(Not: Âyetler Ali Bulaç mealinden
alınmıştır. Nüzûl sırası Mustafa İslamoğlu tertibine göre yapılmıştır).
Bahçe Sâhipleri
7-Kalem
17-Gerçek
şu ki, biz o bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi, bunlara da bela verdik.
Hani onlar, sabah vakti (erkenden ve kimseye haber vermeden) onu (bahçeyi)
mutlaka devşireceklerine dair and içmişlerdi.
18-(Bu
konuda) Hiç bir istisna yapmıyorlardı.
19-Fakat
onlar, uyuyorlarken, Rabbin tarafından dolaşıp-gelen bir afet üstünü sarıp-kuşatıverdi.
20-Sonunda
(bahçe) kökünden kuruyup-kapkara kesildi.
21-Nihayet
sabah vakti birbirlerine seslendiler.
22-“Eğer
ürününüzü devşirecekseniz erkence kalkıp-çıkın”.
23-Derken,
aralarında fısıldaşarak çıkıp-gittiler:
24-“Bugün
sakın oraya hiç bir yoksul girip karşınıza çıkmasın”.
25-(Yoksulları)
Engellemeye güçleri yetebilirmiş gibi erkenden gittiler.
26-Ama
onu görünce: “Muhakkak biz (gideceğimiz yeri) şaşırmışız” dediler.
27-“Hayır,
biz (her şeyden ve bütün servetimizden) yoksun bırakıldık”.
28-(İçlerinde)
Mutedil olan biri dedi ki: “Ben size dememiş miydim? (Allah'ı) Tesbih edip
yüceltmeniz gerekmez miydi?”.
29-Deriler
ki: “Rabbimiz seni tesbih eder, yüceltiriz; gerçekten zalim imişiz”.
30-Şimdi
birbirlerine karşı kendilerini kınamaya başladılar.
31-“Yazıklar
bize, gerçekten azgınmışız” dediler.
32-“Belki
Rabbimiz, onun yerine daha hayırlısını verir; şüphesiz biz, yalnızca Rabbimize
rağbet eden kimseleriz”.
33-İşte
azab böyledir. Ahiret azabı ise, muhakkak çok daha büyüktür; bir bilseler.
Balık Sâhibi
7-Kalem
48-Şimdi sen, Rabbinin
hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi olma; hani o, içi kahır dolu olarak
(Rabbine) çağrıda bulunmuştu.
49-Eğer Rabbinden bir nimet ona ulaşmasaydı,
mutlaka yerilmiş ve çıplak bir durumda (karaya) atılmış olacaktı.
50-Fakat Rabbi onu seçti ve onu salihlerden
kıldı.
Kavimlerin Helâkı
11-Fecr
6-Rabbinin Ad (kavmin)e ne yaptığını görmedin
mi?
7-“Yüksek sütunlar” sahibi İrem'e?
8-Ki şehirler içinde onun bir benzeri yaratılmış
değildi.
9-Ve vadilerde kayaları oyup biçen Semud'a?
10-Ve kazıklar (ehramlar) sahibi Firavun'a?
11-Ki onlar, şehirlerde azgınlaşmışlardı.
12-Böylece oralarda fesadı yaygınlaştırmış-arttırmışlardı.
13-Bundan dolayı, Rabbin, onların üzerine bir
azab kamçısı çarpıverdi.
Fil Olayı
20-Fil
1-Rabbinin fil sahiplerine neler yaptığını
görmedin mi?
2-Onların 'tasarladıkları planlarını' boşa
çıkarmadı mı?
3-Üzerlerine ebabil (sürü sürü) kuşlarını
gönderdi.
4-Onlara 'pişirilip-sertleştirilmiş balçık
taşları' atıyorlardı;
5-Sonunda onları, yenik ekin yaprağı gibi kıldı.
Kavimlerin Helâkı
26-Necm
50-Doğrusu, önce gelen Ad (halkın)ı O yıkıma
uğrattı.
51-Semud'u da. Böylelikle (o halklardan kimseyi)
bırakmadı.
52-Daha önce Nuh kavmini de. Çünkü onlar, daha
zalim ve daha azgındılar.
53-Altı üstüne gelen (Lut kavminin) şehirlerini
de O yerin dibine geçirdi.
54-Böylece
ona (o topluluğun başına) sardırdığını sardırdı.
28-Şems
11-Semud
(halkı) azgınlığı dolayısıyla yalanladı;
12-En
“zorlu bedbahtları” ayaklandığında,
13-Allah'ın
elçisi onlara dedi ki: “Allah'ın (deneme için size gönderdiği) devesine ve onun
su içme-sırasına dikkat edin”.
14-Fakat,
onu yalanladılar, deveyi yere yıkıp öldürdüler. Rableri de günahları
dolayısıyla “onları yerle bir etti, kırıp geçirdi”; orasını da dümdüz etti.
Ashâb-ı Uhdud
29-Burûc
4-Kahrolsun Ashab-ı Uhdud
5-Tutuşturucu-yakıt dolu o ateş,
6-Hani kendileri (ateş hendeğinin) çevresinde
oturmuşlardı.
7-Ve mü'minlere yaptıklarını seyrediyorlardı.
8-Onlardan, yalnızca üstün ve güçlü olan, öğülen
Allah'a iman ettiklerinden dolayı intikam alıyorlardı.
Kavimlerin Helâkı
36-Kâf
12-Onlardan önce Nuh kavmi, Ress halkı ve Semud
(kavmi) de yalanladı.
13-Ad, Firavun ve Lut'un kardeşleri,
14-Eyke halkı ve Tubba' kavmi de. Hepsi elçileri
yalanladı; böylece benim tehdidim (onların üzerine) hak oldu.
Habîb-i Neccar ve Şehir Halkı
13-Sen onlara, o şehir halkının örneğini ver;
hani oraya elçiler gelmişti.
14-Hani onlara iki (elçi) göndermiştik, fakat
ikisini yalanlamışlardı. Biz de (iki elçiyi) bir üçüncüyle güçlendirdik;
böylece dediler ki: Şüphesiz biz, size gönderilmiş elçileriz.
15-Dediler ki: “Siz, benzerimiz olan bir
beşerden başkası değilsiniz, Rahman (olan Allah) da herhangi bir şey indirmiş
değildir. Siz, yalnızca yalan söylüyorsunuz”.
16-Dediler ki: “Rabbimiz, gerçekten size
gönderilmiş elçiler olduğumuzu bilir”.
17-“Bizim üzerimizde de (sorumluluk ve görev
olarak) apaçık bir tebliğden başkası yoktur”.
18-Dediler ki: “Herhalde biz, sizlerden dolayı
uğursuzluğa uğradık. Eğer (bu söylediklerinize) bir son vermeyecek olursanız,
andolsun, sizi taşa tutacağız ve mutlaka bizden yana size acı bir azab
dokunacaktır”.
19-Dediler ki: “Uğursuzluğunuz, sizinledir. Size
öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız)? Hayır, siz ölçüyü taşıran bir
kavimsiniz”.
20-Şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak
geldi: “Ey kavmim, elçilere uyun” dedi.
21-“Sizden ücret istemeyenlere uyun, onlar
hidayet bulmuş kimselerdir”.
22-“Bana ne oluyor ki, beni yaratana kulluk
etmeyecekmişim? Siz O'na döndürüleceksiniz”.
23-“Ben, O'ndan başka ilahlar edinir miyim ki,
Rahman (olan Allah), bana bir zarar dileyecek olsa, ne onların şefaati bana bir
şeyle yarar sağlar, ne de onlar beni kurtarabilirler”.
24-“O durumda ise, gerçekten ben apaçık bir
sapıklık içinde olmuş olurum”.
25-“Şüphesiz ben Rabbinize iman ettim; işte beni
işitin”.
26-Ona: “Cennete gir” denildi. O da: “Keşke
benim kavmim de bir bilseydi” dedi.
27-“Rabbimin beni bağışladığını ve
ağırlananlardan kıldığını”.
28-Kendisinden sonra ise, kavminin üzerine
gökten bir ordu indirmedik; indirecek de değildik.
29-(Ancak onlara) Yalnızca bir tek çığlık
(yetti); anında sönüverdiler.
Kavimlerin Helâkı
40-Furkân
35-Andolsun, biz Musa'ya kitabı verdik ve onunla
birlikte kardeşi Harun'u yardımcı kıldık.
36-Böylece onlara: “Ayetlerimizi yalanlayan
kavme gidin” dedik; sonunda onları (Firavun ve çevresini) kökünden darmadağın
ettik.
37-Nuh'un kavmi de, elçileri yalanlandıklarında
onları suda boğduk ve insanlar için bir ayet kıldık. Biz zulmedenlere acıklı
bir azab hazırladık.
38-Ad'ı, Semud'u, Ress halkını ve bunlar
arasında birçok nesilleri (yok ettik).
39-Biz (onlardan) her birine örnekler verdik ve
her birini darmadağın edip mahvettik.
Meryem
43-Meryem
16-Kitap'ta Meryem'i de zikret. Hani o,
ailesinden ayrılıp doğu tarafında bir yere çekilmişti.
17-Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir
perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, ona düzgün bir
beşer kılığında görünmüştü.
18-Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir
perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, ona düzgün bir
beşer kılığında görünmüştü.
19-Demişti ki: 'Ben, yalnızca Rabbinden (gelen)
bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım).'
20-O: 'Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir?
Bana hiç bir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken'
dedi.
21-'İşte böyle' dedi. 'Rabbin, dedi ki: -Bu
benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve bizden bir rahmet kılmak için
(bu çocuk olacaktır).' Ve iş de olup bitmişti.
22-Böylelikle ona gebe kaldı, sonra onunla ıssız
bir yere çekildi.
23-Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına
sürükledi. Dedi ki: 'Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan silinip
unutulsaydım.'
24-Altından (bir ses) ona seslendi: 'Hüzne
kapılma, Rabbin senin alt (yan)ında bir ark kılmıştır.'
25-Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine
henüz oluşmuş-taze hurma dökülüversin.'
26-Artık, ye, iç ; gözün aydın olsun. Eğer
herhangi bir beşer görecek olursan, de ki: 'Ben Rahman (olan Allah) a oruç
adadım, bugün hiç kimseyle konuşmayacağım.'
27-Böylece onu taşıyarak kavmine geldi. Dediler
ki: 'Ey Meryem, sen gerçekten şaşırtıcı bir şey yaptın.'
28-'Ey Harun'un kız kardeşi, senin baban kötü
bir kişi değildi ve annen de azgın, utanmaz (bir kadın) değildi.'
29-Bunun üzerine ona (çocuğa) işaret etti.
Dediler ki: 'Henüz beşikte olan bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz?'
30-(İsa) Dedi ki: 'Şüphesiz ben Allah'ın
kuluyum. (Allah) Bana Kitabı verdi ve beni peygamber kıldı.'
31-'Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve
hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti.'
32-'Anneme itaati de. Ve beni mutsuz bir zorba
kılmadı.'
33-'Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün
ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de.'
Kavimlerin Helâkı
45-Hâkka
4-Semud ve Ad (toplulukları), kâria’yı yalan
saydılar.
5-Bu yüzden Semud (halkı), korkunç bir sesle
helak edildi.
6-Ad (halkın)a gelince; onlar da, uğultu yüklü,
azgın bir kasırga ile helak edildiler.
7-(Allah) Onu, yedi gece ve sekiz gün, aralıksız
üzerlerine musallat etti. Öyle ki, o kavmin, orada sanki içi kof hurma
kütükleriymiş gibi çarpılıp yere yıkıldığını görürsün.
8-Şimdi onlardan hiç arta kalan (bir şey)
görüyor musun?
9-Firavun (kavmi), ondan öncekiler ve yerle bir
olan şehirler (halkı da hep) o hata ile (tarih sahnesine) geldiler.
10-Böylece Rablerinin elçisine isyan ettiler. Bu
yüzden onları, şiddeti gittikçe artan bir yakalayışla yakaladı.
11-Gerçek şu ki, su taştığı zaman, o gemide biz
sizi taşıdık;
12-Öyle ki, onu sizlere bir ibret (hatırlatma ve
öğüt) kılalım. 'Gerçeği belleyip kavrayabilen' kullar onu belleyip-kavrasın.
Nûh Kavmi
54-Kamer
9-Kendilerinden önce Nuh kavmi de yalanlamıştı;
böylece kulumuz (Nuh)u yalanladılar ve: "Delidir" dediler. O 'baskı
altına alınıp engellenmişti.'
10-Sonunda Rabbine dua etti: "Gerçekten
ben, yenik düşmüş durumdayım. Artık Sen (bu kafir toplumdan) intikam al."
11-Biz de 'bardaktan boşanırcasına akan' bir su
ile göğün kapılarını açtık.
12-Yeri de 'coşkun kaynaklar' halinde
fışkırttık. Derken su, takdir edilmiş bir işe karşı (hükmümüzü gerçekleştirmek
üzere) birleşti.
13-Ve onu da tahtalar ve çiviler(le inşa edilmiş
gemi) üzerinde taşıdık;
14-Gözlerimiz önünde akıp-gitmekteydi. (Kendisi
ve getirdikleri) İnkâr edilmiş-nankörlük edilmiş olan (Nuh)a bir mükafaat olmak
üzere.
15-Andolsun, Biz bunu bir ayet olarak bıraktık.
Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?
Ad Kavmi
54-Kamer
18-Ad (kavmi) de yalanladı. Şu halde Benim azabım ve uyarmam nasılmış?
19-Biz, o uğursuz (felaket yüklü ve) sürekli bir günde üzerlerine 'kulakları
patlatan bir kasırga' gönderdik.
20-İnsanları söküp atıyordu; sanki onlar, kökünden sökülüp-kopmuş hurma
kütükleriymiş gibi.
21-Şu halde Benim azabım ve uyarmam nasılmış?
Semûd Kavmi
54-Kamer
23-Semud (kavmi) de uyarıları yalanladı.
24-Dediler ki: "Bizden biri olan bir beşere mi uyacağız? Bu durumda
gerçekten biz bir sapıklık (delalet) ve çılgınlık içinde kalmış oluruz."
25-"Zikr (vahy) içimizden ona mı bırakıldı? Hayır, o çok yalan
söyleyen, kendini beğenmiş bir şımarıktır."
26-Onlar yarın, kimin çok yalan söyleyen, kendini beğenmiş bir şımarık olduğunu
bilip-öğreneceklerdir.
27-Gerçek şu ki Biz, bir fitne (imtihan ve deneme konusu) olarak o dişi
deveyi kendilerine göndereniz. Şu halde sen onları gözleyip-bekle ve sabret.
28-"Ve onlara, suyun aralarında kesin olarak pay edildiğini haber ver.
Su alış sırası (kiminse, o) hazır bulunsun."
29-Derken arkadaşlarını çağırdılar, o da bıçağını kapıp 'hayvanı ayağından
biçip yere devirdi.'
30-Şu halde Benim azabım ve uyarmam nasılmış?
31-Çünkü Biz onların üzerine bir tek çığlık gönderdik. Böylece onlar,
ağıldaki çalı-çırpı olan kuru ot gibi oluverdiler.
Lût Kavmi
54-Kamer
33-Lut kavmi de uyarıları yalanladı.
34-Biz de onların üzerine taş yağdıran bir kasırga gönderdik. Yalnız Lut
ailesini (bu azabtan ayrı tuttuk;) onları seher vakti kurtardık;
35-Tarafımızdan bir nimet olarak. İşte Biz,
şükredenleri böyle ödüllendiririz.
36-Oysa andolsun, zorlu yakalamamıza karşı onları uyarmıştı. Fakat onlar, bu
uyarıları kuşkuyla karşılayıp-yalanlamakta direttiler.
37-Andolsun onlar, onun konuklarından da murad almak için baskı yaptılar.
Biz de onların gözlerini silip kör ettik. "İşte azabımı ve uyarmamı
tadın."
38-Andolsun onları bir sabah vakti erkenden, üzerlerinde kararını kılmış bir
azab yakalayıp-bastırıverdi.
Firavun
54-Kamer
41-Andolsun Firavun ailesi (ve çevresi ile kavmi)ne de uyarılar geldi.
42-Onlar Bizim ayetlerimizin tümünü yalanladılar. Biz de onları üstün ve
güçlü, kudretli olanın yakalayışıyla yakalayıverdik.
Kavimlerin Helâkı
55-Sâd
12-Onlardan önce Nuh kavmi, Ad ve kazıklar sahibi Firavun da yalanlamıştı.
13-Semud, Lut kavmi ile Eyke halkı da. İşte onlar (Allah'a karşı isyanda
birleşen ve güç toplayan) fırkalar(dı).
14-Hepsi de elçileri yalanladılar, böylece azabla-sonuçlandırmam (onlara)
hak oldu.
Dâvâcılar
55-Sâd
21-Sana o davacıların haberi geldi mi? Hani mihraba (Davud'un bulunduğu yere
girmek için) yüksek duvardan tırmanmışlardı.
22-Davud'a girdiklerinde, o, onlardan ürkmüştü; dediler ki: "Korkma,
iki davacıyız, birimiz diğerimize haksızlıkta bulundu. Şimdi sen aramızda hak
ile hükmet, kararında zulme sapma ve bizi doğru yolun ortasına yöneltip-ilet."
23-"Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek
koyunum var. Buna rağmen "Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat" dedi
ve bana, konuşmada üstün geldi."
24-(Davud) Dedi ki: "Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak)
istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip
katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip
salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır." Davud,
gerçekten bizim onu imtihan ettiğimizi sandı, böylece Rabbinden bağışlanma
diledi ve rüku ederek yere kapandı ve (bize gönülden) yönelip-döndü.
25-Böylece onu bağışladık. Şüphesiz onun Bizim katımızda gerçekten bir
yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır.
26-"Ey Davud, gerçek şu ki, Biz seni yeryüzünde bir halife kıldık.
Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek ve tutkulara (hevaya) uyma;
sonra seni Allah'ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah'ın yolundan sapanlara,
hesap gününü unutmalarından dolayı şiddetli bir azab vardır."
Yaratılış Kıssası
55-Sâd
71- Hani
Rabbin meleklere: 'Gerçekten ben, çamurdan bir beşer yaratacağım' demişti.
72-
'Onu bir biçime sokup, ona ruhumdan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye
kapanın.'
73-
Meleklerin hepsi topluca secde etti;
74-
Yalnız İblis hariç. O büyüklendi ve kafirlerden oldu.
75-
(Allah) Dedi ki: 'Ey İblis, ellerimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan
neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?'
76-
Dedi ki: 'Ben ondan daha hayırlıyım; sen beni ateşten yarattın, onu ise
çamurdan yarattın.'
77-
(Allah) Dedi ki: 'Öyleyse oradan (cennetten) çık, artık sen kovulmuş
bulunuyorsun.'
78-
'Ve şüphesiz, din (kıyametteki hesap) gününe kadar benim lanetim senin
üzerinedir.'
79-
Dedi ki: 'Rabbim, öyleyse onların dirilecekleri güne kadar bana süre tanı.'
80-
Dedi ki: 'O halde, süre tanınanlardansın.'
81- 'Bilinen
vaktin gününe kadar.'
82-
Dedi ki: 'Senin izzetin adına andolsun, ben, onların tümünü mutlaka kışkırtıp
azdıracağım.'
83-
'Ancak onlardan, muhlis olan kulların hariç.'
84-
(Allah) 'İşte bu haktır ve ben hakkı söylerim' dedi.
85-
'Andolsun, senden ve içlerinde sana tabi olacak olanlardan tümüyle cehennemi
dolduracağım.'
Âdem Kıssası
56-A’raf
11- Andolsun,
biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-şekil)
verdik, sonra meleklere: 'Adem'e secde edin' dedik. Onlar da İblis'in dışında
secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı.
12-
(Allah) Dedi: 'Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?' (İblis)
Dedi ki: 'Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan
yarattın.'
13-
(Allah:) 'Öyleyse oradan in, orada büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık.
Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin.'
14-
O da: '(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele.)' dedi.
15-
(Allah:) 'Sen gözlenip-ertelenenlerdensin'
dedi.
16-
Dedi ki: 'Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak)
için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım.'
17-
'Sonra muhakkak onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından
sokulacağım. Çoğunu şükredici bulmayacaksın.'
18-
(Allah) Dedi: 'Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun,
onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım.'4
19-
Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu
ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.
20-
Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için
onlara vesvese verdi ve dedi ki: 'Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması,
yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız
içindir.'
21- Ve:
'Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim' diye yemin de etti.
22-
Böylece onları aldatarak düşürdü. Ağacı tattıkları anda, ayıp yerleri
kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarından örtmeye başladılar.
(O zaman) Rableri kendilerine seslendi: 'Ben sizi bu ağaçtan menetmemiş miydim?
Ve şeytanın sizin gerçekten apaçık düşmanınız olduğunu söylememiş miydim?'
23-
Dediler ki: 'Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan ve
esirgemezsen, gerçekten hüsrana uğrayanlardan olacağız.'
24-
(Allah) Dedi ki: 'Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde belli bir
vakte kadar sizin için bir yerleşim ve meta (geçim) vardır.'
25-
Dedi ki: 'Orada yaşayacak, orada ölecek ve oradan çıkarılacaksınız.'
Cumartesi Halkı
56-A’raf
163-
Bir de onlara deniz kıyısındaki şehri(n uğradığı sonucu) sor. Hani onlar
cumartesi (yasağını çiğneyerek) haddi aşmışlardı. 'Cumartesi günü iş yapma
yasağına uyduklarında', balıkları onlara açıktan akın akın geliyor, 'cumartesi
günü iş yapma yasağına uymadıklarında' ise, gelmiyorlardı. İşte biz, fıska
sapmaları dolayısıyla onları böyle imtihan ediyorduk.
164-
Onlardan bir topluluk: 'Allah'ın helak etmek veya şiddetli bir azaba uğratmak
istediği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?' dediğinde 'Rabbinize karşı bir
özür için ve bir ihtimal sakınabilirler, diye' dediler.
165-
Kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında ise, biz de kötülükten sakındıranları
kurtardık. Zulmedenleri yaptıkları fısk dolayısıyla pek zorlu bir azab ile
yakaladık.
166-
Onlar, sakındırıldıkları 'şeyi yapmada ısrar edip başkaldırınca' onlara:
'Aşağılık maymunlar olunuz' dedik.
Kendisine
Âyetler Verilen Kişi
56-A’raf
175-
Onlara kendisine ayetlerimizi verdiğimiz kişinin haberini anlat. O, bundan
sıyrılıp-uzaklaşmış, şeytan onu
peşine takmıştı. O da sonunda azgınlardan olmuştu.
176-
Eğer biz dileseydik, onu bununla yükseltirdik. Ama o yere meyletti (veya yere
saplandı), hevasına uydu. Onun durumu, üstüne varsan dilini sarkıtıp soluyan,
kendi başına bıraksan dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte
ayetlerimizi yalanlayan topluluğun durumu böyledir. Artık gerçek haberi onlara
aktar. Ki düşünsünler.
Köpük Örneği
58-Ra’d
17- (Allah)
Gökten bir su indirdi de dereler kendi miktârınca çağlayıp aktı. Sel de yüze
vuran bir köpük yüklendi. Bir süs veyâ bir meta sağlamak için ateşte üzerine
yakıp-erittikleri şeyler
(madenler)de de bunun gibi bir köpük (artık) vardır. İşte Allah, hak ile bâtıla
böyle örnekler verir. Köpüğe gelince, o atılır gider, insanlara yarar
sağlayacak şey ise, yeryüzünde kalır. İşte Allah örnekleri böyle vermektedir.
Ashâb-ı Kehf
62-Kehf
9-
Sen, yoksa Kehf ve Rakim Ehlini bizim şaşılacak ayetlerimizden mi sandın?
10-
O gençler, mağaraya sığındıkları zaman, demişlerdi ki: 'Rabbimiz, katından bize
bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl).
11- Böylelikle
mağarada yıllar yılı kulaklarına vurduk (derin bir uyku verdik).
12-
Sonra iki gruptan hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap ettiğini
belirtmek için onları uyandırdık.
13-
Biz sana onların haberlerini bir gerçek (olay) olarak aktarıyoruz. Gerçekten
onlar Rablerine iman etmiş gençlerdi ve biz de onların hidayetlerini
arttırmıştık.
14-
Onların kalpleri üzerinde (sabrı ve kararlılığı) rabtetmiştik; (Krala karşı)
Kıyam ettiklerinde demişlerdi ki: 'Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbi'dir;
ilah olarak biz O'ndan başkasına kesinlikle tapmayız, (eğer tersini) söyleyecek
olursak, andolsun, gerçeğin dışına çıkarız.'
15-
'Bunlar, bizim kavmimiz; O'ndan başkasını ilahlar edindiler, onlara apaçık bir
delil getirmeleri gerekmez miydi? Öyleyse Allah'a karşı yalan uydurup iftira
edenden daha zalim kimdir?'
16-
(İçlerinden biri demişti ki:)'Madem ki siz onlardan ve Allah'tan başka
taptıklarından kopup-ayrıldınız, o
halde, (dağlara çekilip) mağaraya sığının da Rabbiniz size rahmetinden (bolca
bir miktarını) yaysın ve işinizden size bir yarar kolaylaştırsın.'
17-
(Onlara baktığında) Görürsün ki, güneş doğduğunda mağaralarına sağ yandan
yönelir, battığında onları sol yandan keser-geçerdi
ve onlar da onun (mağaranın) geniş boşluğundalardı. Bu, Allah'ın
ayetlerindendir. Allah, kime hidayet verirse, işte hidayet bulan odur, kimi
saptırırsa onun için asla doğru-yolu
gösterici bir veli bulamazsın.
18-
Sen onları uyanık sanırsın, oysa onlar (derin bir uykuda) uyuşmuşlardır. Biz
onları sağ yana ve sol yana çeviriyorduk. Köpekleri de iki kolunu uzatmış
yatıyordu. Onları görmüş olsaydın, geri dönüp onlardan kaçardın, onlardan içini
korku kaplardı.
19-
Böylece, aralarında bir sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik (uyandırdık).
İçlerinden bir sözcü dedi ki: 'Ne kadar kaldınız?' Dediler ki: 'Bir gün veya
günün bir (kaç saatlik) kısmı kadar kaldık.' Dediler ki: 'Ne kadar kaldığınızı
Rabbiniz daha iyi bilir; şimdi birinizi bu paranızla şehre gönderin de, hangi
yiyecek temizse baksın, size ondan bir rızık getirsin; ancak oldukça nazik
davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin.'
20-
'Çünkü ’durumunuzu bilip ele geçirirlerse’ sizi taşa tutarlar veya dinlerine
geri çevirirler; bu durumda ebedi olarak kurtuluş bulamazsınız.'
21- Böylece,
Allah'ın va'dinin hak olduğunu ve gerçekten kıyametin, kendisinde şüphe
bulunmadığını bilmeleri için (şehir halkına ve sonraki insanlara) onları
buldurmuş olduk. (Onları görenler) Kendi aralarında durumlarını
tartışıyorlardı, (bir kısmı) dedi ki: 'Onların üstüne bir bina inşa edin,
Rableri onları daha iyi bilir.' Onların işine galip gelen (sözleri geçen)ler
ise: 'Üstlerine mutlaka bir mescid yapmalıyız' dediler.
22-
(Sonra gelen nesiller) Diyecekler ki: 'Üç'tüler, onların dördüncüsü
köpekleridir.' Ve: 'Beştiler, onların altıncısı köpekleridir' diyecekler. (Bu,)
Bilinmeyene (gayba) taş atmaktır. 'Yedidirler, onların sekizincisi
köpekleridir' diyecekler. De ki: 'Rabbim, onların sayısını daha iyi bilir,
onları pek az (insan) dışında kimse bilemez.' Öyleyse onlar konusunda açıkta
olan bir tartışmadan başka tartışma ve haklarında bunlardan hiç kimseye bir şey
sorma.
25-
Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar ve dokuz (yıl) daha kattılar.
26-
De ki: 'Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybı
O'nundur. O, ne güzel görmekte ve ne güzel işitmektedir. O'nun dışında onların
bir velisi yoktur. Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz.'
İki Adam
62-Kehf
32-
Onlara iki adamın örneğini ver; onlardan birine iki üzüm bağı verdik ve ikisini
hurmalıklarla donattık, ikisinin arasında da ekinler bitirmiştik.
33-
İki bağ da yemişlerini vermiş, ondan (verim bakımından) hiç bir şeyi noksan
bırakmamış ve aralarında bir ırmak fışkırtmıştık.
34-
(İkisinden) Birinin başka ürün (veren yer)leri de vardı. Böylelikle onunla
konuşurken arkadaşına dedi ki: “Ben, mal bakımından senden daha zenginim, insan
sayısı bakımından da daha güçlüyüm.”
35-
Kendi nefsinin zalimi olarak (böylece) bağına girdi (ve): 'Bunun sonsuza kadar
kuruyup-yok olacağını sanmıyorum'
dedi.
36-
'Kıyamet-saati'nin kopacağını da
sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz bundan daha
hayırlı bir sonuç bulacağım.'
37-
Kendisiyle konuşmakta olan arkadaşı ona dedi ki: 'Seni topraktan, sonra bir
damla sudan yaratan, sonra da seni düzgün (eli ayağı tutan, gücü kuvveti
yerinde) bir adam kılan (Allah)ı inkar mı ettin?'
38-
'Fakat, O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam.'
39-
'Bağına girdiğin zaman, 'Maşaallah, Allah'tan başka kuvvet yoktur' demen
gerekmez miydi? Eğer beni mal ve çocuk bakımından senden daha az (güçte)
görüyorsan,'
40-
'Belki Rabbim senin bağından daha hayırlısını bana verir, (seninkinin) üstüne
gökten 'yakıp-yıkan bir afet'
gönderir de kaygan bir toprak kesiliverir.'
41- 'Veya
onun suyu dibe göçüverir de böylelikle onu arayıp-bulmaya kesinlikle güç yetiremezsin.'
42-
(Derken) Onun ürünleri (afetlerle) kuşatılıverdi. Artık o, uğrunda
harcadıklarına karşı avuçlarını (esefle) oğuşturuyordu. O (bağın) çardakları
yıkılmış durumdaydı, kendisi de şöyle diyordu: 'Keşke Rabbime hiç kimseyi ortak
koşmasaydım.'
43-
Allah'ın dışında ona yardım edecek bir topluluk yoktu, kendi kendine de yardım
edemedi.
Mûsa-Hızır
62-Kehf
60-
Hani Musa genç yardımcısına demişti: 'İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya
kadar gideceğim ya da uzun zamanlar geçireceğim.'
61- Böylece
ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca balıklarını unutuverdiler;
(balık) denizde bir akıntıya doğru (veya bir menfez bulup) kendi yolunu tuttu.
62-
(Varmaları gereken yere gelip) Geçtiklerinde (Musa) genç-yardımcısına dedi ki: 'Yemeğimizi getir bize, andolsun, bu
yaptığımız-yolculuktan gerçekten
yorulduk.'
63-
(Genç-yardımcısı) Dedi ki: 'Gördün
mü, kayaya sığındığımızda balığı unuttum. Onu hatırlamamı Şeytan'dan başkası
bana unutturmadı; o da şaşılacak tarzda denizde kendi yolunu tuttu.'
64-
(Musa) Dedi ki: 'Bizim de aradığımız buydu.' Böylelikle ikisi izleri üzerinde
geriye doğru gittiler.
65-
Derken, katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine
bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.
66-
Musa ona dedi ki: 'Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için
sana tabi olabilir miyim?'
67-
Dedi ki: 'Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç
yetiremezsin.'
68-
(Böyleyken) 'Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?'
69-
(Musa:) 'İnşaallah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın. Hiç bir işte sana
karşı gelmeyeceğim' dedi.
70-
Dedi ki: 'Eğer bana uyacak olursan, hiç bir şey hakkında bana soru sorma, ben
sana öğütle-anlatıp söz edinceye
kadar.'
71- Böylece
ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deliverdi.
(Musa) Dedi ki: 'İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun, sen şaşırtıcı
bir iş yaptın.'
72-
Dedi ki: 'Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç
yetiremeyeceğini sana söylemedim mi?'
73-
(Musa:) 'Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama ve bu işimden dolayı bana zorluk
çıkarma' dedi.
74-
Böylece ikisi (yine) yola koyuldular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o
hemen tutup onu öldürdü. (Musa) Dedi ki: 'Bir cana karşılık olmaksızın,
tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun, sen kötü bir iş yaptın.'
75-
Dedi ki: 'Gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç
yetiremeyeceğini sana söylemedim mi?'
76-
(Musa:) 'Bundan sonra sana bir şey soracak olursam, artık benimle arkadaşlık
etme. Benden yana bir özre ulaşmış olursun' dedi.
77-
(Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler,
fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya
yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki: 'Eğer
isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin.'
78-
Dedi ki: 'İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız. Sana, üzerinde
sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim.
79-
'Gemi, denizde çalışan yoksullarındı, onu kusurlu yapmak istedim, (çünkü)
ilerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı.'
80-
'Çocuğa gelince, anne ve babası mü'min kimselerdi. Bundan dolayı, onun
kendilerine azgınlık ve inkâr zorunu kullanmasından endişe edip-korktuk.'
81- Böylece,
onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet
bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik.'
82-
'Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğundu, altında onlara ait bir define vardı;
babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler ve
kendi definelerini çıkarsınlar; (bu,) Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben,
kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım. İşte, senin sabır göstermeye güç
yetiremediğin şeylerin yorumu.'
Zülkarneyn
62-Kehf
83-
Sana (Ey Muhammed,) Zu'l-Karneyn
hakkında sorarlar. De ki: 'Size, ondan 'öğüt ve hatırlatma olarak' (bazı bilgiler)
vereceğim.
84-
Gerçekten, biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik ve ona her şeyden
bir yol (sebep) verdik.
85-
O da, bir yol tuttu.
86-
Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede
batmakta buldu, yanında bir kavim gördü. Dedik ki: 'Ey Zu'l-Karneyn, (istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde
güzelliği (geçerli ilke) edinirsin.'
87-
Dedi ki: 'Kim zulmederse biz onu azablandıracağız, sonra Rabbine döndürülür, O
da onu görülmemiş bir azabla azablandırır.'
88-
Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa, onun için güzel bir karşılık
vardır. Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz.'
89-
Sonra (yine) bir yol tuttu.
90-
Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı ve onu (güneşi), kendileri için bir
siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmakta iken buldu.
91- İşte
böyle, onun yanında 'özü kapsayan bilgi olduğunu' (veya yanında olup-biten her şeyi) biz (ilmimizle)
büsbütün kuşatmıştık.
92-
Sonra bir yol (daha) tuttu.
93-
İki seddin arasına kadar ulaştı, onların (sedlerin) önünde hemen hemen hiç bir
sözü kavramayan bir kavim buldu.
94-
Dediler ki: 'Ey Zu'l-Karneyn,
gerçekten Ye'cuc ve Me'cuc, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar, bizimle onlar
arasında bir sed inşa etmen için sana vergi verelim mi?'
95-
Dedi ki: 'Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı (güç,
nimet ve imkan), daha hayırlıdır. Madem öyle, bana (insani) güçle yardım edin
de, sizinle onlar arasında sapasağlam bir engel kılayım.'
96-
'Bana demir kütleleri getirin', iki dağın arası eşit düzeye gelince,
'Körükleyin' dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar (bu işi yaptı, sonra:)
dedi ki: 'Bana getirin, üzerine eritilmiş bakır dökeyim.'
97-
Böylelikle, ne onu aşabildiler, ne onu delmeye güç yetirebildiler.
98-
Dedi ki: 'Bu benim Rabbimden bir rahmettir. Rabbimin va'di geldiği zaman, O,
bunu dümdüz eder; Rabbimin va'di haktır.'
Kavimlerin
Helâkı
65-İbrâhim
9-
Sizden öncekilerin, Nuh kavminin, Ad ve Semud ile onlardan sonra gelenlerin
haberi size gelmedi mi? Ki onları, Allah'tan başkası bilmez. Elçileri onlara
apaçık delillerle gelmişlerdi de, ellerini ağızlarına götürüp (öfkelerinden
ısırdılar) ve dediler ki: 'Tartışmasız, biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz
şeyleri inkâr ettik ve bizi kendisine çağırdığınız şeyden de gerçekten kuşku verici
bir tereddüt içindeyiz.'
10-
Resulleri dedi ki: 'Allah hakkında mı şüphe (ediyorsunuz)? O, gökleri ve yeri
yaratandır; O, sizi, günahlarınızı bağışlamak için davet ediyor ve sizi adı
konulmuş bir süreye kadar erteliyor.' Dediler ki: 'Siz, benzerimiz olan birer
beşerden başkası değilsiniz. Siz bizi, babalarımızın taptıklarından çevirip-engellemek istiyorsunuz, öyleyse bize
apaçık bir delil getirin.'
11- Resulleri
onlara dediler ki: 'Doğrusu biz, sizin gibi yalnızca bir beşeriz, ancak Allah
kullarından dilediğine lütufta bulunur. Allah'ın izni olmaksızın size bir delil
getirmemiz bizim için olacak şey değildir. Mü'minler, ancak Allah'a tevekkül
etmelidirler.'
12-
'Bize ne oluyor ki, Allah'a tevekkül etmeyelim? Bize doğru yolları O
göstermiştir. Ve elbette bize verdiğiniz eziyetelere sabredeceğiz. Tevekkül
edenler Allah'a tevekkül etmelidirler.'
13-
İnkâr edenler, resullerine dediler ki: 'Muhakkak (ya) sizi toprağımızdan
süreceğiz veya dinimize geri döneceksiniz.' Böylelikle Rableri kendilerine
vahyetti ki: 'Şüphesiz biz, zulmedenleri helak edeceğiz.
14-
'Ve onlardan sonra sizi o arza mutlaka yerleştireceğiz. İşte bu, makamımdan
korkana ve tehdidimden korkana ait (bir ayrıcalıktır).'
15-
(Peygamberler) Fetih istediler, (sonunda) her zorba inatçı bozguna uğrayıp -yok oldu- gitti.
İki Arkadaş
66-Sâffât
50-
Böyleyken, kimi kimine yönelmiş olarak, birbirlerine soruyorlar:
51- Bir
sözcü der ki: 'Benim bir yakınım vardı.'
52-
'Derdi ki: Sen de gerçekten (dirilişi) doğrulayanlardan mısın?'
53-
'Bizler öldüğümüz, toprak ve kemikler olduğumuzda mı, gerçekten biz mi (yeniden
diriltilip sonra da) sorguya çekilecekmişiz?'
54-
(Konuşan yanındakilere) Der ki: 'Sizler (onun şimdi ne durumda olduğunu)
biliyor musunuz?'
55-
Derken, bakıverdi, onu 'çılgınca yanan ateşin' tam ortasında gördü.
56-
Dedi ki: 'Andolsun Allah'a, neredeyse beni de (şu bulunduğun yere)
düşürecektin.'
57-
'Eğer Rabbimin nimeti olmasaydı, muhakkak ben de (azab yerine getirilip) hazır
bulundurulanlardan olacaktım.
58-
'Nasıl, biz ölecek olanlar değil miymişiz?'
59-
'Yalnızca birinci ölümümüzden başka (öyle mi)? Ve biz azaba uğratılacak olanlar
değil miymişiz?'
60-
Şüphesiz, bu, asıl büyük 'kurtuluş ve mutluluğun' ta kendisidir.
61- Böylece
çalışanlar da bunun bir benzeri için çalışmalıdır.
Nûh
66-Sâffât
75-
Andolsun, Nuh bize (dua edip) seslenmişti de, ne güzel icabet etmiştik.
76-
Onu ve ailesini, o büyük üzüntüden kurtarmıştık.
77-
Ve onun zürriyetini, (dünyada) onları da baki kıldık.
78-
Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.
79-
Alemler içinde selam olsun Nuh’a.
80-
Gerçekten biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.
81- Şüphesiz
o, bizim mü’min olan kullarımızdandı.
82-
Sonra diğerlerini suda boğduk.
Mûsa-Hârûn
66-Sâffât
114-
Andolsun, biz Musa’ya ve Harun’a lütufta bulunduk.
115-
Onları ve kavimlerini o büyük üzüntüden kurtardık.
116-
Onlara yardım ettik, böylece üstün gelenler oldular.
117-
Ve ikisine anlatımı-açık kitabı
verdik.
118-
Onları dosdoğru yola yöneltip-ilettik.
119-
Sonra gelenler arasında da ikisine (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.
120-
Musa’ya ve Harun’a selam olsun.
121-
Şüphesiz biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.
122-
Şüphesiz ikisi, bizim mü’min olan kullarımızdandılar.
Lût
66-Sâffât
133-
Gerçekten Lût da gönderilmiş (elçi)lerdendi.
134-
Hani biz onu ve ailesini topluca kurtarmıştık.
135-
Geride bırakılanlar arasında bir yaşlı kadın dışında.
136-
Sonra geride kalanları yerle bir ettik.
Kârun
67-Kasas
76-
Gerçek şu ki, Karun, Musa'nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz,
ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarları, birlikte (taşımaya) davranan
güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki: 'Şımararak
sevinme, çünkü Allah şımararak sevince kapılanları sevmez.'
77-
'Allah'ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi payını
(nasibini) unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun ve
yeryüzünde bozgunculuk arama. Çünkü Allah bozgunculuk yapanları sevmez.'
78-
Dedi ki: 'Bu, bende olan bir bilgi dolayısıyla bana verilmiştir.' Bilmez mi, ki
gerçekten Allah, kendisinden önceki nesillerden kuvvet bakımından kendisinden
daha güçlü ve insan-sayısı
bakımından daha çok olan kimseleri yıkıma uğratmıştır. Suçlu-günahkarlardan kendi günahları
sorulmaz.
79-
Böylelikle kendi ihtişamlı-süsü
içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını istemekte olanlar: 'Ah keşke,
Karun'a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük birPAY sahibidir' dediler.
80-
Kendilerine ilim verilenler ise: 'Yazıklar olsun size, Allah'ın sevabı, iman
eden ve salih amellerde bulunan kimse için daha hayırlıdır; buna da
sabredenlerden başkası kavuşturulmaz' dediler.
81- Sonunda
onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Böylece Allah'a karşı ona yardım
edecek bir topluluğu olmadı. Ve o, kendi kendine yardım edebileceklerden de
değildi.
82-
Dün, onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında: 'Vay, demek ki Allah,
kullarından dilediğinin rızkını genişletip-yaymakta
ve kısıp-daraltmaktadır. Eğer Allah,
bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz batırırdı. Vay, demek gerçekten
inkârcılar felah bulamaz' demeye başladılar.
Âdem’e Secde
68-İsrâ
61- Hani,
meleklere: 'Adem'e secde edin' demiştik. İblis'in dışında (hepsi) secde
etmişlerdi. Demişti ki: 'Bir çamur olarak yarattığın kimseye ben secde eder
miyim?'
62-
Demişti ki: 'Şu bana karşı yücelttiğine bir bak; andolsun, eğer bana kıyamet
gününe kadar süre tanırsan, onun soyunu -pek
az dışında- kuşkusuz kendime bağlı
kılacağım.
63-
Demişti ki: 'Git, onlardan kim sana uyarsa (uysun), şüphesiz sizin cezanız
cehennemdir; eksiksiz bir ceza.'
64-
'Onlardan güç yetirdiklerini sesinle sarsıntıya uğrat, atlıların ve yayalarınla
onların üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve
onlara çeşitli vaadlerde bulun.' Şeytan, onlara aldatmadan başka bir şey
vadetmez.
65-
'Benim kullarım; senin onlar üzerinde hiç bir zorlayıcı gücün (hakimiyetin)
yoktur.' Vekil olarak Rabbin yeter.
İblis
72-Hicr
28-
Hani Rabbin meleklere demişti: 'Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir
balçıktan bir beşer yaratacağım.'
29-
'Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üflediğimde hemen ona secde ederek
(yere) kapanın.'
30-
Böylece meleklerin tümü, topluca secde etti.
31- Ancak
İblis, secde edenlerle birlikte olmaktan kaçınıp-dayattı.
32-
Dedi ki: 'Ey İblis, sana ne oluyor, secde edenlerle birlikte olmadın?'
33-
Dedi ki: 'Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın beşere
secde etmek için var değilim.'
34-
Dedi ki: 'Öyleyse ondan (cennetten) çık, çünkü sen kovulmuş-bulunmaktasın.'
35-
'Ve şüphesiz, din gününe kadar lanet senin üzerinedir.'
36-
Dedi ki: 'Rabbim, öyleyse onların dirileceği güne kadar bana süre tanı.'
37-
Dedi ki: 'Öyleyse, sen (kendisine) süre tanınanlardansın.'
38-
'Bilinen günün vaktine kadar.'
39-
Dedi ki: 'Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde
onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım.'
40-
'Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.'
41- (Allah)
Dedi ki: 'İşte bu, bana göre dosdoğru yoldur.'
42-
'Şüphesiz, kışkırtılıp-saptırılmışlardan
sana uyanlar dışında, senin benim kullarım üzerinde zorlayıcı hiç bir gücün
yoktur.'
Eyke Halkı
72-Hicr
77-
Elbette, bunda iman edenler için gerçekten ayetler vardır.
78-
Eyke halkı da gerçekten zalim-kimselerdi.
Hicr Halkı
72-Hicr
80-
Andolsun, Hicr halkı da gönderilen(elçi)leri yalanlamışlardı.
81- Onlara
ayetlerimizi vermiştik de ondan yüz çevirmişlerdi.
82-
Dağlardan güvenli evler yontuyorlardı.
83-
Derken, sabah vaktine girdiklerinde, onları o dayanılmaz-çığlık yakalayıverdi.
84-
Buna rağmen kazandıkları şeyler, (uğrayacakları sondan kurtulmak için) onlara
yetmedi.
Nebiler
73-En-âm
83-
Bu, İbrahim'e, kavmine karşı verdiğimiz delilimizdir. Biz, dilediğimizi
derecelerle yükseltiriz. Şüphesiz senin Rabbin, hüküm ve hikmet sahibidir,
bilendir.
84-
Ve ona İshak'ı ve Yakub'u armağan ettik, hepsini hidayete eriştirdik; bundan
önce de Nuh'u ve onun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı
ve Harun'u hidayete ulaştırdık. Biz, iyilik yapanları işte böyle
ödüllendiririz.
85-
Zekeriya'yı, Yahya'yı, İsa'yı ve İlyas'ı da (hidayete eriştirdik.) Onların
hepsi salihlerdendir.
86-
İsmail'i, Elyasa'yı, Yunus'u ve Lut'u da (hidayete eriştirdik). Onların hepsini
alemlere üstün kıldık.
87-
Babalarından, soylarından ve kardeşlerinden, kimini (bunlara kattık); onları da
seçtik ve dosdoğru yola yöneltip-ilettik.
88-
Bu, Allah'ın hidayetidir; kullarından dilediğini bununla hidayete erdirir.
Onlar da şirk koşsalardı, elbette bütün yapıp-ettikleri 'onlar adına' boşa çıkmış olurdu.
89-
Bunlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiklerimizdir. Eğer
bunları tanımayıp-küfre
sapıyorlarsa, andolsun, biz buna (karşı) inkâra sapmayan bir topluluğu vekil kılmışızdır.
90-
İşte Allah'ın hidayet verdikleri bunlardır; öyleyse sen de onların bu
hidayetlerine uy. De ki: 'Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. O (Kur’ân),
alemlere bir 'öğüt ve hatırlatmadan' başkası değildir.'
İki Adam Örneği
74-Nâhl
75-
Allah, (kendisine ortak koştuğunuz ilahlar konusunda) hiç bir şeye gücü
yetmeyen ve başkasının mülkünde olan ile, tarafımızdan kendisine güzel bir
rızık verdiğimiz, böylelikle ondan gizli ve açık infak eden kimseyi örnek
olarak gösterdi; bunlar hiç eşit olur mu? Hamd Allah'ındır; fakat onların çoğu
bilmezler.
76-
Allah şu örneği verdi: İki kişi; bunlardan birisi dilsiz, hiç bir şeye gücü
yetmez ve her şeyiyle efendisinin üstünde (bir yük), o, onu hangi yöne gönderse
bir hayır getirmez; şimdi bu, adaletle emreden ve dosdoğru yol üzerinde
bulunanla eşit olabilir mi?
Kent Örneği
74-Nâhl
112-
Allah bir şehri örnek verdi: (Halkı) Güvenlik ve huzur içindeydi, rızkı her
yerden bol bol gelmekteydi; fakat Allah'ın nimetlerine nankörlük etti, böylece
Allah yaptıklarına karşılık olarak, ona açlık ve korku elbisesini tattırdı.
113-
Andolsun, onlara kendi içlerinden bir elçi gelmişti, fakat onu yalanladılar;
böylece zulümlerine devam etmektelerken azab onları yakalayıverdi.
Sebe’ Halkı
76-Sebe’
15-
Andolsun, Sebe' (halkı)nın oturduğu yerlerde de bir ayet vardır. (Evleri)
Sağdan ve soldan iki bahçeliydi. (Onlara demiştik ki:) 'Rabbinizin rızkından
yiyin ve O'na şükredin. Güzel bir şehir ve bağışlayan bir Rabb(iniz var).'
16-
Ancak onlar yüz çevirdiler, böylece biz de onlara Arim selini gönderdik. Ve
onların iki bahçesini, buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde az bir şey de sedir
ağacı olan iki bahçeye dönüştürdük.
17-
Böylelikle nankörlük etmeleri dolayısıyla onları cezalandırdık. Biz (nimete)
nankörlük edenden başkasını cezalandırır mıyız?
18-
Kendileriyle, içlerinde bereketler kıldığımız memleketler arasında (biri
diğerinden) görünebilen şehirler var ettik ve orada yürüme (imkanlarını) takdir
ettik: 'Oralarda geceleri ve gündüzleri güvenlik içinde gezip dolaşın' (dedik).
19-
Onlar ise: 'Rabbimiz, seferlerimizin arasını aç (şehirlerimiz birbirine çok
yakındır) dediler ve kendi nefislerine zulmetmiş oldular. Böylece onları
efsaneler(e konu olan bir halk) kıldık ve onları darmadağın edip dağıttık.
Şüphesiz bunda, çok sabreden ve çok şükreden herkes için gerçekten ayetler
vardır.
İnkârcılar
76-Sebe’
31- İnkâr
edenler dedi ki: 'Biz kesin olarak, ne bu Kur’ân'a inanırız, ne ondan önceki
(indirile)ne.' Sen o zulmedenleri, Rableri huzurunda tutuklanmış olarak görsen;
sözü (suçlamaları) birbirlerine karşı evirip-çevirir (birbirlerine yöneltirler). Za'fa uğratılan
(müstaz'af)lar, büyüklük taslayanlara derler ki: 'Eğer sizler olmasaydınız,
gerçekten bizler mü'min (kimse)ler olurduk.'
32-
Büyüklük taslayanlar, za'fa uğratılan (müstaz'af)lara dediler ki: 'Size hidayet
geldikten sonra, sizi biz mi ondan alıkoyduk? Hayır, siz (zaten) suçlu-günahkarlardınız.'
33-
Za'fa uğratılanlar da büyüklük taslayanlara: 'Hayır, siz gece ve gündüz hileli
düzenler (kurup) bizim Allah'ı inkar etmemizi ve O'na eşler koşmamızı bize
emrediyordunuz' dediler. Azabı gördüklerinde pişmanlıklarını saklarlar; biz de
inkâr edenlerin boyunlarına halkalar geçirdik. Onlar, yaptıklarından başkasıyla
mı cezalandırılacaklardı?
İki Adam Örneği
77-Zümer
29-
Allah (ortak koşanlar için) bir örnek verdi: Kendisi hakkında uyumsuz ve
geçimsiz bulunan, sahipleri de çok ortaklı olan (köle) bir adam ile yalnızca
bir kişiye teslim olmuş bir adam. Bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd,
Allah'ındır. Hayır onların çoğu bilmiyorlar.
Îmânını Gizleyen Adam
78-Mü’min
28-
Firavun ailesinden imanını gizlemekte olan mü'min bir adam dedi ki: 'Siz, benim
Rabbim Allah'tır diyen bir adamı mı öldürüyorusunuz? Oysa o, size Rabbinizden
apaçık belgelerle gelmiş bulunuyor. Buna rağmen o eğer bir yalancı ise yalanı
kendi aleyhinedir; ve eğer doğru sözlü ise, (o zaman da) size va'dettiklerinin
bir kısmı size isabet eder. Şüphesiz Allah ölçüyü taşıran, çok yalan söyleyen
kimseyi hidayete erdirmez.'
29-
'Ey Kavmim, bugün mülk sizindir, yeryüzünde hüküm sahibi kimselersiniz. Fakat
bize Allah’tan dayanılmaz bir azab gelecek olursa bize kim yardım edecek?'
Firavun dedi ki: 'Ben, size yalnızca gördüğümü (kendi görüşümü) gösteriyorum ve
ben sizi doğru yoldan da başkasına yöneltmiyorum.'
30-
İman eden (adam) dedi ki: 'Ey Kavmim, ben o fırkaların gününe benzer (bir günün
felaketine uğrarsınız) diye korkuyorum.'
31- 'Nuh
kavmi, Ad, Semud ve onlardan sonra gelenlerin durumuna benzer (bir gün). Allah,
kullar için zulüm istemez.'
32-
'Ve ey kavmim, doğrusu ben sizin için o feryat (edeceğiniz kıyamet) gününden
korkuyorum.'
33-
'Arkanızı dönüp kaçacağınız gün; sizi Allah'tan koruyacak kimse yoktur. Allah,
kimi saptırırsa artık onu doğruya yöneltecek kimse bulunmaz.'
34-
'Andolsun, daha önce Yusuf da size apaçık belgeler getirmişti. O zaman size
getirdikleri hakkında kuşkuya kapılıp durmuştunuz. Sonunda o, vefat edince,
demiştiniz ki; 'Allah, ondan sonra kesin olarak bir elçi göndermez.' İşte Allah
ölçüyü taşıran, şüpheci kimseyi böyle saptırır.'
35-
'Ki onlar, Allah'ın ayetleri konusunda kendilerine gelmiş bir delil
bulunmaksızın mücadele edip dururlar. (Bu,) Allah katında da, iman edenler
katında da büyük bir öfke (sebebi)dir. İşte Allah her mütekebbir zorbanın
kalbini böyle mühürler.'
36-
Firavun (alayla) dedi ki: 'Ey Haman, bana yüksek bir kule bina et; belki o
yollara ulaşabilirim,'
37-
'Göklerin yollarına. Böylelikle Musa'nın ilahına çıkabilirim. Çünkü ben, onun
yalancı olduğunu sanıyorum.' İşte Firavun'a, kötü ameli böyle çekici kılındı ve
yoldan alıkonuldu. Firavun'un hileli-düzeni,
'yıkım ve kayıpta' olmaktan başka (bir şey) olmadı.
38-
İman eden (adam) dedi ki: 'Ey Kavmim, siz bana tabi olun, ben sizi doğru yola
iletip-yönelteyim.'
39-
'Ey kavmim, gerçekten bu dünya hayatı, yalnızca bir meta (kısa süreli bir
yararlanma)dır. Şüphesiz ahiret, (asıl) karar kılınan yurt odur.'
40-
'Kim bir kötülük işlerse, kendi mislinden başkasıyla ceza görmez; kim de -erkek olsun, dişi olsun- bir mü'min olarak salih bir amelde
bulunursa, işte onlar, içinde hesapsız olarak rızıklandırılmak üzere cennete
girerler.'
41- 'Ey
kavmim, ne oluyor ki ben sizi kurtuluşa çağırıyorken, siz beni ateşe
çağırıyorsunuz.'
42-
'Siz beni Allah'a (karşı) inkâr etmeye ve hakkında bilgim olmayan şeyleri O'na
şirk koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, üstün ve güçlü olan, bağışlayan
(Allah')a çağırıyorum.
43-
'İmkanı yok; gerçekten beni kendisine çağırmakta olduğunuz şeyin, dünyada da,
ahirette de çağrıda bulunma (yetkisi, gücü, değeri ve bağışlama)sı yoktur.
Şüphesiz, bizim dönüşümüz Allah'adır. Ölçüyü taşıranlar, onlar ateşin
halkıdırlar.'
44-
'İşte size söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız. Ben de işimi Allah'a
bırakıyorum. Şüphesiz Allah, kulları pek iyi görendir.'
45-
Sonunda Allah, onların kurdukları hileli-düzenlerinin
kötülüklerinden onu korudu ve Firavun'un çevresini de azabın en kötüsü
kuşatıverdi.
46-
Ateş; sabah akşam, ona sunulurlar. Kıyamet-saatinin
kopacağı gün: 'Firavun çevresini, azabın en şiddetli olanına sokun' (denecek).
Cehennem Halkı
78-Mü’min
47-
Ateşin içinde, iddialar öne sürüp karşılıklı tartışırlarken zayıf olanlar,
büyüklenen (müstekbir)lere derler ki: 'Gerçekten biz, size uymuş (teb'anız)
olan kimselerdik. Şimdi siz, ateşten bir parçasını olsun, bizden
uzaklaştırabilir misiniz?
48-
Büyüklenen (müstekbir)ler derler ki: 'Biz hepimiz (ateşin) içindeyiz; gerçekten
Allah, kullar arasında hüküm verdi (artık).'
49-
Ateşin içinde olanlar, cehennem bekçilerine dediler ki: 'Rabbinize dua edin;
azabtan bir günü (olsun) bize hafifletsin.'
50-
(Bekçiler:) 'Size kendi Resulleriniz açık belgelerle gelmez miydi?' dediler.
Onlar: 'Evet' dediler. (Bekçiler:) 'Şu halde siz dua edin' dediler. Oysa
kafirlerin duası, çıkmazda olmaktan başkası değildir.
Meryem
79-Enbiyâ
91- İffetini
koruyan (Meryem); ona kendi ruhumuzdan üfledik, onu ve çocuğunu insanlığa bir
ayet kıldık.
Yecüc-Mecüc
79-Enbiyâ
96-
Yecuc ve Mecuc (un sedleri) açıldığında, onlar her bir tepeden akın ederler;
97-
Gerçek olan va'd yaklaşmıştır, işte o zaman, inkâr edenlerin gözleri
yuvalarından fırlayacak: 'Eyvahlar bize, biz bundan tam bir gaflet içindeydik,
hayır, bizler zalim kimselerdik' (diyecekler).
Elçi
80-Mü’minûn
32-
Onlara da kendi içlerinden: 'Allah'a ibadet edin. O'nun dışında sizin başka
ilahınız yoktur, yine de sakınmayacak mısınız?' (desin) diye içlerinden bir
elçi gönderdik.
33-
Kendi kavminden, inkâr edip ahirete kavuşmayı yalanlayan ve kendilerine, dünya
hayatında refah verdiğimiz önde gelenler dedi ki: 'Bu, sizin benzeriniz olan
bir beşerden başkası değildir, kendisi de sizin yediklerinizden yemekte ve
içtiklerinizden içmektedir.'
34-
'Eğer benzeriniz olan bir beşere boyun eğecek olursanız, andolsun, gerçekten
hüsrana uğrayanlar olursunuz.'
35-
'O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden
diriltilip) çıkarılacağınızı mı va'dediyor?'
36-
'Heyhat, size va'dedilen şeye heyhat...'
37-
'O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan
ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.'
38-
'O ise, yalnızca bir adam (insan)dır, Allah'a karşı yalan uydurmaktadır, bizler
de ona inanacak değiliz.'
39-
(Peygamber) Dedi ki: 'Rabbim, beni yalanlamalarına karşı bana yardım et.'
40-
(Allah) Dedi ki: 'Az bir süre (bekle), onlar gerçekten pişman olacaklar.'
41- Derken,
hak (ettikleri cezaya karşılık) olmak üzere, o korkunç çığlık onları yakalayıverdi.
Böylece onları bir süprüntü kılıverdik. Zulmeden kavim için yıkım olsun.
Ad ve Semud’un Helâkı
81-Fussilet
13-
Bu durumda eğer yüz çevirirlerse, artık de ki: 'Ben sizi, Ad ve Semud
(kavimlerinin) yıldırımına benzer bir yıldırımla uyardım.'
14-
Onlara 'Yalnızca Allah'a kulluk edin' diye önlerinden ve arkalarından elçiler
gelince, dediler ki: 'Eğer dileseydi Rabbimiz melekler indirirdi. Bundan dolayı
biz, kendisiyle gönderildiğiniz şeyi inkâr edicileriz.”
15-
Ad (kavmin)e gelince; onlar yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve dediler ki:
'Kuvvet bakımından bizden daha üstünü kimmiş?' Onlar, gerçekten kendilerini
yaratan Allah'ı görmediler mi? O, kuvvet bakımından kendilerinden daha
üstündür. Oysa onlar, bizim ayetlerimizi (bilerek) inkar ediyorlardı.
16-
Böylece biz de onlara dünya hayatında aşağılanma azabını taddırmak için, o
uğursuz (felaketler yüklü) günlerde üzerlerine 'kulakları patlatan bir kasırga'
gönderdik. Ahiret azabı daha (büyük) bir aşağılanmadır. Ve onlara yardım
edilmeyecektir.
17-
Semud'a gelince; Biz onlara doğru yolu gösterdik, fakat onlar körlüğü hidayete
tercih ettiler. Böylece kazandıkları şeyler yüzünden onları alçaltıcı azabın
yıldırımı yakalayıverdi.
18-
İman edenleri ve sakınanları ise kurtardık.
Tubba Kavmi
84-Duhân
37-
Onlar mı hayırlı, yoksa Tübba' kavmi ve onlardan öncekiler mi? Biz onları
yıkıma uğrattık. Çünkü onlar, suçlu-günahkardı.
Ahkâf Kavmi
86-Ahkâf
21- Ad'ın
kardeşini hatırla; onun önünden ve ardından nice uyarıcılar gelip geçmişti;
hani o, Ahkaf'taki kavmini: 'Allah'tan başkasına kulluk etmeyin, gerçekten ben,
sizin için büyük bir günün azabından korkarım' diye uyarmıştı.
22-
Dediler ki: 'Sen, bizi ilahlarımızdan çevirmek için mi bize geldin? Şu halde
eğer doğru söylüyorsan, tehdit ettiğin şeyi, bize getir.'
23-
Dedi ki: 'İlim ancak Allah katındadır. Ben size gönderildiğim şeyi tebliğ
ediyorum; ancak sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.'
24-
Derken, onu (azabı) vadilerine doğru yönelerek gelen bir bulut şeklinde
gördükleri zaman, 'Bu bize yağmur yağdıracak bir buluttur' dediler. Hayır, o
kendisi için acele ettiğiniz şeydir. Bir rüzgar; onda acı bir azab vardır.
25-
Rabbinin emriyle her şeyi yerle bir eder. Böylece meskenlerinden başka, hiç bir
şey(leri) görünemez duruma düştüler. İşte biz suçlu-günahkar bir kavmi böyle cezalandırırız.
26-
Andolsun, onları sizleri kendisinde yerleşik kılmadığımız yerlerde (size
vermediğimiz güç ve iktidar imkanlarıyla) yerleşik kıldık ve onlara işitme,
görme (duygularını) ve gönüller verdik. Ancak ne işitme, ne görme (duyuları) ve
ne gönülleri kendilerine herhangi bir şey sağlamadı. Çünkü onlar, Allah'ın
ayetlerini inkar ediyorlardı. Alay konusu edindikleri şey, onları sarıp-kuşattı.
Cinler
86-Ahkâf
29-
Hani cinlerden birkaçını, Kur’ân dinlemek üzere sana yöneltmiştik. Böylece onun
huzuruna geldikleri zaman, dediler ki: 'Kulak verin;' sonra bitirilince kendi
kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler.
30-
Dediler ki: 'Ey kavmimiz, gerçekten biz, Musa'dan sonra indirilen, kendinden
öncekileri doğrulayan bir kitap dinledik; hakka ve doğru yola yöneltip-iletmektedir.'
31- 'Ey
kavmimiz, Allah'a davet edene icabet edin ve O’na iman edin; günahlarınızdan
bir kısmını bağışlasın ve sizi acı bir azabtan korusun.'
32-
'Kim Allah'a davet edene icabet etmezse, artık o, yeryüzünde (Allah'ı) aciz
bırakacak değildir ve onun O'ndan başka velileri yoktur. İşte onlar, apaçık bir
sapıklık içindedirler.'
Ad Kavmi
87-Zâriyât
41- Ad
(kavmin)de de (ayetler vardır). Hani onların üzerine köklerini kesen (akim) bir
rüzgar gönderdik.
42-
Üzerinden geçtiği hiç bir şeyi bırakmıyor, mutlaka çürütüp-kül gibi dağıtıyordu.
Semûd Kavmi
87-Zâriyât
43-
Semud (kavmin)de de (ayetler vardır). Hani onlara: 'Belli bir süreye kadar
yararlanın' denmişti.
44-
Ancak Rablerinin emrine baş kaldırdılar; böylece bakıp-dururlarken, onları yıldırım çarpıp-yakaladı.
45-
Artık ne ayağa kalkmaya güç yetirebildiler, ne yardım bulabildiler.
Nûh Kavmi
87-Zâriyât
46-
Bundan önce Nuh kavmini de (yıkıma uğrattık). Çünkü onlar da fasık bir kavim
idi.
89-Ankebût
14-
Andolsun, biz Nuh'u kendi kavmine (elçi olarak) gönderdik, içlerinde elli yılı
eksik olmak üzere bin sene yaşadı. Sonunda onlar zulme devam ederlerken tufan
kendilerini yakalayıverdi.
15-
Böylece onu ve gemi halkını kurtardık ve bunu alemlere bir ayet (kendisinden
ders çıkarılacak bir olay) kılmış olduk.
Kavimlerin Helâkı
89-Ankebût
38-
Ad'ı ve Semud'u da (yıkıma uğrattık). Gerçek şu ki, kendi oturdukları yerlerden
size (durumları) belli olmaktadır. Kendi yaptıklarını şeytan süsleyip-çekici kıldı, böylece onları yoldan
alıkoydu. Oysa onlar görebilen kimselerdi.
39-
Karun'u, Firavun'u ve Haman'ı da (yıkıma uğrattık). Andolsun, Musa onlara
apaçık delillerle gelmişti, ancak yeryüzünde büyüklendiler. Oysa onlar (azabtan
kurtulup) geçecek değillerdi.
40-
İşte biz, onların her birini kendi günahıyla yakalayıverdik. Böylece onlardan
kiminin üstüne taş fırtınası gönderdik, kimini şiddetli bir çığlık sarıverdi,
kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmedici
değildi, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.
91-Hacc
42-
Eğer seni yalanlıyorlarsa, onlardan önce Nuh, Ad, Semud kavmi de yalanlamıştı.
43-
İbrahim'in kavmi ve Lut'un kavmi de:
44-
Medyen halkı da (peygamberlerini yalanlamıştı). Musa da yalanlanmıştı.
Böylelikle Ben, o inkâr edenlere bir süre tanıdım, sonra onları yakalayıverdim.
Nasılmış benim (her şeyi alt üst edip kökten değiştiren) inkılabım (veya
inkarım).
45-
(Halkı) Zulmediyorken yıkıma uğrattığımız nice ülkeler vardır ki, şimdi onların
altları üstlerine gelmiş ıpıssız durmakta, kullanılamaz durumdaki kuyuları
(terkedilmiş bulunmakta), yüksek sarayları (çın çın ötmektedir).
Örnek
91-Hacc
Ey insanlar, (size) bir örnek
verildi; şimdi onu dinleyin. Sizin, Allah'ın dışında tapmakta olduklarınız
-hepsi bunun için bir araya gelseler dahi- gerçekten bir sinek bile
yaratamazlar. Eğer sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu da ondan geri
alamazlar. İsteyen de güçsüz, istenen de. (73)
Sivrisinek
94-Bakara
26-
Şüphesiz Allah, bir sivrisineği de, ondan üstün olanı da, (herhangi bir şeyi)
örnek vermekten çekinmez. Böylece iman edenler, kuşkusuz bunun Rablerinden
gelen bir gerçek olduğunu bilirler; inkâr edenler ise, 'Allah, bu örnekle neyi
amaçlamış?' derler. (Oysa Allah,) Bununla birçoğunu saptırır, birçoğunu da
hidayete erdirir. Ancak O, fasıklardan başkasını saptırmaz.
27-
Ki (bunlar) Allah'ın ahdini, onu kesin olarak onayladıktan sonra bozarlar,
Allah'ın kendisiyle birleştirilmesini emrettiği şeyi keserler ve yeryüzünde
bozgunculuk çıkarırlar. Kayba uğrayanlar, işte bunlardır.
Âdem-İblis
94-Bakara
30-
Hani Rabbin, Meleklere: 'Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim'
demişti. Onlar da: 'Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken,
orada bozgunculuk çıkaracak ve kan dökecek birini mi var edeceksin?' dediler.
(Allah:) 'Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim' dedi.
31- Ve
Adem'e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: 'Eğer doğru
sözlüyseniz, bunları bana isimleriyle haber verin' dedi.
32-
Dediler ki: 'Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok.
Gerçekten sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.'
33-
(Allah:) 'Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver' dedi. O, bunları
onlara isimleriyle haber verince, dedi ki: 'Size demedim mi, göklerin ve yerin
gaybını gerçekten ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da
ben bilirim.'
34-
Ve meleklere: 'Adem’e secde edin' dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O
ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kafirlerden oldu.
35-
Ve dedik ki: 'Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden
dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden
olursunuz.'
36-
Fakat Şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde
bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: 'Kiminiz kiminize düşman olarak inin,
sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır' dedik.
37-
Derken Adem, Rabbinden (birtakım) kelimeler aldı. Bunun üzerine (Allah da)
tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.
38-
Dedik ki: 'Oradan hepiniz inin. Bundan sonra size benden bir hidayet
geldiğinde, kim benim hidayetime uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun
olmayacaklardır.'
39-
'İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlar ise; onlar, ateşin halkıdırlar ve orada
süresiz kalacaklardır.'
İsrâiloğlulları
94-Bakara
40-
Ey İsrailoğulları, size bağışladığım nimetimi hatırlayın ve ahdime bağlı kalın,
ki ben de ahdinize bağlı kalayım. Ve yalnızca benden korkun.
41- Yanınızda
olan (Tevrat)ı, doğrulayıcı olarak indirdiğime (Kur’ân'a) iman edin; onu inkâr
edenlerin ilki siz olmayın ve ayetlerimizi az bir değer karşılığında
değişmeyin. Ve yalnızca benden korkun.
42-
Hakkı batıl ile örtmeyin (veya karıştırmayın) ve hakkı gizlemeyin. (Kaldı ki)
siz (gerçeği) biliyorsunuz.
43-
Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve rüku edenlerle birlikte siz de rüku
edin.
44-
Siz, insanlara iyiliği emrederken, kendinizi unutuyor musunuz? Oysa siz kitabı
okuyorsunuz. Yine de akıllanmayacak mısınız?
45-
Sabır ve namazla yardım dileyin. Bu, şüphesiz, huşû duyanların dışındakiler
için ağır (bir yük)dır.
47-
Ey İsrailoğulları, size bağışladığım nimetimi ve sizi (bir dönem) alemlere
üstün kıldığımı hatırlayın.
48-
Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimsenin şefaatinin
kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği
bir günden sakının.
49-
Sizi, dayanılmaz işkencelere uğrattıklarında, Firavun ailesinin elinden
kurtardığımızı hatırlayın. Onlar, kadınlarınızı hayatta bırakıp, erkek
çocuklarınızı kesiyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir imtihan
vardı.
50-
Ve sizin için denizi ikiye yarıp sizi kurtardığımızı ve Firavun'un adamlarını -gözünüz önünde- boğduğumuzu hatırlayın.
51- Hani
Musa ile kırk gece için sözleşmiştik. Ama sonra siz, onun arkasından buzağıyı
(tanrı) edinmiş ve (böylece) zalimler olmuştunuz.
52-
Bundan sonra, (artık) şükredersiniz diye sizi bağışladık.
53-
Ve hidayete erersiniz diye Musa'ya Kitab’ı ve Furkan’ı verdik.
54-
Hani Musa, kavmine: 'Ey kavmim, gerçekten siz, buzağıyı (tanrı) edinmekle
kendinize zulmettiniz. Hemen, kusursuzca yaratan (gerçek ilah)ınıza tevbe edip
nefislerinizi öldürün: bu, yaratıcınız katında sizin için daha hayırlıdır'
demişti. Bunun üzerine (Allah) tevbelerinizi kabul etti. Şüphesiz O tevbeleri
kabul edendir, esirgeyendir.
55-
Ve demiştiniz ki: 'Ey Musa, biz Allah'ı apaçık görünceye kadar sana inanmayız.'
Bunun üzerine yıldırım sizi (kendinizden) almıştı. Ve siz bakıp duruyordunuz.
56-
Sonra şükredersiniz diye, sizi ölümünüzden sonra dirilttik.
57-
Bulutları üzerinize gölge kıldık ve size kudret helvası ve bıldırcın indirdik.
Size rızık olarak verdiklerimizin temizinden yiyin (dedik). Onlar bize
zulmetmediler, ancak kendi nefislerine zulmettiler.
58-
Ve hatırlayın, demiştik ki: 'Şu şehre girin, orada istediğiniz yerde bol bol
yiyin, yalnızca secde ederek kapısından girerken 'dileğimiz bağışlanmadır'
deyin; (biz de) hatalarınızı bağışlayalım; iyilik yapanların (ecirlerini)
arttıracağız.'
59-
Ama zulmedenler, kendilerine söylenen sözü bir başkasıyla değiştirdiler. Biz de
o zalimlerin yaptıkları bozgunculuğa karşılık, üzerlerine gökten iğrenç bir
azab indirdik.
60-
(Yine) Hatırlayın; Musa kavmi için su aramıştı, o zaman biz ona: 'Asanı taşa
vur' demiştik de ondan oniki pınar fışkırmıştı, böylece her bir topluluk
içeceği yeri bilmişti. Allah'ın verdiği rızıktan yiyin, için ve yeryüzünde
bozgunculuk (fesad) yaparak karışıklık çıkarmayın.
61- Siz
(ise şöyle) demiştiniz: 'Ey Musa, biz bir çeşit yemeğe katlanmayacağız, Rabbine
yalvar da, bize yerin bitirdiklerinden bakla, acur, sarmısak, mercimek ve soğan
çıkarsın.' (O zaman Musa:) 'Hayırlı olanı, şu değersiz şeyle mi değiştirmek
istiyorsunuz? (Öyleyse) Mısır'a inin, çünkü (orada) kendiniz için istediğiniz
vardır' demişti. Onların üzerine horluk ve yoksulluk (damgası) vuruldu ve
Allah'tan bir gazaba uğradılar. Bu, kuşkusuz, Allah'ın ayetlerini
tanımazlıkları ve peygamberleri haksız yere öldürmelerindendi. (Yine) bu, isyan
etmelerinden ve sınırı çiğnemelerindendi.
63-
Sizden misak almış ve Tur’u üstünüze yükseltmiştik (ve demiştik ki:) 'Size verdiğimize
sımsıkı yapışın ve onda olanı (hükümleri sürekli) hatırlayın, ki sakınasınız.'
64-
Siz ise, bundan sonra da yüz çevirdiniz. Eğer Allah'ın üzerinizdeki fazlı
(lütuf ve ihsanı) ve rahmeti olmasaydı, siz gerçekten hüsrana uğrayanlardan
olurdunuz.
65-
Andolsun, sizden cumartesi (günü) yasağı çiğneyenleri elbette biliyorsunuz.
İşte biz, onlara: 'Aşağılık maymunlar olun' dedik.
66-
Bunu, hem çağdaşlarına, hem sonra gelecek olanlara 'ibret verici bir ceza',
takva sahipleri için de bir öğüt kıldık.
72-
Hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz ve bu konuda birbirinize düşmüştünüz. Oysa
Allah, gizlediklerinizi açığa çıkaracaktı.
73-
Bunun için de: 'Ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun' demiştik.
Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir; ki akıllanasınız.
74-
Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı. Çünkü
taşlardan öyleleri vardır ki, onlardan ırmaklar fışkırır, öyleleri vardır ki
yarılır, ondan sular çıkar, öyleleri vardır ki Allah korkusuyla yuvarlanır. Allah
yaptıklarınızdan habersiz (gafil) değildir.
83-
Hani İsrailoğullarından, 'Allah'tan başkasına kulluk etmeyin, anneye-babaya, yakınlara, yetimlere ve
yoksullara iyilikle davranın, insanlara güzel söz söyleyin, namazı dosdoğru
kılın ve zekatı verin' diye misak almıştık. Sonra siz, pek azınız hariç,
döndünüz ve (hâlâ) yüz çeviriyorsunuz.
84-
Hani sizden 'Birbirinizin kanını dökmeyin, birbirinizi yurtlarınızdan
çıkarmayın' diye misak almıştık. Sonra sizler bunu onaylamıştınız, hâlâ (buna)
şahitlik ediyorsunuz.
85-
Sonra (yine) siz, birbirinizi öldürüyor, bir bölümünüzü yurtlarından sürüp-çıkarıyor ve günah ve düşmanlıkla
aleyhlerinde ittifaklar kuruyor ve size esir olarak geldiklerinde onlarla
fidyeleşiyorsunuz. Oysa onları çıkarmanız size haram kılınmıştı. Yoksa siz,
Kitabın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden
böyle yapanların dünya hayatındaki cezası aşağılık olmaktan başka değildir;
kıyamet gününde de azabın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah,
yaptıklarınızdan habersiz değildir.
86-
İşte bunlar, ahireti verip dünya hayatını satın alanlardır; bundan dolayı
azabları hafifletilmez ve kendilerine yardım edilmez.
87-
Andolsun, biz Musa'ya kitabı verdik ve ardından peşpeşe elçiler gönderdik.
Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs'le teyid ettik. Demek, size ne zaman bir elçi nefsinizin
hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak bir kısmınız onu
yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldüreceksiniz, öyle mi?
88-
Dediler ki: 'Bizim kalplerimiz örtülüdür (ahdi bozmuştur).' Hayır; Allah,
inkârlarından dolayı onları lanetlemiştir. Bundan dolayı pek azı iman eder.
89-
Allah katından ellerinde olan (Tevrat)ı doğrulayan bir Kitap geldiği zaman, -ki bundan önce inkâr edenlere karşı
fetih istiyorlardı- işte bilip-tanıdıkları gelince, onu inkâr
ettiler. Artık Allah'ın laneti kafirlerin üzerinedir.
90-
Allah'ın kullarından, dilediğine kendi fazlından (peygamberliği) indirmesini
'kıskanarak ve hakka baş kaldırarak' Allah'ın indirdiklerini tanımamakla, nefislerini
ne kötü şeye karşılık sattılar! Böylelikle gazab üstüne gazaba uğradılar.
Kafirler için alçaltıcı bir azab vardır.
91- Onlara:
'Allah'ın indirdiklerine iman edin' denildiğinde: 'Biz, bize indirilene iman
ederiz' derler ve ondan sonra olan (Kur’ân)ı inkâr ederler. Oysa o (Kur’ân),
ellerindeki (Kitabı) doğrulayan bir gerçektir. (Onlara) De ki: 'Eğer inanıyor
idiyseniz, daha önce ne diye Allah'ın peygamberlerini öldürüyordunuz?'
92-
Andolsun, Musa size apaçık belgelerle geldi. Sonra siz onun arkasından
(yokluğunda) buzağıyı (tanrı) edindiniz. İşte siz (böyle) zalimlersiniz.
93-
Hani sizden misak almış ve Tur'u üstünüze yükseltmiştik (ve): 'Size verdiğimize
(Kitaba) sımsıkı sarılın ve dinleyin' (demiştik). Demişlerdi ki: 'Dinledik ve
isyan ettik.' İnkârları yüzünden buzağı (tutkusu) kalplerine sindirilmişti. De
ki: 'İnanıyorsanız, inancınız size ne kötü şey emrediyor?'
94-
De ki: 'Eğer Allah katında ahiret yurdu, başka insanların değil de, yalnızca
sizin ise, (ve) doğru sözlüyseniz, öyleyse hemen ölümü dileyin.'
95-
Oysa onlar, önceden ellerinin takdim ettiklerinden dolayı onu (ölümü) hiç bir
zaman kesin olarak dilemiyeceklerdir. Allah, zalimleri bilendir.
96-
Andolsun, onları hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile)
daha ihtiraslı bulursun. (Onlardan) Her biri, bin yıl yaşatılsın ister; oysa
bunca yaşaması onu azabtan kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını
görendir.
100-
Ne zaman bir ahidde bulundularsa, içlerinden bir bölümü onu bozmadı mı? Hayır,
onların çoğu iman etmezler.
101-
Ne zaman onlara Allah katından yanlarındakini doğrulayan bir elçi gelse,
kitap verilenlerden bir bölümü, sanki bilmiyorlarmış gibi Allah'ın Kitabını
arkalarına attılar.
102-
Ve onlar, Süleyman'ın mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uydular.
Süleyman inkâr etmedi; ancak şeytanlar inkâr etti. Onlar, insanlara sihri ve
Babil'deki iki meleğe Harut'a ve Marut'a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o
ikisi: 'Biz, yalnızca bir fitneyiz (sizin için bir sınavız veya ayartıcıyız),
sakın inkâr etme' demedikçe hiç kimseye (bir şey) öğretmezlerdi. Fakat onlardan
erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah'ın izni
olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi. Buna rağmen kendilerine zarar verecek
ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun, bunu satın alanın,
ahiretten hiç bir payı olmadığını bildiler; kendi nefislerini karşılığında
sattıkları şey ne kötü; bir bilselerdi.
103-
Eğer gerçekten iman edip sakınsalardı, Allah katındaki sevab(ları) gerçekten
daha hayırlı olurdu; bir bilselerdi.
122-
Ey İsrailoğulları, size bağışladığım nimetimi ve sizi (bir dönem) alemlere
gerçekten üstün kıldığımı hatırlayın.
123-
Hiç kimsenin hiç kimse adına bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden fidye
alınmayacağı ve hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği ve yardım
görülmeyeceği bir günden sakının.
Talut
94-Bakara
246-
Musa'dan sonra İsrailoğullarının önde gelenlerini görmedin mi? Hani,
peygamberlerinden birine: 'Bize bir melik gönder de Allah yolunda savaşalım'
demişlerdi, O: 'Ya üzerinize savaş yazıldığı halde savaşmayacak olursanız?'
demişti. 'Bize ne oluyor ki Allah yolunda savaşmayalım? Ki biz yurdumuzdan
sürüldük ve çocuklarımızdan (uzaklaştırıldık.)' demişlerdi. Ama onlara savaş
yazıldığı (öngörüldüğü) zaman, az bir kısmı hariç yüz çevirdiler. Allah
zalimleri bilir.
247-
Onlara peygamberleri dedi ki: 'Allah size Talut'u (melik olarak) gönderdi.'
Onlar: 'Biz hükümdarlığa, ona göre daha çok hak sahibiyken ve ona bir mal
(servet) bolluğu verilmemişken, nasıl bizi (yönetmek üzere) hükümdarlık (mülk)
onun olabilir?' dediler. O (şöyle) demişti: 'Doğrusu Allah size onu seçti ve
onun bilgi ve bedenî gücünü arttırdı. Allah, kime dilerse mülkünü verir; Allah
(rahmeti ve gücü) geniş olandır, bilendir.'
248-
Peygamberleri, onlara (şöyle) dedi: 'Onun hükümdarlığının belgesi, size
Tabut'un gelmesi (olacaktır ki) onda Rabbinizden 'bir güven duygusu ve huzur'
ile Musa ailesinden ve Harun ailesinden artakalanlar var; onu melekler taşır.
Eğer inanmışlarsanız, bunda şüphesiz sizin için bir delil vardır.'
249-
Talut, orduyla birlikte ayrıldığında dedi ki: 'Doğrusu Allah sizi bir ırmakla
imtihan edecektir. Kim ondan içerse, artık o benden değildir ve kim de -eliyle bir avuç alanlar hariç- onu tadmazsa bendendir. Küçük bir
bölümü hariç (hepsi sudan) içti. O, kendisiyle beraber iman edenlerle (ırmağı)
geçince onlar (geride kalanlar): 'Bugün bizim Calut'a ve ordusuna karşı
(koyacak) gücümüz yok' dediler. (O zaman) Muhakkak Allah'a kavuşacaklarını
umanlar (şöyle) dediler: 'Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa
Allah'ın izniyle galib gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir.'
250-
Onlar, Calut ve ordusuna karşı meydana (savaşa) çıktıklarında, dediler ki:
'Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, adımlarımızı sabit kıl (kaydırma) ve
kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.'
251-
Böylece onları, Allah'ın izniyle yenilgiye uğrattılar. Davud Calut'u
öldürdü. Allah da ona mülk ve hikmet verdi; ona dilediğinden öğretti. Eğer
Allah'ın, insanların bir kısmı ile bir kısmını def'i (engellemesi) olmasaydı,
yeryüzü mutlaka fesada uğrardı. Ancak Allah, alemlere karşı büyük fazl (ve
ihsan) sahibidir.
252-
İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir; onları sana bir hak olarak okuyoruz. Sen de
gönderilen elçilerdensin.
Issız Şehir
94-Bakara
259-
Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?)
Demişti ki: 'Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?' Bunun
üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki:
'Ne kadar kaldın?' O: 'Bir gün veya bir günden az kaldım' dedi. (Allah ona:)
'Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz
bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de
bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?' dedi. O,
kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: '(Artık şimdi)
Biliyorum ki gerçekten Allah, her şeye güç yetirendir.'
Dünyâ Hayâtı
96-Hadid
Bilin ki, dünya hayatı ancak bir
oyun, '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama', bir süs, kendi aranızda bir
övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir 'çoğalma-tutkusu'dur. Bir
yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna
gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir
çer-çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azab; Allah'tan bir mağfiret ve
bir hoşnutluk (rıza) vardır. Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan başka bir
şey değildir. (20
Kavimlerin Durumları
96-Hadid
26-
Andolsun, Biz Nuh'u ve İbrahim'i (elçi olarak) gönderdik, peygamberliği ve
kitabı onların soylarında kıldık. Öyle iken, içlerinde hidayeti kabul edenler
vardır, onlardan birçoğu da fasık olanlardır.
27-
Sonra onların izleri üzerinde elçilerimizi birbiri ardınca gönderdik. Meryem
oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik; ona İncil'i verdik ve onu izleyenlerin
kalplerinde bir şefkat ve merhamet kıldık. (Bir bid'at olarak) Türettikleri
ruhbanlığı ise, Biz onlara yazmadık (emretmedik). Ancak Allah'ın rızasını
aramak için (türettiler) ama buna da gerektiği gibi uymadılar. Bununla birlikte
onlardan iman edenlere ecirlerini verdik, onlardan birçoğu fasık olanlardır.
İmran Âilesi
98-Âl-i İmrân
33-
Gerçek şu ki, Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini alemler
üzerine seçti;
34-
Onlar birbirlerinden (türeme) bir zürriyettir. Allah işitendir, bilendir.
35-
Hani İmran'ın karısı: 'Rabbim, karnımda olanı, 'her türlü bağımlılıktan
özgürlüğe kavuşturulmuş olarak' Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz işiten
bilen Sensin Sen' demişti.
36-
Fakat onu doğurduğunda -Allah onun
ne doğurduğunu daha iyi bilirken-
dedi ki: 'Rabbim, doğrusu bir kız (çocuğu) doğurdum. Erkek ise, kız gibi
değildir. Ona Meryem adını koydum. Ben onu ve soyunu o kovulmuş şeytandan Sana
sığındırırım.'
37-
Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki
gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba
girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: 'Meryem, bu sana nereden geldi?' deyince,
'Bu, Allah katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir'
dedi.
Meryem
98-Âl-i İmrân
42-
Hani melekler: 'Meryem, şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve alemlerin
kadınlarına üstün kıldı,' demişti.
43-
'Meryem, Rabbine gönülden itaatte bulun, secde et ve rüku edenlerle birlikte
rüku et.'
44-
Bunlar, gayb haberlerindendir; bunları sana vahyediyoruz. Onlardan hangisi
Meryem'i sorumluluğuna alacak diye kalemleriyle kur'a atarlarken sen yanlarında
değildin; çekişirlerken de yanlarında değildin.
45-
Hani Melekler, dediler ki: 'Meryem, doğrusu Allah kendinden bir kelimeyi sana
müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette
'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır..'
46-
'Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir.'
47-
'Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken, nasıl bir çocuğum olabilir?' dedi. “(Bu)
Böyledir” dedi: “Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse,
yalnızca ona ‘ol’ der, o da hemen oluverir.'
48-
'Ona kitabı, hikmeti, Tevratı ve İncili öğretecek.'
49-
“İsrailoğullarına elçi kılacak”. (O, İsrailoğullarına şöyle diyecek:) 'Gerçek
şu, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir
şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir.
Ve Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir
ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm.
Şüphesiz, eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır.'
Gerçek Kıssa
98-Âl-i İmrân
62-
Şüphesiz bu, gerçek bir olayın haberidir. Allah'tan başka ilah yoktur. Şüphesiz
Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
Peygamberler
106-Nîsâ
163-
Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik.
İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a,
Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur verdik.
164-
Ve gerçekten sana daha önceden hikayelerini anlattığımız elçilere,
anlatmadığımız elçilere (vahyettik). Allah, Musa ile de konuştu.
165-
Elçiler; müjdeciler ve uyarıcılar olarak (gönderildi). Öyle ki elçilerden sonra
insanların Allah'a karşı (savunacak) delilleri olmasın. Allah, üstün ve güçlü
olandır, hikmet ve hüküm sahibidir.
Hâbil-Kâbil
108-Mâide
27-
Onlara Adem'in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah'a)
yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Birininki kabul edilmiş, diğerininki
kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: 'Seni mutlaka
öldüreceğim.' (Öbürü de:) 'Allah, ancak korkup-sakınanlardan kabul eder.'
28-
'Eğer beni öldürmek için elini bana uzatacak olursan, ben seni öldürmek için
elimi sana uzatacak değilim. Çünkü ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan
korkarım.'
29-
'Şüphesiz kendi günahını ve benim günahımı yüklenmeni ve böylelikle ateşin
halkından olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası budur.'
30-
Sonunda nefsi ona kardeşini öldürmeyi (tahrik edip zevkli göstererek)
kolaylaştırdı; böylece onu öldürdü, bu yüzden hüsrana uğrayanlardan oldu.
31- Derken,
Allah, ona, yeri eşiyerek kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteren bir
karga gönderdi. 'Bana yazıklar olsun' dedi. 'Şu karga gibi kardeşimin cesedini
gömmekten aciz miyim?' Artık o, pişman olmuştu.
4 Kadın Örneği
113-Tahrîm
10-
Allah, inkâr edenlere, Nuh'un eşini ve Lut'un eşini örnek verdi. İkisi de,
kullarımızdan salih olan iki kulumuzun nikahları altındaydı; ancak onlara
ihanet ettiler. Bundan dolayı, (kocaları) kendilerine Allah'tan gelen hiç bir
şeyle yarar sağlamadılar. İkisine de: 'Ateşe diğer girenlerle birlikte girin'
denildi.
11- Allah,
iman edenlere de Firavun'un karısını örnek verdi. Hani demişti ki: 'Rabbim bana
kendi katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve yaptıklarından kurtar
ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar.'
12-
İmran'ın kızı Meryem'i de. Ki o kendi ırzını korumuştu. Böylece Biz ona
ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O,
(Rabbine) gönülden bağlı olanlardandı.
Kavimlerin Kendilerine Zulmetmesi
114-Tevbe
70-
Onlara, kendilerinden öncekilerin; Nuh, Ad, Semud kavminin, İbrahim kavminin,
Medyen ahalisinin ve yerle bir olan şehirlerin haberi gelmedi mi? Onlara
resulleri apaçık deliller getirmişlerdi. Demek ki Allah, onlara zulmediyor
değildi, ama onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.
Sadakallâhülazîm..
En doğrusunu
sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Aralık 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder