11 Ağustos 2016 Perşembe

A-sosyâl Medya


“Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kâlb, bunların hepsi ondan sorumludur” (İsrâ 36).

Bilgisayara bâzen virüs girer ve bilgisayar çeşitli “virüs temizleyici”lerle temizlenmeye çalışılır ama genelde temizlenemez de bilgisayara format atılır. Hâlbuki “virüs”, bilgisayarın kendisidir. Hele ki artık; “internet yoksa bilgisayar ne işe yarar” denilen zamanlardayız ve artık gerçek virüs bilgisayar değil internettir. Bilgisayara bulaşan virüsler, sâdece bilgisayara değil, sanki insana da bulaşmış gibi insanı da bozuyor. İnsan, bilgisayarına virüs girdiğinde davranışı değişiyor ve kızıyor, sinirleniyor. Tâ ki format bitene kadar. Peki bilgisayar bozulunca bilgisayardan ayrı bir varlığı olan insan neden bozuluyor?. Ne kadar önemli ki?. Bilgisayar yokken ne yapılıyordu?. Bilgisayar yaygın olarak kaç yıldır kullanılıyor ki?. Ya internet?. Bilgisayar yokken o sıkıntı yaşanmıyorsa, yaşanan o sıkıntı gerçek bir sıkıntı değildir.

İnternetin yaygınlaşmasıyla birlikte ise iş iyice çığırından çıktı. İnternet-merkezli bir insan türedi. Bu insan hayâtını internete göre düzenliyor. Eskiden hayatlar namazlara göre düzenlenirdi. “Öğleden sonra”, “akşam-üzeri” gibi sözlerle. Şimdi ne zaman ne yapılacağına internet karar veriyor. İnternet öyle yaygınlaştı ki artık bilgisayar da şart değil. Her yerden internete girilebiliyor. (Yakında pisuvardan bile internete girilebileceğini düşünüyorum). Yeter ki insanlar bir an dâhi internetsiz kalmasın. İşin ilginç tarafı telefonları akıllı(!) olmayanlar ve internete girmeyenler a-sosyâl olarak fişleniyor. Meselâ bir kişi sabah erkenden kalkıp namazını kılsa, biraz Kur’ân-kitap okusa, sonra kahvaltısını yapıp işine gitse ve akşam evine döndüğünde âilesiyle birlikte yemeklerini yiyip çaylarını yudumlarken sohbetlerini yapsalar ve geceye doğru yatsalar.. Bu kişiler a-sosyâl olarak kabûl ediliyor. Peki neye göre?. Ölçü ne ki?. 30 sene önce herkes a-sosyâl ve “mal” mıydı?. Atalarımız “mal” mıydı yâni?.

Gerçek hayatlar yaşamayanlar, yaşadıkları hayatları gerçek zannedenler. Yaşadıkları hayat aslında kendi seçtikleri olmadığından, kendi gerçeklikleri de değildir. Bilgisayara kul-köle olunmuş bir durum vardır. Kişiler internette olduklarında kendilerini sosyâl zannediyorlar. Hâlbuki internet, kişiyi sosyâl değil a-sosyâl yapar. Sosyâl medya denilenlerin tamamı a-sosyâl medyalardır. Bu medyalar kişileri mankurtlaştırır ve pasifleştirir. A-sosyâllik zirve yapar böylece. Asıl sosyâllik insanla-insanca yaşamaktır. Kalkma saati, yemek zamânı, namaza göre ayarlanmış bir “gün plânı”. Sosyâllik budur. Ana-baba-eş-çocuklarla ve dostlarla geçirilen; okuma-yazma-düşünme için ayrılan zamanlardır gerçek sosyâl  zamanlar ve sosyâllik. Sosyâl kelimesi; “toplumsal, toplumla ilgili olan” demektir. İyi de bilgisayarın -yada hangi âlet ise- kendi başına internette olarak toplumdan uzak kalmanın nesi sosyâllik?. Sosyâllik gerçekliktir. Sûni ve sanal bir sosyâllik mi olur?. Ona sosyâllik değil, a-sosyâllik denir dense-dense. Herkes bu a-sosyâl medyalardan ayrılamadığına göre Dünyâ, bir “a-sosyâllik hastalığı”na tutulmuş demektir.

Eskiden polis ve savcılar kişileri sorguya alıp; “şu gün şu saatte neredeydin” diye sorarlardı, şimdi buna gerek kalmadı. Herkes her ânını kelime fazlasıyla yazıyor zâten. Kişinin facesine tweetine bakarak bunu anlayabilirsiniz. Yav insan kendi-kendini fişler ve ispiyonlar mı?. Günahını açık eder mi?. Hele normâlde, resmini çekip paylaştığı şeyi yapacak durumda olmamasına rağmen, herkes a-sosyâl medyalarda lüks resimler paylaşırken, lüks bir yerde yediği “kaliteli yemek” ile birlikte çektirdiği resmi (yemek mutlaka resimde çıkmalı) ânında a-sosyâl medyada paylaşanlar yok mu.. acınacak hâldeler. Herkes sizin ne olduğunuzu bilmiyor mu?. Güyâ şu mesajı veriyorlar; “Siz bizi bilmezsiniz. Biz de gördüğünüz gibi zaman-zaman kaliteli takılabiliyoruz”. Bu aslında ayıp bir şeydir. Eskiden ayıplar saklanırdı, şimdi ise aşırı şekilde açık ediliyor. İnsan, gerçek olmadığını bile-bile a-sosyâl medyada paylaştıklarını gerçek zannediyor. Hâlbuki a-sosyâl medyada hiç-bir şey gerçek değildir.

Şükrü Hüseyinoğlu:

“Sosyâl  medya” olarak adlandırılan arkadaşlık ve paylaşım siteleri, internete bağımlı yaşayan bu yeni insan türünün “sosyâlleşme” ihtiyâcına cevap vermek üzere ortaya çıkmış araçlardır. İnternet üzerinden kendisine has sanal bir dünyâ kuran ve hayâtı bu sanal dünyâ üzerinden algılayıp anlamlandırmaya yönelen “homo interneticus”un, arkadaşları ve arkadaşlıklarının da, kısacası “sosyâl  hayâtının” da internete bağımlı ve sanal olması kaçınılmaz bir durumdu ve bugün “sosyâl medya” furyası üzerinden yaşanan tam da budur” der.

İnternet için kısaca “net” deniyor fakat internet “net” olmayandır aslında. İnternette hiç-bir şey net değildir. Sûnidir, sanaldır çünkü. Adı üstünde sûni, sûni olan gerçek değildir ve bunu herkes de bilir zâten. Fakat sûni olan şey a-sosyâl medyaya yansıdığında gerçek muâmelesi görüyor.

İnternet ortamı, “batı kültürü ortamı”dır. Şekille, görünürlükle ilgili olan, içeriksiz ve samîmiyetsiz…Zâten batı, internet ve a-sosyâl medyayı, kültürünü tüm Dünyâ’ya yaymak için (ama kolayca yaymak için) üretip geliştirmiştir.

Artık hiç kimse arabaların hızından bahsetmiyor, internetin hızı çok daha önemlidir. Hele bir de mobil internet sınırsız ve hızlıysa..sanki Dünyâ’da hiç-bir sorun kalmamış.

Bir tiryâkilik.. İnsanlık târihinde bu derece bir tiryâkiliğe rastlanmamıştı. İnsanı çekiyor ve olduğu yere mıhlıyor. Bir-türlü kalkamıyor. İnternete ve a-sosyâl medyada olanlar saatlerin geçmesini istemiyorlar. Bu tiryâkilik için ayrıca para harcanabiliyor. Ekmeğinden kesiyor, akıllı(!) telefona ve internete yatırıyor.

İnternet hâfızayı da zayıflatıyor. Bilgiyi çoğaltmıyor aslında. Anlık bilgiler sözlüğü. Hemencecik unutuluverecek bilgiler var orada. Sanal ya!.. Hemen unutuluyor tabi. Gerçek olsaydı hemen unutulmazdı. İnternet ve a-sosyâl medya, bir “yaşanmamışlık” durumudur.

Adam dağın yamacından iple aşağı sarkmış, kayalıkların tehlikeli yerlerinde yuva yapmış bir kuşun resmini çekmiş. Bunu yapmak için kolu-bacağı kanamış (gerçi bu da başka bir sorun ya) sonunda resmi çekmiş, bir süre sonra resim a-sosyâl medyada yayınlanmış ama o resmin yayınlandıktan sonra bir-kaç dakîkalık ömrü var. Zîrâ sûni-sanal a-sosyâl medyada her şeyin birkaç dakîkalık ömrü vardır. A-sosyâl medya bir değersizleştirme projesidir. Bir değersizleştirme aracı. Pasifliğin zirveleştiği sanal alan. Her-şey gibi resimler ve sözler de sanal. Bir narsistlik okulu. Yalanın ayyuka çıktığı yerdir a-sosyâl medyalar.

İnternetin ve a-sosyâl medyaların çok az alanda faydaları var. Bâzı kişiler için faydaları değerli olabilir. Kitap gibi, okuma-yazma gibi. Zâten bir tek onlar bilgisayarı, interneti ve medyayı hakkıyla kullanıyorlar. A-sosyâl medya özünde günah olmayan bir şeyi günaha dönüştürebiliyor. Gerçi a-sosyâl medyaların doğasında bir yamukluk vardır. Pek hayır çıkmaz. Azıcık olan bir hayır da boğulur gider.

İnternet ve a-sosyâl medya, âileleri dağıtıp yuvaları da bozuyor. A-sosyâl medya günaha meyli doğuran ve arttıran bir etken. Bir araştırmaya göre interneti kullanan 2 milyar kişi var. İnternet sitelerinin %12’si ise pornografik siteler. Yâni 13 milyondan fazla pornografik site var ve bu siteler sâniyede 56.000 “tık” alıyor. Artık toplumun nereye gittiğini sormaya gerek yok.

Şeytan sağdan, soldan, arkadan ve önden yaklaşır diye biliyorduk. Şimdi artık bu yönlerden yaklaşmayı bıraktı. Direkt bilgisayardan, internetten ve a-sosyâl medyadan yaklaşıyor artık. Şeytan a-sosyâl medya ile insanları mallaştırıyor, mankurtlaştırıyor, istihmarlaştırıyor (eşekleştirme). Zihinler ve kâlpler internet ve a-sosyâl medya ile sömürülüyor. Bu sömürüye mâruz kalıp duran toplumların kendilerine gelmeleri ve Dünyâ’da örnek bir toplum oluşturmaları mümkün değildir.

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

Hârûn Görmüş
Ağustos 2016



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder