(Not: Âyetler Ali Bulaç mealinden alınmıştır. Nüzûl sırası Mustafa
İslamoğlu tertibine göre yapılmıştır).
MEKKE DÖNEMİ
2- Alâk
6- Hayır; gerçekten insan, azar.
7- Kendîni müstağni gördüğünden.
4- Müddesir
40- Onlar cennetlerdedirler;
birbirlerine sorarlar.
41- Suçlu-günahkârları;
42- ‘Sizi şu cehenneme
sürükleyip-iten nedir?’.
43- Onlar: ‘Biz namaz
kılanlardan değildik’ dediler.
44- ‘Yoksula yedirmezdik’.
45- ‘(Bâtıla ve tutkulara)
Dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik’.
46- ‘Din (hesap ve cezâ)
gününü yalan sayıyorduk’.
47- ‘Sonunda yakîn (kesin bir
gerçek olan ölüm) gelip bize çattı’.
10- Leyl
4- Gerçekten sizin
çabalarınız (çelişkili, parça-parça) darmadağınıktır.
5- Fakat kim verir ve
korkup-sakınırsa,
6- Ve en güzel olanı
doğrularsa,
7- Biz de onu kolay olan için
başarılı kılacağız.
8- Kim de cimrilik eder,
kendîni müstağni görürse,
9- Ve en güzel olanı yalan
sayarsa,
10- Biz de ona en zorlu olanı
(azâba uğramasını) kolaylaştıracağız.
18- Ki o, malını vererek
temizlenip-arınır.
19- Onun yanında hiç kimsenin
karşılığı verilecek bir nîmeti (borcu) yoktur.
20- Ancak yüce Rabbinin
rızâsını aramak için (verir).
21- Muhakkak kendisi de
ileride râzı olacaktır.
11- Fecr
17- Hayır; aksine, siz yetime
ikrâm etmiyorsunuz.
18- Yoksula yedirmek için
birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.
19- Mirâsı, sınır tanımaz
(helâl, haram aldırmaz) bir tarzda yiyorsunuz.
20- Malı ‘bir yığma tutkusu ve
hırsıyla’ seviyorsunuz.
14- Âdiyât
6- Gerçekten insan, Rabbine
karşı nankördür.
7- Ve gerçekten, kendisi buna
şâhiddir.
8- Muhakkak o, mal
sevgisinden dolayı (bencil ve cimri tutumundan) çok katıdır.
16- Tekâsür
1- (Mal, mülk ve servette)
Çoklukla övünmek, sizi ‘tutkuyla oyalayıp, kendînizden geçirdi’.
2- ‘Öyle ki (bu,) mezarı
ziyâretinize (kabre gidişinize, ölümünüze) kadar sürdü’.
8- Sonra o gün, nîmetten
sorguya çekileceksiniz.
17 Mâûn
1- Dîni yalanlayanı gördün mü?.
2- İşte yetimi itip-kakan,
3- Yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur.
7- Ve ‘ufacık bir yardımı (veyâ zekâtı) da’
engellemektedirler.
19- Tebbet
1- Ebu Leheb’in iki eli kurusun; kurudu ya.
2- Malı ve kazandıkları kendisine bir yarar sağlamadı.
26- Necm
33- Şimdi, o yüz çevireni gördün mü?.
34- Azıcık verdi ve gerisini kaya gibi sımsıkı elinde
tuttu.
39- Şüphesiz insana kendi emeğinden başkası yoktur.
40- Şüphesiz kendi emeği (veyâ çabası) görülecektir.
48- Doğrusu, muhtâç olmaktan O kurtardı ve sermâye verip-hoşnut kıldı.
27- Abese
5- Fakat kendîni müstağni gören (hiç-bir şeye ihtiyâcı
olmadığını sanan) ise,
6- İşte sen, onda ‘yankı uyandırmaya’ çalışıyorsun.
7- Oysa, onun temizlenip-arınmasından sana ne?.
34- Hümeze
1- Arkadan çekiştirip duran, kaş göz hareketleriyle alay
eden her kişinin vay hâline;
2- Ki o, mal yığıp biriktiren ve onu saydıkça sayandır.
3- Gerçekten malının kendisini ebedî kılacağını
sanıyor.
37- Beled
5- O, hiç kimsenin kendisine aslâ güç yetiremeyeceğini
mi sanıyor?.
6- O: ‘Yığınla mal tüketip-yok ettim’ diyor.
39- Yâsin
47- Ve onlara: ‘Size Allah’ın rızık olarak
verdiklerinden infâk edin’ denildiği zaman, o inkâr edenler îman edenlere
dediler ki: ‘Allah’ın, eğer dilemiş olsaydı yedireceği kimseyi biz mi yedirecek
mişiz?. Gerçekten siz, apaçık bir şaşkınlık içindesiniz’.
40- Furkân
2-
Göklerin ve yerin mülkü O’nundur; çocuk edinmemiştir. O’na mülkünde ortak
yoktur, her-şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir
etmiştir.
26- İşte o gün, gerçek mülk, Rahmân (olan Allah)ındır.
İnkâr edenler için oldukça zorlu bir gündür.
67- Onlar, harcadıkları zaman, ne isrâf ederler, ne
kısarlar; (harcamaları,) ikisi arasında orta bir yoldur.
42- Fâtır
13- (Allah) Geceyi gündüze bağlayıp-katar, gündüzü de geceye bağlayıp-katar; Güneş’i ve Ay’ı emre âmâde kılmıştır, her biri adı konulmuş
bir süreye kadar akıp gitmektedir. İşte bunları (yaratıp düzene koyan) Allah
sizin Rabbinizdir; mülk O’nundur. O’ndan başka taptıklarınız ise, ‘bir
çekirdeğin incecik zarına’ bile mâlik olamazlar.
15- Ey insanlar, siz Allah’a (karşı fakir olan) muhtâçlarsınız;
Allah ise, Ğaniy (hiç-bir şeye ihtiyâcı olmayan)dır, Hamid (övülmeye lâyık)tır.
44- Tâ-Hâ
120- Sonunda şeytan ona vesvese verdi; dedi ki: ‘Sana
sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü haber vereyim mi?’.
131- Onlardan bâzı gruplara, kendilerini denemek için
yararlandırdığımız dünyâ-hayâtının süsüne gözünü dikme. Senin Rabbinin rızkı
daha hayırlı ve daha süreklidir.
45- Hâkka
25- Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: ‘Bana
keşke kitabım verilmeseydi’.
26- ‘Hesâbımı hiç bilmeseydim’.
27- ‘Keşke o (ölüm her-şeyi) kesip bitirseydi.
28- ‘Malım bana hiç-bir yarar sağlayamadı’.
46- Meâric
15- Hayır; (hiç-biri kabûl edilmez). Doğrusu o
(cehennem), cayır-cayır yanmakta olan ateştir:
16- Başın derisini kavurup-soyar.
17- Yüz çevirip arkasını döneni çağırır-durur.
18- (Durmaksızın mal ve servet) Toplayıp bir yerde (üstü-üste)
yığmakta olanı.
19- Gerçekten, insan, ‘bencil ve hâris’ olarak
yaratıldı.
20- Kendisine bir şer (kötülük) dokunduğu zaman feryâdı
basar.
21- Ona bir hayır dokunduğunda engelleyici olur (veyâ
cimrilik eder).
22- Ancak namaz kılanlar hâriç;
23- Ki onlar, namazlarında süreklidirler.
24- Ve onların mallarında belirli bir hak vardır:
25- Yoksul ve yoksun olan(lar)için.
50- Vâkıa
45- Çünkü onlar, bundan önce varlık içinde
şımartılmış olanlardı.
51- Şuârâ
128- ‘Siz, her yüksekçe yere bir anıt inşâ edip (yararsız
bir şeyle) oyalanıp eğleniyor musunuz?’.
129- ‘Ölümsüz kılınmak umuduyla sanat yapıları mı
edîniyorsunuz?’.
54- Kamer
55- Çok kudretli, mülkünün sonu olmayan (Allah)ın
yanında doğruluk makâmındadırlar.
55- Sâd
9- Yoksa, güçlü ve üstün olan, karşılıksız bağışlayan
Rabbinin hazîneleri onların yanında mıdır?.
10- Yoksa göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların
mülkü onların mı?. Öyleyse, sebepler içinde (bir imkân ve güç bularak göğe)
yükselsinler.
56- A’raf
48- Burcun üstündeki adamlar, yüzlerinden tanıdıkları
(ileri gelen bir-takım) adamlara seslenerek derler ki: ‘Ne (güç ve servet)
toplamış olmanız, ne büyüklük taslamanız (istikbârınız) size bir yarar
sağlamadı’.
59- Tûr
37- Yoksa Rabbinin hazîneleri onların yanında mıdır?.
Yoksa üstün güç (her-şeyin denetim ve yönetim) sâhipleri kendileri midir?.
60- Mülk
1- Mülk elinde bulunan (Allah) ne yücedir. O, her-şeye
güç yetirendir.
62- Kehf
34- (İkisinden) Birinin başka ürün (veren yer)leri de
vardı. Böylelikle onunla konuşurken arkadaşına dedi ki: “Ben, mal bakımından
senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da daha güçlüyüm”.
35- Kendi nefsinin zâlimi olarak (böylece) bağına girdi
(ve): ‘Bunun sonsuza kadar kuruyup-yok
olacağını sanmıyorum’ dedi.
36- ‘Kıyâmet-saati’nin
kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz
bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım’.
64- Nûh
21- Nûh: ‘Rabbim, gerçekten onlar bana isyân ettiler; mal
ve çocukları kendisine ziyandan başka bir şeyi arttırmayan kimselere uydular’.
67- Kasas
76- Gerçek şu ki, Kârûn, Mûsâ’nın kavmindendi, ancak
onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazîneler vermiştik ki, anahtarları,
birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona
demişti ki: ‘Şımararak sevinme, çünkü Allah şımararak sevince kapılanları
sevmez’.
77- ‘Allah’ın sana verdiğiyle âhiret yurdunu ara,
Dünyâ’dan da kendi payını (nasibini) unutma. Allah’ın sana ihsân ettiği gibi,
sen de ihsânda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk arama. Çünkü Allah bozgunculuk
yapanları sevmez’.
78- Dedi ki: ‘Bu, bende olan bir bilgi dolayısıyla bana
verilmiştir’. Bilmez mi ki, gerçekten Allah, kendisinden önceki nesillerden
kuvvet bakımından kendisinden daha güçlü ve insan-sayısı bakımından daha çok olan kimseleri yıkıma uğratmıştır.
Suçlu-günahkârlardan kendi günahları
sorulmaz.
79- Böylelikle kendi ihtişamlı-süsü içinde kavminin karşısına çıktı. Dünyâ-hayâtını istemekte
olanlar: ‘Ah keşke, Kârûn’a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten
o, büyük bir pay sâhibidir’ dediler.
80- Kendilerine ilim verilenler ise: ‘Yazıklar olsun
size, Allah’ın sevâbı, îman eden ve sâlih amellerde bulunan kimse için daha
hayırlıdır; buna da sabredenlerden başkası kavuşturulmaz’ dediler.
81- Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik.
Böylece Allah’a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o,
kendi-kendine yardım edebileceklerden de değildi.
82- Dün, onun yerinde olmayı dileyenler,
sabahladıklarında: ‘Vay, demek ki Allah, kullarından dilediğinin rızkını
genişletip-yaymakta ve kısıp-daraltmaktadır. Eğer Allah, bize
lutfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz batırırdı. Vay, demek gerçekten
inkârcılar felâh bulamaz’ demeye başladılar.
68- İsrâ
16- Bir ülkeyi helâk etmek istediğimiz zaman, onun
‘varlık ve güç sâhibi önde gelenlerine’ emrederiz, böylelikle onda bozgunculuk
çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.
26- Akrabâya hakkını ver, yoksula ve yolda kalmışa da.
İsrâf ederek saçıp-savurma.
27- Çünkü saçıp-savuranlar,
şeytanın kardeşleri olmuşlardır; şeytan ise Rabbine karşı nankördür.
28- Eğer Rabbinden ummakta olduğun bir rahmeti beklerken
(darlıkta olduğundan) onlara sırt çevirecek olursan, bu durumda onlara yumuşak
söz söyle.
29- Elini boynunda bağlanmış olarak kılma, büsbütün de
açık tutma. Sonra kınanır, hasret (pişmanlık) içinde kalakalırsın.
30- Şüphesiz senin Rabbin, rızkı dilediğine -genişletir- yayar ve daraltır. Gerçekten O, kullarından haberi olandır,
görendir.
100- De ki: ‘Eğer siz Rabbimin rahmet hazînelerine mâlik
olsaydınız, bu durumda harcama endişesiyle gerçekten (cimrilik edip elinizde)
tutardınız. İnsan pek cimridir.
111- Ve de ki: ‘Övgü (hamd), çocuk edinmeyen, mülkte
ortağı olmayan ve düşkünlükten dolayı yardımcıya da (ihtiyâcı) bulunmayan
Allah’adır’. Ve O’nu tekbir edebildikçe tekbir et.
69-Yûnus
58- De ki: ‘Allah’ın bol ihsânıyla (fazlıyla) ve
rahmetiyle, yalnız bunlarla sevinsinler. Bu, onların toplayıp yığmakta
olduklarından hayırlıdır’.
68- ‘Allah çocuk edindi’ dediler. O, (bundan) yücedir;
O, hiç-bir şeye ihtiyâcı olmayandır. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur.
Kendînizde buna ilişkin bir delil de yoktur. Allah’a karşı bilmeyeceğiniz bir
şeyi mi söylüyorsunuz?.
72- Hicr
88- Sakın onlardan bâzılarını yararlandırdığımız şeylere
gözünü dikme, onlara karşı hüzne kapılma, mü’minler için de (şefkat)
kanatlarını ger.
73- En-âm
6- Kendilerinden önce nice nesilleri yıkıma
uğrattığımızı görmüyorlar mı?. Sizi yerleşik kılmadığımız bir biçimde onları
yeryüzünde (büyük bir güç ve servetle) yerleşik kıldık; gökten üzerlerine
sağanak (bol yağmurlar) yağdırdık, nehirleri de altlarından akar yaptık. Ama
günahları nedeniyle onları yıkıma uğrattık ve arkalarından başka nesiller (inşâ
edip) vâr ettik.
12- De ki: ‘Göklerde ve yerde olanlar kimindir?’. De ki:
‘Allah’ındır’. O, rahmeti kendi üzerine yazdı. Sizi kendisinde şüphe olmayan
kıyâmet gününde elbette toplayacaktır. Nefislerini hüsrâna uğratanlar, işte
onlar inanmayanlardır.
73- O, gökleri ve yeri hak olarak yaratandır. O’nun ‘ol’
dediği gün (her-şey) oluverir, O’nun sözü haktır. Sur’a üfürüldüğü gün, mülk
O’nundur. O, gaybı ve müşâhede edilebileni bilendir. O, hüküm ve hikmet sâhibi
olandır, haberdar olandır.
74- Nahl
71- Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün
kılınanlar, rızıklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde
çevirip-verici değildirler. Şimdi
Allah’ın nîmetini inkâr mı ediyorlar?.
76- Sebe’
31- İnkâr edenler dedi ki: ‘Biz kesin olarak, ne bu
Kur’ân’a inanırız, ne ondan önceki (indirile)ne’. Sen o zulmedenleri, Rableri
huzûrunda tutuklanmış olarak görsen; sözü (suçlamaları) birbirlerine karşı
evirip-çevirir (birbirlerine
yöneltirler). Za’fa uğratılan (müstaz’af)lar, büyüklük taslâyanlara derler ki:
‘Eğer sizler olmasaydınız, gerçekten bizler mü’min (kimse)ler olurduk’.
32- Büyüklük taslâyanlar, za’fa uğratılan
(müstaz’af)lara dediler ki: ‘Size hidâyet geldikten sonra, sizi biz mi ondan
alıkoyduk?. Hayır, siz (zaten) suçlu-günahkârlardınız’.
33- Za’fa uğratılanlar da büyüklük taslâyanlara: ‘Hayır,
siz gece ve gündüz hîleli düzenler (kurup) bizim Allah’ı inkâr etmemizi ve O’na
eşler koşmamızı bize emrediyordunuz’ dediler. Azâbı gördüklerinde
pişmanlıklarını saklarlar; biz de inkâr edenlerin boyunlarına halkalar
geçirdik. Onlar, yaptıklarından başkasıyla mı cezâlandırılacaklardı?.
34- Biz hangi ülkeye bir uyarıcı gönderdikse, mutlakâ
oranın ‘refah içinde şımaran önde gelenleri’: ‘Gerçekten biz, sizin kendisiyle
gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz’ demişlerdir.
35- Ve: “Biz mallar ve evlatlar bakımından daha
çoğunluktayız ve bir azâba uğratılacak da değiliz” de demişlerdir.
36- De ki: ‘Şüphesiz benim Rabbim rızkı dilediğine
genişletir-yayar ve kısar da. Ancak
insanların çoğu bilmiyorlar’.
39- De ki: ‘Şüphesiz benim Rabbim, kullarından rızkı
dilediğine genişletip-yayar ve ona
kısar da. Her neyi infâk ederseniz, O (Allah), yerine bir başkasını verir; O,
rızık verenlerin en hayırlısıdır’.
77- Zümer
6- Sizi tek bir nefisten yarattı, sonra ondan kendi
eşini vâr etti ve sizin için davarlardan sekiz çift indirdi. Sizi annelerinizin
karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa
(dönüştürüp) yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur, mülk O’nundur.
O’ndan başka ilah yoktur. Buna rağmen nasıl çevriliyorsunuz?.
52- Onlar bilmiyorlar mı ki, gerçekten Allah, dilediğine
rızkı genişletip-yayar ve
(dilediğine) kısar da. Şüphesiz bunda, îman eden bir kavim için gerçekten
âyetler vardır.
78- Mü’min (Ğâfir)
16- O gün, orta yere çıkarlar. Onlardan hiç-bir şey
Allah’a karşı gizli kalmaz. (Allah sorar:) ‘Bugün mülk kimindir?. Bir olan,
Kahhar olan Allah’ındır’.
29- ‘Ey Kavmim, bugün mülk sizindir, yeryüzünde hüküm
sâhibi kimselersiniz. Fakat bize Allah’tan dayanılmaz bir azab gelecek olursa
bize kim yardım edecek?’. Firavun dedi ki: ‘Ben, size yalnızca gördüğümü (kendi
görüşümü) gösteriyorum ve ben sizi doğru yoldan da başkasına yöneltmiyorum’.
48- Büyüklenen (müstekbir)ler derler ki: ‘Biz hepimiz
(ateşin) içindeyiz; gerçekten Allah, kullar arasında hüküm verdi (artık)’.
81- Fussilet
15- Ad (kavmin)e gelince; onlar yeryüzünde haksız yere
büyüklendiler ve dediler ki: ‘Kuvvet bakımından bizden daha üstünü kimmiş?’.
Onlar, gerçekten kendilerini yaratan Allah’ı görmediler mi?. O, kuvvet
bakımından kendilerinden daha üstündür. Oysa onlar, bizim âyetlerimizi
(bilerek) inkâr ediyorlardı.
82- Şûrâ
4- Göklerde ve yerde olanlar O’nundur. O, yücedir,
büyüktür.
27- Eğer Allah, kulları için rızkı (sınırsızca) geniş
tutup-yaysaydı, gerçekten yeryüzünde
azarlardı. Ancak O, dilediği miktar ile indirir. Çünkü O, kullarından haberi
olandır, görendir.
49- Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Dilediğini
yaratır. Dilediğine dişiler armağan eder, dilediğine de erkek armağan eder.
83- Zuhrûf
33- Eğer insanlar (Allah’a karşı isyânda birleşip) tek
bir ümmet olacak olmasaydı, Rahmân’ı (Allah’ı) inkâr edenlerin evlerine
gümüşten tavanlar ve üzerinde çıkıp-yükselecekleri
merdivenler yapardık.
34- Evlerine kapılar ve üzerinde yaslânıp-dayanacakları koltuklar,
35- Ve (daha nice) çekici-süsler (de verirdik). Bütün bunlar, yalnızca dünyâ-hayâtının
metaıdır. Âhiret ise, Rabbinin katında muttakîler içindir.
85- Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü
kendisinin olan (Allah) ne yücedir. Kıyâmet-saatinin
ilmi O’nun katındadır ve O’na döndürüleceksiniz.
87- Zâriyât
19- Onların mallarında dilenip-isteyen (ve iffetinden dolayı istemeyip de) yoksul olan için de
bir hak vardı.
88- Rûm
26- Göklerde ve yerde olanlar O’nundur; hepsi O’na
‘gönülden boyun eğmiş’ bulunuyorlar.
37- Görmüyorlar mı ki, Allah, dilediğine rızkı yayıp-genişletir ve kısar da. Şüphesiz
bunda, îman eden bir kavim için gerçekten âyetler vardır.
38- Öyleyse yakınlara hakkını ver, yoksula da, yolcuya
da. Allah’ın yüzünü (rızâsını) isteyenler için bu daha hayırlıdır ve felâha
erenler onlardır.
39- İnsanların mallarından artsın diye verdiğiniz fâiz
Allah katında artmaz. Ama Allah’ın yüzünü (rızâsını) isteyerek verdiğiniz zekât
ise, işte (sevablarını ve gelirlerini) kat-kat arttıranlar onlardır.
89- Ankebût
62- Allah, kullarından dilediğine rızkı yayıp-genişletir, (ve) kısar da. Şüphesiz
Allah her-şeyi bilendir.
90- Mutaffifîn
1- Eksik ölçüp tartanların vay hâline,
2- Ki onlar, insanlardan ölçerek aldıklarında noksansız
alırlar.
3- Onlara ölçtüklerinde veyâ tarttıklarında
eksiltirler.
MEDÎNE DÖNEMİ
91- Hacc
56- Mülk, o gün yalnızca Allah’ındır. O, aralarında
hükmedecektir. Artık îman edip sâlih amellerde bulunanlar; nîmetlerle
donatılmış cennetler içindedirler.
92- Muhammed
37- Eğer sizden onları(n tümünü) isteyip sizi çıplak
bırakacak olursa, cimrilik edersiniz ve sizin kinlerinizi de ortaya çıkarmış
olur.
38- İşte sizler böylesiniz; Allah yolunda infâk etmeye
çağrılıyorsunuz; buna rağmen bâzılarınız cimrilik ediyor. Kim cimrilik ederse,
artık o, ancak kendi nefsine cimrilik eder. Allah ise, Ğaniy (hiç-bir şeye
ihtiyâcı olmayan)dır; fakir olan sizlersiniz. Eğer siz yüz çevirecek olursanız,
sizden başka bir kavmi getirip-değiştirir.
Sonra onlar, sizin benzeriniz de olmazlar.
93- Teğâbün
1- Göklerde ve yerde olanların tümü Allah’ı tesbih eder.
Mülk O’nundur, hamd (övgü) O’nundur. O, her-şeye güç yetirendir.
94- Bakara
107- (Yine) Bilmez misin ki, gerçekten göklerin ve yerin
mülkü Allah’ındır. Sizin Allah’tan başka velîniz ve yardımcınız yoktur.
116- Dediler ki: ‘Allah oğul edindi’. O, (bu
yakıştırmadan) yücedir. Hayır, göklerde ve yerde her ne varsa O’nundur, tümü
O’na gönülden boyun eğmişlerdir.
195- Allah yolunda infâk edin ve kendinizi kendi
ellerinizle tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah, iyilik edenleri
sever.
215- Sana neyi infâk edeceklerini sorarlar. De ki: ‘Hayır
olarak infâk edeceğiniz şey, anne-babaya,
yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışadır. Hayır olarak her ne
yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir’.
219- Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: ‘Onlarda hem
büyük günah, hem insanlar için (bâzı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından
daha büyüktür’. Ve sana neyi infâk edeceklerini sorarlar. De ki: ‘İhtiyaçtan
artakalanı’. Böylece Allah, size âyetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz;
254- Ey îman edenler, hiç-bir alış-verişin, hiç-bir dostluğun ve hiç-bir şefaatin olmadığı gün
gelmezden evvel, size rızık olarak verdiklerimizden infâk edin. Kâfirler...
Onlar zulmedenlerdir.
261- Mallarını Allah yolunda infâk edenlerin örneği yedi
başak bitiren, her bir başakta yüz tâne bulunan bir tek tânenin örneği gibidir.
Allah, dilediğine kat-kat arttırır. Allah (ihsânı) bol olandır, bilendir.
262- Mallarını Allah yolunda infâk edenler, sonra infâk
ettikleri şeyin peşinden başa kakmayan ve eziyet vermeyenlerin ecirleri Rableri
katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.
264- Ey îman edenler, Allah’a ve âhiret gününe inanmayıp,
insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infâk eden gibi minnet ve eziyet
ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak
bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü, onu
çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiç-bir şeye güç yetiremez
(elde edemez)ler. Allah, kâfirler topluluğuna hidâyet vermez.
265- Yalnızca Allah’ın rızâsını istemek ve kendilerinde
olanı kökleştirip- güçlendirmek için
mallarını infâk edenlerin örneği, yüksekçe bir tepede bulunan, sağnak yağmur
aldığında ürünlerini iki kat veren bir bahçenin örneğine benzer ki ona sağnak
yağmur isâbet etmese de bir çisintisi (vardır). Allah, yaptıklarınızı görendir.
267- Ey îman edenler, kazandıklarınızın iyi olanından ve
sizin için yerden bitirdiklerimizden infâk edin. Kendinizin göz yummadan
alamayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki, şüphesiz Allah,
hiç-bir şeye ihtiyâcı olmayandır, övülmeye lâyık olandır.
270- Her neyi nafaka olarak infâk eder ve adak olarak
neyi adarsanız, muhakkak Allah onu bilir. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur.
271- Sadakaları açıkta verirseniz ne iyi; fakat gizleyip
fakirlere verirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. O, günahlarınızdan bir
kısmını bağışlar. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.
272- Onların hidâyete ermesi, senin üzerinde (bir
yükümlülük) değildir. Ancak Allah, dilediğini hidâyete erdirir. Hayır olarak
her ne infâk ederseniz, kendîniz içindir. Zâten siz, ancak Allah’ın
hoşnutluğunu istemekten başka (bir amaçla) infâk etmezsiniz. Hayırdan her ne
infâk ederseniz -haksızlığa (zulme)
uğratılmaksızın- size eksiksizce
ödenecektir.
273- (Sadakalar) Kendilerini Allah yolunda adayan
fakirler içindir ki, onlar, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler.
İffetlerinden dolayı bilmeyen onları zengin sanır. (Ama) Sen onları yüzlerinden
tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Hayırdan her ne infâk
ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir.
274- Onlar ki, mallarını gece, gündüz; gizli ve açık
infâk ederler. Artık bunların ecirleri Rableri katındadır, onlara korku yoktur
ve onlar mahzun olmayacaklardır.
276- Allah, fâizi yok eder de, sadakaları arttırır.
Allah, günahkâr kâfirlerin hiç-birini sevmez.
277- Îman edip güzel amellerde bulunanlar, namazı
dosdoğru kılanlar ve zekâtı verenler; şüphesiz onların ecirleri Rablerinin
katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.
278- Ey îman edenler, Allah’tan sakının ve eğer
inanmışsanız, fâizden artakalanı bırakın.
279- Şâyet böyle yapmazsanız, Allah’a ve Resûlüne karşı
savaş açtığınızı bilin. Eğer tevbe ederseniz, artık sermâyeleriniz sizindir.
(Böylece) Ne zulmetmiş olursunuz, ne zulme uğratılmış olursunuz.
280- Eğer (borçlu) zorluk içindeyse, ona elverişli bir
zamana kadar süre (verin). (Borcu) Sadaka olarak bağışlamanız ise, sizin için
daha hayırlıdır; eğer bilirseniz.
281- Allah’a döneceğiniz günden sakının. Sonra herkese
kazandığı eksiksizce ödenecek ve onlara haksızlık yapılmayacaktır.
95- Enfâl
41- Bilin ki, ‘ganîmet olarak ele geçirdiğiniz’ şeylerin
beşte biri, muhakkak Allah’ın, Resûlün, yakınların, yetimlerin, yoksulların ve
yolcunundur. Eğer Allah’a, hak ile bâtılın birbirinden ayrıldığı gün, iki
ordunun karşı-karşıya geldiği günde (Bedir’de) kulumuza indirdiğimize îman
ediyorsanız (ganîmeti böyle bölüşün). Allah, her-şeye güç yetirendir.
96- Hadîd
2- Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Diriltir ve
öldürür. O, her-şeye güç yetirendir.
5- Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. (Sonunda bütün)
işler Allah’a döndürülür.
7- Allah’a ve Resûlü’ne îman edin. ‘Sizi kendilerinde
halifeler kılıp harcama yetkisi verdiği’ şeylerden infâk edin. Artık sizden kim
îman edip infâk ederse, onlara büyük bir ecir vardır.
10- Size ne oluyor ki, Allah yolunda infâk
etmiyorsunuz?. Oysa göklerin ve yerin mîrası Allah’ındır. İçinizden, fetihten
önce infâk eden ve savaşanlar (başkasıyla) bir olmaz. İşte onlar, derece olarak
sonradan infâk eden ve savaşanlardan daha büyüktür. Allah, her birine en güzel
olanı vâdetmiştir. Allah, yaptıklarınızdan hâberdardır.
18- Gerçek şu ki, sadaka veren erkekler ile sadaka veren
kadınlar ve Allah’a güzel bir borç verenler; onlar için kat-kat arttırılır ve ‘kerîm
(üstün ve onurlu)’ olan ecir de onlarındır.
23- Öyle ki, elinizden çıkana üzüntü duymayasınız ve
size (Allah’ın) verdikleri dolayısıyla sevinip-şımarmayasınız. Allah, büyüklük taslâyıp böbürleneni sevmez.
24- Ki onlar, cimrilik ederler ve insanlara cimriliği
emr (tavsiye) ederler. Her kim yüz çevirirse, artık şüphesiz Allah, Ğaniy
(hiç-bir şeye muhtâç olmayan), Hamid (övülmeye lâyık olan) O’dur.
97- Nûr
42- Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır ve dönüş
yalnızca O’nadır.
98- Âl-i İmran
14- Kadınlara, oğullara, kantar-kantar yığılmış altın ve
gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet
insanlara ‘süslü ve çekici’ kılındı. Bunlar, dünyâ-hayâtının metaıdır. Asıl
varılacak güzel yer Allah katındadır.
15- De ki: ‘Size bundan daha hayırlısını bildireyim mi?.
Korkup sakınanlar için Rablerinin katında, içinde temelli kalacakları, altından
ırmaklar akan cennetler, tertemiz eşler ve Allah’ın rızâsı vardır. Allah,
kulları hakkıyla görendir’.
26- De ki: ‘Ey mülkün sâhibi Allah’ım, dilediğine mülkü
verirsin ve dilediğinden mülkü çekip-alırsın,
dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın; hayır Senin elindedir. Gerçekten
Sen, her-şeye güç yetirensin’.
92- Sevdiğiniz şeylerden infâk edinceye kadar aslâ
iyiliğe eremezsiniz. Her ne infâk ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir.
129- Göklerde ve yerde olanların tümü Allah’ındır. Kimi dilerse
bağışlar, kimi dilerse azablandırır. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
180- Allah’ın, bol ihsânından kendilerine verdiği
şeylerde cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar.
Hayır; bu, onlar için şerdir; kıyâmet günü, cimrilik ettikleriyle
tasmalandırılacaklardır. Göklerin ve yerin mîrası Allah’ındır. Allah
yaptıklarınızdan haberi olandır.
181- Andolsun; ‘Gerçek, Allah fakirdir, biz ise zenginiz’
diyenlerin sözlerini Allah işitmiştir. Onların bu sözlerini ve peygamberleri
haksız yere öldürmelerini yazacağız ve: ‘Yakıcı azâbı tadın’ diyeceğiz.
189- Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Allah, her-şeye
güç yetirendir.
100- Cum’a
11- Oysa onlar (kendilerini tümüyle Allah’a ve İslâm’a
teslim etmeyenler) bir ticâret yada bir eğlence gördükleri zaman, (hemen) ona
sökün ettiler ve seni ayakta bıraktılar. De ki: ‘Allah’ın katında bulunan,
eğlenceden ve ticâretten daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en
hayırlısıdır’.
102- Haşr
7- Allah’ın o (fethedilen) şehir halkından Resûlü’ne verdiği fey, Allah’a,
Resûl’e, (ve Resûl’e) yakın akrabâlığı olanlara, yetimlere, yoksullara ve yolda
kalmışlara âittir. Öyle ki (bu mallar ve servet) sizden zengin olanlar arasında
dönüp-dolaşan bir devlet (güç)
olmasın. Resûl size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık
ondan sakının ve Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah cezâsı (ikâbı) pek şiddetli
olandır.
8- (Bundan başka bu mallar,) Hicret eden fakirleredir
ki, onlar, Allah’tan bir fazl (lütuf ve ihsân) arayıp, Allah’a ve O’nun Resûlü’ne
yardım ederlerken yurtlarından ve mallarından sürülüp-çıkarılmışlardır. İşte bunlar, sâdık olanlar bunlardır.
103- Münâfikûn
7- Onlar ki: ‘Allah’ın Resûlü yanında bulunanlara
hiç-bir infâk (harcama)da bulunmayın, sonunda dağılıp gitsinler’ derler. Oysa
göklerin ve yerin hazîneleri Allah’ındır. Ancak münâfıklar kavramıyorlar.
10- Sizden birinize ölüm gelip de: ‘Rabbim, beni yakın
bir süreye (ecele) kadar geciktirsen ben de böylece sadaka versem ve
sâlihlerden olsam’ demezden önce, size rızık olarak verdiklerimizden infâk
edin.
106- Nîsâ
2- Yetimlere mallarını verin ve murdar olanı temiz
olanla değiştirmeyin. Onların mallarını mallarınıza katarak yemeyin. Çünkü bu,
büyük bir suçtur.
6- Yetimleri, nikâha erişecekleri çağa kadar deneyin;
şâyet kendilerinde bir (rüşd) olgunlaşma görürseniz, hemen onlara mallarını
verin. Büyüyecekler diye isrâf ile çarçabuk yemeyin. Zengin olan iffetli olmaya
çalışsın, yoksul olan da artık mâruf (ihtiyâca ve örfe uygun) bir şekilde
yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman, onlara karşı şâhid bulundurun.
Hesap görücü olarak Allah yeter.
8- (Mîrâsı) Bölüşme sırasında yakınlar, yetimler ve
yoksullar da hazır olursa, onları ondan rızıklandırın ve onlara güzel (mâruf)
söz söyleyin.
29- Ey îman edenler, mallarınızı, sizden karşılıklı
anlaşmadan (doğan) bir ticâretten başka haksız ‘nedenler ve yollarla’ (bâtılca)
yemeyin. Ve kendi nefislerinizi öldürmeyin. Şüphesiz, Allah, sizi çok
esirgeyendir.
32- Allah’ın kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün
kıldığı şeyi (malı) temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından pay (olduğu
gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. Allah’tan onun fazlını
(ihsânını) isteyin. Gerçekten, Allah her-şeyi bilendir.
37- Onlar, cimrilikte bulunurlar, insanlara da cimriliği
emreder (önerir)ler. Allah’ın fazlından kendilerine verdiğini gizli tutarlar.
Biz o kâfirlere aşağılatıcı bir azab hazırlamışızdır.
38- Onlar, mallarını insanlara gösteriş olsun diye
harcarlar, Allah’a ve âhiret gününe inanmazlar. Şeytan, kime arkadaş olursa,
artık ne kötü bir arkadaştır o.
39- Allah’a ve âhiret gününe inanarak Allah’ın
kendilerine verdiği rızıktan infâk etselerdi, aleyhlerine mi olurdu?. Allah,
onları iyi bilendir.
131- Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Andolsun, biz
sizden önce kitap verilenlere ve sizlere: ‘Allah’tan korkup-sakının’ diye tavsiye ettik. Eğer inkâra saparsanız, şüphesiz,
göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Allah, hiç-bir şeye ihtiyâcı
olmayandır, hamd’e lâyık olandır.
132- Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Vekil olarak
Allah yeter.
107- Talâk
7- Geniş-imkânları
olan, nafakayı geniş imkânlarına göre versin. Rızkı kısıtlı tutulan da, artık
Allah’ın kendisine verdiği kadarıyla versin. Allah, hiç-bir nefse ona
verdiğinden başkasıyla yükümlülük koymaz. Allah, bir güçlüğün ardından bir
kolaylığı kılıp-verecektir.
108- Mâide
17- Andolsun, ‘Şüphesiz, Allah Meryem-oğlu Mesih’tir’
diyenler küfre düşmüştür. De ki: ‘O, eğer Meryem-oğlu Mesih’i, onun annesini ve
yeryüzündekilerin tümünü helâk (yok) etmek isterse, Allah’tan (bunu önlemeye) kim
birşeye mâlik olabilir?. Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin tümünün
mülkü Allah’ındır; dilediğini yaratır. Allah her-şeye güç yetirendir.
18- Yahudi ve Hristiyanlar: ‘Biz Allah’ın çocuklarıyız
ve sevdikleriyiz’ dedi. De ki: ‘Peki, ne diye sizi günahlarınızdan dolayı
azablandırıyor?. Hayır, siz O’nun yarattığından birer beşersiniz. O, dilediğini
bağışlar, dilediğini azaplandırır. Göklerin, yerin ve bunların arasındakilerin
tümünün mülkü Allah’ındır. Son varış O’nadır’.
40- Göklerin ve yerin mülkünün Allah’a âit olduğunu
bilmiyor musun?. O, kimi dilerse azablandırır, kimi dilerse bağışlar. Allah,
her-şeye güç yetirendir.
120- Göklerin, yerin ve içlerinde olanların tümünün mülkü
Allah’ındır. O, her-şeye güç yetirendir.
110- Fetih
14- Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır; dilediğine
mağfiret eder, dilediğini azablandırır. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
114- Tevbe
34- Ey îman edenler, gerçek şu ki, (yahudi) bilginlerinden
ve (hristiyan) râhiplerinden çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve
Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda
harcamayanlar... Onlara acı bir azâbı müjdele.
35- Bunların üzerlerinin cehennem ateşinde kızdırılacağı
gün, onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak (ve:) ‘İşte
bu, kendîniz için yığıp-sakladıklarınızdır;
yığıp-sakladıklarınızı tadın’
(denilecek).
53- De ki: ‘İsteyerek veyâ istemeyerek infâk edin;
sizden kesin olarak kabûl edilmeyecektir. Çünkü siz bir fâsıklar topluluğu
oldunuz’.
54- İnfâk ettiklerinin kendilerinden kabulünü engelleyen
şey, Allah’ı ve elçisini tanımamaları, namaza ancak isteksizce gelmeleri ve
hoşlarına gitmiyorken infâk etmeleridir.
55- Şu-hâlde onların malları ve çocukları seni
imrendirmesin; Allah bunlarla ancak onları dünyâ-hayâtında azablandırmak ve
canlarının inkâr içindeyken zorlukla çıkmasını ister.
60- Sadakalar, -Allah’tan
bir farz olarak- yalnızca fakirler,
düşkünler, (zekât) işinde görevli olanlar, kâlbleri ısındırılacaklar, köleler,
borçlular, Allah yolunda (olanlar) ve yolda kalmış(lar) içindir. Allah
bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir.
69- Sizden önceki (münâfıklar ve kâfirler) gibi. Onlar
sizden kuvvet bakımından daha güçlü, mal ve çocuklar bakımından daha çoktular.
Onlar kendi paylarıyla yararlanmaya baktılar; siz de, sizden öncekilerin kendi
paylarıyla yararlanmaya kalkışmaları gibi, kendi paylarınızla yararlanmaya
baktınız ve siz de (Dünyâ’ya ve zevke) dalanlar gibi daldınız. İşte onların
Dünyâ’da âhirette bütün yapıp-ettikleri
(amelleri) boşa çıkmıştır ve işte onlar kayba uğrayanlardır.
75- Onlardan kimi de: ‘Andolsun, eğer bize bol
ihsânından verirse gerçekten sadaka vereceğiz ve sâlihlerden olacağız’ diye
Allah’a ahdetmiştir.
76- Onlara kendi bol ihsânından verince ise, onunla
cimrilik yaptılar ve yüz çevirdiler; onlar böyle sırt dönenlerdir.
77- Böylece O da, Allah’a verdikleri sözü tutmamaları ve
yalan söylemeleri nedeniyle, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar,
kâlplerinde nifakı (sonuçta köklü bir duygu olarak) yerleşik kıldı.
79- Sadakalar konusunda, mü’minlerden ek bağışlarda
bulunanlarla emeklerinden (cehdlerinden) başkasını bulamayanları yadırgayarak
bunlarla alay edenler; Allah (asıl) onları alay konusu kılmıştır ve onlar için
acı bir azab vardır.
85- Onların malları ve evlatları seni imrendirmesin;
Allah bunlarla, ancak onları Dünyâ’da azablandırmak ve canlarının onlar inkâr
içindeyken zorluk içinde çıkmasını istiyor.
86- ‘Allah’a îman edin, O’nun elçisi ile cihada çıkın’
diye bir sûre indirildiği zaman onlardan servet sâhibi olanlar, senden izin
isteyip: ‘Bizi bırakıver, oturanlarla birlikte olalım’ dediler.
87- (Savaştan) Geri kalanlarla birlikte olmayı seçtiler.
Onların kâlbleri mühürlenmiştir. Bundan dolayı kavrayıp-anlamazlar.
88- Ama Resûl ve onunla birlikte olan mü’minler,
mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler; işte bütün hayırlar onlarındır ve
kurtuluşa erenler onlardır.
89- Allah onlar için, süresiz kalacakları, altından
ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur.
116- Gerçek şu ki, göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır;
diriltir ve öldürür. Sizin Allah’tan başka velîniz ve yardımcınız yoktur.
121- Küçük, büyük infâk ettileri her nafaka ve (Allah
yolunda) aştıkları her vâdi, mutlakâ Allah’ın yaptıklarının daha güzeliyle
onlara karşılığını vermesi için, (bunlar) onlar adına yazılmıştır.
Sadakallahülazim
En doğrusunu
sâdece Allah bilir.
Hârûn
Görmüş
Mayıs 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder