“Andolsun,
Biz elçilerimizi apaçık belgelerle gönderdik ve insanlar adâleti ayakta
tutsunlar diye, onlarla birlikte kitabı ve mizânı indirdik. Ve kendisinde çetin
bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik;
öyle ki Allah, kendisine ve elçilerine gayb ile (görmedikleri hâlde) kimlerin
yardım edeceğini bilsin (ortaya çıkarsın). Şüphesiz Allah, büyük kuvvet
sâhibidir, üstün olandır” (Hadîd 25).
“Bu,
kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici bir kitaptır” (Bakara 2).
Kitap, mîzan ve demir. İslâm’ın Dünyâ’ya hâkim olması
ve müslümanların ve mazlumların zulümden kurtulup mutlu-huzurlu olması için
gerek üç etken.
Değişim ve dönüşüm tasavvurlarda, zihinlerde ve kâlplerde
başlamalıdır. Tasavvuru, zihinleri ve kâlpleri hak-merkezli ve kesin doğru
olarak değiştirebilecek kaynak ise, Kur’ân-ı Kerim’dir. Kişinin ilk önce sıkı
bir Kur’ân ve Kur’ân-merkezli okuma-düşünme-bilgilenme-bilinçlenme sürecine
girmesi gerekir. Öyle bir duruma gelinmeli ki kişinin her düşüncesi Kur’ân’dan
kaynaklanmalı, her sözü ve eylemi Kur’ân’a uygun olmalıdır.
Kur’ân kişide bir şuur-bilinç oluşturmalı. Nefsini Kur’ân
ile kontrôl altında tutmalı, net ve takvâlı bir mü’min olmalı ve kişi bu yolda
ilerledikçe bir mîzâna-ölçüye sâhip olmalıdır. Vahiy-merkezli ilâhi bir ölçüye
sâhip olmalıdır. Artık bu ölçüye göre konuşmalı ve hareket etmelidir. Bu kişi, “ölçülü
müslüman” olmasından dolayı, herkes tarafından güvenilen, saygı duyulan,
inanılıp güvenilen bir duruma gelmelidir.
Kur’ân kişiyi sâdece “entelektüel” yapmayı değil,
ölçülü-mîzan-sâhibi bir insan yapmayı hedefler. Zîrâ bu hasletlerle donanan müslüman
her konuda ölçülü davranır. Bu tarz davranışlara sâhip olan insanlar çoğaldıkça
bir toplum oluşur ve bu toplum Allah’ın rızâsını kazanınca ve imtihanlara
katlanınca yâni Allah o toplumdan râzı olunca, artık Allah o kişilere “yardım”ını
ulaştırır. Zâten ancak böyle toplumlar Dünyâ’da İslâm-merkezli,
hak-hakîkat-adalet merkezli uyanışlar ve dönüşümler başlatabilir ve bir devlet-medeniyet
kurabilirler. Sâdece bu tarz toplumlar Dünyâ’yı cennetin bir şûbesi kılarak
huzur-diyârı yaparlar ve böylece doğal zorluklardan başka bir zulüm kalmaz
Dünyâ’da.
Tabi böyle bir Dünyâ kurabilmek için üçüncü bir şart
daha vardır: Demir. Demiri kullanmadan sünnetullah gereği bir sonuca ulaşılamaz.
Demir sâdece kılıç-silah için değil, her konuda kullanılmalıdır. Teknoloji,
ulaşım, iş, araç-gereç vs. Fakat Kur’ân’ın bahsettiği demir, ağırlıklı olarak “kılıç”
yâni “silah”tır. Maalesef insan, genelde demirin gücünü ve ağırlığını üzerinde
hissetmediğinde zulme bir son vermez ve düşüncesini inanışı sorgulayıp
değiştirmez. Demir bu değişime ve sorgulamaya zorlar kişiyi. İşte bu nedenle
kitap ve ölçülülük yâni mîzan-sâhibi olunca, demir de ölçülü olarak kullanılacak
ve bir zulüm aracına dönüşmeyecektir. Demir, adâlet için kullanılacaktır.
Allah iç-âlemlerin İslâm’a uygun olarak inşâ
edilmesini ister ama dış-âlem de yine yapısına uygun olarak inşâ edilmelidir.
İç-âlemi inşâ eden şey Kur’ân iken, dış-âlemi inşâ edecek olan şey demirdir. Kur’ân
iç-âlem için araçken, demir de dış-âlem için araçtır. Allah Kur’ân’da dış-âlemi
inşâ için kitap ve mizandan başka, demir-merkezli hazırlıklar yapılmasını da
ister:
“Onlara
karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla,
Allah’ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah’ın
bildiği diğer (düşmanları) korkutup-caydırasınız. Allah yolunda her ne infâk
ederseniz, size eksiksiz olarak ödenir ve siz haksızlığa uğratılmazsınız” (Enfâl 60).
Âyette bahsedilen atlar savaş atlarıdır ve âyetin
söylediği, “silahlar” anlamına gelir. Bu silahlar savaş için yada caydırıcı güç
olarak bulunmalıdır. Demir, caydırıcı bir güçtür. İslâm-dîni boşluk-dîni
değildir ve bir çelişki ve boşluk yoktur İslâm’da ve Kur’ân’da. Gerçekçidir
çünkü İslâm ve Kur’ân. Nerede neyin kullanılması gerektiğini açıkça söyler.
“Peygamberimiz peygamberlik süresi boyunca 67 seriyye-gazâ-savaş
tertiplemiş yada yapmıştır”. Peygamberimiz aynı-zamanda “savaşçı” bir
peygamberdir. Bir elinde Kur’ân, diğer elinde kılıç/demir vardır ki
“mîzan/düzen” ancak ikisinin birlikteliğinde sağlanabilir. Peygamberimizin ismi
ile anılan sûre olan Muhammed Sûresi savaş sûresidir, zâten bir adı da “kıtâl
sûresi”dir bu sûrenin. İslâm’da kaynak, kitap ve sünnettir. Kitap bilincin
kaynağı iken, sünnet de eylemin kaynağıdır. Kitap, Allah’ı; kılıç-demir ise
Peygamberi yâni eylemi temsil eder. Biri bilinç-şuur (kitap), diğeri de eylem
(sünnet) olarak. Uygulama bâzen söz ile, iyilik ile olabileceği gibi, bâzen de
demir ile olabilir. Sünnet bunun delîlidir.
Âyette de söylendiği gibi; Allah Kur’ân’da sâdece mîzânı
değil, demiri de indirdiğini söyleyerek sâdece yumuşaklığı değil, yerine ve
zarûrete göre (ki bu, nerede olursa-olsun zulmü ber-tarâf etmek demektir)
demiri kullanarak sertliğe de baş-vurulabileceğini söyler.
İslâm’da savaş-süreci şu şekilde işler: Savaşmamak;
savaş açanlara karşı savaşmak; engelleri, zulümleri ortadan kaldırmak için
saldırı savaşı (cihad/fetih). Bu süreç için olmazsa-olmaz şart “demir”dir.
Müslümanlar kültürel/sosyâl/siyâsal/askerî alanda
sürekli savunma durumunda kaldıkları ve 200 yıldır bu bakış-açısı kâlplerine de
işlediği için savaşı da sâdece savunma-savaşı olarak görmeye başladılar. Lâkin,
demir ile yapılan zulüm, yine ancak demir ile giderilebilir. Çünkü demiri ancak
yine demir köreltir.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Ağustos
2016
Selamünaleyküm.
YanıtlaSilHadid suresi 25. Ayette ,mizan ve demirin indirilmesi yazıyor.Bu da bize 4,5 milyar yıl önce dünyaya çarpan Theia adındaki gezegenin demirden oluştuğunu gösteriyor.Bu çarpışma çok hassas ölçülerde gerçekleşiyor.Çünkü gezegen ,dünyaya 45 derecelik bir açıyla çarpıyor.Eğer farklı açılardan çarpsa, iki gezegen de ya yok olacak, yada dünyadan ayın oluşması için yeterli parçalar kopmayacaktı.
Demirden oluşan gezegen ağırlığı sebebiyle ,batarak dünyanın demirden oluşan çekirdeğini oluşturdu.Dünyadaki yaşamı bu demir çekirdeğe borçluyuz.Çünkü ,dönerek dünyanın etrafında manyetik bir alan oluşturuyor.Bu da dünyayı ,güneşten gelen ve canlıların d.n.a’sına zarar veren zararlı ışınlardan koruyor.
Rahman suresi-7=Göğü yükseltti, mizanı koydu.
Bu ayette bize, 2 devirde mağma halinde gaz ve tozların sıkışması sonucunda ,güneşe yakın bir yörüngede yaratılan dünyanın, canlı yaşamı için uygun olan 150 milyon km.’lik bir mesafeye uzaklaştırıldığını gösteriyor.”Güneşi ve ayı hizmetinize verdi”ayeti ise ,yaşam için ayın da ,güneş kadar önemli olduğunu gösteriyor.Çünkü ,ayın çekim gücü sayesinde ,23,5 derece olan dünya ekseninin sapması önlenir.Böylece mevsimlerin oluşması sağlanır.
‘İndirdi’ kelimesine verilen anlam yanlış kullanıldığı için tam da modern bilime uygun yorumlanıyor ayet. Oysa Kur’ân, ‘indirdi’ derken, ‘istifadenize sundu’ demek istiyor. Aksi takdirde tüm ’indirdi’ kelimesi geçen ayetleri, ‘dünya dışında bir yerlerden indirme’ olarak anlarsak çok absürd anlamlar ortaya çıkar. Mesela şöyle:
SilVe enzelne hadîde fîhi be’sun şedîdun ve menâfiu lin nâsi = Ve kendisine çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri indirdik. Hadid 25
Ve enzele lekum minel en’âmi semâniyete ezvâc = Sizin için davarlardan sekiz çift indirdi. Zümer 6
Görüldüğü gibi iki ayette de ’indirme’ kelimesi ‘enzelna’ olarak geçiyor. O halde demir dünyada ilk başta hazır olarak yaratılmayıp da dünya dışından indirilyse, ‘sekiz çift’ olan hayvanlar yani koyun, keçi, deve ve sığırlar da mı dünya dışı bir yerlerden indirilmiş (yada düşmüş, çarpmış) oluyor?. Ayetleri modern bilime uydurmak için zorlamak böyle absürd sonuçlar açığa çıkarır.