27 Mart 2020 Cuma

Para, Silah ve Makam Sâhipliği Yada “Kânun-Üstü” Olmak




“Hüküm vermek yalnızca Allah’a âittir” (Yûsuf 40).

“Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne isyân ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır” (Ahzâb 36).

“Sonra seni bu emirden bir şeriat (hukuk) üzerine kıldık; öyleyse sen ona uy ve bilmeyenlerin hevâ (istek ve tutku)larına uyma!” (Câsiye 18).

Hukuk lûgatta: “Haklar. İnsanın cemiyet hayâtında riâyet etmesi lâzım gelen kâideler, esaslar, yâni; şer’i ve adlî hükümler. Haklıyı haksızdan ayıran kâideler. Şeriat kitaplarında yazılı olan haklar, kânunlar ve kâideler” anlamındadır.

İslâm’da hukuk, şeriattır. Bu şeriat ise Kur’ân ile belirlenmiş ve onun pratik uygulaması olan Sünnet ile örneklendirilmiştir. Kur’ân’daki şeriat, “Allah’ın şeriatı” yâni hukûkudur. Bu hukuk, beşerî olan hukuklara, daha doğrusu “kânunlara-kurallara karşı olan bir hukuk”tur. Hukuk, “hak”kın çoğuldur ki her türlü hakkı içerir ve haksızlıkları açığa çıkararak adâleti uygular.

İnsanlık târihi boyunca “Allah’ın hukûku” karşısına, kendisiyle şirk koşulan tanrıların kânunları konulmuştur ki bu kânunlar aslında putlar üzerinden, şeytanın uşaklığını yapan tâğutların, “önde gelenler”in ve kendilerini “özel” görenlerin kânunlarıdır. Mü’minlik târihi, “beşerî kânunlar karşısında, Allah’ın hukûkunu hâkim kılma” savaşıdır.

Kânunlar ikiye ayrılır: 1-Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın mutlak kânunları; 2-Bir-takım kaprisli insanların, çıkarları için uydurdukları değişken yasalar.

Beşerî kânunlar ve kurallar; küresel güçleri, sermâyedarları yâni tâğutları “halktan korumak için” hazırlanmış metinlerdir. Beşerî kânunlar, “ayrıcalıklı(!)” olanların, “ayrıcalıklarını korumak için” uydurduğu metinlerdir. Mecliste kânun çıkaranlar, “aleyhlerine olacak bir kânun” çıkarırlar mı?. Tabî ki de çıkarmazlar. O hâlde çıkarılan kânunlar, “kânunları çıkaranların lehlerine” olan kânunlardır. Gayri-İslâmî sistemlerde kânunları çıkaranlar kânunlardan üstündür. Prens prensipten üstündür.

Demokrasi, İslâmî-fıtrî kânunların iptâli; şeytânî-tâğûtî-nefsî arzuların ikâmesidir. Demokraside orman kânunları hâkimdir, her zaman “güçlüler” kazanır. Demokrasilerde çıkarılan kânunlar her zaman zenginlerin lehine, fakirlerin ise aleyhinedir. Oy kullanmak; “ben Allah’ın kânunlarını değil, beşerin, keyfine göre çıkardığı kânunları istiyorum” demektir. Beşerî sistemlere oy vermek, “kânunları Allah’tan değil de, bâtıl batı’dan almaya devâm etmek” demektir.

Tüm Dünyâ’da insanlar şunu çok iyi biliyor ve görüyor: Beşerî kânunlar en çok garibanlar olmak üzere, alt ve orta sınıftakiler ve biraz da yüksek sınıftakiler için yapılmıştır-yapılmaktadır. Başta para-babaları olan küresel sermâyedarlar, sonra silahı üreten ve ona sâhip olan güçler ve üst-makam sâhipleri bu kânunlara tâbi değildirler ve onlar insanlar tarafından çıkarılan beşerî kânunlardan muaftırlar. Zîrâ Dünyâ’daki lâik-seküler-dinsiz kânunları zâten onlar yapmışlardır. Bunlar zâten sopayı kendileri îmâl etmektedirler, o yüzden sopalan(a)mazlar. Kânunları yapanlar kânun tarafından cezâlandırıl(a)maz. Kânun oları sınırlar gibi gözükür ama sınırlayamaz ve sınırlamaz da. Cezâyı belirleyenler ve cezâyı kesenler cezâ görmezler. Kânunları belirleyenler gerektiğinde ve lâzım olduğunda “kânun hükmünde kararnâmeler” çıkarırlar ki bu kararnâmeler aslında “kânunun üstünde kararnâmeler”dir.

Tabi bu, beşerî kânunlar için geçerlidir. Allah’ın kânunları olan şeriatta ise Allah’tan gayrı herkes bu kânunlara tâbidir ve hiç kimsenin bir ayrıcalığı yoktur ve olamaz. Âlemlere rahmet olan Peygamberimiz bile bu kânunların üstünde değildir. İlâhi kânunların üstünde olan sâdece Allah’tır. O yüzden aslâ adâletsizlik olmaz ve birileri kayırılmaz. İslâm târihi, hiç kimsenin Allah’ın kânunları karşısında bir ayrıcalığının olmadığının örnekliği ile doludur. Tüm beşerî sistemlerin kânunlarında “boşluk” varken, bir tekAllah’ın kânunlarında “boşluk” yoktur.

Allah’ın kânunlarını hesâba katmayan yada takmayanlar, kendilerini kânunların üstünde görürler. Para, silah ve makâm sâhipleri kendilerini kânunların üstünde görürler. Üstelik bunu pişkinlikle söylerler de. Aristokrasiyi ve ayrıcalığı öven Aristo: “Üstün yetenekli kişiler için yasa yoktur, kendileri yasadır onların. Onlar için yasa yapmaya kalkışmak gülünç olur” der ve bâzı insanların kânun-üstü olma hakkı olduğunu söyleyerek absürd bir laf eder.

 

Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya 12 Eylül Darbesi bağlamında sorgulamaya çağırıldıklarında: “Biz kurucu iktidârız, sanık (suçlu olarak yargılanma) sıfatımız yoktur” demişlerdi. Yâni; “bizi hiç kimse yargılayamaz, yâni bize kânun sökmez, çünkü kânunları zâten biz çıkardık” demeye getirmişlerdi. Çünkü o zaman parayı, silahı ve makâmı onlar kontrôl etmişti. Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın her ikisi de sanık olduğunda: “Bu mahkeme bizi yargılayamaz. Bizi târih yargılar” diyerek, hiç-bir soruya yanıt vermeyeceklerini belirtmişlerdi. “Biz anayasa ile kurulmuş Milli Güvenlik Kurulu (MGK) üyesiyiz. MGK ‘kurucu iktidar’dır. Anayasa ile hükme bağlanmış olan kurucu iktidarların tasarrufları suç konusu olamaz. Silah arkadaşlarım yetkisini anayasadan almaktadır, mahkemenin bizi yargılama yetkisi yoktur. 12 Eylül müdâhalesi Türk ve Dünyâ târihinde yerini almış büyük bir olaydır. Târihi olayları ancak târih yargılar. TSK, Türk milletine olan görevini yerine getirdi. O gün Türk milleti için en doğru olanı yaptık. Sanık sıfatımız yoktur, biz kurucu iktidârız. Bu çerçevede hiç-bir soruya yanıt vermeyiz” dediler.

 

Modernite; servet, silah ve makâm merkezli şeytânî bir düzendir. Küfrün, şirkin ve dolayısı ile zulmün bayraktarlığını yapan tâğutların, sistemlerini ayakta tuttukları üç ana etkendir. Moderniteyi kuranlar ve yürütenler, haksız kazançla elde ettikleri servetle, zulmettikleri silahla ve istedikleri kânunları çıkardıkları makamla Dünyâ’ya hâkim olmuşlardır ve yine bunlarla hâkimiyetlerini sürdürmektedirler. Bu üç şeyi meşrû yoldan değil, hırsızlıkla ve sömürgeyle elde etmişlerdir. Yâni bu üç etkenin kökeninde zulüm, sömürü ve hırsızlık vardır.

Allah’ın kânunları, beşerin nefsine uyana kadar yorumlanıp değiştirilirken, beşerin kânunlarının değiştirilmesi teklif bile edilemiyor. Şirk denen pislik budur işte. Değiştirilmesi teklif edilemeyecek ve hattâ düşünülemeyecek olan kânunlar, “Allah’ın kânunları”dır. Dünyâ’da, “değiştirilemez” zannedilen ne “beşerî kânunlar” çıkartıldı ve ne kânun koyanlar yaşadı ki, şu-anda esâmileri bile okunmuyor. İslâm’a göre, Allah’ın kânunlarına rağmen bir kânun, teklif bile edilemez. Kur’ân’da sürekli söylenen; “yalnızca Allah’a kulluk edin” sözü, “yalnızca Allah’ın kânunlarına uyun” demektir.

Allah’ın kânunları yerine beşerin çıkaracağı (sistem-içi) kânunlarla iyiliğe gidileceğini sanmak, derin bir cehâlet ve ağır bir ahmaklıktır. Seküler-lâik ülkelerin kânunları “hukûki” değil, “siyâsî”dir.

Modern müslümanlar da artık Allah’ın kânunlarını takmaz ve önemsemez oldular. Allah’ın seçtiği (Peygamber) konuşunca şirk sayıyorlar, fakat insanın seçtikleri (meclis) konuşunca kânun olarak kabûl ediyorlar ve o kânunlara hiç-bir şart koşmadan uyuyorlar. Devletin “değiştirilmesi teklif dâhi edilemeyecek kânunları”na laf edemeyenler, Kur’ân’ın hükümlerinin, “modern zamâna uymuyor(!)” diye değiştirilmesi gerektiğini savunuyorlar. İnsanlar seküler kânunların “suç” dediğinden korkuyorlar da, Allah’ın “günah” dediğinden korkmuyorlar.

Kur’ân okumak demek, “modern kânunlara karşı gelmek”, “modern kânunları çiğnemek” demektir. Peygamberimiz bu nedenle müşriklere hiç-bir tâviz vermeyerek meşhur; “bir elime Güneş’i, diğer elime Ay’ı verseniz dâvamdan vazgeçmem ve sizin kânunlarınıza ve önerilerinize uymam” sözünü söylemiştir.

Kimin kânunlarına göre hareket ediyorsanız, onun dînindensinizdir. Türkiye’de Allah’ın kânunlarına göre hareket etmek kânûnen yasak ve suçtur. (Anayasanın 24. maddesi). Fakat Atatürk’ün kânunlarına göre hareket etmek şarttır. Bu durumda Türkiye’de kimin dîni geçerlidir?.

Kur’ân’ın; etimolojik değerlendirilmesine, kelimelerinin-kavramlarının didiklenmesine, te’viline-yorumuna gerek olmayan ve “işlendiğinde affedilmeyecek tek günah” olan apaçık bildirisi şudur: “Allah’tan başkalarının hüküm (kânun-yasa) koyması şirktir”. Şirk; Allah’ın kânunları dururken, beşerin, keyfine ve çıkarına göre kânun yapmasıdır. Tevhid; “Allah’ın kânunlarının gökte hâkim olduğu gibi, yeryüzünde de hâkim olması” demektir. Bütün Dünyâ eksiksiz bir-araya gelip Allah’ın kânunlarına aykırı bir kânun ortaya koysa, o kânun yine de küfürdür, şirktir. O kânunu koyanlar da müşrik, kâfir, fâsık, câhil ve zâlimdir.

Beşerî kânunlar küfrü, şirki, adâletsizliği ve zulmü ortaya çıkarır ve zamanla arttırır. Üstelik nefisleri kışkırtır ve azdırır. Böylece nefsin kontrôlünde olan ahlâksız bir Dünyâ ortaya çıkar. Çünkü nefisler ancak, “İslâm’ın kânunları” ile dizginlenebilir. İslâm’ın kânunları yerine beşerî kânunlarla Dünyâ’nın bir “barış yurdu”na döneceğini beklemek, “boşuna bir bekleyiş”tir. Dünyâ’da hak-hakîkat ve adâlet-eşitlik ancak, Allah’ın kânunları olan Kur’ân ile hükmedildiğinde gerçekleşir.

Ancak 2 maddeden oluşacak bir anayasa zulmü ber-tarâf edip adâleti-hukûku sağlayabilir: 1-Anayasa Kur’ân’dır. 2-Kur’ân’ın uygulaması Peygamber örnekliğine (Sünnet) göre olur.

“Sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Zîrâ sen doğru yol üzeresin” (Zuhrûf 43).

İnanlık târihine Peygamberler ve bâzı hak-hakîkat yolunda olanların bulunduğu zamanlar hâriç her zaman, para, silah ve makâm sâhipleri kânunların üstünde olmuştur. Kânunlar onlara sökmez, onları alâkadar bile etmez. Çünkü bu kânunlar, onların keyfilerine ve çıkarlarına göre hazırladıkları ve istedikleri zaman istedikleri gibi değiştirdikleri metinlerdir. Bu kânunların onlar için bir bağlayıcılığı yoktur. İslâm’ın yâni Allah’ın kânunlarında ise, ne bir değişme ne de bir sapma olur. Zîrâ Allah’ın kânunları “sünnetullah” çerçevesinde işler ve bu kânunlar tam isâbetli ve hayâta, fıtrata, doğala uygun olan çok sağlam kânunlardır:

“(Bu,) Allah’ın öteden bêri sürüp giden sünnetidir. Allah’ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın” (Fetih 23).

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

Hârûn Görmüş
Ekim 2019


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder