Karşılaştırma,
oranlama (TDK) anlamına gelen kıyas, modern insanın en büyük ölçme-değerlendirme
tarzı hâline geldi. Modern/kapitâlist/liberâl/demokratik/konformist sistem, bu
durumu reklâm/medya aracılığı ile çok fazla öne çıkarıyor ve insanlar artık
kıyas yapmayı “insanın ayırıcı vasfı” olarak görüyorlar.
Kıyas yapmak,
yerine göre bâzı olumlu sonuçlar verebilir. Meselâ bir kötülüğün yada
yanlışlığın düzeltilmesi için kıyas yapmak yararlı olabilir. Fakat her-şey için
kıyas yapmak insanı bir süre sonra hırslı, öfkeli, fesat, kıskanç vs.
yapabilir. Hattâ bu durum zamanla hastalığa yol açıp insanı çıldırtabilir.
Çünkü kıyas yapılacak şeyler varlıkların sayısıncadır. Kâinatta kıyas yapılmayacak
bir şey yoktur ki. Hattâ öyle bir duruma gelinebilir ki, kişi, kıyas
yaptığından daha iyisine sâhip olmasına rağmen kıyas yapıyor olabilir. Öyle ki
kendi hâli/durumu da gâyet iyi olan kişi, yaptığı kıyas nedeniyle mevcut durumu
yüzünden her türlü yanlışı yapabilmektedir.
İnsanlar hayâtın
çeşitli aşamalarında en çok şu kıyaslamaları yapıyorlar:
Ev: Ev, insan için olmazsa olmaz temel
ihtiyaçlardandır. İnsan toplumsal bir varlıktır ve toplumsal varlığın temeli
âiledir ve âile bir evde oluşur. Âilenin iyi ve mutlu bir âile olması için
gerekli olan etkenlerden biri de, âilenin yaşadığı evin “iyi” bir ev olması gerektiğidir.
Bu ev; sağlam, normâl genişlikte, Güneş gören, hava alan, iyi komşulara sâhip
bir ev ise normâl bir evdir ve artık bundan daha iyisini aramak zarûri bir
durum olmadığına göre isrâfa girer ki kıyas, isrâfı azdıran en büyük
etkenlerden biridir. Ayrıca kıyas, lükse kilitlidir ve lükse olan düşkünlük
nedeniyle yapılan kıyas yüzünden ölçüsüz borçlanmalara girilip âileler dağılabilmektedir.
Bu durum modern zamanlarda en çok ev ile ilgili oluyor. Herkes, aslında daha
küçük, daha karanlık, daha gürültülü vs. olan “sıfır” evleri hayâl ediyor ve
istiyor. Şusu olsun busu olsun vs. vs. Hâlbuki mevcut evinde gerekli olan her-şey
vardır ve evi gâyet de güzel bir evdir. Fakat kıyas yapıldığından ve o kıyas
çok küçük bir ayrıntıyı bile fark ettiğinden, küçük bir ayrıntıda bile
insanların hevesini celbedebiliyor. Kıyas yapmaya alıştırılmış insanlık için bu
küçük ayrıntılar çok önemli olabiliyor. Fakat bu işin bir sonu yok, çünkü
kıyasın sonu yok ve kıyastan vazgeçilmediğinde sizi mutlu-huzurlu edebilecek
bir ev de yoktur.
Araba: Araba da özellikle erkeklerin
yaptığı en büyük kıyaslama aracıdır. Çok “dökük” olmayan normâl bir araba ile
her işini yapabilmesine rağmen, araba onu “yolda bırakmazken”, yeni çıkan arabaların,
çoğu zaman gereksiz, olmasa da olur denebilecek bir-kaç özelliğinden dolayı o
araba hayâllerini süslüyor ve artık kendi arabası kişiye “hurda” gibi gözükmeye
başlıyor. Oysa arabasının bir kötülüğü yoktur. Gâyet sağlam, rahat, genişçe,
genel özellikleri bulunan bir arabadır bu araba. Tabî ki kıyas yapılmadığında..
Fakat kıyaslama bir kez başladığında şeytan o arabada bin çeşit kusur bulur ve
bunu fısıldar sâhibine. Artık o araba “demode olmuş bir araba” gibi gelir sâhibine.
Oysa ilk aldığında onu ne kadar da mutlu etmişti. Keyifle sürüyordu, neşe ile
kullanıyordu ve gâyet de memnundu. Onun hakkında konuşurken yüzünde gülücükler
oluşuyordu. Fakat artık kıyas yapmaya alıştırılmıştır ve diğer yeni arabada
bulunan ve aslında kıyaslamaya bile değer olmayan bir ayrıntı, onu mutsuz
etmeye yeter hâle gelmiştir.
Eş: Yapılan evliliklerin çok büyük
çoğunluğu seve-isteye yapılan evliliklerdir. Ve çiftler ilk
tanıştıklarında/nişanlandıklarında ve evlendiklerinde çok mutludurlar ve bir-birlerinin
gözlerinin içine bakarlar ve eşlerini “Dünyâ’nın en iyi insanı” olarak
görürler. Şu unutulmasın ki Dünyâ Dünyâ’dır ve Dünyâ cennet değildir. Bu nedenle
de Dünyâ’da bir şeyin kusursuz olması mümkün değildir. Kişi zamanla şeytanın ve
medyanın da etkisiyle (film, klip, dizi) eşini başkalarıyla kıyaslamaya
başladığında, onun bâzı önemsiz, doğal ve normâl pürüzlerinin farkına varmaya
başlar. Normâlde bu şeyleri dert edinmemesi gerekir ve mü’min kişi sevgi ve
merhâmet odaklı davranmaya mecbur olduğu için bunu çok da dert etmez. Fakat kıyas
yapmaya alıştırılmış ve zorlanmış olan insan, yaptığı kıyas nedeniyle, aslında
kıyas yaptığı kişide de olan bâzı küçük pürüzleri kendi eşinde görmeye
tahammül edemez ve artık o kadın onun için çirkin ve çekilmez bir hâle bile
gelebilir. Kıyas; sevgiyi öldürür, merhâmeti bitirir, tevekkülü batırır, tevâzuyu
çürütür. Bu durum modern zamanlarda hızla artmaya başlayan boşanmalarla
sonuçlanıyor ve âileler dağılıyor. Oysa kıyasın zıddı ve bir numaralı düşmanı
olan sevgi ve merhâmet öne çıkarılsa ve insanlar buna göre düşünüp davransa
(bâzı eski zamanlarda olduğu gibi) bu sorunlar olmayacak, kıyas yapmak
insanlara ayıp ve günah olarak gözükecektir. Böylelikle de toplumun temel
yapı-taşı olan âileler dağılmayacak ve toplumda mutsuzluk ortadan kalkacaktır.
Elektronik: Modernliğin, ilerlemenin
bir numaralı göstergesi olarak kabûl edilen (ki bu yanlış bir değerlendirmedir)
teknolojik âletler, kıyaslamaya “zirve” yaptıran ve kıyası neredeyse ibâdet hâline
dönüştüren en önemli etkenlerden biridir. Televizyon/radyo/çamaşır-bulaşık
makinesi gibi âletlerde de kıyas yapmak alışkanlık hâline geldi. Meselâ televizyon
cihazında olan gereksiz ve zararlı olan bir özellik, (örneğin üç boyutlu
olması) kişinin her-gün keyifle izlediği televizyonunu, “artık çöpe atılması
gereken bir fazlalık” gibi görmesine yol açıyor. Günümüzde özellikle cep
telefonları alanında yapılan kıyas, kıyasın âdeta dinleştirilmesine neden olmuş
durumdadır. Telefonu ile gâyet rahat ve kaliteli bir şekilde konuşabilirken ve
hattâ bâzı farklı özelliklerini kullanabilmesine rağmen (meselâ müzik dinleme,
oyun oynama) kıyas yaptığı binbir çeşit telefonu görünce, elindeki telefon
kendisine bir “yük” gibi gelmekte, ona “takoz”, “hurda” gibi isimler takmasına
ve hattâ onu “utanılacak” bir cihaz olarak görebilmektedir. Hâlbuki daha kısa bir
zaman önce ona sâhip olduğu için ne kadar sevinmişti ve arkadaşları arasında
hava bile atmıştı. İnsan şeytanın da fısıldamalarıyla, -teknolojinin
üretimlerine zinhar yetişemeyeceği hâlde yine de peşinden çılgınca koşarak- bu
telefondan bir-an önce kurtulmak istemekte ve aslında imkânı olmamasına
rağmen hayâlindeki yeni telefonu almak için bir-çok şeyden vazgeçip o
telefonun peşine düşüyor. Fakat o telefonun da tadını en fazla bir-kaç ay
çıkarabilecektir. Hattâ aldığının ertesi günü kıyaslayabileceği başka yeni bir
âleti gördüğünde, pişmanlık ve mutsuzluk nedeni olabilecektir o kıyaslayarak
aldığı yeni telefon. Bu durum bir ömür bu şekilde devâm edecektir Dünyâ’nın
“sistemi” değişmediği sürece. Çünkü sürekli olarak kıyas malzemesi olan yeni
teknolojik aygıtlar piyasaya çıkacaktır ve aynı süreç tekrarlanacaktır. Bu
alanda da kıyas yapmak, insanı mutsuzlaştırmaktan başka bir işe yaramaz.
Çocuk: Anne-babaların en çok yaptığı
kıyaslama çeşitlerinden biri de çocuklar üzerinden yapılan kıyaslamalardır.
Kendi çocuğu da gâyet temiz, düzenli, iyi, saygılı, dürüst, başarılı olmasına rağmen;
diğer bir çocuğun, -üstelik çok yanlış ve ayıp bir kusuru olabilmesine rağmen- ancak
kıyaslama yapıldığında gözükebilen küçük bir ayrıntıya takılıp, o çocukta
olan iyi özelliği kendi çocuğunda bulamaması, hem kendisini hem de çocuğunu
olumsuz etkileyip üzebilecektir. Kıyasın ortaya çıkardığı sözde sorun şudur: O
çocuk matematik dersinde çok başarılıymış da kendi çocuğu o kadar başarılı
değilmiş. Oysa kendi çocuğu da sosyâl alanda başarılı ve diğer çocuk o konuda
başarısız ve zayıf. Karşı taraf da bu konuda onun çocuğu ile kendi çocuğunu
kıyaslıyor ve çocuğunu başarısız buluyor. Yâni bir-birlerinin çocukları
üzerinden kıyas yapıyorlar ve bu kıyas nedeniyle fesatlaşıyor, sinirleniyor ve
üzülüyorlar. Hâlbuki iki çocuk da farklı alanlarda başarılıdırlar ve bu durum zâten
onların doğaları gereği o alanlarda ilgilerinin ve dolayısı ile başarılı
olmalarının bir sonucudur. “Diğer çocuk sınavdan 90 almış da, kendi çocuğu 85
almışmış”.. onun kıyasını yapıyor. Birisi aşağılık kompleksiyle kıyas yaparken,
diğeri de üstünlük kompleksiyle kıyas yapmaktadır ve bu kıyaslamaların sonu hiç-bir
zaman gelmeyeceği gibi bir yarârı da olmayacaktır Şeytanın oyuncağı olmaktan
başka…
Evet; kıyas
yapanlar şeytanın oyuncağı ve dostları olmuşlardır. Oysa aynı-zamanda bir ilim-dalı
da olan “kıyas”, bir sorunu çözmek için yapılan karşılaştırmadır. Fıkıhta, “nasstan
anlaşılmayan bir şeyin hükmünü, bu şeye benzeyen başka şeyin hükmünden yola
çıkarak anlamak” demektir. Aslında “ibret almak için” yapılır. ..“Ey akıl sâhipleri!. İbret alın” (Haşr 2).
Kıyas yapmak
Allah’tan râzı olmamaktır.
Şeytan insanı “kusursuzluk”la
kandırır genelde ve bunu fısıldar:
“Sonunda şeytan ona vesvese verdi; dedi ki: ‘Sana
sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü haber vereyim mi?’. Böylece
ikisi ondan yediler, hemen ardından ayıp yerleri kendilerine açılıverdi,
üzerlerini cennet yapraklarından yamayıp-örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine
karşı gelmiş oldu da şaşırıp-kaldı” (Tâ-hâ 120-121).
Şeytan, Âdem ve
Havvâ’ya kıyası öğretiyor ve “başka bir şey” üzerinden kıyas yapıyor. Hâlbuki
Âdem ve Havvâ cennettedir ve onlara her-şey verilmiştir:
“Bunun üzerine dedik ki: ‘Ey Âdem, bu
gerçekten sana ve eşine düşmandır; sakın sizi cennetten sürüp çıkarmasın,
sonra mutsuz olursun’. Şüphesiz, senin acıkmaman ve çıplak kalmaman orda
(cennette kalmana bağlı)dır. Ve gerçekten sen burada susamayacaksın ve (yakıcı
sıcakta) yanmayacaksın da” ('Tâ-hâ 117-119).
Kapitâlist/liberâl/emperyâl
ideolojilerin aşırı şekilde farklılaştırdıkları insanlar kıyas yapmadan bir şey
düşünemez ve yapamaz hâle geldiler. Fakat çok ilginçtir ki; kıyas yapmayan
kimse neredeyse yoktur ve kendisi kıyas yapılan kişiyken ve kıyas konumunda
bulunuyorken, o kişi de kıyas yapabilmektedir. Bunun başlıca nedeni ise şükürsüzlüktür.
Çözümü ise: “yukarıya bakarak” değil, “aşağıya bakarak” kıyaslama yapmaktır.
Evet; kıyas
Şeytan’dandır. Kıyası o başlatmıştır. Allah’ın kesin emrine rağmen ilk kıyası o
yapmıştı: “Dedi ki: ‘Ben ondan daha
hayırlıyım; sen beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın” (Sâd 76).
“Andolsun,
biz sizi yarattık, sonra size sûret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: ‘Âdem'e
secde edin’ dedik. Onlar da İblis’in dışında secde ettiler; o, secde edenlerden
olmadı. (Allah) dedi: ‘Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?’.
(İblis) dedi ki: ‘Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan
yarattın’. (Allah:) ‘Öyleyse oradan in, orada büyüklenmen senin (hakkın)
olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin” (A’raf 11-13).
Kıyas bâzen a-normâl
gibi gözükeni normâle döndürür. Hz. Âdem’in çocuklarının çapraz-doğum olarak
evlendirilmesini “ensest ilişki” olarak görüp anlam veremeyenler, Âdem ve
Havvâ’nın, kendilerinden başka insanların olmadığı bir Dünyâ’da bu tarz bir
evliliğin neye kıyasla kötü olduğunu düşünmeyeceklerini düşünemez. Öyle ya;
mevcut işin doğruluğunu-yanlışlığını kıyaslayacak bir örneklik yok. Eğer bir
vahiy-emir de yoksa, yaptıkları şey normâldir.
Yine; bâzen
diller tutulur ve yaşanılan şey, kıyası yapılamayacak olan şey olduğu için
anlatılamaz. Kemal Sayar:
“Walter
Benjamin’e göre, ilk cihan harbinde savaş-alanlarından dönenler deneyimlerini
aktaramamış, dilsizleşmişlerdir. Deneyimin aktarılamıyor oluşu,
savaş-alanlarından dönenlerin yaşadıkları travmadan dolayı değil, savaş
deneyiminin daha önceki deneyimler ile kıyas kabûl etmemesinden ve ortak
noktalarının bulunmayışından kaynaklanmaktadır” der.
Mevcut dünyâ-düzeni de kıyaslama düzenidir. Her
ülkenin kıyasladığı diğer bir ülke vardır. Kendisinden “modern anlamda” üstün
gördüğü devletle kıyaslar kendini ve artık o devlete göre hareket eder. Fakat
bu durum bir-nevi, kıyasladığı ülkeye “uydu” olmak demektir. O hâlde kıyaslama
yapmak, köleleşmenin de bir çeşididir. Türkiye ve diğer çoğu ülke, mukâyeseli
üstünlüğe dayalı makro ekonomik model denilen kıyaslama modeline geçmiştir
liberâlizm bağlamında. O-gün bu-gündür hırs ayyuka çıkmış, insanlar arasındaki
iletişim kopmuş ve “kıyas dîni” yürürlüğe sokulmuştur. Böylece en çok
üreten-tüketen-alan-satan-ithâlat-ihrâcat yapan vs. kıyaslamalarıyla,
insanların ve ülkelerin durumu ölçülmüştür/ölçülüyor. Yâni devletler arasında
da bir kıyaslama var ve tüm devletler kıyasını “dominant ülke”ye göre yapıyorlar.
Dominant olan ülke adâletli bir irâde gösteriyorsa ne âlâ; fakat zâlim bir
tutum takınıyorsa tüm Dünyâ ya zâlim ya da mazlum oluyor. Kıyas bir ölçü aracı
olmuş durumdadır. Hâlbuki ölçü, Kur’ân-İslâm’a göre olmalıdır.
Son olarak;
Maddî kıyası, size göre “altta” olanlara bakarak; mânevi kıyası ise size göre “üstte”
olanlara bakarak yapmak gerekir.
En doğrusunu sâdece
Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Aralık 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder