“Hakkında
bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kâlb, bunların hepsi
ondan sorumludur” (İsrâ 36).
Bilgisayara bâzen virüs girer ve bilgisayar çeşitli “virüs
temizleyici”lerle temizlenmeye çalışılır ama genelde temizlenemez de
bilgisayara format atılır. Hâlbuki “virüs”, bilgisayarın kendisidir. Hele ki
artık; “internet yoksa bilgisayar ne işe yarar” denilen zamanlardayız ve artık gerçek
virüs bilgisayar değil internettir. Bilgisayara bulaşan virüsler, sâdece
bilgisayara değil, sanki insana da bulaşmış gibi insanı da bozuyor. İnsan, bilgisayarına
virüs girdiğinde davranışı değişiyor ve kızıyor, sinirleniyor. Tâ ki format
bitene kadar. Peki bilgisayar bozulunca bilgisayardan ayrı bir varlığı olan
insan neden bozuluyor?. Ne kadar önemli ki?. Bilgisayar yokken ne yapılıyordu?.
Bilgisayar yaygın olarak kaç yıldır kullanılıyor ki?. Ya internet?. Bilgisayar
yokken o sıkıntı yaşanmıyorsa, yaşanan o sıkıntı gerçek bir sıkıntı değildir.
İnternetin yaygınlaşmasıyla birlikte ise iş iyice
çığırından çıktı. İnternet-merkezli bir insan türedi. Bu insan hayâtını
internete göre düzenliyor. Eskiden hayatlar namazlara göre düzenlenirdi. “Öğleden
sonra”, “akşam-üzeri” gibi sözlerle. Şimdi ne zaman ne yapılacağına internet
karar veriyor. İnternet öyle yaygınlaştı ki artık bilgisayar da şart değil. Her
yerden internete girilebiliyor. (Yakında pisuvardan bile internete girilebileceğini
düşünüyorum). Yeter ki insanlar bir an dâhi internetsiz kalmasın. İşin ilginç
tarafı telefonları akıllı(!) olmayanlar ve internete girmeyenler a-sosyâl
olarak fişleniyor. Meselâ bir kişi sabah erkenden kalkıp namazını kılsa, biraz
Kur’ân-kitap okusa, sonra kahvaltısını yapıp işine gitse ve akşam evine
döndüğünde âilesiyle birlikte yemeklerini yiyip çaylarını yudumlarken sohbetlerini
yapsalar ve geceye doğru yatsalar.. Bu kişiler a-sosyâl olarak kabûl ediliyor.
Peki neye göre?. Ölçü ne ki?. 30 sene önce herkes a-sosyâl ve “mal” mıydı?. Atalarımız
“mal” mıydı yâni?.
Gerçek hayatlar yaşamayanlar, yaşadıkları hayatları
gerçek zannedenler. Yaşadıkları hayat aslında kendi seçtikleri olmadığından,
kendi gerçeklikleri de değildir. Bilgisayara kul-köle olunmuş bir durum vardır.
Kişiler internette olduklarında kendilerini sosyâl zannediyorlar. Hâlbuki
internet, kişiyi sosyâl değil a-sosyâl yapar. Sosyâl medya denilenlerin tamamı a-sosyâl
medyalardır. Bu medyalar kişileri mankurtlaştırır ve pasifleştirir. A-sosyâllik
zirve yapar böylece. Asıl sosyâllik insanla-insanca yaşamaktır. Kalkma saati,
yemek zamânı, namaza göre ayarlanmış bir “gün plânı”. Sosyâllik budur. Ana-baba-eş-çocuklarla
ve dostlarla geçirilen; okuma-yazma-düşünme için ayrılan zamanlardır gerçek sosyâl
zamanlar ve sosyâllik. Sosyâl kelimesi; “toplumsal,
toplumla ilgili olan” demektir. İyi de bilgisayarın -yada hangi âlet ise- kendi
başına internette olarak toplumdan uzak kalmanın nesi sosyâllik?. Sosyâllik
gerçekliktir. Sûni ve sanal bir sosyâllik mi olur?. Ona sosyâllik değil, a-sosyâllik
denir dense-dense. Herkes bu a-sosyâl medyalardan ayrılamadığına göre Dünyâ, bir
“a-sosyâllik hastalığı”na tutulmuş demektir.
Eskiden polis ve savcılar kişileri sorguya alıp; “şu
gün şu saatte neredeydin” diye sorarlardı, şimdi buna gerek kalmadı. Herkes her
ânını kelime fazlasıyla yazıyor zâten. Kişinin facesine tweetine bakarak bunu
anlayabilirsiniz. Yav insan kendi-kendini fişler ve ispiyonlar mı?. Günahını
açık eder mi?. Hele normâlde, resmini çekip paylaştığı şeyi yapacak durumda
olmamasına rağmen, herkes a-sosyâl medyalarda lüks resimler paylaşırken, lüks
bir yerde yediği “kaliteli yemek” ile birlikte çektirdiği resmi (yemek mutlaka
resimde çıkmalı) ânında a-sosyâl medyada paylaşanlar yok mu.. acınacak
hâldeler. Herkes sizin ne olduğunuzu bilmiyor mu?. Güyâ şu mesajı veriyorlar; “Siz
bizi bilmezsiniz. Biz de gördüğünüz gibi zaman-zaman kaliteli takılabiliyoruz”.
Bu aslında ayıp bir şeydir. Eskiden ayıplar saklanırdı, şimdi ise aşırı şekilde
açık ediliyor. İnsan, gerçek olmadığını bile-bile a-sosyâl medyada
paylaştıklarını gerçek zannediyor. Hâlbuki a-sosyâl medyada hiç-bir şey
gerçek değildir.
Şükrü Hüseyinoğlu:
“Sosyâl medya” olarak
adlandırılan arkadaşlık ve paylaşım siteleri, internete bağımlı yaşayan bu yeni
insan türünün “sosyâlleşme” ihtiyâcına cevap vermek üzere ortaya çıkmış
araçlardır. İnternet üzerinden kendisine has sanal bir dünyâ kuran ve hayâtı bu
sanal dünyâ üzerinden algılayıp anlamlandırmaya yönelen “homo interneticus”un,
arkadaşları ve arkadaşlıklarının da, kısacası “sosyâl hayâtının” da internete bağımlı ve sanal
olması kaçınılmaz bir durumdu ve bugün “sosyâl medya” furyası üzerinden yaşanan
tam da budur” der.
İnternet için kısaca “net” deniyor fakat internet “net”
olmayandır aslında. İnternette hiç-bir şey net değildir. Sûnidir, sanaldır
çünkü. Adı üstünde sûni, sûni olan gerçek değildir ve bunu herkes de bilir
zâten. Fakat sûni olan şey a-sosyâl medyaya yansıdığında gerçek muâmelesi
görüyor.
İnternet ortamı, “batı kültürü ortamı”dır. Şekille,
görünürlükle ilgili olan, içeriksiz ve samîmiyetsiz…Zâten batı, internet ve
a-sosyâl medyayı, kültürünü tüm Dünyâ’ya yaymak için (ama kolayca yaymak için) üretip
geliştirmiştir.
Artık hiç kimse arabaların hızından bahsetmiyor,
internetin hızı çok daha önemlidir. Hele bir de mobil internet sınırsız ve hızlıysa..sanki
Dünyâ’da hiç-bir sorun kalmamış.
Bir tiryâkilik.. İnsanlık târihinde bu derece bir
tiryâkiliğe rastlanmamıştı. İnsanı çekiyor ve olduğu yere mıhlıyor.
Bir-türlü kalkamıyor. İnternete ve a-sosyâl medyada olanlar saatlerin geçmesini
istemiyorlar. Bu tiryâkilik için ayrıca para harcanabiliyor. Ekmeğinden kesiyor,
akıllı(!) telefona ve internete yatırıyor.
İnternet hâfızayı da zayıflatıyor. Bilgiyi
çoğaltmıyor aslında. Anlık bilgiler sözlüğü. Hemencecik unutuluverecek bilgiler
var orada. Sanal ya!.. Hemen unutuluyor tabi. Gerçek olsaydı hemen unutulmazdı.
İnternet ve a-sosyâl medya, bir “yaşanmamışlık” durumudur.
Adam dağın yamacından iple aşağı sarkmış, kayalıkların
tehlikeli yerlerinde yuva yapmış bir kuşun resmini çekmiş. Bunu yapmak için
kolu-bacağı kanamış (gerçi bu da başka bir sorun ya) sonunda resmi çekmiş, bir
süre sonra resim a-sosyâl medyada yayınlanmış ama o resmin yayınlandıktan sonra
bir-kaç dakîkalık ömrü var. Zîrâ sûni-sanal a-sosyâl medyada her şeyin birkaç
dakîkalık ömrü vardır. A-sosyâl medya bir değersizleştirme projesidir. Bir
değersizleştirme aracı. Pasifliğin zirveleştiği sanal alan. Her-şey gibi
resimler ve sözler de sanal. Bir narsistlik okulu. Yalanın ayyuka çıktığı yerdir
a-sosyâl medyalar.
İnternetin ve a-sosyâl medyaların çok az alanda
faydaları var. Bâzı kişiler için faydaları değerli olabilir. Kitap gibi, okuma-yazma
gibi. Zâten bir tek onlar bilgisayarı, interneti ve medyayı hakkıyla kullanıyorlar.
A-sosyâl medya özünde günah olmayan bir şeyi günaha dönüştürebiliyor. Gerçi a-sosyâl
medyaların doğasında bir yamukluk vardır. Pek hayır çıkmaz. Azıcık olan bir
hayır da boğulur gider.
İnternet ve a-sosyâl medya, âileleri dağıtıp yuvaları
da bozuyor. A-sosyâl medya günaha meyli doğuran ve arttıran bir etken. Bir
araştırmaya göre interneti kullanan 2 milyar kişi var. İnternet sitelerinin %12’si
ise pornografik siteler. Yâni 13 milyondan fazla pornografik site var ve bu
siteler sâniyede 56.000 “tık” alıyor. Artık toplumun nereye gittiğini sormaya
gerek yok.
Şeytan sağdan, soldan, arkadan ve önden yaklaşır diye
biliyorduk. Şimdi artık bu yönlerden yaklaşmayı bıraktı. Direkt bilgisayardan, internetten
ve a-sosyâl medyadan yaklaşıyor artık. Şeytan a-sosyâl medya ile insanları
mallaştırıyor, mankurtlaştırıyor, istihmarlaştırıyor (eşekleştirme). Zihinler
ve kâlpler internet ve a-sosyâl medya ile sömürülüyor. Bu sömürüye mâruz kalıp
duran toplumların kendilerine gelmeleri ve Dünyâ’da örnek bir toplum
oluşturmaları mümkün değildir.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Ağustos
2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder