İnsanların kullandığı farklı
düşünme yöntemleri vardır. Bu yöntemlerin hangisinin daha doğru bir yöntem
olduğu tartışmaları eski zamanlardan bêri yapılır. Bu yöntemlerden hangisinin
daha doğru olduğu, hangisinin sonuçta kesin ve doğru bilgiye ulaştığı-ulaştırdığı
ve bu düşünme yöntemlerine göre yapılan çalışmaların sonucunun insanlara-canlılara
ne gibi bir yarar-zarar sağladığıyla orantılıdır. Târihe baktığımızda, modern
dönemde insanların-canlıların daha fazla zarar gördüğü âşikârdır. Bunun nedeni
şudur: Tümdengelim yönteminde “doğal örnekliğe” göre bir düşünüş ve
edip-eyleyiş vardı. Bu nedenle de insana ve canlı-cansız varlıklara bir zarar
verilmiyordu. Fakat modernizm ile berâber bu doğallık bozuldu. Çünkü
“tümdengelim” düşünme yöntemi, “tümevarım”=parçacı düşünme yöntemi ile
değiştirildi.
Tümevarım yöntemi seküler
bir yöntemdir. Aşırı akılcı bir yöntemdir. Sonsuz Akıl Sâhibi Allah’ın
yarattığı kâinâtın, sınırlı akılla kesin ve doğru bir şekilde bilinebileceğini
zanneder. Modern bilimin kurucularından Bacon, bilimin başlıca yöntemini
tümevarım yöntemi olarak kabûl eder. Çünkü o da seküler ve “akılcı” bir
düşünceye sâhiptir. Modernizm ile birlikte Allah-merkezli=tümdengelim
düşüncesinden kopulmuş; insan-merkezli=tümevarım düşüncesine geçilmiştir. Bu
aslında, “dînî-dinli” olandan, seküler=dinsiz olana bir geçiştir. Hasan Aydın
bu konuda şöyle der:
“Bacon’dan îtibâren modern-bilimin en temel
yöntemi olarak karşımıza çıkan tümevarım, bilimin sekülerleştirilmesinde önemli
bir işlev yüklenmiştir. Tümdengelim, Tanrı’nın insan doğasına yerleştirdiği
düşünülen a-priori bilgilerden ve kutsal metinlerdeki ana öncüllerden sonuç
çıkarmaya dayanmaktaydı. Bu yönüyle tümdengelim temel öncüllerde vâr olanın
ötesinde yeni bir bilgi vermek yerine, öncüllerdeki bilgilerin tikel durumlara
uyarlanmasında işlevseldi. Bu yüzden tümdengelimin döngüsel (totolojik) bir
karaktere sâhip olduğu, temel öncüllerde yer alanı aşan yeni bilgiler vermediği
ileri sürülmüş ve bu özelliğinden dolayı güçlü eleştirilere uğramıştır. Oysa
tümevarım, gözlem ve deney yapmaya, diğer bir deyişle bilim-insanlarının
yüzlerini a-priori ve tanrısal olana değil, nesneler-dünyâsına, deneysel olana
döndürmesi için zemin hazırlamıştır. Modern bilimin, tümevarımsal yapısı ve
deney odaklılığı, onun ortaya koyduğu bilgilerin genel-geçerliliğini sağlamak
için yeterli midir?”.
Bu iki düşünme yöntemi
şunlardır:
Tümdengelim (Dedüksiyon): Genel ilkelerden hareket ederek tek-tek olaylar
hakkında bir yargıya ulaşma yoludur. Kısaca, genelden özele ve genelden
genele uzanan düşünme biçimi olduğu söylenebilir. Aristoteles’e göre zihin,
hakîkati bu yol ile arar. Aristo; “Akla gelebilecek bütün seçeneklerin, almaşıkların
birer-birer gözlemlenmesinin ve doğruluğunun ayrı-ayrı saptanarak bir yargının
tümevarım yoluyla kesin olarak kanıtlanmasının olanaksız olduğunu” söyler. Aristo için önemli olan, “tek-tek şeylerin bilgisini
derlemek” değil, “evrensel bilgiye yükselebilmek”tir. Tek-tek şeylerin
bilgisinden giderek, oldukça evrensel yada daha evrensel bilgilere
ulaşabiliriz. Fakat “en evrensel bilgi”ye tek-tek şeylerin bilgisinden
ulaşamayız. Buna göre gerçek bilgi üretimi tümevarımla değil tümdengelimle
yapılır. Önemli olan “daha evrensel”den “daha özel”i yada “daha az evrensel”i
çıkarmaktır.
Tümevarım (Endüksiyon): Tekil ve tikelden tümeli, özelden geneli çıkaran
uslamlama yöntemi. Francis Bacon, bilimsel araştırma yönteminin felsefesel
içeriğini saptayarak tümevarımı şöyle tanımlamıştır: “Bilmek için sınamak,
gözlemlemek, olayları çözümlemek ve sonra ayrı olaylardan genellemeler yapmak
ve sonuçlar çıkarma yöntemi”. Tümevarım yöntemi, bilimsel önemini 17. ve 18.
yüzyıllarda kazanmış ve Francis Bacon, Galile , Newton ve John Stuart Mill’in
katkılarıyla bir hayli gelişmiştir. Bugün iki türlü tümevarım ayırt
edilmektedir: Bir sınıfa giren bütün öğelerin incelenmesi sonucu olan “tam
tümevarım”; bütün öğelerin incelenemeyeceği durumlarda zorunlu olarak
başvurulan ve çok sayıda öğenin incelenmesiyle yetinen “eksik tümevarım”. Eksik
tümevarımlarda varılan sonuç “belki”li bir sonuçtur. Örneğin bir-çok kedinin
kuyruklu olduğuna bakarak bütün kedilerin kuyruklu olduğu yolunda tümevarımsal
bir sonuç çıkarırız. Ne var ki Man Adaları’nda yaşayan kediler kuyruksuzdur. Bu
yüzden “bütün kediler kuyruklu değildir” dememiz daha doğru olurdu.
(felsefe.gen.tr).
“Sosyolojinin Alanı ve
Yöntemleri” adlı yazıda yöntemlerin tanımı ve örneği şu şekilde yapılır:
1-Tümdengelim: Tümdengelim, gerek akıl gerekse gözlem
ve deney yoluyla elde edilmiş genel bir ilkeyi ayrı-ayrı olaylara uygulamaktır.
Başka bir deyişle, “özelin bilgisini genel yargılardan çıkarmak”tır. Örnek:
Toplumsal değişmenin çok hızlı olduğu
dönemlerde suç-oranı artar.
İstanbul’un toplumsal değişme hızı
çok fazladır.
O hâlde İstanbul’da suç-oranı artar.
Yukarıdaki örnekte de görüldüğü gibi,
tümdengelim yöntemi bize yeni bir bilgi vermez. Genel yargıların
içerisindeki saklı olan bilgileri açığa çıkartır.
2-Tümevarım: Tümevarım,
gözlenen tek-tek olgulardan yola çıkarak genel yargılara ulaşmaktır. Başka bir
deyişle, tümevarım özelden genele giden bir akıl yürütme türüdür. Örnek:
Gözlediğim Seyrek Köyü’nde köyden kente göç-oranı
azdır.
Gözlediğim Ortaklar Köyü’nde köyden kente göç-oranı
azdır.
Gözlediğim Yanıklar Köyü’nde köyden kente göç-oranı
azdır.
Gözlediğim Geren Köyü’nde köyden kente göç-oranı
azdır.
O hâlde sulu tarımın yapıldığı köylerde köyden kente göç-oranı
azdır”.
3-Anoloji: Anoloji, iki benzer olay arasında
karşılaştırma yaparak sonuca ulaşmaktır. Örnek:
Arjantin’de enflasyon oranı yüksek olduğundan
toplumsal muhâlefet fazladır. Yunanistan’da da enflasyon oranı yüksektir. O hâlde,
Yunanistan’da da toplumsal muhâlefet fazladır.
Anolojinin tümevarım yönteminden farkı şudur:
Tümevarım, özelden genele bir akıl yürütmedir, Anoloji ise özelden özele bir
akıl yürütmedir.
4-Birleştirici Yöntem: Birleştirici yöntemde,
incelenen toplumsal olay ile ilgili olan diğer olaylar da göz-önüne alınarak
açıklamalar yapılır. Çünkü, toplumsal olaylar bir bütündür. Araştırmacı da
toplumsal olayların karşılıklı bağlılığına ve etkileşimine dikkat etmek
zorundadır. Birleştirici yöntem her ne kadar yöntem olarak anılsa da başlı-başına
yöntem olmaktan çok, bir yöntem ilkesidir.
Galilei, kendisinden önce de ileri sürülmüş olan bir
yöntem anlayışına, bilimsel araştırmada deneyden kalkmak, yâni tümevarımı (inductio) kullanmak
gerektiği savına karşı şunları söyler:
“Empirizmin anladığı gibi olan tümevarım, hiç-bir zaman değeri olan
bilgilere vardıramaz. Çünkü böyle bir tümevarımın tam olması için bütün hâllerin gözden geçirilmesi gerekir,
bu da yersiz bir iştir; bu hâllerin sayısı sonsuz olup da hepsi gözden
geçirilemiyorsa, o zamân da tümevarım eksik kalır, dolayısıyla da güvensiz
olur. Tek-tek hâlleri sayıp gözden geçirmekle yetinen bir tümevarım,
hiç-bir zaman tümel geçerliği olan önermeler ortaya koyamaz”.
Aristo, dedüktif=tümdengelimi
savunurken, modern-bilimin kurucularından Bacon, endüktif=tümevarımı savunur.
“Modernizm kırılması” işte bu, “tümdengelimden tümevarıma yapılan bir dönüş”ün
sonucudur ve Françis Bacon ile başlamıştır.
Tümdengelimden tümevarıma geçiş modern-bilim ile
başlamıştır. Hâlbuki tümdengelim çok nettir ve hatâsız sonuç verir. Bir yazıda
bu konuda şöyle denir: “Tümdengelimden tümevarıma geçiş bilimsel yöntem değişikliği olmasının yanında, felsefî, epistemolojik ve paradigmatik bir dönüşümdür. ‘Bütün insanlar ölümlüdür’den ‘Ahmet de ölümlüdür’e giden
çıkarım
zinciri, tümel olanın
doğruluğu a-priori (önsel) olarak kabûl edildiğinden, deney ve gözlemi gerektirmez. Doğanın kitabının heyecanla
okunması
söz-konusu değildir ve böylesi bir paradigmâl çerçevede doğanın teknoloji yoğun dönüştürülmesi söz-konusu olmadığından üretim araçlarındaki farklılaşma da nispeten düşüktür. Bu, doğanın
dönüştürülmesinin görece kısıtlı olduğu bir ekonomik sistemdir”.
Karl Popper’e
göre doğada herhangi bir olayı veyâ olguyu tümevarım ile doğrulamak olanaklı
değildir. Örneğin “tüm kuğular beyazdır” önermesini tümevarım yoluyla gözlem ve
deneyle doğrulamak olanaksızdır. Tüm kuğuların beyaz olduğunu göstermek
olanaksızken, bir tek kuğunun başka renk (örneğin siyah) olduğunu göstermek
daha kolaydır. Bir genel önerme tek bir yanlışla çürütülebilir. Bu yüzden Poper’e
göre bilimin yönteminin tümevarım değil tümdengelim olması gerekir.
Nesefl’ye göre, “Allah’a dair bilgimizin, tümdengelime
(a-priori) dayanan bir bilgi olması gerekir. O kendisini nasıl ortaya
koyuyorsa, insan O’nu o şekilde bilecektir. Tanrı hakkında tümevarım yoluyla
endüktif bilgi elde etmek mümkün değildir”.
Tümdengelim “niçin”i,
tümevarım “nasıl”ı açıklar. Fakat tümevarım “nasıl”ı mutlak kesinlikte
açıklayamamıştır ve aslında hiç-bir zaman da açıklayamaz. Yâni “nasıl”lığın
açıklamasının bir sonu ve kesinliği yoktur. Oysa “niçin”lik kesindir ve onu
bildiren de ancak Allah’ın vahiydir.
“Tüm insanlar ölümlüdür”
önbilgisi (tümdengelim), tek-tek insanların da ölümlü olduğunu kısa yoldan
kolayca gösterir. Fakat Ahmet, Mehmet, Ali, Veli, Ayşe, Fatma… vs. tüm
insanların ölümlü olup-olmadığını gözlemleyerek “demek ki tüm insanlar
ölümlüymüş” genel yargısına varmak imkânsız olduğundan zaman-isrâfından başka
bir şey değildir. Zâten ölüm herkes için kesin gerçektir. Ölümün kesinliğini
araştırmanın anlamı yoktur. Tümel önerme varken tikel önermeye baş-vurmaya
gerek yoktur. İşte vahiy, tümel bir önermedir ve bu “tümel önermeye göre
hayâtı değerlendirmek” en doğrusudur. Tabî ki, vahiy tümel önermesiyle “sınırlı
ara tikel önermeler”de bulunulabilir. Bu, “nasıl”lığı anlamakta fayda
verecektir.
Tümevarım yöntemi varsayımlardan
hareket eder ve konusu varsayımlardır. Bu yöntemi kullananlar varsayımların
gerçek ve kesin olup-olmadığını anlamak için sürekli deney-ölçüm yaparak doğru
sonuca ulaşmayı düşünür ve bu yolda çalışmalar yaparlar, fakat genellikle net
doğru bir sonuca değil, “geçici sözde doğrulara” ulaşabilirler.
Tümevarım parçacı bir
yaklaşımdır, parçalardan bütüne gitmeye çalışır, fakat parçalar birleştirildiğinde
bir-türlü bütüne varılamaz. Çünkü bütün, parçaların toplamından başka ve daha fazla
bir şeydir. Parçalar birleştirildiğinde hiç-bir zaman bütünün aynısı olmaz. Meselâ
bir cam-bardak kırıldığında ve bütünlüğü bozulduğunda, yâni tümdengelim
özelliğini kaybettiğinde; parçaları tekrar birleştirerek (yâni tümevarım
yöntemiyle) o kırılan bardak ilk şeklini hiç-bir zaman almaz-alamaz. Çünkü onun
o “kendiliği” bozulmuştur ve kendilik/orijinâllik “bir kereye” mahsustur. Gestalt
Psikolojisi’ne göre bütün, onu oluşturan parçaların toplamı değil, daha
fazlasıdır. Hiç-bir şeyin tıpa-tıp aynısı yapılamaz. Zîrâ Allah’ın yaratma
sanatı ve sünnetullahı bu şekilde işler. Bir şey parçalarına ayrıldığında,
artık tekrar tam anlamıyla o eski hâline döndürülemez. Zâten Termodinamiğin 2.
Yasası olan Entropi Kânunu da buna izin vermez. Çünkü her-şey zamanla daha
kullanışsız olmaya doğru ilerler. Bardağın yapısı bozulduğunda yâni entropiye
uğrayıp durumu değiştiğinde, tekrar eski durumuna gelmesi söz-konusu değildir.
Tümevarım
sâdece madde üzerinde çalışabilir ve bu nedenle üzerinde çalışamadığı ve
ulaşamadığı şeyi inkâr etmeye başlar. Böylece kendini sınırlandırmış olur.
Tümevarım yöntemi, “Amerika’yı
yeniden keşfetmek”tir. Çünkü tümevarım yöntemi düşüncesiyle yapılan çalışmalar,
“zâten ortada duran şey”in içeriğine bakarak tekrar anlamaya çalışmaktır ki; bu
yöntemle o şey hem “kendisi” ve orijinâli gibi anlaşılamaz, hem de yeniden
anlamaya çalışarak absürd bir iş yapılmış olur. Çünkü o şey zâten oradadır. “Eğer
o şeyde zararlı olan bir bozulma ve başkalaşma yoksa”, onu tümevarım
yöntemiyle, yâni parçalama yöntemiyle “ne olduğunu anlamak için” araştırmanın bir
anlamı yoktur. O şey en mükemmel hâli ile zâten ortadadır çünkü. Fakat o
mükemmel durumda bir bozulma varsa, ancak o zaman “tümdengelim-merkezli doğal
bir tümevarım yöntemi” kullanılarak o şeyin bozulmasına sebep olan şey
incelenebilir.
Tikel “tümel” üzerinde, tümevarım
da mecbûren tümdengelim üzerinde çalışabilir. Tümel olmasa tikel, tümdengelim
olmasa tümevarım olmaz. O hâlde doğal ve doğru olan şey, tümdengelim merkezli
tümevarım yöntemidir.
Tümdengelim yöntemi
kıyaslama yöntemidir. Zâten ancak o şekilde doğru bir yargıya ulaşılabilir ve
gerekli doğru müdâhale yapılabilir. Tıp alanında tümevarım yöntemi (modern tıp)
kullanıldığı için, hastalıklara gerçek çâre (şifâ) bulunamıyor. Hâlbuki
tümdengelim-merkezli doğal bir tümevarım yöntemi uygulansa, (modern tıp
destekli doğal tıp), hastalıklar bu kadar çeşitlenmeyecek ve “şifâ”ya yâni
kesin sonuca ulaşılacaktır.
Doğal bir tümevarım
olmalıdır. Tümevarım “doğal” olursa yâni tümdengelim-merkezli olursa ancak birlikte
çalışabilir ve birbirlerine yardımcı olarak birbirlerini tamamlayabilirler.
Tümdengelimci yöntem
bütüncü; tümevarımcı yöntem ise ayrıntıcıdır. Her-şeyi aşırı ayrıntılar ve
anlamsızlaştırır. Çünkü bir şeyi aşırı incelediğinizde, ayrıntıladığınızda ve
parçaladığınızda, artık incelemenin konusu olan şey “o şey” değildir. Çünkü onu
artık “bütün” olarak incelemiyorsunuzdur. Bu nedenle de o şey artık
anlamsızlaşmıştır. Çünkü aşırı anlamaya çalışmak, ona aşırı anlamlar
yüklenmesiyle anlam-fazlalığına sebep olur. Artık onun tek bir anlamı değil,
bir-çok anlamı vardır ve bu nedenle de o şey artık “kendisi” olmaktan çıkmış ve
anlamsızlaşmış ve anlaşılamaz hâle gelmiştir.
Allah sırât-ı müstakîm üzeredir ve buna göre emir,
yasak ve hükümlerini indirir. Fakat Allah hiç-bir şeyle kayıtlanamaz. Buna
tümevarım da dâhildir. Meselâ tümevarımda: “Bütün
insanlar ölümlüdür. Sokrates bir insandır. O hâlde Sokrates ölümlüdür” diyerek bir sonuca varılır. Fakat Allah dilediğinde
bu kuralı bozabilir ve şöyle bir durum da ortaya çıkabilir: “Bütün
insanlar bir anne-babadan doğmuştur. Hz. Îsa, Hz. Âdem ve Hz. Havvâ da bir
insandır. Fakat Hz. Îsâ’nın babası; Hz. Âdem ve Havvâ’nın ise hem annesi hem de
babası yoktur”.
Doğal tümevarım yönteminde
parçalar da doğaldır. Meselâ “menemen yemeği” yapmak için kullanılan
domates-biber-soğan-yumurta vs. de bütün ve doğal olduğu için, onların
tümevarım yöntemiyle birleştirilmesiyle gerçek ve doğru bir sonuca ulaşılır ve
ortaya güzel bir “menemen yemeği” çıkar.
Tümevarım yöntemiyle yapılan
işlem, “parçalayarak anlama” yöntemidir, yâni doğallığı bozmadan anlama yolu
değildir. Bu nedenle bu yöntemle gerçek bir sonuca ulaşılamaz. Daha doğrusu
tümevarım yönteminde teorik bir sonuca ulaşılır fakat o şey pratikte teorinin
dediği sonuca ulaşmaz. Meselâ “su” için “2 hidrojen 1 oksijendir” denir. (Gerçi
daha geniş bir formülü var). Fakat 2 hidrojen ve 1 oksijen birleştirildiğinde
su oluşmaz-oluşmuyor. Yapılan deneylerde bu yöntemle su oluşturulamamıştır.
Çünkü suyun oluşması için çeşitli muazzam şartlar da gerekir ki bu şartları
insanoğlunun sağlaması mümkün değildir. Bu nedenle suyu bir tek Allah
yaratabilir. Yâni su üretilemez, yaratılır. 2 hidrojen 1 oksijenin
birleştirilmesiyle suyun oluşamamasının nedeni, onun bütünlüğünün
bozulmasındandır. Dediğimiz gibi; bütünlüğü bozulan şey eski hâline gelemez. O
şey orijinâl olduğu için, parçalarının da orijinâl olması gerekir çünkü. Suyu
oluşturmak için “orijinâl 2 hidrojen” ile, “orijinâl 1 oksijen”e sâhip olmanız
gerekir ki bunlar sâdece yine suda vardır ve suyun buharlaşıp yükselmesi ile o
özel şartlarda ve durumlarda birleşerek yağmuru yâni suyu oluşturur.
Modernizm ve modern-bilim,
tümdengelim yöntemini uygulamaktan kaçınır ve parçacı olduğu için tümevarım
yöntemini kullanır. Fakat dediğimiz gibi, bu düşünme yöntemi ile kesin bir
sonuca bir-türlü ulaşılamaz ve zâten, “bilim mutlak bilgiye ulaşamaz, olanı
inceler” derler ki bu, bilimin sürekli izlenmesi gerektiği ve her dediğinin,
bir-süre sonra “diyeceği” başka bir şeye kadar o şeyin kabûl edilmesi demektir.
Fakat başka bir şeyi söylediğinde, artık eskiyi terk-edip yeninin kabûl
edilmesini dayatır. Bu durum, insanları bilime yada moderniteye kilitlemektir
ki, modernizm zâten bu şekilde hayâtiyetini sürdürür ve insanları-toplumu bu
yolla kontrôl eder.
Thomas
Samuel Kuhn,
bilimde kullanılan tümevarım yöntemini eleştirirken şunları söyler:
“Doğada gözlemlenebilen düzenli
ilişkilerin (nedensel ilişkilerin) ileride de geçerli olacağını, yâni geleceğin
aşağı-yukarı şimdiki zaman gibi olacağını söyleyen endüksiyon (tümevarım)
ilkesi mantıksal ve psikolojik bir yanılsamadır. Bâzı nesnelerden, aynı tür
bütün nesnelere yapılan tümevarımcı ampirik genellemeler geçerli değildir,
çünkü eldeki kanıtların ötesine geçmektedirler. Gözlem/bilgi kısıtlı, deneyim
ise sonsuz olduğuna göre de, tümevarımın bilime bir temel olamayacağı, bilimsel
kuramların da deneyim tarafından hiç-bir zaman tam olarak doğrulanamayacağı
sonucu çıkar. Mantıksal pozitivizm ve yirminci yüzyıldaki tüm diğer
bilim-felsefesi girişimleri, bu sonuçlarla hesaplaşmak üzere ortaya çıkmıştır.
Mantıksal pozitivizmin bulduğu çâre, matematiksel olasılık (probabilite)
kuramını kullanarak bilimsel kuramlara gözlemin sağladığı dayanağın derecesini
saptamaktır. Yeni bilgi, tümevarım yada olasılıkçı bir çıkarım değil, kişilerin
düş-gücü ile ortaya attıkları bir-takım tasarılar ve hipotezlerdir, fakat bu
hipotezler veyâ varsayımlar dâima çürütülmeye ve eleştirilmeye açıktır, bunun
için ortaya atılmışlardır”.
Gestalt
psikolojisine göre insanlar çevrelerini parça-parça (tümevarım) değil, bütün
olarak (tümdengelim) algılamayı öğrenirler.
İslâm, tümdengelime göre “yukarıdan
aşağıya” doğru işler. Peygamberlik de yukarıdan aşağı yâni tümdengelime uyar.
Gayb hep tümdengelimdir. Kur’ân/vahiy, tümden gelir ve yukarıdan aşağıya doğru
iner. Kur’ân tümdengelimin kemâlidir. Zâten çok sağlam olması bu nedenledir.
Yukarıdan yâni tümden gelen sağlam ve “şüphesiz” olur. Tümevarımda ise sapma
kaçınılmazdır. Hattâ tümevarıma yolunu, sapmalar gösterir.
İlk önce “ağaç” vardır “tohum”
değil; ilk önce “tavuk” vardır “yumurta” değil. Ağacın kendisi varken tohum
sürecinden bahsetmek sonucu değiştirmez. Fakat ağacın oluşum süreci hakkında
bilgi verir ki, insan bu tür bilgiyi açığa çıkarabilen ve içselleştirebilen tek
varlıktır. Tümdengelimimi göz-ardı ederek tümevarım yöntemini kullanmak
yakın-uzak vâdede insanı mutlakâ yanlışa götürür ve hakka-hakîkate ulaştırmaz. Tümevarım,
tümdengelimin gölgesinde çalışabilir. Çünkü en yüksek bilgi-biçimi, doğrudan-doğruya tümdengelim
ve dolaysız algılama şeklinde olandır.
Tüm; “bir şeyin bütünü”, “tamâmı”
demektir ki Allah ile ilgilidir ve bu nedenle de “bütün”, mûcizevî bir özelliğe
sâhiptir. Tümdengelim, Allah’ın mûcizevî bir şekilde yarattığı; parçalandığında
büyüsünün bozulduğu ve artık geri toplandığında anlamsızlaşan ve bütüne tekrar
kavuşamayan büyülü bir yaratılış olan kâinat ve hattâ fizik-ötesi âlemle
ilgilidir. Tümdengelim, “Allah’tan gelim” demektir. Son 250-300 yıl öncesine
kadar insanlar tümdengelim yöntemini kullanırlar ve araştırıp yapacakları bir
işte bile tümdengelim yöntemini baz alarak yâni Allah-merkezli bir düşünüş
sergileyerek o şeyin doğallığına dokunmadan, yâni “doğal bir tümevarım
yöntemiyle” sonuca ulaşmaya çalışırlardı ki bu yöntem hiç-bir şeye zarar
vermeyen bir yöntem olduğu gibi, kesin ve doğru sonuca ulaşan da bir yöntemdir.
Fakat modern insan ve bilim, o mûcizevî yaratılışı parçalayarak onun
büyüselliğini bozdu ve insanlar doğal bozulmanın doğal cezâsını çekti-çekiyor. Bakıldığında
içi ferahlatan gökyüzünü aşırı inceleyerek yâni parçalayarak anlamsızlaştırdılar.
Artık insanlar gökyüzüne-kâinâta baktığında farklı şeyler görmeye başladı ve
baktığı şey onu tatmin de etmiyor. Eline alıp kokladığında mutluluk ve huzur veren
rengârenk bir çiçek artık onun için anlamını kaybetti. Çünkü çiçeğe bakınca
çiçek görmüyor. Çiçeğin kimyâsal ve atom-altı yapısını görüyor. Zâten artık
çiçeklerin eski kokusu da yok. Tümevarıma döneli hiç-bir şeyin eski tadı
kalmadı vesselam.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn
Görmüş
Mart 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder