“Biz ona ‘iki yol-iki
amaç’ gösterdik. Ancak o, sarp yokuşa göğüs germedi. Sarp yokuşun ne olduğunu
sana öğreten nedir?. Bir boynu çözmek (bir köleye özgürlük vermek)tir; Yada
açlık gününde doyurmaktır. Yakın olan bir yetimi. Veyâ sürünen bir yoksulu. Sonra
îman edenlerden, sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden, merhâmeti birbirlerine
tavsiye edenlerden olmak. İşte bunlar, sağ yanın adamlarıdır (Ashâb-ı Meymene)” (Beled 10-18).
Çözümlemek: “Bir
şeyi incelemek, tahlil etmek, analiz etmek. Anlamı ve niteliği anlaşılamayan
bir konuyu (teorik olarak) açıklamak”.
Çözmek: “Düğümlü, bağlı veyâ sarılı bir şeyi açmak. Bir
sorunu belli öğeler yardımıyla (pratik olarak) ortadan
kaldırmak, hâlletmek”.
Çözümlemek “çözmek” demek
değildir. Çözüm için “çözümleme” de gerekir ve şarttır, fakat çözümlemek kendi
başına bir çözüm değildir. Bir sorunu çözmek için “çözümleme” doğrultusunda bir
şeyler yapmak gerekir ki o sorun çözülsün. Masa-başında yada dört duvar arasında
çözümleme yapılabilse de çözüm yapılamaz. Çözüm için meydana çıkmak ve bir
hareket göstermek şarttır.
Bâzıları çözümleme yapınca
ve kendince yaptığı çözümlemenin “en iyi çözümleme” olduğunu görünce, o şeyi
çözdüm zannediyor. Oysa sorun orada öylece beklemekte ve birilerine zarar verip
durmaktadır. O yüzden sorunlar sürekli olarak çözüm ve “çözümleyici”
beklemektedir, “çözümlemeci” değil.
Bir çözüm plânınız yoksa,
başkalarının plânlarını çözümlemekle vakit kaybedip durursunuz. Kendi
plânlarınız olmazsa, ömrünüzü başkalarının plânlarını çözümlemekle
geçirirsiniz. Plânın birini tam “çözümledim” dediğinizde, karşı taraf yeni bir
plân yapmıştır bile. O zaman da hiç-bir soruna hiç-bir çözüm getirmemiş
olduğunuz gibi, sürekli olarak çözümleme yapmak zorunda kalırsınız. İşin garibi,
çözümleme yapmak artık sizin amacınız hâline gelir de çözüme gitmek aklınıza
bile gelmez. O yüzden gayri-İslâmî sistemlerde devletlere ve insanlara düşen
şey, “küresel güçler’in politikalarını ve şeytânî plânlarını çözümlemeye
çalışmaktan ibârettir.
Aslında her çözümleme çözümü
zorlaştırır. Çünkü hiç-bir zaman masa-başındaki gibi olmaz. Fakat çözüme
girişmeden önce bir çözümleme de gerekli ve şarttır. Lâkin aslında kervan büyük
oranda çözüm yolunda düzülecektir. Çünkü meydana çıkınca iş değişir ve hiç-bir
şey teorideki gibi olmaz. Pratiğe gelince iş değişir. Bu nedenle aşırı
çözümleme çözümü imkânsız kılar. Zîrâ çözümleme hiç-bir zaman bitmez ki çözüm
için adım atılabilsin. Çözümleme derinleştikçe çözmek unutulur gider.
Dünyâ’daki
sözde çözülemeyen ve tartışılıp duran sorunların çoğu moderniteden kaynaklanır.
Doğal sorunlar da vardır tabi ama sorunların çoğu sûnî sorunlardır ki kaynağı
modernizmdir. Modern insan modern sorunlara modern çözümler getiriyor fakat
sorunlar modern çözümlerle gerçek anlamda çözül(e)mediği gibi zamanla daha da
fazlalaşıyor. Zîrâ modernite bir “sorun çıkarma uygarlığı”dır, “sorun giderme
uygarlığı” değil. Meselâ demokrasinin ortaya çıkardığı bir sorunu “daha fazla
demokrasi” ile çözmeye çalışırlar. Bir şeyi demokrasiyle çözemediklerinde “daha
fazla demokrasi” diyorlar. Bu nasıl bir ahmaklıktır!. Bir sorunu başka bir
sorunla çözmek düşüncesi büyük bir sorundur.
"Bilimsel bilgi,
bilginin bütünlüğünü temsil etmez. Modern-bilim bütünsellikten uzak olduğu için
parçalayıcıdır. Parçalayıcı olduğu için de “sorun çıkarıcı”dır, “çözüm
getirici” değil. Zîrâ parçalanan şey soruna döner. Bu soruna modern-bilim ile
çözüm bulunamaz. Çünkü bir şeyin çözümü, sorunu ortaya çıkaran şey ile olamaz. Bu
yüzden modern-bilim de bir şeyi sonuna kadar çözemez. Böyle olduğu içindir ki,
modern-bilim bir sorunu sâdece çözümlemekle uğraşır durur. İnsanları da buna yönlendirir.
Kendisinin çözemediğini başkasının yada başka bir şeyin çözmesini istemez.
Sistemin ortaya çıkardığı
sorunları sistem içinde kalarak çözmek imkânsızdır. Meselâ; yediğimiz-içtiğimiz
şeyler fabrikasyon-sanâyi ürünü olduğu için, onların vücuttan atılırken
bıraktığı kirler de “fabrikasyon kirler” oluyor. O kirler doğal temizleme
maddeleriyle çıkmıyor. O yüzden sanâyi kirini temizlemek için de ayrıca sanâyi
ürünleri kullanmak zorunda kalıyoruz. Bu her-şeyde böyledir. Sanâyinin ortaya
koyduğu sorunları temizlemek için de sanâyi ürünleri gerekiyor ki, “kapitâlist
döngü” budur ve zâten kapitâlizm buradan beslenir. Bu nedenle sistem-içi
sorunların gerçek çözümü sistem-içinde bulunamaz, bulunamıyor.
Modernizmin ortaya çıkardığı
sorunlara İslâm ile çözüm bulma çalışmaları ise, aşırı çözümlemecilik yüzünden
“İslâm’ı moderniteye uydurmak”la sonuçlanıyor. Çünkü aslında yapılan şey “çözüm
bulmak” değil, “çözümleme yapmak”tır. Modernitenin sorunları yâni ortaya
çıkardığı sapkınlıklar, İslâm’ın sorunları değildir. O yüzden İslâm, modernitenin
ortaya çıkardığı sapkınları çözümlemekle değil, İslâm’ı dolayısı ile hakkı
ortaya atarak modern sorunları yâni bâtılı çözerek bertarâf etmekle
uğraşmalıdır.
İnanmanın ve îmânın bizzat
kendisi, sonsuz problemleri çözecek formüllere sâhiptir. Îman, problem çözme
potansiyelini içinde barındırır. Bu nedenle îman ettiğinizde bir-çok
soru(nu)nuz kendiliğinden çözülmüş olur.
Baştaki âyetten de anlaşabileceği
gibi, Kur’ân, sâdece çözümleme Kitab’ı değil, çözümledikten sonra çözmeye
yönelen ve yönelten bir Kitap’tır. Kur’ân’ın, günümüzün (ve de tüm zamanların)
problemlerini çözümleyebilecek ve çözebilecek formûllere sâhip tek kitap
olduğunu idrâk edemeyenler, sürekli Kur’ân okusalar da, Kur’ân’dan hâlâ
habersizdirler. Fakat gelin görün ki Kur’ân’ın kelimelerini-harflerini öyle bir
inceliyorlar ki, “sanki Sümer tabletlerini çözmeye çalışıyorlar” zannedersiniz.
Kur’ân sâdece çözümleme
değil, aynı-zamanda çözme Kitab’ı olduğu gibi; peygamberler ve Peygamberimiz de
sâdece çözümlemeci değil, çözümcüdür de. İnsan, çözümlemeyi ve çözümü bir-arada
yapabilecek bir varlıktır. O yüzden yeryüzüne halife seçilmiştir. Bâzılarının “çözüm”den
kaçarak sâdece çözümlemeyle uğraşması, hayâtını bu şekilde harcaması eksiktir
ve eksiklikten dolayı da yanlıştır. Her insan “net bir çözümcü” olamayacak olsa
da mutlakâ bir şeyleri çözebilecek kâbiliyete sâhiptir. Yeter ki bunu istesin.
Fakat gelin görün ki işin o tarafına hiç bakmayıp da işin sâdece “çözümlemecilik”
tarafını öne çıkaranlar vardır ki bunlar fil-dişi kulelerinde sürekli olarak
çözümlemeyle uğraşmakta ve bir tür zihnî orgazm hâli yaşamaktadırlar. Üstelik
bu hâlin kesintiye uğramasını istememektedirler.
Bugünün çözümlemecileri, 28
Şubat’ın, daha sonra da muhâfazakâr-ılımlı-lâik demokrasinin çözüp dağıttığı
kişilerdir.
Müslümanların en büyük
yanlışlarından biri de; “ancak siyâsetle çözülebilecek” olan sorunları,
eğitim-öğretim ile çözebileceklerini zannetmeleridir. Yâni sorunları çözümlemeyle
çözebileceklerini sanmalarıdır. Fakat çözümlemek çözmek demek değildir ki!.
Çözümledikten sonra çözmeye de dönmüyorsa o şey çözülmüş olmaz. Çözülmüş
olmayınca da çözümleme hiç-bir işe yaramaz. Çözüme dönmeyen çözümleme, ancak
zihinlerin orgazmını sağlamış olur.
Allah bize “cemaat olun”
der. Cemaatin bereketi, çözüm-noktasında açığa çıkar. Zîrâ cemaatler, bir
sorunu tek-başına çözümlese bile çözemeyenlerin, bir-araya gelerek sorunu
çözmesi içindir. Yoksa cemaatler “çözümleme” yeri değil, “çözme” yeri
olmalıdır. Çözmek için bir-araya gelinmelidir. Yoksa çözümleme odaklı olduğunda
kısa-zamanda dağılırlar ve yıkılıp giderler. En azından yozlaşırlar. Çünkü
sâdece çözümlemekle uğraşmak mutlakâ fitne çıkarır ve ifsâd eder. Zîrâ her
çözümlemeci farklı çözümlemeler yapacaktır ve birbirine zıt çözümlemeler ortaya
çıkacaktır. Bu nedenle çözümleme çözmeye dönmediğinde kaos kaçınılmaz olur.
Çünkü çözümlemek işi bir-nevî ilahlığa kadar gider. Oysa çözmek işi, “on numara
kulluk”tur.
Modern gençlik, tüm âilenin
hep birlikte çözemediği bir sorunu, tek-başlarına çözebileceklerini sanan
ahmaklar topluluğudur. Bir sorunu kendi başına çözebileceğini zanneden modern
gençlik, hiç-bir işe yaramayacak çözümlemeler yapmakla zaman kaybetmektedir.
Modern
sorun çözme(!) yöntemleri, doğal ve doğru çözüm yollarını baltalıyor. Doğal
sorunlar doğal çözümlerle çözülebiliyor ama modern sorunlar modern çözümlerle
çözülemiyor. Zîrâ modernite “sorun çözücü” bir temele sâhip değildir. Tam-aksine
bir-çok sorun ortaya çıkarır.
Modernler boşu-boşuna,
ruhsal-psikolojik sorunlara maddî nedenler ve maddî çözümler bulmakla
uğraşıyorlar. Değişen sorunlara değişen değerlerle çözüm bulunamaz. Çözüm ancak
“değişmeyen değerler” ile olabilir. Sorun çöz(e)meyen şey sorunludur. Sorunu
çözen şey ise sorumludur. Çünkü ancak sorumlu olanlar sorunu çözebilirler.
Kendisi sorunlu olan bir şeyin bir sorunu çözebilmesi mümkün değildir.
Şu da var ki, önerilen bir çözüm-şekli
“pratik bir çözüm-şekli” değilse, “çözüm” değildir. Pratiğe dökülemeyecek olan
çözümlemelerle bir çözümün yapılabilmesi imkânsızdır.
Gerçek çözüm ise, Mutlak
Gerçek olan’ın gönderdiği çözümlemelerle ve çözümlerle olabilir ancak. Bu
nedenle ey insanlar!; gerçek çözüm, kendisinden kaçtığınız şey(de)dir.
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Kasım 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder