“Ona âyetlerimiz okunduğu
zaman: ‘(Bunlar) Eskilerin uydurma masallarıdır’ der” (Kalem 15).
Târih boyunca insan iki
şeyden birine; ya hakîkate yada masallara inanmış ve hayâtını da bu iki şeyden
birine göre düzenlemiştir. Dünyâ geçici bir imtihan alanı ve asıl ebedî yurt
ise âhiret ve cennet olduğu için, bir de Allah her-şeyi iyilerle kötüleri
ayırmak için yâni “imtihan” için yaratmış olduğundan dolayı, hakîkate göre
yaşamanın her zaman bir bedeli olmuştur-olacaktır ki bu bedel kimi zaman ağır
olabilmektedir. Masalların ise bir bedeli yoktur. Yattığınız yerden dinler,
sonra da uykuya-gaflete dalar gidersiniz. İşte bundan dolayı hakîkatin
gönüllüleri ve taraftarları tüm zamanlarda sayıca az olmuşken, masalların
tâlipleri ise her zaman çok olmuştur. Masalları “hakîkat” diye yutturanlar yüzünden
masallara inananlar ve masallara îman edenler neredeyse tüm târih boyunca
Dünyâ’ya hâkim olmuştur. Racon budur.
Fakat Allah masallarla dönen
bir Dünyâ’dan râzı olmamakta, hakkın ve hakîkatin Dünyâ’ya hâkim olmasını istemekte
ve bunu emretmektedir:
“Fitne kalmayıncaya ve
dînin hepsi Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Şâyet vazgeçecek
olurlarsa, şüphesiz Allah, yaptıklarını görendir” (Enfâl 39).
İnandıklarının masal olduğunu
bilmeden ve umursamadan, Kur’ân kıssalarına “esâtîrü’l evvelîn” yâni “eskilerin
masalları” diyenler vardır. Oysa Kıssalar masal değildir ve tüm zamanlardaki
masalcılara karşı hakîkatin mücâdelesini veren peygamberlerin gerçek
hikâyeleridir. Kıssalar yalan-dolan falan değildirler. Kıssalar hakîkatin ta
kendisidirler. Kur’ân bunu şu şekilde dile getirir:
“İşte bunlar, Allah’ın âyetleridir;
onları sana bir hak olarak okuyoruz. Sen de gönderilen elçilerdensin” (Bakara 252).
İşte bu yüzden insanın önüne
iki seçenek sunulmuştur. Ya masallara inanmaya devâm edecek ve masallarda
anlatılan yalanlarla ömrünü boşa geçirecek, yada hakîkatin peşine düşecek,
hakîkat yolunda olacak ve hakîkat yolunca ölecektir. İnsanın İslâm’ı seçmesi
yada masallara inanmasından başka bir seçeneği yoktur. Zîrâ İslâm’dan başka
hakîkat yoktur. İslâm’ın karşısına çıkarılmış olan her-şey bâtıldır. İslâm’dan
başka her-şey, insanları uyutmak için hazırlanmış birer masaldır.
Masallar hakîkat
değildirler. Bâzıları ibretliktir ve öğütler verir. Fakat İslâm’ın onlara
ihtiyâcı yoktur. Zîrâ İslâm’da hakîkati kesin ve net bir şekilde anlatan Kur’ân
kıssaları vardır. Hurâfelerden, uydurmalardan ve zırvalıklardan oluşan masallar
ise ancak, insanları hakîkatten uzaklaştırır ve yalanın peşine düşürür.
Masalların en zararlısı, modern
masallardır. Çünkü modern masallar sâdece çocukları değil, büyükleri de kandırıp
avutmaktadır. Hattâ makam ve mevkî sâhiplerini de kandırabiliyor. Modern masallar
insanları; bilim ile, teknoloji ile, sözde sanat ile, kültür ile, ideolojiler
ile, nev-zuhûr düşünceler ile kandırıyor. Lâik, seküler, demokratik, emperyâl,
feminist, kapitâlist, liberâl, konformist modernite ile kandırıyor. Yanlış târih
ile kandırıyor. Medya ile, internet ile, sosyâl medya ile, televizyon ve cep
telefonu ile, GDO ile, kimyasâllar ile, modern kalabalık kentler ile yâni
modern hurâfelerle kurulmuş olan modernite ile kandırıyor.
Bir tarafta kandıran azınlık,
diğer tarafta ise kandırılan çoğunluk var ve bu, târih boyunca hep böyle olmuştur.
Çoğunluk azınlık tarafından kandırılıyor. Zîrâ kandırıkçıların insanları kandırmak
için anlattıkları masallar nefse çok uygun. Haz ve zevk veriyor. Üstelik bedeli
de yok, yada “peşin bedeller” ödemek gerekmiyor. Peki bu nasıl oluyor?. Yâni
çoğunluk, azınlık tarafından sürekli olarak nasıl oluyor da kandırılabiliyor?. Bunun
öyle çok karmaşık bir cevâbı yok aslında. Dedik ya; iki şey var, hakîkat ve
masallar. Bu nedenle ya hakîkatin peşinden yada masalların peşinden gitmek
zorundasınız; hak ve bâtıl seçeneğinden başka seçenek yok. Hakkın peşinden
giderseniz tüm masallar size belli olur ve kandırıkçıların tüm yalanları sizin
için ortaya çıkar ve artık sizi kandıramazlar. Fakat bâtılın yâni masalların
peşinde giderseniz kandırıkçılar sizi sürekli olarak farklı tuzaklara düşürür
ve çeşitli yollarla kandırır durur. Yâni çoğunluğun sürekli olarak azınlık tarafından
kandırılabilmesinin nedeni, çoğunluğun her zaman bâtılı seçmesi ve masalları
dinlemesi yüzündendir. Çünkü çoğunluk her zaman yanlış yola girer ve yanlış
yolda gider:
“…İnsanların çoğu gâfildir” (Yûnus 92).
Bu
nedenle de:
“Yer-yüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan,
seni Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar
ancak zan ve tahminle yalan söylerler”
(En-âm 116).
Kandırıkçılar size gündüz
vakti bile masal anlatırlar. Gece-gündüz masal anlatmaktan başkası değildir yaptıkları.
Çünkü insanlar masal dinlemeye bayılırlar. Eğer siz dinlerseniz, masal anlatan
çok olur. Masal insanları uyuşturur, kendinden geçirir ve uyutur. Uyuyan insan
gaflettedir. Şeytan, nefs ve tâğutların ise en çok sevdiği insan-tipi, “derin gaflet
hâlinde uyuşmuş insanlar”dır. Masal anlatarak uyutulan insanları arada bir pış-pışlayarak
derin uykuya daldırırlar ve yapacaklarını rahatça yaparlar. Derin uykuda
olanları öyle hafifçe dürtmekle falan uyandıramazsınız. Onlara biraz yüksekçe
seslenmeniz gerekmektedir. Fakat masal dinlemiş insanlara masal dışında bir şey
anlatmak zor olduğundan dolayı, hakîkate dönük olan başka masallarla dikkatlerini
çekmek mümkün olabilir. Meselâ “kral çıplak” masalı işe yarayabilir.
Şöyle biraz dikkatlice
baktığınızda, masalcıların bir söylediklerinin diğer söylediklerini tutmadığını
görürsünüz. Çünkü masallar hakîkat değildir ve hakîkat olmadığı için tutarlı da
ol(a)mazlar. Hakîkat ise Allah’tan olduğu için onda bir tutarsızlık, uygunsuzluk
ve yanlışlık olmaz.
İnsanlar masalları ve
hurâfeleri daha çok ve çabuk benimser ve ezberler. İşlerine öyle gelir. Masal
dinlemek için bir ön-hazırlığa bile gerek yoktur. Anlatılan bir masala oturduğunuz
yerden kulak kabartabilirsiniz. Sonra da kulaktan dolma bilgiler edinmiş olur,
bunu siz de başkalarına anlatarak yaygınlaşmasına katkıda bulunursunuz. Oysa
İslâm hakîkati, emek ister, ciddiyet ister, gayret ister, özveri ister. Hattâ
bâzıları için hayâtı ıskalamayı gerektirir ve Allah yolunda canların ve
malların harcanmasını gerektirir. Bu da çoklarının hoşuna gitmez. Zîrâ Dünyâ’yı
ıskalama korkusu çoğunluğun kâbusudur. Bu kâbusu görmemek için hakîkat yerine
masalları seçerler.
Ya İslâm yada masallarla
ortaya konulan saçmalıklar; üçüncü bir şık yoktur. Zîrâ varlığın formatına ve
imtihanın bir gereği olarak, insan ya rûhun, bilincin, vahyin ve kevnî âyetlerin
“okunmasıyla” hakîkate ulaşacak, yada şeytanın, nefsin ve tâğutların masallarıyla
bâtıl ve gaflet içinde kalacaktır.
İslâm’da masal, hikâye ve
romanın olmamasının nedeni, hem kıssaların onlara yetmesi, hem de hakîkat
yerine masalları dinlemeyi absürd buldukları içindir. “Müslümanların ‘Yunan
felsefesi’ni almalarına rağmen ‘Yunan mitolojisi’ni almamalarının nedeni,
masalın değil, ilmin peşinde olmalarıydı” denir. Tabi ibret verici ve gafletten
uyarıcı anlatıların bir zarârı yoktur.
Cumhuriyet
târihi, aslında %90 “cumhuriyet masalı”dır. Anlatılanların çoğu yalan, uydurma
ve hattâ zırvalıktır. Olmamış bir savaşı bile olmuş gibi anlatırlar. Cumhûriyet
târihi boyunca insanları kandırmak için nice masallar anlatılmış, insanlar da o
masallara inanmış ve hattâ o masallar için gözyaşı dökmüştür.
Modern-bilimin masalları mı?.
Modern-bilimin Dünyâ-dışı uzay hakkında söylediklerinin %90’ı, Dünyâ-içi için söylediklerinin
de %60’ı masaldır. Meselâ 3-5 milyon ışık-yılı uzaklıktaki bir yıldız-sistemi
içinde yer alan bir gezegende su bulunduğunu söylerler ki, bu masaldan başka
bir şey olamaz. Modern-bilim sürekli olarak böyle masallar anlatır. Zâten
hayâtiyetini de bu masallardan alır. Bir kere gezegenler teleskopla falan görülmez.
Çünkü ışık-kaynağı olmayan cisimler teleskopla görülemez. Bir yıldız-sitemini
gözlemliyorlarken, o sırada yıldızın çok küçük bir kısmında bir karaltı oluşuyor.
Bu karaltının, yıldızın etrâfında dönen bir gezegenin oluşturduğu karaltı
olduğunu, o gezegenin yâni karaltının büyüklüğüne, hızına, yörüngesine vs.
bakarak da içinde su ve yaşam olduğunu söylüyorlar. Buna da “bilim” diyorlar.
Pis yalancı masalcılar!. Gezegenin kendisine değil de yaptığı karaltıya bakarak
hakkında hüküm veriyorlar. Bu ne küstahlıktır!. Bu nasıl bir yalancılıktır!.
Evrim Teorisi masalı,
Big-Bang Teorisi masalının devâmıdır. Big-Bang Teorisi ve Evrim Teorisi
sürecinde anlatılanlar, 300-500 yada 1.000 yıl sonra hurâfe ve mitoloji olarak
görülecek ve çocukları avutmak için anlatılacak olan masallardır.
Evrim Teorisi masalında
sıkça komikliklere rastlanır. Meselâ; yaptıkları kazılarda kime âit olduğunu
bilmedikleri bir “diş” bulurlar. Bu dişi incelerken çeşitli hayâller kurarlar.
En yakın dostları olan şeytan da onları vesveseleriyle destekler ve böylece
masal başlar… İlk önce bu dişin ... yıl önce yaşamış olan ... atamıza âit
olduğunu düşünürler, sonra bu diş üzerinden sözde sâhibinin bir resmini
çizerler, hem de yumuşak dokularıyla berâber. (yumuşak dokuların şekli-hatları
belirlenemez, her-hangi bir şekilde olabilir). Diş’in sâhibi atamız!
belirlendikten sonra sıra gelir atamızın karısına, sonra oğluna, tabi bir de
kızına. Artık âile tablosu ortaya çıkmıştır. Evet-evet; sâdece bir “diş”ten
yola çıkarak mutlu bir âile tablosu çizilmiştir. Bunu, tablonun reklâmını yapıp
cicili-bicili sözlerle modern-bilime tapan câhillere anlatmakla tamamlarlar.
Evrim Teorisi bunun gibi masallarla ve zırvalıklarla doludur. Bir fosil parçasını alıp onun bir nesli
temsil ettiğini savunmak, test edilebilir bir bilimsel hipotez değil, çocukları
uyutmak ve câhilleri kandırmak için anlatılan masallardır. Big-Bang ise
“matematiksel bir masal”dır. Şöyle başlar: “Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman
içinde, kalbur saman içinde, daha hiç-bir şey yok iken, 15 milyar yıl önce
sonsuz yoğunluğa sâhip, leblebi büyüklüğünde bir nokta varmış”... Yeryüzünün
oluşumu için anlatılanlara ise insan neresiyle güleceğini şaşırıyor. Fakat şunu
unutmayın; bu masallar “profesyonel masallar”dır. İnanmayanı da dövüyorlar. En
azından ilkel, yobaz, gerici vs. olarak görüyorlar.
Bütün bu
masalcılara Andersen’in “Kral Çıplak” masalını anlatmak gerekir. “Kral çıplak” sözünü
ancak, masallarla beyni sulanmamış ve gaflet ile kendinden geçmemiş olan samîmi
mü’minler haykırabilir.
“Onlara
‘Rabbiniz ne indirdi?’ dendiğinde, ‘eskilerin masalları’ dediler” (Nâhl 22-24).
Allah’ın
sözlerine yâni hakîkate “eskilerin masalları” diyorlar. Kendi masallarının “masal”
olduğunu ise ancak, hakîkati görmezden gelerek ve hakîkati “eskilerin masalları”
diyerek örtmeye çalışıyorlar. Peki “yenilerin masalları” ne olacak?. Yenilerin
anlattığı masallar daha mı iyi ki!. Nice modern masallarla Dünyâ’da büyük fitneler
çıkmış, Dünyâ ifsâd edilmiş ve Dünyâ’nın yarısı perişân hâle getirilmiştir. Birileri
bunları da masal zannetmektedir. Zîrâ modern insan artık her-şeyi bir masal
zannetmektedirler. Çünkü insanın geldiği yerin, “ulaşılabilecek en üstün ve son
yer” olduğu kabûl edilmekte ve öyle zannedilmektedir. Böylece modern insan bir
masal dünyâsında yaşadığını düşünmektedir. Tâ ki bir azapla karşılanana dek..
Âhirette ise bir masal ve yalan içinde yaşadığını anlayacak, acı azapla karşılaştığında
çok pişmân olacak ama iş işten geçmiş olacaktır. Çünkü âhiret bir masal ve
hayâl değildir.
“Sâdece Allah’a”
bağlanan, Peygamber’ini, Dîni’ni, Kitab’ını sevenlerin masal dinlemeye
vakitleri de sabırları da yoktur. Hakîkatin peşine düşenler, her türlü bedeli
de göze alarak hakîkati dille ve elle yaygınlaştırmaya yoğunlaşmalıdırlar. İslâm’a
bağlanmanın raconu ve gereği budur.
“Masal gibi
bir hayat” yaşamak isteyeler, yalanların içinde yaşamak isteyenlerdir. Lâkin şunu
unutmasınlar, Dünyâ’nın formatı buna uygun değildir ve masal gibi bir hayâtın
Dünyâ’da karşılığı yoktur. Öyle bir hayat ancak, Dünyâ hayâtında hakîkatin
yolunda olunca ve ölünce, Allah’ın bir ödülü olarak cennette olabilir.
Ne
deniyordu şiirde: Sevdiğini mertçe seven kişi, pervâne gibi özler ateşi. Sevip
de yanmaktan korkanın, masal anlatmaktır bütün işi.
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Kasım 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder