24 Kasım 2019 Pazar

Nefsi Kılavuz Edinmek



“Kendi istek ve tutkularını (hevâsını-nefsini) ilah edineni gördün mü?. Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?” (Furkân 43).

Nefs kelimesine lûgatta; “can, kişi, kendi, öz varlık. Bir şeyin zâtı olan, kendisi. Göz. Şehvet ve gadâbın mebdei olan kuvve-i nefsâniye. Fıtrî meyil, bedenin hissî istekleri. Rûh, hayat, asıl. Maya. Hamiyet” anlamları verilmiştir.

Nefs, canlı ve irâdeli varlıkların bir güdüsüdür. Hayvanlarda nefs vardır ve her hareketleri nefislerine göredir. Zâten nefsine göre yaşayan insanlar için, “hayvan gibi yaşıyor” denir. Bitkiler de kendilerine has olan nefislerine göre yaşarlar ve nefislerinin ihtiyaçlarının karşılanmasını beklerler. Tabi bitkiler harekete sâhip olmadıkları için bir eylemde bulunamazlar. Demek ki terbiye edilmemiş olan nefs, maddî olan taraf içindir ve bu nedenle de bilinçsizdir. Hattâ nefs, bilincin kendisini kısıtlamasına da dayanamaz. Fakat maddî bir varlığı olmayan cinlerin de nefsleri vardır. O hâlde nefs, “çıkar içindir” denebilir. “Sâdece irâdeli varlıklarda nefs bulunur” düşüncesi yanlıştır. Çünkü meleklerde de irâde vardır fakat nefs yoktur. Onlar Allah’a kayıtsız-şartsız itaat ederler.

Nefs, gafletten beslenir. Gâflet hâlinde olanları yönlendiren şey nefstir. Kişinin nefsi onu yönlendirmeye başladığında, bencilliğe yönelik yollara yönelir. Öyle ki, kişi artık buna alışır ve bu durumdan kurtulamaz. Yâni nefsinin esiri hâline gelir. Bu kişilere, bilince yönelik en küçük bir şeye kafa yormak bile zor gelmeye başlar. Artık ona haz veren her şey onun için “iyi” hâline gelirken, hazzını engelleyen her-şey de “kötü” hâline gelir.

İşte Dünyâ’ya hâkim olan ve Dünyâ’yı son 200 yıldır yönlendiren modernite, nefs-merkezli bir uygarlık kurmuştur ve nefse uymak hem çok kolay hem de haz veren bir şey olduğu için, insanlar bu akıma hemen kapılmışlar ve moderniteye yâni nefse göre düşünmeyi ve yaşamayı seçmişlerdir. Artık bu yaşam tarzına uygun olmayan ve aykırı olan anti-nefsî düşünceler ve yaşamlar modern insanı korkutmakta ve tiksindirmektedir. Öyle ki, bilinç-merkezli olmak kötülenirken, nefs-merkezli olmak üstün tutulmaktadır. Nefs-merkezli yaşamayanlar “aptal” olarak görülmekte ve kınanmaktadır. İnsanlar nefsine göre yaşamamayı anlamamaktadırlar. Bir ideâl uğruna nefsinden ve hazzından vazgeçmek düşüncesi modern insanı dehşete düşürmektedir. Öyle ki, bu tarz tutumda bulunanlar alaya alınmakta, bir süre sonra da çeşitli dayatmalara mâruz bırakılmaktadır. Âileler nefsine göre yaşayan ve hedef koyan çocuklarını sever ve takdir ederken, bilince ve îmâna yönelik düşünceler ve hedefler peşinde koşan çocuklarının “beyninin yıkandığı”nı, yanlış yollara kapıldığını düşünmektedirler. Eski nefs-merkezli yaşamlarından vazgeçmiş çocuklarının yada yakınlarının yeni hâlleri onları rahatsız etmektedir.

İnsanlığın bu çağda en büyük sorunu, bedeninin=nefsinin hoşuna giden şeylerin “doğru” olduğunu zannetmesidir. Tabi bedene sıkıntı veren ve hazzı engelleyen şeylerin de “kötü” olduğunu düşünmektedirler.

Akıl; doğu’da “Allah’ın kontrôlü”nde iken, batı’ya yâni Yunan’a ve Roma’ya gidince “nefsin kontrôlü”ne girmiştir. Dünyâ’da Greko-Romen bir nefsî uygarlık oluşmuştur. Bu uygarlık “akla göre” düşündüğünü ve yaşadığını söylemekte ve bunun en üstün düşünce ve yaşam-tarzı olduğunu söylemektedir. Bu nedenle de tüm Dünyâ’ya nefis-merkezli ve nefse yönelik uygarlığını (medeniyet değil) dayatmakta, kabûl etmeyenleri de askerî, ekonomik, siyâsi ve kültürel baskı altına almaktadır. Böylece Dünyâ’da şeytanın güçlü bir iktidârı kurulmaktadır. Zîrâ îman-merkezli olmayanların nefsi şeytanın elindedir ve onun kontrôlündedir.

“İslâm’dan kopuk olan akıl-merkezlilik” aslında, “nefis-merkezlilik”tir. Bâzıları, nefislerini akılları zannediyor. Bunlara göre akıllı yaşamak, “nefsine göre yaşamak”tır. Îman ile sınırlanmayan akıl, nefsin güdümüne girer ve ancak fitne üretir ve ifsâd eder. Îmâna taâllûk etmeyen akıl, nefsin güdümünde olacağından dolayı, ancak ifsâd eder.

Müslümanlar da nefs-merkezli bu uygarlığın kuşatması altındadırlar ve artık bu hayat-tarzı müslümanlar tarafından da uygun görülmeye başlanmıştır. Bu nedenle de İslâm’ın evrensel değerleri seküler bir yorumlamaya tâbi tutularak ve nefse uygun hâle getirilerek, “beşerî değerler” olarak sunuluyor. Kur’ân’ı; moderniteye, nefse ve çıkara uydurmak için yorumlamaya bir başladınız mı, şeytan en büyük destekçiniz olur. Zamâna göre nefsin değişmesi, zamâna göre vahyin değişmesini gerektirmez.

Nefsin en bâriz görünümlerinden biri de kibirlilik hâlidir. Kibir, ancak nefstendir ki o da şeytandan kaynaklanır. İlk kibir gösterisi şeytana âittir ve âlemlerin rabbi olan Allah’ın emrine karşı gelerek secde etme emri verilen kişiyi küçük görerek “ben ondan üstünüm” demesi, tamâmen nefs ile ilgilidir. Çünkü şeytan da cin tâifesindendir. Kibir, “kul”luğu kabûl edememekten doğar. Allah’a teslim olamayan, nefsine (kendisine) teslim olarak kibirlileşir.

Kötülük, insanın nefsi ile ilgilidir, fıtratı ile değil. Zîrâ insanın fıtratı İslâm ile birebir örtüşür. Kriter olarak Allah’ı-Peygamber’i-Kur’ân’ı yâni İslâm’ı kriter almayanların kriterleri, “nefs”tir. Böyle kişiler artık nefsin kılavuzluğunda yol alırlar.

Modern özgürlük telâkkisi, “ilâhi olan”ın güdümünden çıkıp, “bedenî-nefsî olan”ın güdümüne girmekle oluyor. Modernizm, insanın nefsini güçlendirirken, rûhunu zayıflatıyor. Modern sistemin en büyük düşmanı, “nefsin dizginlenmesi” düşüncesi ve ameliyesidir. Zîrâ modernite hayâtiyetini, “nefsin kışkırtılması”ndan ve azdırılmasından alır.

Modern insan; “değer bilinci” olmayan insandır. Olmazsa-olmaz olan bir değeri bulunmadığı için, görüşlerinin sağlamasını yapacak bir dayanağı yoktur. Böylece mecbûren nefsine göre düşünmekte ve yaşamaktadır. Böylece nefsinin peşine takılır ve nefsi onu nereye sürüklerse oraya gider.

Nefs şiddetle kötülüğü emreder. Çünkü terbiye edilmemiş olan nefsin bir ölçüsü-kriteri yoktur. Tek kriteri çıkar, haz ve hayvânî güdülerin ve dürtülerin tatminidir. Nefsini kontrôl altında tutanlar ise, nefsin potansiyel kötülüğünün olduğunu kabûl ederler ve nefsin ayartmasından Allah’a sığınırlar:

“Ben yine de nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis şiddetle kötülüğü emreder. Ancak Rabbimin rahmetiyle yarlığadığı müstesnâ. Muhakkak ki, Rabbim bağışlayıcı ve merhâmetlidir” (Yûsuf 53).

Allah rızâsı için yapılmayan işler, nefsin rızâsı için yapılır. Fakat nefsin rızâsı için yapılan işler boşa gider. Zîrâ gidecek başka bir yeri yoktur. Maddeden başka bir ölçü tanımayan seküler batı uygarlığı ve modern insan, her-şeyi nefsin rızâsına göre plânlar ve nefsine uyarak yapmaya başlar. Çünkü ona göre kendisine haz veren her-şeyi “iyi” ve “doğru” görmeye başlamıştır. “Hazdan ödün vermek” düşüncesi modern insan için bir felâkettir. Hattâ hazzı erteleyen yada iptâl eden düşünce ve davranışlar yobazlık ve terör ile bile yaftalanmaktadır.

Nefs-merkezli dünyâ, nefs-merkezli dayatmalarını seküler siyâsetler ile yapmaktadır. Bu uygulamalar ve ideolojiler tam da nefse uygun sistemlerdir. Bu ideolojilerden günümüzde en popüler olanı demokrasidir. Demokraside işe Allah karıştırılmaz ve insanın nefsi serbest bırakılır. Demokrasideki “özgürlük”, Allah’tan, dinden, îmandan, günahtan özgür olmaktır. Nefs-merkezli bir ideoloji olan demokrasi, insanı her-şey için özgür bırakır ve böylece nefsini kışkırtır. Demokrasi, İslâmî-fıtrî kânunların iptâli; şeytânî-tâğûtî-nefsî arzuların ikâmesidir.

İnsanların, bâtıl ve nefs-merkezli olan modern bilimi de ortaya koyarak savunduğu sapıklıklar, nefsin kışkırtılmasından dolayı iyi ve doğru gibi gözükmektedir. Açıkça kötü olan bir şey, doğala, fıtrata ve normâle aykırı olan nefs-merkezli düşüncelerle normâlleştiriliyor ve popülerleştiriliyor. Öyle ki artık tüm sapıklıklar “modernite” adı altında kabûl edilebiliyor ve nefse uygun olduğu için kabûl edilmekte zorlanılmıyor. Zâten şeytan da, nefse uygun olan şeylerle insanları kolayca kandırıp iknâ edebiliyor.

Mevcut sistem bağlamında düşünmek, okumak, yazmak ve konuşmak ne kadar da kolaydır, zîrâ “nefsi merkeze almak” yeterlidir. Sisteme aykırı bir din (İslâm) bağlamında düşünmek, okumak, yazmak ve konuşmak ise ne kadar da zordur. Zîrâ nefsi karşınıza almanız gerekir.

Allah’ın kânunları, beşerin nefsine uyana kadar yorumlanıp değiştirilirken, beşerin kânunlarının değiştirilmesi teklif bile edilemiyor. Şirk, küfür ve zulüm denen şeytan-işi pislik budur işte.

Dünyâ’ya “nefsin penceresinden” bakmaya alışmış olanlar, nefse uygun olmayan şeyleri idrâk edemezler. İdrâk etseler de kabûl etmek istemezler. Bu nedenle de şeytan-işi pislik düzenlere uyanların gittikleri bâtıl yolun farkına varamazlar

En büyük sefillik, nefsin peşinden hırsla koşmaktır.

İşin ilginç ve üzücü yanı da şudur ki, artık müslümanlar da kitleler hâlinde nefs-merkezli bâtıl düşüncelerin ve sistemlerin peşine takılıp nefse uygun hareket eder hâle gelmişlerdir. Bakıldığında görülen şey şudur: Hz. Muhammed’in vahiy-merkezli yaşam-tarzı “out”, bâtıl batı’nın nefsî yaşam-tarzı “in”.

Uyuyan insan mâsum görünür. Zîrâ nefsi o anda etkisizdir. Ölüm ise nefsin işlevsiz kalması durumudur. Âhirette nefs geçersizdir ve insanlar nefse göre değil Hakka ve hakîkate göre konuşmak zorunda kalacakları için yalan söyleyemeyeceklerdir. Böylece her-şey apaçık ortaya dökülecektir.

“Kim de Rabbinin divânında durmaktan korkmuş, nefsini boş heveslerden menetmiş ise, kuşkusuz onun varacağı yer cennettir” (Nâziât 40-41).

Modernizm, bir nefs uygarlığıdır ve modern insan nefsinin kılavuzluğu altında hevâ ve heveslerinin peşinde oyalanmakta ve savrulmaktadır. Fakat Allah’ın sistemi olan sünnetullah, sapıklık belli bir kriteri aşında devreye girecek, kurunun yanında yaşı da yakacaktır. O hâlde bilince ve îmâna ermiş olan mü’minlerin âcil olarak yapması gereken şey, tüm gayretleriyle ilk önce nefisleriyle mücâdele edip iç-âlemlerini (o)nurlandırdıktan sonra, bu minvâlde dış-âlemi de aydınlatmak ve Dünyâ’yı şirkten, küfürden, adâletsizlikten yâni zulümden kurtarmanın peşine düşmek olmalıdır. Bu uğurda sergilenecek samîmiyet, ciddiyet, gayret ve azmin sonucunda Allah’ın yardımı mutlakâ yetişecektir. Allah’ın yardım ettikleri ise mutlakâ gâlip gelir.  

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

Hârûn Görmüş
Aralık 2018


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder