyi
de bu çocuklara kim yatırım yapacak?. Bu çocuklar büyüyünce ne olacak?.
Modern müslüman anne-babalar,
en iyi yatırımın çocuğa yapılan yatırım olduğunu söylüyor. Fakat bu yatırım
onun mîdesini alabildiğine şişirebilecek bir gelire sâhip olacağı bir yatırımdır
onlara göre ki, böyle düşünmelerini sağlayan şey de yine, mîdeleri patlarcasına
şişmiş olanların ortaya atmış olduğu bir fitnedir. Bu yatırım çocuğun neresine
olacak?. Mîdesine mi, kâlbine mi?. Bu yatırım sonuçta çocuğun en çok neresini
doyuracak?. Âhireti düşünmeyenlerin “mîdesi” cevâbı, fıtratı göz-ardı edersek
normâl görülebilir. Fakat mü’minlerin de aynı cevâbı vermeleri fecaattir. Peygamberimiz,
“bir insanda kâlp sağlamsa diğer organlar da sağlamdır” der. Şimdi, çocuğa
yapılacak yatırım, dünyâsı için mi, âhireti için mi yapılacak yatırımdır?. Bedeni
için mi, kâlbi için mi yapılacak yatırımdır?. Dünyâsı için yapılan yatırımdan
âhirete bir pay çıkmaz ama âhireti için yapılan yatırımdan dünyâsına pay çıkar:
“İnsanlardan öylesi vardır ki: ‘Rabbimiz,
bize Dünyâ’da ver’ der; (böylelerin) âhirette nasibi yoktur. Onlardan öylesi de
vardır ki: ‘Rabbimiz, bize Dünyâ’da da iyilik ver, âhirette de iyilik (ver) ve
bizi ateşin azâbından koru’ der. İşte bunların kazandıklarına karşılık
nasipleri vardır. Allah, hesâbı pek seri görendir” (Bakara 200-202).
Kâlbe yapılan
yatırımdan mîdeye pay çıkar ama mîdeye yapılan yatırımdan kâlbe pay çıkmaz.
Hattâ mîde şiştikçe kâlbi sıkıştırır ve en sonunda boğar onu. Ayrıca
Peygamberimiz der ki: “Amel defteri kapanmayan müslümanlardan biri, arkasından
duâ edecek hayırlı bir evlât yetiştirendir”. Öldükten sonra bile sevâbım/amelim
artmaya devâm edecek. Çocuğum yaşadıkça benin de sevâbım-amelim-hayrım artacak.
Bundan daha büyük yatırım mı olur?. Kemal Sayar, çocukların yönlendirilmesi
konusunda ve ebeveynlerin bu yönlendirmeyi yaparken kendini paralaması hakkında
şunları söylüyor:
“Boş
zamânın kâr getirmesi icâp etmektedir. Sâdece yetişkinlerin değil çocukların
boş zamanı da tıka-basa doldurulur ve müstakbel başarı için gerekli olduğu
varsayılan donanımlar bu boş zamanda çocuğa boca edilir. Eh, ne de olsa çocuk
artık bizim için Allah’ın bir bağışı ve emâneti değil, verimli kılınması
gereken bir sermâyedir. Çocuklarımıza yatırım yaparız. Çocuklarımızın başarı
veyâ başarısızlığından tek başına biz mesûlmüşüz gibi davranıyor, onlar bu
saçma-sapan sınav sisteminde, saçma-sapan konular ezberleyip istedikleri
okullara giremezlerse, narsistik yaralar alıyoruz. Çocuklarımızın yüreğine
saplanan kurşun, bizi de öldürüyor”.
Millet, oğlunun-kızının
ne olacağına ve ne iş yapacağına kafayı fenâ hâlde takmış durumdadır ve tıp,
hukuk, mühendislik ve öğretmenlik alanlarından birini okuyup bitirince ve
doktor, hâkim, mühendis öğretmen vs. olunca “hayâtını kurtardı” demektedir.
Oysa farklı bir bakış-açısına göre; doktorlar ilaç firmalarının taşeronluğunu
yapıyor, hukukçular lâik-seküler dinsiz kânunların kâfirliğini yapıyor,
mühendisler zâlim modern-bilim ve teknolojinin maşası oluyor ve öğretmenler de
çocukları modern Allah’sız bir eğitim ile Allah’sız Dünyâ’ya hazırlıyor. Fakat
yine de bunlardan biri olunmadığında, çocuğa ve de çocuğun âilesine zavallı
gibi bakılıyor. Hiç kimse; “çocuğum ahlâklı, dürüst, terbiyeli, dindar müslüman
bir çocuk olsun” diye düşünmüyor.
Her insanın
doğuştan gelen Allah vergisi bir yeteneği vardır ve çocuk o yeteneği geliştirip
iyi bir duruma gelebilir. Nice yüksek öğrenim görmemiş ama yeteneğini
geliştiren insanlar vardır ki yanında yüksek öğrenim görmüş onlarca insan
çalıştırır. Modern eğitim furyası çocukların ne olması gerektiğini dayatarak
alsında insanların ufkunu kapatıyor.
Çocukları
standart iyi para getiren işlere yönlendirmek herkesin ortak hedefi olmuş. Aslında
çocuklara “büyüyünce ne olacaksın” diye değil, “hayatta ne yapacaksın” diye sormak
önemlidir. Böylece onun ufkunu genişletip onu bir-kaç mesleğe mahkûm etmemiş
oluruz, zîrâ insanların ne olacağından çok ne yapacağı önemlidir. Doktor,
hâkim, mühendis, öğretmen olmuş ama başka hiç-bir şey yapamayanlar vardır. Bir
çivi bile çakmasını bilmezler. Dünyâ’nın ve insanların hâlini göremezler. Bunlar
ancak yüksek maaşlarını almakta ve bol-bol tüketmektedirler. Tabi insanlar da
zâten buna kilitlenmişlerdir. Sanki bir mal toplama yarışı var ve en çok mal
toplayan “daha iyi insan ve üstün bir kul” oluyor.
Bakınca
çocuklarda ve gençlerde bir umut göremiyorum doğrusu. Keşke olsaydı. Hepsinde bir-an
önce en iyi üniversiteyi kazanıp bitirmek ve o çok yüksek maaşlı işe kavuşmak arzusu
var. Sonra da benzer bir iş ve maaşla çalışan bir kadın-erkek ile evlenmek ve
sıfır ev, sıfır eşyâ, sıfır araba, zekî çocuklar, özel okul, bol para, îtibar,
makam-mevki, mal-mülk vs. edinme arzusu. Peki Allah karşısındaki îtibar ne
olacak?. Kişilikli olmak, duyarlı olmak, bir farkındalık oluşturmak ne olacak?.
Çöpleri kim toplayacak kardeşim?. Allah rızâsı için yapılması gerekeni kim
yapacak?.
Bir aktivist,
eylemci ve devrimci olmayı düşünen yada hayâl eden var mı?. Dünyâ’yı şirkten,
küfürden, cehâletten ve zulümden kurtarmayı ve adâleti, eşitliği, hakkı-hakîkati
ve tevhidi hâkim kılmak isteyen var mı?. Neden bunları yapmayı düşünmüyor çocuklar?.
Niçin hiç-bir anne-baba çocuğunun böyle bir insan olmasını hayâl etmiyor?. Niçin
hiç-birini Allah için adanmayı düşünmüyoruz?. Peki bunu Hanne validemiz niye
düşündü de karnındaki çocuğu Allah’â adadı?. Buna niçin râzı olamıyoruz ve
çocuklarımızın adanmasına izin vermiyoruz. Adanmış çocuklar yetiştirmeyi niçin
düşünmüyoruz?. Dünyâ’yı ancak ve ancak adanmış insanlar değiştirip
düzeltebilir. Dünyâ’nın değişmeye ve düzeltilmeye çok ihtiyâcı var. Zîrâ
Dünyâ’nın yarısı açlıktan-susuzluktan-evsizlikten kırılıyor, acıları-feryatları
arşa çıkıyor, kafalarına bombalar düşüyor, tecâvüz ediliyor, hakaret ediliyor,
yurtlarından kovuluyorlar. Peki bu insanlar ne olacak?. “Müslümanım” diyenlere
soruyorum. Siz çocuklarınızın ilerideki lüks yaşamını bu acıların üzerine mi
kuracaksınız?. Biz bu Dünyâ’ya mal toplamaya ve domuz gibi her-şeyi yiyip-içip
tüketmeye mi geldik?.
Cennetlik çocuklar
yetiştirmeyi düşünmüyoruz. Çünkü cennete olan inancımız “psikolojik inanç”a
dönüşmüş durumda. “Hele bir Dünyâ’mızı kurtaralım da, cennete
ucundan-kıyısından girsek de olur” diye düşünüyoruz.
Çocukların ilk
başta kişilikli bir insan olması gerektiği düşünülmüyor. Önemli olan iyi para
ve makam kazanacağı bir iş, Bu tür düşünce ve eğitim sistemi çocukları eğitmez
ve öğütür. Modern insan için modern dünyânın yönlendirdiği yere hızlıca gitmek “başarılı
insan” tanımıdır.
Tüm bunlar dîni,
Allah’ı ve özellikle de âhireti hesâba katmamakla ilgilidir. O yüzden insanlar
Dünyâ’da görece iyi bir yaşama kilitlenmiş durumdadır.
Çocuklar
hayatlarını yâni dünyâ hayatlarını, okuyarak ve iyi bir iş edinerek maddî
anlamda kurtarabilirler, fakat çocukların âhiretteki ebedî hayâtı kazanmak için
Dünyâ’da mânen de hayatlarını kurtarmak gerekir. Peygamberimiz’in, kızı
Fâtıma’ya söylediği, “kızım îmânını sağlam tut, bana güvenme, âhirette ben seni
kurtaramam” sözünü sürekli hatırlamak gerekir. Peygamberimiz kızına,
“dünyâlığını iyi tut” demiyor da, “âhiretini kurtarmaya bak” diyor. Yâni
âhireti önceliyor. Zîrâ ebedî hayat oradadır.
Dünyâ’da herkes
o iyi ve çok paralı işleri yapacak diye bir şey olamaz ve zâten hiç-bir zaman
da böyle bir şey olmamıştır. Önemli olan, çocuğun ne yapacağına karar verdikten
sonra o şeyi en iyi şekilde yapmasıdır.
Çocuklarımızı en
başta Dünyâ’da “imtihan”ı verip de cehennemden korumak ve kurtarmak hedefinde olmalıyız
ve onları bu bilinçle yetiştirmeliyiz. Ondan sonra Allah çalışanın rızkını zâten
verir:
“Ey îman
edenler!; kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve
taşlardır” (Tahrîm 6).
En doğrusunu
sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Ocak 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder