(Not: Âyetler Ali Bulaç mealinden alınmıştır.
Nüzûl sırası Mustafa İslamoğlu tertibine göre yapılmıştır).
MEKKE
DÖNEMİ
40-Furkân
52- Öyleyse kafirlere itaat etme ve onlara (Kur’ân'la) büyük bir
cihad ver.
53-Neml
33- Dediler ki: 'Biz kuvvet sahibiyiz ve zorlu savaşçılarız. İş
konusunda karar senindir, artık sen bak, neyi emredersen (biz uygularız).
74-Nahl
110- Sonra gerçekten Rabbin, işkenceye uğratıldıktan sonra hicret
edenlerin, ardından cihad edip sabredenlerin (destekçisidir). Şüphesiz senin
Rabbin, bundan sonra da gerçekten bağışlayandır, esirgeyendir.
79-Enbiyâ
80- Ve sizin için ona, zorlu-savaşınızda
sizi korusun diye, '(madeni) giyim-sanatını'
öğrettik. Buna rağmen siz şükredenler misiniz?
89-Ankebût
6- Kim cihad ederse, yalnızca kendi nefsi için cihad etmiş olur.
Şüphesiz Allah alemlerden müstağnidir.
69- Bizim uğrumuzda cihad edenlere, şüphesiz yollarımızı
gösteririz. Gerçekten Allah ihsan edenlerle beraberdir.
MEDÎNE
DÖNEMİ
91-Hacc
39- Kendilerine zulmedilmesi dolayısıyla, onlara karşı savaş
açılana (mü'minlere, savaşma) izni verildi. Şüphesiz Allah, onlara yardım
etmeye güç yetirendir.
40- Onlar, yalnızca; 'Rabbimiz Allah'tır' demelerinden dolayı,
haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların
kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar,
kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescidler,
muhakkak yıkılır giderdi. Allah kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak
yardım eder. Şüphesiz Allah güçlüdür, üstündür.
60- İşte böyle; her kim kendisine yapılan haksızlığın benzeriyle
karşılık verir, sonra aleyhine 'azgınlık ve saldırıda' bulunulursa, Allah,
mutlaka ona yardım eder. Şüphesiz Allah affedicidir, bağışlayıcıdır.
78- Allah adına gerektiği gibi cihad edin. O, sizleri seçmiş ve din
konusunda size bir güçlük yüklememiştir, atanız İbrahim'in dini(nde olduğu
gibi). O (Allah) bundan daha önce de, bunda (Kur’ân'da) da sizi 'müslümanlar'
olarak isimlendirdi; elçi sizin üzerinize şahid olsun, siz de insanlar üzerine
şahidler olasınız diye. Artık dosdoğru namazı kılın, zekatı verin ve Allah'a
sarılın, sizin Mevlanız O'dur. İşte, ne güzel mevla ve ne güzel yardımcı.
92-Muhammed
4- Öyleyse, inkârcılarla (savaş sırasında) karşı karşıya geldiğiniz
zaman, hemen boyunlarını vurun; sonunda onları 'iyice bozguna uğratıp zafer
kazanınca da' artık (esirler için) bağı sımsıkı tutun. Bundan sonra ya bir
lütuf olarak (onları bırakın) veya bir fidye (karşılığı salıverin). Öyle ki
savaş ağırlıklarını bıraksın (sona ersin). İşte böyle; eğer Allah dilemiş
olsaydı, elbette onlardan intikam alırdı. Ancak (savaş,) sizleri birbirinizle
denemesi içindir. Allah yolunda öldürülenlerin ise; kesin olarak (Allah,)
amellerini giderip-boşa çıkarmaz.
5- Onları hidayete erdirecek ve durumlarını düzeltip-ıslah edecektir.
6- Ve onları, kendilerine tarif edip-tanıttığı cennete sokacaktır.
7- Ey iman edenler, eğer siz Allah'a (Allah adına İslâm’a ve
müslümanlara) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı
sağlamlaştırır.
20- İman edenler, derler ki: '(Savaş izni için) Bir sûre
indirilmeli değil miydi?' Fakat, içinde savaş (kıtal) zikri geçen muhkem bir
sure indirildiği zaman, kalplerinde hastalık olanların, üzerine ölüm baygınlığı
çökmüş olanların bakışı gibi sana baktıklarını gördün. Oysa onlara evla (olan):
21- İtaat ve maruf (güzel) sözdü. Fakat iş, kesinlik ve kararlılık
gerektirdiği zaman, şayet Allah'a sadakat gösterselerdi, şüphesiz onlar için
daha hayırlı olurdu.
31- Andolsun, biz sizden mücahid olanlarla sabredenleri bilinceye
(belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar, deneyeceğiz ve haberlerinizi sınayacağız
(açıklayacağız).
35- Öyleyse, siz üstün (bir durumda) iken, barışa çağırmak
suretiyle gevşekliğe düşmeyin. Allah sizinle beraberdir; O, sizin amellerinizi
asla eksiltmez.
94-Bakara
190- Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı
gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez.
191- Onları, bulduğunuz yerde öldürün ve sizi çıkardıkları yerden
siz de onları çıkarın. Fitne, öldürmekten beterdir. Onlar, size karşı
savaşıncaya kadar siz, Mescid-i
Haram yanında onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa siz de onlarla savaşın.
Kafirlerin cezası işte böyledir.
192- Onlar, (savaşa) son verirlerse (siz de son verin); şüphesiz
Allah, bağışlayandır esirgeyendir.
193- (Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya kadar onlarla savaşın. Eğer
vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur.
194- Haram ay, haram aya karşılıktır; hürmetler (de) karşılıklıdır.
Öyleyse kim size saldırırsa, onun saldırdığı gibi siz de ona saldırın.
Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki
Allah, muhakkak ki korkup-sakınanlarla
beraberdir.
216- Savaş, hoşunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı (farz
kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki,
sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.
217- Sana haram olan ayı, onda savaşmayı sorarlar. De ki: 'Onda
savaşmak büyük (bir günahtır). Ancak Allah katında, Allah'ın yolundan
alıkoymak, onu inkâr etmek, Mescid-i
Haram'a engel olmak ve halkını oradan çıkarmak daha büyük (bir günahtır).
Fitne, katilden beterdir. Eğer güç yetirirlerse, sizi dininizden geri
çevirinceye kadar sizinle savaşmayı sürdürürler; sizden kim dininden geri döner
ve kafir olarak ölürse, artık onların bütün işledikleri (amelleri) dünyada da,
ahirette de boşa çıkmıştır ve onlar ateşin halkıdır, onda süresiz
kalacaklardır.
218- Şüphesiz iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad
edenler; işte onlar, Allah'ın rahmetini umabilirler. Allah bağışlayandır,
esirgeyendir.
243- Binlerce kişinin ölüm korkusuyla yurtlarından çıktıklarını
görmedin mi? Allah onlara: 'Ölün' dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz
Allah, insanlara karşı fazl sahibidir. Ancak insanların çoğunluğu şükretmez.
244- Allah yolunda savaşın ve bilin ki, şüphesiz Allah işitendir,
bilendir.
245- Allah'a karşılığını çok arttırma ile kat kat arttıracağı güzel
bir borcu verecek olan kimdir? Allah, daraltır ve genişletir ve siz O'na
döndürüleceksiniz.
246- Musa'dan sonra İsrailoğullarının önde gelenlerini görmedin mi?
Hani, peygamberlerinden birine: 'Bize bir melik gönder de Allah yolunda
savaşalım' demişlerdi, O: 'Ya üzerinize savaş yazıldığı halde savaşmayacak
olursanız?' demişti. 'Bize ne oluyor ki Allah yolunda savaşmayalım? Ki biz
yurdumuzdan sürüldük ve çocuklarımızdan (uzaklaştırıldık.)' demişlerdi. Ama
onlara savaş yazıldığı (öngörüldüğü) zaman, az bir kısmı hariç yüz çevirdiler.
Allah zalimleri bilir.
249- Talut, orduyla birlikte ayrıldığında dedi ki: 'Doğrusu Allah
sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse, artık o benden değildir
ve kim de -eliyle bir avuç alanlar
hariç- onu tadmazsa bendendir. Küçük
bir bölümü hariç (hepsi sudan) içti. O, kendisiyle beraber iman edenlerle
(ırmağı) geçince onlar (geride kalanlar): 'Bugün bizim Calut'a ve ordusuna
karşı (koyacak) gücümüz yok' dediler. (O zaman) Muhakkak Allah'a
kavuşacaklarını umanlar (şöyle) dediler: 'Nice küçük topluluk, daha çok olan
bir topluluğa Allah'ın izniyle galib gelmiştir; Allah sabredenlerle
beraberdir.'
250- Onlar, Calut ve ordusuna karşı meydana (savaşa) çıktıklarında,
dediler ki: 'Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, adımlarımızı sabit kıl
(kaydırma) ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.'
251- Böylece onları, Allah'ın izniyle yenilgiye uğrattılar. Davud
Calut'u öldürdü. Allah da ona mülk ve hikmet verdi; ona dilediğinden öğretti.
Eğer Allah'ın, insanların bir kısmı ile bir kısmını def'i (engellemesi)
olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı. Ancak Allah, alemlere karşı büyük
fazl (ve ihsan) sahibidir.
253- ..Şayet Allah dileseydi, kendilerine apaçık belgeler geldikten
sonra, onların peşinden gelen (ümmet)ler, birbirlerini öldürmezdi. Ancak
ihtilafa düştüler; onlardan kimi inandı, kimi inkâr etti. Allah dileseydi
birbirlerini öldürmezlerdi. Ama Allah dilediğini yapandır.
95-Enfâl
1- Sana savaş-ganimetlerini
sorarlar. De ki: 'Ganimetler Allah'ın ve Resûlündür. Buna göre, eğer mü'min
iseniz Allah'tan korkup-sakının,
aranızı düzeltin ve Allah'a ve Resûlü’ne itaat edin.'
5- Rabbin seni evinden hak uğrunda (savaşa) çıkardığında
mü'minlerden bir grup isteksizdi.
6- (Herşey) Açıkça ortaya çıktıktan sonra bile, sanki kendileri,
göz göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi, seninle hak konusunda tartışıp
duruyorlardı.
7- Hani Allah, iki topluluktan birinin muhakkak sizin olacağını
vadetmişti; siz de güçsüz olanın sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah,
sözleriyle hakkın ve inkâr edenlerin arkasını kesmek (kökünü kurutmak)
istiyordu.
8- O, suçlu-günahkârlar
istemese de, hakkı gerçekleştirmek ve batılı geçersiz kılmak için (böyle
istiyordu.)
9- Siz Rabbinizden yardım taleb ediyordunuz, O da: 'Şüphesiz ben
size birbiri ardınca bin melek ile yardım ediciyim' diye cevap vermişti.
10- Allah, bunu, yalnızca bir müjde ve kalblerinizin tatmin bulması
için yapmıştı; (yoksa) Allah'ın katından başkasında nusret (zafer ve yardım)
yoktur. Hiç şüphesiz Allah üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
11- Hani kendisinden bir güvenlik olarak sizi bir uyuklama
bürüyordu. Sizi kendisiyle tertemiz kılmak, sizden şeytanın pisliklerini
gidermek, kalblerinizin üstünde (güven ve kararlılık duygusunu) pekiştirmek ve
bununla ayaklarınızı (arz üzerinde) sağlamlaştırmak için size gökten su indiriyordu.
12- Rabbin meleklere vahyetmişti ki: 'Şüphesiz ben sizinleyim, iman
edenlere sağlamlık katın, inkâr edenlerin kalblerine amansız bir korku
salacağım. Öyleyse (ey müslümanlar,) vurun boyunlarının üstüne, vurun onların
bütün parmaklarına.'
15- Ey iman edenler, toplu olarak kâfirlerle karşılaştığınız zaman,
onlara arka çevirmeyin (savaştan kaçmayın).
16- Kim onlara böyle bir günde -yine
savaşmak için bir yana çekilen ya da bir başka bölüğe katılmak için yer tutanın
dışında- arkasını çevirirse,
gerçekten o, Allah'tan bir gazaba uğramıştır ve onun barınma yeri cehennemdir.
Ne kötü bir yataktır o.
17- Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü; attığın
zaman sen atmadın, ama Allah attı. Mü'minleri kendinden güzel bir imtihanla
imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.
18- İşte size böyle… Gerçekten Allah, kâfirlerin hileli-düzenlerini boşa çıkarıcıdır.
19- Eğer fetih istiyor idiyseniz (ey kâfirler,) işte size fetih;
ama eğer (inkârdan ve eski yaptıklarınızdan) vazgeçerseniz bu sizin için daha
hayırlıdır. Yok, geri dönerseniz biz de döneriz. Topluluğunuz çok da olsa, size
bir şey sağlayamaz. Çünkü Allah mü'minlerle beraberdir.
24- Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı
zaman, Allah'a ve Resûlü’ne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile
kalbi arasına girer ve siz gerçekten O'na götürülüp toplanacaksınız.
25- Ve sizlerden yalnızca zulmedenlere isabet etmekle kalmayan bir
fitneden korkup-sakının. Bilin ki,
gerçekten Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.
26- Hatırlayın; hani sizler sayıca azdınız ve yeryüzünde zayıf
bırakılmıştınız, insanların sizi kapıp-yakalamasından
korkuyordunuz. İşte O, sizi (yerleşik kılıp) barındırandı, sizi yardımıyla
destekledi ve size temiz şeylerden rızıklar verdi. Ki şükredesiniz.
39- Fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi Allah'ın oluncaya kadar
onlarla savaşın. Şayet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz Allah, yaptıklarını
görendir.
40- Geri dönerlerse, bilin ki gerçekten Allah, sizin mevlanızdır.
O, ne güzel mevladır ve ne güzel yardımcıdır.
41- Bilin ki, 'ganimet olarak ele geçirdiğiniz' şeylerin beşte
biri, muhakkak Allah'ın, Resûlün, yakınların, yetimlerin, yoksulların ve
yolcunundur. Eğer Allah'a, hak ile batılın birbirinden ayrıldığı gün, iki
ordunun karşı karşıya geldiği günde (Bedir'de) kulumuza indirdiğimize iman
ediyorsanız (ganimeti böyle bölüşün). Allah, her şeye güç yetirendir.
42- Hani siz vadinin yakın kenarında, onlar uzak yamacındaydılar;
kervan ise sizden daha aşağıdaydı. Eğer sözleşseydiniz, kaçınılmaz olarak
sözleşme yeri (veya konusu) hakkında anlaşmazlığa düşerdiniz; ancak Allah,
olacağı olan işi gerçekleştirmek için (böyle yaptı). Böylece, helak olacak kişi
apaçık bir delilden sonra helak olsun, diri kalacak kişi apaçık bir delilden
sonra hayatta kalsın. Şüphesiz Allah, gerçekten işitendir, bilendir.
43- Hani Allah, onları sana uykunda az gösteriyordu; eğer sana çok
gösterseydi, gerçekten yılgınlığa kapılacaktınız ve iş konusunda gerçekten
çekişmeye düşecektiniz. Ancak Allah esenlik (kurtuluş) bağışladı. Çünkü O,
elbette sinelerin özünde saklı duranı bilendir.
44- Karşı karşıya geldiğinizde, Allah, 'olacağı olan işi
gerçekleştirmek' için, onları gözlerinizde az gösteriyor, sizi de onların
gözlerinde azaltıyordu. Ve (bütün) işler Allah'a döndürülür.
45- Ey iman edenler, bir toplulukla karşı karşıya geldiğiniz zaman,
dayanıklık gösterin ve Allah'ı çokca zikredin. Ki kurtuluş (felah) bulasınız.
46- Allah'a ve Resûlü’ne itaat edin ve çekişip birbirinize
düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah,
sabredenlerle beraberdir.
47- Bir de yurtlarından refahtan şımarıp-azıtarak, insanlara gösteriş yaparak çıkanlar ve (halkı) Allah'ın
yolundan alıkoyanlar gibi olmayın. Allah, onların yaptıklarını çepeçevre
kuşatandır.
48- O zaman şeytan onlara amellerini çekici göstermiş ve onlara:
'Bugün sizi insanlardan bozguna uğratacak kimse yoktur ve ben de sizin
yardımcınızım' demişti. Ne zaman ki, iki topluluk birbirini görür oldu
(karşılaştı) o, iki topuğu üstünde geri döndü ve: 'Şüphesiz ben sizden uzağım.
Çünkü ben sizin görmediğinizi görüyorum, ben Allah'tan da korkuyorum' dedi.
Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.
49- Münafıklar ve kalblerinde hastalık olanlar şöyle diyorlardı: 'Bunları
(müslümanları) dinleri aldattı.' Oysa kim Allah'a tevekkül ederse, şüphesiz
Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
56- Bunlar, içlerinden antlaşma yaptığın kimselerdir ki, sonra her
defasında ahidlerini bozarlar. Onlar sakınmazlar.
57- Bundan dolayı, savaşta onları yakalarsan, öyle darmadağın et
ki, onlarla arkalarından gelecek olanlar(ı caydır). Umulur ki ibret alırlar.
58- Eğer bir kavmin ihanet edeceğinden kesin olarak korkarsan, sen
de açık ve adil bir tutumla (onlarla olan anlaşma metnini ve diplomatik
ilişkiyi) at. Gerçekten Allah, ihanet edenleri sevmez.
60- Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar
hazırlayın. Bununla, Allah'ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında
sizin bilmeyip Allah'ın bildiği diğer (düşmanları) korkutup-caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz, size 'eksiksiz
olarak ödenir' ve siz haksızlığa uğratılmazsınız.
61- Eğer onlar barışa eğilim gösterirlerse, sen de ona eğilim
göster ve Allah'a tevekkül et. Çünkü O, işitendir, bilendir.
62- Onlar, seni aldatmak isterlerse, şüphesiz Allah sana yeter. O,
seni yardımıyla ve mü'minlerle destekledi.
63- Ve onların kalblerini uzlaştırdı. Sen, yeryüzündekilerin tümünü
harcasaydın bile, onların kalblerini uzlaştıramazdın. Ama Allah, aralarını
bulup onları uzlaştırdı. Çünkü O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet
sahibidir.
64- Ey Peygamber, sana ve seni izleyen mü'minlere Allah yeter.
65- Ey Peygamber, mü'minleri savaşa karşı hazırlayıp-teşvik et. Eğer içinizde sabreden
yirmi (kişi) bulunursa, iki yüz (kişiyi) mağlub edebilirler. Ve eğer içinizden
yüz (sabırlı kişi) bulunursa, kâfirlerden binini yener. Çünkü onlar (gerçeği)
kavramayan bir topluluktur.
66- Şimdi, Allah sizden (yükünüzü) hafifletti ve sizde bir za'f
olduğunu bildi. Sizden yüz sabırlı (kişi) bulunursa, (onların) iki yüzünü
bozguna uğratır; eğer sizden bin (kişi) olursa, Allah'ın izniyle (onların) iki
binini yener. Allah, sabredenlerle beraberdir.
67- Hiç bir peygambere, yeryüzünde kesin bir zafer kazanıncaya
kadar esir alması yakışmaz. Siz dünyanın geçici yararını istiyorsunuz. Oysa
Allah (size) ahireti istemektedir. Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet
sahibidir.
68- Eğer Allah'ın geçmişte bir yazması (söz vermesi) olmasaydı,
aldıklarınıza karşılık size gerçekten büyük bir azab dokunurdu.
69- Artık ganimet olarak elde ettiklerinizden helal ve temiz olarak
yiyin ve Allah'tan korkup-sakının.
Şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir.'
70- Ey Peygamber, ellerinizdeki esirlere de ki: 'Eğer Allah, sizin
kalblerinizde bir hayır olduğunu bilirse (görürse) size sizden alınandan daha
hayırlısını verir ve sizi bağışlar. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.'
71- Eğer sana ihanet etmek isterlerse, onlar daha önce Allah'a da
ihanet etmişlerdi; böylece O da, 'bozguna uğramaları (için) sana imkan
vermişti.' Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
72- Gerçek şu ki, iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda
mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler ile (hicret edenleri) barındıranlar ve
yardım edenler, işte birbirlerinin velisi olanlar bunlardır. İman edip hicret
etmeyenler, onlar hicret edinceye kadar, sizin onlara hiç bir şeyle velayetiniz
yoktur. Ama din konusunda sizden yardım isterlerse, yardım üzerinizde bir
yükümlülüktür. Ancak, sizlerle aralarında anlaşma bulunan bir topluluğun
aleyhinde değil. Allah, yaptıklarınızı görendir.
74- İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler ile
(hicret edenleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte gerçek mü'min olanlar
bunlardır. Onlar için bir bağışlanma ve üstün bir rızık vardır.
75- Bundan sonra iman edip hicret edenler ve sizinle birlikte cihad
edenler, işte onlar sizdendir..
96-Hadîd
10- Size ne oluyor ki, Allah yolunda infak etmiyorsunuz? Oysa
göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. İçinizden, fetihten önce infak eden ve
savaşanlar (başkasıyla) bir olmaz. İşte onlar, derece olarak sonradan infak
eden ve savaşanlardan daha büyüktür. Allah, her birine en güzel olanı
va'detmiştir. Allah, yaptıklarınızdan hâberdardır.
97-Nûr
53- Yeminlerinin olanca gücüyle Allah'a and içtiler; eğer sen
onlara emredersen (savaşa) çıkacaklar diye. De ki: 'And içmeyin, bu bilinen
(örf üzere) bir itaattır. Allah, yaptıklarınızdan haberdârdır.'
55- Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara
va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi'
kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için
seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları
korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca bana ibadet ederler
ve bana hiç bir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkâr ederse, işte onlar
fasıktır.
98-Âl-i
İmran
13- Karşı karşıya gelen iki toplulukta, sizin için andolsun bir
ayet (ibret) vardır. Bir topluluk, Allah yolunda çarpışıyordu, diğeri kafirdi,
ki göz görmesiyle karşılarındakini kendilerinin iki katı görüyorlardı. İşte
Allah, dilediğini yardımıyla destekler. Şüphesiz bunda, basiret sahipleri için
gerçekten bir ibret vardır.
111- Onlar size ezadan başka kesinlikle bir zarar veremezler. Eğer
sizinle savaşırlarsa size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım
da edilmez.
121- Hani sen, mü'minleri savaşmak için elverişli yerlere
yerleştirmek için evinden erkenden ayrılmıştın. Allah işitendir, bilendir.
122- O zaman sizden iki grup, neredeyse 'çözülüp geri çekilmek'
istemişti. Oysa Allah onların (velisi) yardımcısıydı. Artık mü'minler, yalnızca
Allah'a tevekkül etmelidir.
123- Andolsun, siz güçsüz iken Allah size Bedir'de yardımıyla zafer
verdi. Şu halde Allah'tan sakının, O'na şükredebilesiniz.
124- Sen mü'minlere: 'Rabbinizin size meleklerden indirilmiş üç bin
kişiyle yardım-iletmesi size yetmez
mi?' diyordun.
125- Evet, eğer sabrederseniz, sakınırsanız ve onlar da aniden
üstünüze çullanıverirlerse, Rabbiniz size meleklerden nişanlı beş bin kişiyle
yardım ulaştıracaktır.
126- Allah bunu (yardımı) size ancak bir müjde olsun ve kalpleriniz
bununla tatmin bulsun diye yaptı. 'Yardım ve zafer’ (nusret) ancak üstün ve güçlü,
hüküm ve hikmet sahibi olan Allah'ın katındandır.
127- (Ki bununla) İnkâr edenlerin önde gelenlerinden bir kısmını
kessin (helak etsin) ya da 'umutları suya düşmüşler olarak onları' tepesi aşağı
getirsin de geri dönüp gitsinler.'
130- Ey iman edenler, faizi kat kat arttırılmış olarak yemeyin. Ve
Allah'tan sakının, umulur ki kurtulursunuz.
131- Kafirler için hazırlanmış olan ateşten sakının.
132- Allah'a ve elçisine itaat edin, ki merhamet olunasınız.
139- Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en
üstün olan sizlersiniz.
140- Eğer bir yara aldıysanız, o kavme de benzeri bir yara
değmiştir. İşte o günleri biz onları insanlar arasında devrettirip dururuz. Bu,
Allah'ın iman edenleri belirtip-ayırması
ve sizden şahidler (veya şehidler) edinmesi içindir. Allah, zulmedenleri
sevmez;
141- (Yine bu) Allah'ın, iman edenleri arındırması ve inkâr
edenleri yok etmesi içindir.
142- Yoksa siz, Allah, içinizden cihad edenleri belirtip-ayırdetmeden ve sabredenleri de
belirtip-ayırdetmeden cennete
gireceğinizi mi sandınız?
143- Andolsun, siz onunla karşılaşmadan önce ölümü temenni
ediyordunuz. İşte onu gördünüz, ama bakıp duruyordunuz.
144- Muhammed, yalnızca bir elçidir. Ondan önce nice elçiler gelip-geçmiştir. Şimdi o ölürse ya da
öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz? İki
topuğu üzerinde gerisin geri dönen kimse, Allah'a kesinlikle zarar veremez.
Allah, şükredenleri pek yakında ödüllendirecektir.
145- Allah'ın izni olmaksızın hiç bir nefis için ölmek yoktur. O,
süresi belirtilmiş bir yazıdır. Kim dünyanın yararını (sevabını) isterse ona
ondan veririz, kim ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz
şükredenleri pek yakında ödüllendireceğiz.
146- Nice peygamberle birlikte birçok Rabbani (bilgin)ler savaşa
girdiler de, Allah yolunda kendilerine isabet eden (güçlük ve mihnet)den dolayı
ne gevşeklik gösterdiler, ne boyun eğdiler. Allah, sabredenleri sever.
147- Onların söyledikleri: 'Rabbimiz, günahlarımızı ve işimizdeki
aşırılıklarımızı bağışla, ayaklarımızı (bastıkları yerde) sağlamlaştır ve bize
kafirler topluluğuna karşı yardım et' demelerinden başka bir şey değildi.
148- Böylece Allah, dünya ve ahiret sevabının güzelliğini onlara
verdi. Allah iyilikte bulunanları sever.
152- Andolsun, Allah size verdiği sözünde sadık kaldı; siz O'nun
izniyle onları kırıp-geçiriyordunuz.
Öyle ki sevdiğiniz (zafer)i size gösterdikten sonra, yılgınlık gösterdiniz,
isyan ettiniz ve emir hakkında çekiştiniz. Kiminiz dünyayı, kiminiz ahireti
istiyordu. Sonra (Allah) denemek için sizi ondan çevirdi. Ama (yine de) sizi
bağışladı. Allah mü'minlere karşı fazl (ve ihsan) sahibi olandır.
153- Siz o zaman durmaksızın uzaklaşıyor, kimseye dönüp
bakmıyordunuz. Elçi de sürekli sizi arkadan çağırıyordu. (Allah) Elinizden
kaçırdıklarınıza ve size isabet edene üzülmemeniz için sizi kederden kedere
uğrattı. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.
154- Sonra kederin ardından üzerinize bir güvenlik (duygusu)
indirdi, bir uyuklama ki, içinizden bir grubu sarıveriyordu. Bir grup da,
canları derdine düşmüştü; Allah'a karşı haksız yere cahiliye zannıyla zanlara
kapılarak: 'Bu işten bize ne var ki?' diyorlardı. De ki: 'Şüphesiz işin tümü
Allah'ındır.' Onlar, sana açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli tutuyorlar, 'Bu
işten bize bir şey olsaydı, burada öldürülmezdik' diyorlar. De ki: 'Evlerinizde
olsaydınız da üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar, yine devrilecekleri
yerlere gidecekti. (Bunu) Allah, sinelerinizdekini denemek ve kalplerinizde
olanı arındırmak için (yaptı). Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.
155- İki topluluğun karşı karşıya geldikleri gün, sizden geri
dönenleri, kazandıkları bazı şeyler dolayısıyla şeytan onların ayağını
kaydırmak istemişti. Ama andolsun ki, Allah onları affetti. Şüphesiz Allah,
bağışlayandır, yumuşak olandır.
156- Ey iman edenler, inkâr edenler ile yeryüzünde gezip dolaşırken
veya savaşta bulundukları sırada (ölen) kardeşleri için: 'Yanımızda olsalardı,
ölmezlerdi, öldürülmezlerdi' diyenler gibi olmayın. Allah, bunu onların kalplerinde
onulmaz bir hasret olarak kıldı. Dirilten ve öldüren Allah'tır. Allah,
yaptıklarınızı görendir.
157- Andolsun, eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz,
Allah'tan olan bir bağışlanma ve rahmet, onların bütün toplamakta olduklarından
daha hayırlıdır.
158- Andolsun, ölseniz de, öldürülseniz de şüphesiz Allah'a (varıp)
toplanacaksınız.
159- Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın.
Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse
onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et.
Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri
sever.
160- Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi yenilgiye uğratacak
yoktur ve eğer sizi 'yapayalnız ve yardımsız' bırakacak olursa, ondan sonra
size yardım edecek kimdir? Öyleyse mü'minler, yalnızca Allah'a tevekkül
etsinler.
161- Hiç bir peygambere, emanete ihanet yaraşmaz. Kim ihanet
ederse, kıyamet günü ihanet ettiğiyle gelir. Sonra her nefis ne kazandıysa,
(ona) eksiksiz olarak ödenir. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.
164- Andolsun ki Allah, mü'minlere, içlerinde kendilerinden onlara
bir peygamber göndermekle lütufta bulunmuştur. (Ki O) Onlara ayetlerini okuyor,
onları arındırıyor ve onlara Kitabı ve hikmeti öğretiyor. Ondan önce onlar
apaçık bir sapıklık içindeydiler.
165- (Onlara) İki misli uğrattığınız bir musibet size isabet edince
mi: 'Bu nereden' dediniz? De ki: 'O, sizin kendinizdendir.' Şüphesiz Allah,
herşeye güç yetirendir.
166- İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün, size isabet eden
ancak Allah'ın izniyle idi. (Bu, Allah'ın) mü'minleri ayırdetmesi;
167- Münafıklık yapanları da belirtmesi içindi. Onlara: 'Gelin,
Allah'ın yolunda savaşın ya da savunma yapın' denildiğinde, 'Biz savaşmayı
bilseydik elbette sizi izlerdik' dediler. O gün onlar, imandan çok küfre daha
yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların
gizli tuttuklarını daha iyi bilir.
168- Onlar, oturup da kardeşleri için: 'Eğer bize itaat etselerdi,
öldürülmezlerdi' diyenlerdir. De ki: 'Eğer doğru sözlüler iseniz, ölümü
kendinizden savın öyleyse.'
169- Allah yolunda öldürülenleri sakın 'ölüler' saymayın. Hayır,
onlar, Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar.
170- Allah'ın kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç
içindedirler. Onlara arkalarından henüz ulaşmayanlara müjdelemeyi isterler ki
onlara hiç bir korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır.
171- Onlar, Allah'tan bir nimeti, bir fazlı (bolluğu) ve gerçekten
Allah'ın mü'minlerin ecrini boşa çıkarmadığını müjdelemektedirler.
172- Kendilerine yara isabet ettikten sonra, Allah ve elçisinin
çağrısına icabet edenler, içlerinden iyilik yapanlar ve sakınanlar için büyük
bir ecir vardır.
173- Onlar, kendilerine insanlar: 'Size karşı insanlar
topla(n)dılar, artık onlardan korkun' dedikleri halde imanları artanlar ve:
'Allah bize yeter, O ne güzel vekildir' diyenlerdir.
174- Bundan dolayı, kendilerine hiç bir kötülük dokunmadan bir
bolluk (fazl) ve Allah'tan bir nimetle geri döndüler. Onlar, Allah'ın rızasına
uydular. Allah, büyük fazl (ve ihsan) sahibidir.
175- İşte bu şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Siz onlardan
korkmayın, eğer mü'minlerseniz, Ben'den korkun.
186- Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz
ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan
elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız
(bu) emirlere olan azimdendir.
195- Nitekim Rableri onlara (dualarını kabul ederek) cevab verdi:
'Şüphesiz Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden bir işte bulunanın işini boşa
çıkarmam. Siz, birbirinizdensiniz. İşte, hicret edenlerin, yurtlarından sürülüp-çıkarılanların ve yolumda işkence
görenlerin, çarpışıp öldürülenlerin, mutlaka kötülüklerini örteceğim ve onları,
altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. (Bu,) Allah katından bir
karşılık (sevap)tır. (O) Allah, karşılığın (sevabın) en güzeli O'nun
katındadır.'
200- Ey iman edenler, sabredin ve sabırda yarışın, (sınırlarda)
nöbetleşin. Allah'tan korkun. Umulur ki kurtulursunuz.
99-Saff
2- Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz?
3- Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında bir gazab (konusu
olması) bakımından büyüdü (büyük bir suç teşkil etti).
4- Şüphesiz Allah, kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş
bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.
10- Ey iman edenler, sizi acı bir azabdan kurtaracak bir ticareti
haber vereyim mi?
11- Allah'a ve Resulü’ne iman edersiniz, mallarınızla ve canlarınızla
Allah yolunda cihad edersiniz. Bu, sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz.
12- O da sizin günahlarınızı bağışlar, sizi altlarından ırmaklar
akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel konaklara yerleştirir. İşte 'büyük
mutluluk ve kurtuluş' budur.
13- Ve seveceğiniz bir başka (nimet) daha var: Allah'tan 'yardım ve
zafer (nusret)' ve yakın bir fetih. Mü'minleri müjdele.
14- Ey iman edenler, Allah'ın yardımcıları olun: Meryem oğlu
İsa'nın havarilere: 'Allah'a (yönelirken) benim yardımcılarım kimlerdir?'
demesi gibi. Havariler de demişlerdi ki: 'Allah'ın yardımcıları bizleriz.'
Böylece İsrailoğullarından bir topluluk iman etmiş, bir topluluk inkâr etmişti.
Sonunda Biz iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik, onlar da üstün
geldiler.
102-Haşr
2- Kitap Ehlinden inkâr edenleri ilk sürgünde yurtlarından çıkaran
O'dur. Onların çıkacaklarını siz sanmamıştınız, onlar da kalelerinin
kendilerini Allah'tan koruyacağını sanmışlardı. Böylece Allah(ın azabı) da,
onlara hesaba katmadıkları bir yönden geldi, yüreklerine korku saldı; öyle ki
evlerini kendi elleriyle ve mü'minlerin elleriyle tahrip ediyorlardı. Artık ey
basiret sahipleri ibret alın.
5- Hurma ağaçlarından her neyi kesmişseniz veya kökleri üzerinde
dimdik bırakmışsanız, (bu) Allah'ın izniyledir ve fasık olanları alçaltması
içindir.
6- Onlardan Allah'ın elçisine verdiği 'fey'e' gelince, ki siz buna
karşı (bunu elde etmek için) ne at ne deve sürdünüz. Ancak Allah, elçilerini
dilediklerinin üstüne musallat kılar. Allah her şeye güç yetirendir.
7- Allah'ın o (fethedilen) şehir halkından Resûlü’ne verdiği fey,
Allah'a, Resûl’e, (ve Resûl’e) yakın akrabalığı olanlara, yetimlere, yoksullara
ve yolda kalmışlara aittir. Öyle ki (bu mallar ve servet) sizden zengin olanlar
arasında dönüp-dolaşan bir devlet
(güç) olmasın. Resûl size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa
artık ondan sakının ve Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah cezası (ikâbı) pek
şiddetli olandır.
8- (Bundan başka bu mallar,) Hicret eden fakirleredir ki, onlar,
Allah'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) arayıp, Allah'a ve O'nun Resûlü’ne yardım
ederlerken yurtlarından ve mallarından sürülüp-çıkarılmışlardır. İşte bunlar, sadık olanlar bunlardır.
11- Münafıklık edenleri görmüyor musun ki, Kitap Ehlinden inkâr
eden kardeşlerine derler ki: 'Andolsun, eğer siz (yurtlarınızdan) çıkarılacak
olursanız, mutlaka biz de sizinle birlikte çıkarız ve size karşı olan hiç
kimseye, hiç bir zaman itaat etmeyiz. 'Eğer size karşı savaşılırsa elbette size
yardım ederiz.' Oysa Allah, şahidlik etmektedir ki onlar, gerçekten
yalancıdırlar.
12- Andolsun, (yurtlarından) çıkarılacak olurlarsa onlarla birlikte
çıkmazlar. Onlara karşı savaşılırsa da, kendilerine yardımda bulunmazlar;
yardım etseler bile (arkalarına) dönüp-kaçarlar.
Sonra kendilerine yardım edilmez.
13- Herhalde içlerinde 'dehşet ve yılgınlık uyandırma bakımından'
siz, Allah'tan daha çetinsiniz. Bu, şüphesiz onların 'derin bir kavrayışa sahip
olmamaları' dolayısıyla böyledir.
14- Onlar, iyice korunmuş şehirlerde veya duvar arkasında
olmaksızın sizinle toplu bir halde savaşmazlar. Kendi aralarındaki çarpışmaları
ise pek şiddetlidir. Sen onları birlik sanırsın, oysa kalpleri paramparçadır.
Bu, şüphesiz onların akletmeyen bir kavim olmaları dolayısıyla böyledir.
104-Mücâdile
21- Allah, yazmıştır: 'Andolsun, ben galip geleceğim ve elçilerim
de.' Gerçekten Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün olandır.
105-Ahzâb
9- Ey iman edenler, Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani
size ordular gelmişti; böylece biz de onların üzerine, bir rüzgar ve sizin
görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah, yaptıklarınızı görendir.
10- Hani onlar, size hem üstünüzden, hem alt tarafınızdan
gelmişlerdi; gözler kaymış, yürekler hançereye gelip dayanmıştı ve siz Allah
hakkında (birtakım) zanlarda bulunuyordunuz.
11- İşte orada, iman edenler, sınanmış ve şiddetli bir sarsıntıyla
sarsıntıya uğratılmışlardı.
12- Hani, münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar: 'Allah ve
Resulü, bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi' diyorlardı.
13- Onlardan bir grup da hani şöyle demişti: 'Ey Yesrib (Medine)
halkı, artık sizin için (burada) kalacak yer yok, şu halde dönün.' Onlardan bir
topluluk da: 'Gerçekten evlerimiz açıktır' diye peygamberden izin istiyordu;
oysa onlar(ın evleri) açık değildi. Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı.
14- Eğer onlara (şehrin her) yanından girilseydi sonra da
kendilerinden fitne (karışıklık çıkarmaları) istenmiş olsaydı, hiç şüphesiz buna
yanaşır ve bunda pek az (zaman) dışında (kararsız) kalmazlardı.
15- Oysa andolsun, daha önce 'arkalarını dönüp kaçmayacaklarına'
dair Allah'a söz vermişlerdi; Allah'a verilen söz (ahid) ise, (ağır bir)
sorumluluktur.
16- De ki: 'Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçış
size kesin olarak bir yarar sağlamaz; böyle olsa bile, pek az (bir zaman)
dışında yararlandırılmazsınız.'
17- De ki: 'Size bir kötülük isteyecek olsa sizi Allah'tan
koruyacak veya size bir rahmet isteyecek olsa (buna engel olacak) kimdir?'
Onlar, kendileri için Allah'ın dışında ne bir veli, ne bir yardımcı bulamazlar.
18- Gerçekten Allah, içinizden alıkoyanları ve kardeşlerine: 'Bize
gelin' diyenleri bilir. Bunlar, pek azı dışında zorlu-savaşlara gelmezler.
19- (Geldiklerinde de) Size karşı 'cimri ve bencildirler.' Şayet
korku gelecek olsa, ölümden dolayı üstüne baygınlık çökmüş kimseler gibi
gözleri dönerek sana bakmakta olduklarını görürsün. Korku gidince, hayra karşı
oldukça düşkünlük göstererek sizi keskin dilleriyle (eleştirip inciterek)
karşılarlar. İşte onlar iman etmemişlerdir; böylece Allah onların yaptıklarını
boşa çıkarmıştır. Bu Allah'a göre pek kolaydır.
20- Onlar (münafıklar, düşman) birliklerinin gitmediklerini
sanıyorlardı. Eğer (askeri) birlikler gelecek olsa, çölde bedevi-Araplar arasında olup sizin
haberlerinizi (ordan) sormayı cidden arzu ediyorlardı. Fakat içinizde olsalardı
ancak pek az savaşırlardı.
21- Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve
Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resûlü’nde güzel bir örnek vardır.
22- Mü'minler (düşman) birliklerini gördükleri zaman ise (korkuya
kapılmadan) dediler ki: 'Bu, Allah'ın ve Resûlü’nün bize vadettiği şeydir;
Allah ve Resûlü doğru söylemiştir.' Ve (bu,) yalnızca onların imanlarını ve
teslimiyetlerini arttırdı.
23- Mü'minlerden öyle erkek-adamlar
vardır ki- Allah ile yaptıkları
ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi
beklemektedir. Onlar hiç bir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler.
106-Nîsâ
71- Ey iman edenler, (düşmanlarınıza karşı) tedbirinizi alın da
savaşa bölük bölük çıkın ya da topluca çıkın.
72- Şüphesiz içinizden ağır davrananlar vardır. Şayet, size bir
musibet isabet edecek olsa: 'Doğrusu Allah, bana nimet verdi, çünkü onlarla
birlikte olmadım' der.
73- Eğer size Allah'tan bir fazl (zafer) isabet ederse, o zaman da,
sanki onunla aranızda hiç bir yakınlık yokmuş gibi kuşkusuz şöyle der; 'Keşke
onlarla birlikte olsaydım, böylece ben de büyük 'kurtuluş ve mutluluğa' erseydim.'
74- Öyleyse, dünya hayatına karşılık ahireti satın alanlar, Allah
yolunda savaşsınlar; kim Allah yolunda savaşırken, öldürülür ya da galip
gelirse ona büyük bir ecir vereceğiz.
75- Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: 'Rabbimiz, bizi halkı zalim
olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize
katından bir yardım eden yolla' diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf
bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?
76- İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inkar edenler ise tağut
yolunda savaşırlar; öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz,
şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.
77- Kendilerine; 'Elinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekatı
verin' denenleri görmedin mi? Oysa savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir
grup, insanlardan Allah'tan korkar gibi-
hatta daha da şiddetli bir korkuyla-
korkuya kapılıyorlar ve: 'Rabbimiz, ne diye savaşı üzerimize yazdın, bizi yakın
bir zamana ertelemeli değil miydin?' dediler. De ki: 'Dünyanın metaı azdır,
ahiret, ise muttakiler için daha hayırlıdır ve siz 'bir hurma çekirdeğindeki ip-ince bir iplik kadar' bile haksızlığa
uğratılmayacaksınız.'
78- Her nerede olursanız (olun), ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde
tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile. Onlara bir iyilik dokunsa: 'Bu,
Allah'tandır' derler; onlara bir kötülük dokunsa: 'Bu sendendir' derler. De ki:
'Tümü Allah'tandır.' Fakat, ne oluyor ki bu topluluğa, hiç bir sözü anlamaya
çalışmıyorlar?
79- Sana iyilikten her ne gelirse Allah'tandır, kötülükten de sana
ne gelirse o da kendindendir. Biz seni insanlara bir elçi olarak gönderdik;
şahid olarak Allah yeter.
80- Kim Resûl’e itaat ederse, gerçekte Allah'a itaat etmiş olur.
Kim de yüz çevirirse (bilsin ki), Biz seni onların üzerine koruyucu
göndermedik.
84- Artık sen Allah yolunda savaş, kendinden başkasıyla yükümlü
tutulmayacaksın. Mü'minleri hazırlayıp-teşvik
et. Umulur ki Allah, küfredenlerin ağır-baskılarını
geri püskürtür. Allah, 'kahredici baskısıyla' daha zorlu, acı
sonuçlandırmasıyla da daha zorludur.
88- Şu halde münafıklar konusunda ikiye bölünmeniz ne diye? Oysa
Allah, onları kazandıkları dolayısıyla tepe taklak etmiştir. Allah'ın
saptırdığını hidayete erdirmek mi istiyorsunuz? Allah kimi saptırırsa, artık
sen ona kesin olarak bir yol bulamazsın.
89- Onlar, kendilerinin inkâra sapmaları gibi sizin de inkâra
sapmanızı istediler. Böylelikle bir olacaktınız. Allah yolunda hicret edinceye
kadar onlardan veliler (dostlar) edinmeyin. Şayet yine yüz çevirirlerse, artık
onları tutun ve her nerede ele geçirirseniz öldürün. Onlardan ne bir veli
(dost) edinin, ne de bir yardımcı.
90- Ancak sizinle aralarında andlaşma bulunan bir kavime sığınanlar
ya da hem sizinle, hem kendi kavimleriyle savaşmak (istemeyip bun)dan
göğüslerini sıkıntı basıp size gelenler (dokunulmazdır.) Allah dileseydi,
onları üstünüze saldırtır, böylece sizinle çarpışırlardı. Eğer sizden uzak
durur (geri çekilir), sizinle savaşmaz ve barış (şartların)ı size bırakırlarsa,
artık Allah, sizin için onların aleyhinde bir yol kılmamıştır.
91- Diğerlerini de sizden ve kendi kavimlerinden güvende olmayı
istiyor bulacaksınız. (Ama) Fitneye her geri çağrılışlarında içine başaşağı
(balıklama) dalarlar. Şayet sizden uzak durmaz, barış (şartların)ı size
bırakmaz ve ellerini çekmezlerse, artık onları her nerede bulursanız tutun ve
onları öldürün. İşte size, onların aleyhinde apaçık olan 'destekleyici bir
delil' kıldık.
92- Bir mü'mine, -hata
sonucu olması dışında- bir başka
mü'mini öldürmesi yakışmaz. Kim bir mü’mini 'hata sonucu' öldürürse, mü'min bir
köleyi özgürlüğüne kavuşturması ve ailesine teslim edilecek bir diyeti vermesi
gerekir. Onların (bunu) sadaka olarak bağışlamaları başka. Eğer o, mü'min
olduğu halde size düşman olan bir topluluktan ise, bu durumda mü'min bir köleyi
özgürlüğe kavuşturması gerekir. Şayet kendileriyle aranızda andlaşma olan bir
topluluktan ise, bu durumda ailesine bir diyet ödemek ve bir mü'min köleyi
özgürlüğe kavuşturmak gerekir. (Diyet ve köle özgürlüğü için gereken imkanı)
Bulamayan ise, kesintisiz olarak iki ay oruç tutmalıdır. Bu, Allah'tan bir
tevbedir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
93- Kim bir mü'mini kasıtlı olarak (taammüden) öldürürse cezası,
içinde ebedi kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazaplanmış, onu lanetlemiş ve
ona büyük bir azab hazırlamıştır.
94- Ey iman edenler, Allah yolunda adım attığınız (savaşa
çıktığınız) zaman gerekli araştırmayı yapın ve size (İslâm geleneğine göre)
selam verene, dünya hayatının geçiciliğine istekli çıkarak: 'Sen mü'min
değilsin' demeyin. Asıl çok ganimet, Allah katındadır, bundan önce siz de böyle
idiniz; Allah size lütufta bulundu. Öyleyse iyice açıklık kazandırın. Şüphesiz
Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.
95- Mü'minlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, Allah yolunda
mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. Allah, mallarıyla ve
canlarıyla cihad edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne
güzelliği (cenneti) va'detmiştir; ancak Allah, cihad edenleri oturanlara göre
büyük bir ecirle üstün kılmıştır.
96- (Onlara) Kendinden dereceler, bağışlanma ve rahmet (vermiştir.)
Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
101- Yeryüzünde adım attığınızda (yolculuğa ya da savaşa
çıktığınızda), kafirlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı
kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz kafirler, sizin apaçık
düşmanlarınızdır.
102- İçlerinde olup onlara namazı kıldırdığında, onlardan bir grup,
seninle birlikte dursun ve silahlarını (yanlarına) alsın; böylece onlar secde
ettiklerinde, arkalarınızda olsunlar. Namazlarını kılmayan diğer grup gelip
seninle namaz kılsınlar, onlar da 'korunma araçlarını' ve silahlarını alsınlar.
Küfredenler, size apansız bir baskın yapabilmek için, sizin silahlarınızdan ve
emtianız (erzak ve mühimmatınız)dan ayrılmış olmanızı isterler. Yağmur
dolayısıyla bir güçlüğünüz varsa veya hastaysanız, silahlarınızı bırakmanızda
size bir sorumluluk yoktur. Korunma tedbirlerinizi alın. Şüphesiz, Allah
kafirler için aşağılatıcı bir azab hazırlamıştır.
103- Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan
yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü
namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.
104- (Düşmanınız olan) Topluluğu aramakta gevşeklik göstermeyin.
Siz acı çekiyorsanız, şüphesiz onlar da, acı çektiğiniz gibi acı çekiyorlar.
Oysa siz, onların umud etmediklerini Allah'tan umuyorsunuz. Allah, bilendir,
hüküm ve hikmet sahibidir.
108-Mâide
23- ..Allah'ın kendilerine nimet verdiği iki kişi: 'Onların üzerine
kapıdan girin. Girerseniz, şüphesiz sizler galibsiniz. Eğer mü'minlerdenseniz,
yalnızca Allah'a tevekkül edin.' dedi.
24- Dediler ki: 'Ey Musa biz, onlar durduğu sürece hiç bir zaman
oraya girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin git, ikiniz savaşın. Biz burda duracağız.'
25- (Musa:) 'Rabbim, gerçekten kendimden ve kardeşimden başkasına
malik olamıyorum. Öyleyse bizimle fasıklar topluluğunun arasını Sen ayır.'
dedi.
26- (Allah) Dedi: 'Artık orası kendilerine kırk yıl haram
kılınmıştır. Onlar yeryüzünde 'şaşkınca dönüp duracaklar.' Sen de o fasıklar
topluluğuna üzülme.'
33- Allah'a ve Resûlü’ne karşı savaş açanların ve yeryüzünde
bozgunculuğa çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri, asılmaları ya da
elleriyle ayaklarının çaprazca kesilmesi veya (bulundukları) yerden
sürülmeleridir. Bu, dünyadaki aşağılanmalarıdır, ahirette onlar için büyük bir
azab vardır.
34- Ancak, sizin onlara güç yetirmenizden önce tevbe edenler başka.
Bilin ki, şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
35- Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakının ve (sizi) O'na (yaklaştıracak) vesile arayın; O'nun
yolunda cihad edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz.
109-Mümtehine
8- Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan
sürüp-çıkarmayanlara iyilik
yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah
adalet yapanları sever.
9- Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi
yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve
sürülüp-çıkarılmanız için arka
çıkanları dost (veli) edinmenizden sakındırır. Kim onları dost edinirse, artık
onlar zalimlerin ta kendileridir.
11- Ve eğer eşlerinizden (kafirlere kaçmalarından dolayı) herhangi
bir şey kafirlere geçer, böylece siz de (savaşta onları yenip) ganimete
kavuşursanız, eşleri (kaçıp) gidenlere (mehir olarak) harcama yaptıklarının bir
mislini verin. Kendisine iman ettiğiniz Allah'tan sakının.
110-Fetih
7- Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah, üstün ve güçlü
olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
11- Bedevilerden geride bırakılanlar, sana diyecekler ki: 'Bizi
mallarımız ve ailelerimiz uğraştırdı. Bundan dolayı bizim için mağfiret dile.'
Onlar, kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylüyorlar. De ki: 'Şimdi Allah,
size bir zarar isteyecek ya da bir yarar dileyecek olsa, sizin için Allah'a
karşı kim herhangi bir şeyle güç yetirebilir? Hayır, Allah yaptıklarınızı haber
alandır.'
12- Hayır, siz Peygamberin ve mü'minlerin, ailelerine ebedi olarak
bir daha dönmeyeceklerini zannettiniz; bu, kalplerinizde çekici kılındı ve kötü
bir zan ile zanda bulundunuz da, yıkıma uğramış bir topluluk oldunuz.
15- (Savaştan) Geride bırakılanlar, ganimetleri almaya gittiğiniz
zaman diyeceklerdir ki: 'Bizi bırakın da sizi izleyelim.' Onlar, Allah'ın
kelamını değiştirmek istiyorlar. De ki: 'Siz, kesin olarak bizim izimizden
gelemezsiniz. Allah, daha evvel böyle buyurdu.' Bunun üzerine: 'Hayır, bizi
kıskanıyorsunuz' diyecekler. Hayır, onlar pek az anlayan kimselerdir.
16- Bedevilerden geride bırakılanlara de ki: 'Siz yakında zorlu
savaşçı olan bir kavme çağrılacaksınız; onlarla (ya) savaşırsınız ya da (onlar)
müslüman olurlar. Bu durumda eğer itaat ederseniz, Allah, size güzel bir ecir
verir; eğer bundan önce sırt çevirdiğiniz gibi (yine) sırt çevirirseniz, sizi
acı bir azab ile azablandırır.'
17- Kör olana güçlük (sorumluluk) yoktur, topal olana güçlük yoktur,
hasta olana da güçlük yoktur. Kim Allah'a ve Resûlü’ne itaat ederse, (Allah)
onu, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim sırt çevirirse, onu acı bir
azab ile azablandırır.
18- Andolsun, Allah, sana o ağacın altında biat ederlerken
mü'minlerden razı olmuştur, kalplerinde olanı bilmiş ve böylece üzerlerine
'güven duygusu ve huzur' indirmiştir ve onlara yakın bir fethi sevap (karşılık)
olarak vermiştir.
19- Ve alacakları birçok ganimetleri de. Allah, üstün ve güçlü
olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
20- Allah, alacağınız daha birçok ganimetleri size va'detti, bunu
size hemencecik verdi ve insanların ellerini sizden çekti ki, (bu,) mü'minler
için bir ayet olsun ve sizi dosdoğru bir yola yöneltsin.
21- Ve (daha) başka (nice nimetler de, ki,) siz henüz onlara güç
yetirmiş değilsiniz; (ama) gerçekten Allah, onları kuşatmıştır. Allah, her şeye
güç yetirendir.
22- Kafir olanlar, sizinle savaşmış olsalardı, arkalarını dönüp
kaçarlardı; sonra, ne bir veli (koruyucu dost), ne bir yardımcı bulurlardı.
23- (Bu,) Allah'ın öteden beri sürüp giden sünnetidir. Allah'ın
sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın.
24- Onlara karşı size zafer verdikten sonra, Mekke'nin göbeğinde
ellerini sizden ve sizin de ellerinizi onlardan çeken O'dur. Allah,
yaptıklarınızı hakkıyla görendir.
25- Ki onlar, inkâr ettiler, sizi Mescid-i Haram'dan ve durdurulmakta (bekletilmekte) olan hediyeleri
(kurbanları), yerlerine varmaktan alıkoydular. Eğer kendilerini bilmediğiniz
mü'min erkekler ve mü'min kadınları, bilgisizlik dolayısıyla darmadağın edip de
bu yüzden size 'dayanılmaz bir sıkıntı' dokunmayacak olsaydı (o zaman durum
farklı olurdu. Durumunun böyle olması,) Allah'ın dilediğini rahmetine sokması
içindir. Eğer (karışık yaşayan mü'minler), seçilip ayrılmış olsalardı, muhakkak
içlerinden inkâr edenleri acı bir azab ile azablandırırdık.
111-Nasr
1- Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman,
2- İnsanların Allah'ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde,
3- Hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü
O, tevbeleri çok kabul edendir.
112-Hucurât
9- Mü'minlerden iki topluluk çarpışacak olursa, aralarını bulup-düzeltin. Şayet biri diğerine
tecavüzde bulunacak olursa, artık tecavüzde bulunanla, Allah'ın emrine
dönünceye kadar savaşın; eğer sonunda (Allah'ın emrini kabul edip) dönerse, bu
durumda adaletle aralarını bulun ve (her konuda) adil davranın. Şüphesiz Allah,
adil olanları sever.
10- Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını
bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz.
113-Tahrîm
9- Ey Peygamber, kafirlere ve münafıklara karşı cihad et ve onlara
karşı 'sert ve caydırıcı' davran. Onların barınma yeri cehennemdir. Ne kötü bir
dönüş yeridir o.
114-Tevbe
5- Haram aylar (süre tanınmış dört ay) sıyrılıp-bitince (çıkınca) müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları
tutuklayın, kuşatın ve onların bütün geçit yerlerini kesip-tutun. Eğer tevbe edip namaz kılarlarsa ve zekatı verirlerse
yollarını açıverin. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
6- Eğer müşriklerden biri, senden 'eman isterse', ona eman ver;
öyle ki Allah'ın sözünü dinlemiş olsun, sonra onu 'güvenlik içinde olacağı yere
ulaştır.' Bu, onların elbette bilmeyen bir topluluk olmaları nedeniyledir.
12- Ve eğer antlaşmalardan sonra, yine yeminlerini bozarlarsa ve
dininize hınç besleyip-saldırırlarsa,
bu durumda küfrün önderleriyle çarpışın. Çünkü onlar, yeminleri olmayan
kimselerdir; belki cayarlar.
13- Yeminlerini bozan, elçiyi (yurdundan) sürmeye çabalayan ve
sizinle ilk defa (savaşa) başlayan bir toplulukla savaşmaz mısınız? Korkuyor
musunuz onlardan? Eğer inanıyorsanız, kendisinden korkmanıza Allah daha
layıktır.
14- Onlarla çarpışınız. Allah, onları sizin ellerinizle
azablandırsın, hor ve aşağılık kılsın ve onlara karşı size zafer versin,
mü'minler topluluğunun göğsünü şifaya kavuştursun.
15- Ve kalblerindeki öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tevbesini
kabul eder. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
16- Yoksa siz, içinizden cihad edenleri ve Allah'tan ve Resûlü’nden
ve mü'minlerden başka sır-dostu
edinmeyenleri Allah 'bilip (ortaya) çıkarmadan' bırakılıvereceğinizi mi
sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
20- İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve
canlarıyla cihad edenlerin Allah katında büyük dereceleri vardır. İşte
'kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır.
24- De ki: 'Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz,
eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz
ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Resûlü’nden ve O'nun
yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar
bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez.
25- Andolsun, Allah birçok yerlerde ve Huneyn gününde size yardım
etti. Hani çok sayıda oluşunuz sizi böbürlendirip-gururlandırmıştı, fakat size bir şey de sağlayamamıştı. Yer ise,
bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti, sonra arkanıza dönüp gerisin geri
gitmiştiniz.
26- (Bundan) Sonra Allah, elçisi ile mü'minlerin üzerine 'güven
duygusu ve huzur' indirdi, sizin görmediğiniz orduları indirdi ve inkâr
edenleri azablandırdı. Bu, inkârcıların cezasıdır.
27- Bunun ardından Allah, dilediği kimseden tevbesini kabul eder.
Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
29- Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a ve ahiret gününe
inanmayan, Allah'ın ve Resûlü’nün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini (İslâm'ı)
din edinmeyenlerle, küçük düşürülüp cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar
savaşın.
36- Gerçek şu ki, Allah katında ayların sayısı, gökleri ve yeri
yarattığı günden beri Allah'ın kitabında on ikidir. Bunlardan dördü haram
aylardır. İşte dosdoğru olan hesab (din) budur. Öyleyse bunlarda kendinize
zulmetmeyin ve onların sizlerle topluca savaşması gibi siz de müşriklerle
topluca savaşın. Ve bilin ki Allah, takva sahipleriyle beraberdir.
38- Ey iman edenler, ne oldu ki size, Allah yolunda savaşa kuşanın
denildiği zaman, yer(iniz)de ağırlaşıp kaldınız? Ahiretten (cayıp) dünya
hayatına mı razı oldunuz? Ama ahirettekine (göre), bu dünya hayatının yararı
pek azdır.
39- Eğer savaşa kuşanıp-çıkmazsanız,
O sizi pek acı bir azabla azablandıracak ve yerinize bir başka topluluğu
getirip değiştirecektir. Siz O'na hiç bir şeyle zarar veremezsiniz. Allah, her
şeye güç yetirendir.
40- Siz O’na (peygambere) yardım etmezseniz, Allah O’na yardım
etmiştir. Hani kâfirler ikiden biri olarak O’nu (Mekke'den) çıkarmışlardı;
ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: 'Hüzne kapılma, elbette
Allah bizimle beraberdir.' Böylece Allah O’na 'huzur ve güvenlik duygusunu'
indirmişti, O’nu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkâr edenlerin de
kelimesini (inkâr çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah'ın kelimesi, yüce
olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
41- Hafif ve ağır savaşa kuşanıp çıkın ve Allah yolunda
mallarınızla ve canlarınızla cihad edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha
hayırlıdır.
42- Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka
seni izlerlerdi. Ama zorluk onlara uzak geldi. 'Eğer güç yetirseydik muhakkak
seninle birlikte (savaşa) çıkardık.' diye sana Allah adına yemin edecekler.
Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten yalan
söylediklerini biliyor.
43- Allah seni affetsin; doğru söyleyenler sana açıkça belli
oluncaya ve yalancıları da öğreninceye kadar niye onlara izin verdin?
44- Allah'a ve ahiret gününe iman edenler, mallarıyla ve canlarıyla
cihad etmekten (kaçınmak için) senden izin istemezler. Allah takva sahiplerini
bilendir.
45- Senden, yalnızca Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, kalbleri
kuşkuya kapılıp, kuşkularında kararsızlığa düşenler izin ister.
46- Eğer (savaşa) çıkmak isteselerdi, herhalde ona bir hazırlık
yaparlardı. Ancak Allah, (savaşa) gönderilmelerini çirkin gördü de ayaklarını
doladı ve; '(Onlara) Siz de oturanlarla birlikte oturun' denildi.
47- Sizinle birlikte çıksalardı, size 'kötülük ve zarardan' başka
bir şey ilave etmez ve aranıza mutlaka fitne sokmak üzere içinizde çaba
yürütürlerdi. İçinizde onlara 'haber taşıyanlar' vardır. Allah, zulmedenleri
bilir.
48- Andolsun, daha önce onlar fitne aramışlardı. Ve sana karşı
birtakım işler çevirmişlerdi. Sonunda onlar, istemedikleri halde hak geldi ve
Allah'ın emri ortaya çıkıp-üstünlük
sağladı.
49- Onlardan bir kısmı: 'Bana izin ver ve beni fitneye katma' der.
Haberin olsun, onlar fitnenin (ta) içine düşmüşlerdir. Hiç şüphesiz cehennem, o
inkâr edenleri mutlaka çepeçevre kuşatıcıdır.
50- Sana iyilik dokunursa, bu onları fenalaştırır, bir musibet
isabet edince ise: 'Biz önceden tedbirimizi almıştık' derler ve sevinç içinde
dönüp giderler.
51- De ki: 'Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle
hiç bir şey isabet etmez. O bizim mevlamızdır. Ve mü'minler yalnızca Allah'a
tevekkül etmelidirler.'
52- De ki: 'Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden)
birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah'ın ya kendi
katından veya bizim elimizle size bir azab dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse
siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.
53- De ki: 'İsteyerek veya istemiyerek infak edin; sizden kesin
olarak kabul edilmeyecektir. Çünkü siz bir fasıklar topluluğu oldunuz.'
73- Ey Peygamber, kâfirlerle ve münafıklarla cihad et ve onlara
karşı sert ve caydırıcı davran. Onların barınma yerleri cehennemdir, ne kötü
bir yataktır o!..
80- Sen, onlar için ister bağışlanma dile, istersen dileme. Onlar
için yetmiş kere bağışlanma dilesen de, Allah onları kesinlikle bağışlamaz. Bu,
gerçekten onların Allah'a ve elçisine (karşı) nankörlük etmeleri
dolayısıyladır. Allah fasıklar topluluğuna hidayet vermez.
81- Allah'ın elçisine muhalif olarak (savaştan) geri kalanlar
oturup-kalmalarına sevindiler ve
Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad etmeyi çirkin görerek: 'Bu sıcakta
(savaşa) çıkmayın' dediler. De ki: 'Cehennem ateşinin sıcaklığı daha
şiddetlidir.' Bir kavrayıp-anlasalardı.
82- Öyleyse kazandıklarının cezası olarak az gülsünler, çok
ağlasınlar.
83- Bundan böyle, Allah seni onlardan bir topluluğun yanına
döndürür de, (yine savaşa) çıkmak için senden izin isterlerse, de ki: 'Kesin
olarak benimle hiç bir zaman (savaşa) çıkamazsınız ve kesin olarak benimle bir
düşmana karşı savaşamazsınız. Çünkü siz oturmayı ilk defa hoş gördünüz; öyleyse
geride kalanlarla birlikte oturun.'
84- Onlardan ölen birinin namazını hiç bir zaman kılma, mezarı
başında durma. Çünkü onlar, Allah'a ve elçisine (karşı) inkâra saptılar ve
fasık kimseler olarak öldüler.
85- Onların malları ve evlatları seni imrendirmesin; Allah
bunlarla, ancak onları dünyada azablandırmak ve canlarının onlar inkâr
içindeyken zorluk içinde çıkmasını istiyor.
86- 'Allah'a iman edin, O'nun elçisi ile cihada çıkın' diye bir
sûre indirildiği zaman onlardan servet sahibi olanlar, senden izin isteyip:
'Bizi bırakıver, oturanlarla birlikte olalım' dediler.
87- (Savaştan) Geri kalanlarla birlikte olmayı seçtiler. Onların
kalbleri mühürlenmiştir. Bundan dolayı kavrayıp-anlamazlar.
88- Ama Resul ve onunla birlikte olan mü'minler, mallarıyla ve
canlarıyla cihad ettiler; işte bütün hayırlar onlarındır ve kurtuluşa erenler
onlardır.
89- Allah onlar için, süresiz kalacakları, altından ırmaklar akan
cennetler hazırladı. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.
90- Bedevilerden özür belirtenler, kendilerine izin verilmesi için
geldiler. Allah'a ve elçisine yalan söyleyenler de oturup kaldı. Onlardan inkâr
edenlere pek acı bir azab isabet edecektir.
91- Allah'a ve elçisine karşı 'içten bağlı kalıp hayra çağıranlar'
oldukları sürece, güçsüz-zayıflara,
hastalara ve infak etmek için bir şey bulamayanlara bir sorumluluk (günah)
yoktur. İyilik edenlerin aleyhinde de bir yol yoktur. Allah, bağışlayandır,
esirgeyendir.
92- Bir de (savaşa katılabilecekleri bir bineğe) bindirmen için
sana her gelişlerinde 'Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum' dediğin ve infak
edecek bir şey bulamayıp hüzünlerinden dolayı gözlerinden yaşlar boşana boşana
geri dönenler üzerinde de (sorumluluk) yoktur.
93- Yol, ancak o kimseler aleyhinedir ki, zengin oldukları halde
(savaşa çıkmamak için) senden izin isterler ve bunlar geride kalanlarla
birlikte olmayı seçerler. Allah, onların kalplerini mühürlemiştir. Bundan
dolayı onlar, bilmezler.
94- Onlara geri döndüğünüzde size özür belirttiler. De ki: 'Özür
belirtmeyiniz, size kesin olarak inanmıyoruz. Allah bize, durumunuzu haber
vermiştir. Yaptıklarınızı Allah görecektir, O'nun elçisi de. Sonra gaybı da,
müşahede edilebileni de bilen'e döndürüleceksiniz ve O, yaptıklarınızı size
haber verecektir.'
95- Onlara geri döndüğünüzde kendilerinden vazgeçmeniz için Allah'a
and içecekler. Artık siz onlara sırt çevirin. Onlar gerçekten pistirler.
Kazanmakta olduklarının bir cezası olarak, barınma yerleri cehennemdir.
96- Kendilerinden hoşnut olmanız için size yemin ederler. Siz
onlardan hoşnut olsanız bile şüphesiz Allah, fasıklar topluluğundan hoşnut
olmaz.
97- Bedeviler inkâr ve nifak bakımından daha şiddetlidir. Allah'ın
elçisine indirdiği sınırları bilmemeye de onlar daha 'yatkın ve elverişlidir.'
Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
98- Bedevilerden öyleleri vardır ki, infak ettiğini bir cereme
sayar ve sizi felaketlerin sarıvermesini bekler. Kötü felaket onları sarsın.
Allah işitendir, bilendir.
99- Bedevilerden öyleleri de vardır ki, onlar Allah'a ve ahiret
gününe iman eder ve infak ettiğini Allah katında bir yakınlaşmaya ve elçinin
dua ve bağışlama dileklerine (bir yol) sayar. Haberiniz olsun, bu gerçekten
onlar için bir yakınlaşmadır. Allah da onları kendi rahmetine sokacaktır.
Şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
106- Diğer bir kısmı, Allah'ın emri için ertelenmişlerdir. O,
bunları, ya azablandıracak veya tevbelerini kabul edecektir. Allah, bilendir,
hüküm ve hikmet sahibidir.
107- Zarar vermek, inkârı (pekiştirmek), mü'minlerin arasını
ayırmak ve daha önce Allah'a ve elçisine karşı savaşanı gözlemek için mescid
edinenler ve: 'Biz iyilikten başka bir şey istemedik' diye yemin edenler (var
ya,) Allah onların şüphesiz yalancı olduklarına şahidlik etmektedir.
112- Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslâm uğrunda)
seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten
sakındıranlar ve Allah'ın sınırlarını koruyanlar; sen (bütün) mü'minleri
müjdele.
117- Andolsun Allah, Peygamberin, Muhacirlerin ve Ensarın üzerine
tevbe ihsan etti. Ki onlar -içlerinde
bir bölümünün kalbi nerdeyse kaymak üzereyken- ona güçlük saatinde tabi oldular. Sonra onların tevbelerini kabul
etti. Çünkü O, onlara (karşı) çok şefkatlidir, çok esirgeyicidir.
118- (Savaştan) Geri bırakılan üç (kişiyi) de (bağışladı). Öyle ki,
bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmişti, nefisleri de kendilerine
dar (sıkıntılı) gelmişti ve O'nun dışında (yine) Allah'tan başka bir sığınacak
olmadığını iyice anladılar. Sonra tevbe etsinler diye onların tevbesini kabul
etti. Şüphesiz Allah, (yalnızca) O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.
122- Mü'minlerin tümünün öne fırlayıp çıkmaları gerekmez. Öyleyse
onlardan her bir topluluktan bir grup, çıktığında (bir grup da), dinde derin
bir kavrayış edinmek (tafakkuhta bulunmak) ve kavimleri kendilerine geri
döndüğünde onları uyarmak için (geride kalabilir). Umulur ki onlar da kaçınıp-sakınırlar.
123- Ey iman edenler, inkâr edenlerden size en yakın olanlarla
savaşın; sizde 'bir güç ve caydırıcılık' görsünler. Ve bilin ki gerçekten Allah
takva sahipleriyle beraberdir.
Sadakallahülazim
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn
Görmüş
Aralık 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder