“Ki
onlar, ‘daldıkları saçma bir uğraşı’ içinde oynayan-oyalananlardır” (Tûr 12).
İnsanlık târihinde
hiç-bir şeye ekran kadar îtibar edilmemiştir ve hiç-bir şeye ekrana
bağlanıldığı gibi bağlanılmamıştır. İnsan, hiç-bir şey karşısında, ekran
karşısında olduğu kadar heyecanlanmamış, duruşunu düzeltmemiş, kendine
çeki-düzen vermemiştir. Târih boyunca hiç-bir şey, insanı -ekranın yaptığı
gibi- bu denli esas duruşa geçirmedi. İnsan târih boyunca hiç-bir şey için bu
derece bir ön-hazırlık yapmadı. Hiç-bir şeyi bu derece ciddiye almadı. Hiç-bir
şey karşısında saatlerce oturmadı, gözlerini bile kırpmadan bir şeye bu kadar uzun
süre odaklanarak bakmadı. Hiç-bir şeyi ekran karşısına çıkmak kadar istemedi.
Târihin hiç-bir döneminde bir yerde görünmek, ekranda görünmek kadar popüler ve
önemli olmadı. İnsan, târih boyunca hiç-bir şeye ekrana dokunduğu kadar
dokunmadı. Hiç-bir şeyi bu kadar çok elinde tutmadı, cebinde ve yanında
taşımadı. Hiç-bir şeye bu kadar değer vermedi, hiçbir şeyi bu kadar sevmedi, saygı
duymadı. Bu yüzden ekran târih boyunca görülen en büyük puttur ve ekrana
tapmak, “en büyük küresel putçuluk” hâline gelmiştir. İnsanlık târihinin en
yüce putu ve hurâfesi “ekran”dır.
Artık hakîkati
ekran belirler hâle gelmiştir, gündemi ekran belirliyor; ne yapılması
gerektiğini, ne yenmesi, ne içilmesi, ne giyilmesi, nereye gidilmesi vs.
her-şeyi ekran belirliyor. Ekrana, hiç olmadığı kadar bir îman ve itaat var.
Öyle ki, bir şey ancak ekrandan görülünce ve ekran onayladığında kabûl edilebiliyor.
İnsanoğlu neredeyse iki kere ikinin bile dört ettiğini ekrana bakarak kabûl
edebilecek hâle gelmiştir. Artık ekrana kul olmuş olanlar, ekrandan iki kere
ikinin beş ettiğini görseler onu kabûl etmeye başlayacaktır. Ekran, hakîkatin
yerini almıştır çoğu insan için.
İnsanları; sanal,
sûnî, hayâlî ve bâtıl olana ancak ekranla alıştırabilirlerdi ve bu yapıldı.
Artık “hakîkat” bir değer ifâde etmiyor ve insanlar ekranda gördüklerine
hakîkat diyor. Zâten gerçeği görmek istemiyor ve ekran dışındaki gerçeklere burun
kıvırıyor. Dışarıda bahçedeki ağacın gerçekliği ile, ekrandan görülen bir
ağacın varlığı nasıl aynı olabilir ve hattâ ekrandan görülen ağaç nasıl olur da
daha gerçek kabûl edilebilir?. Çünkü insan artık ekran görüntüsüne gerçek
görüntüden daha fazla güvenmektedir. Bu yüzden de meselâ bir târihi eseri gidip
yerinde görmektense kafasına taktığı teknolojik bir ekrandan görmeyi tercih
etmektedir.
Küresel bir
ekran bağımlılığı oluştu. Özellikle gençler olmak üzere insanlar ekrana
bakamayacakları yerde durmak istemiyorlar, çünkü ekransız yapamıyorlar. Hattâ
bir süreliğine ekrandan ayrı kalmak zorunda kalsalar sinir oluyorlar ve bunalıma
giriyorlar. Meselâ internet olmayan yerde zinhar durmuyorlar, duramıyorlar.
Çünkü internet olmayınca ekrana bakamıyorlar. Sürekli ekrana bakma zorunluluğu duyuyorlar.
Araştırmalara göre Türkiye’de insanlar günde ortalama 80 kez cep telefonlarına
bakma gereği duyuyormuş. Tabi telefon ekranından başka ekranlar da var ve
bundan anlaşılıyor ki insan günün büyük bölümünü ekranlara bakmakla geçiriyor.
Cep
telefonu, tablet, bilgisayar ve televizyon ekranları muhabbeti-sevgiyi bitirdi,
sonuçta saygıyı da bitirdi, çünkü bir-arada olmayı bitirdi, üstelik iyi şeyleri
bitirmekle kalmadı, kötü, çirkin, gereksiz, ayıp, haram ve günah olan şeylere
de alıştırdı insanları. Bunları meşrûlaştırdı. Çünkü çirkin, kötü, ayıp, haram,
günah vs. olan şeyler, uzun süre ve defâlarca bakınca -görece- meşrûlaşıyor.
Çünkü insan için sürekli gördüğü şey -baka baka iyice alıştığı için- normâlleşiyor.
Lâkin haram ve günahı ekrandan izleyince o şey haram ve günah olmaktan çıkmaz.
Çıplaklıkla
ilgili olan şeyler ekrandan en çok izlenen şeylerin başında geliyor. İnsanlar
en çok, ayıp, günah ve haram olan şeyleri izlemek için ekrana bakıyorlar.
İnsanların gözleri ekrana baka-baka kan-çanağına dönüyor ama yine de bana mısın
demiyorlar. Uykusuzluktan kendilerini kaybediyorlar ama yine de ekrandan ayrılmak
istemiyorlar. Ekrandan bir-anlığına bile gözlerini ayırmaya katlanamıyorlar.
Huşû ile yapılan bir ibâdet neşvesinde ekranlara âdetâ tapılıyor.
Bir
keresinde bir arkadaşımın günde 6-7 saat bilgisayar oyunu oynayan çocuğuna; “ekran
karşısında bu kadar uzun süre kalmak doğru değil, ekran karşısında bu kadar
uzun süre olmayı bırakamaz mısın?” dediğimde, “neden bırakayım ki, bana zevk
veriyor” demişti. Hiç-bir şey insana ekran kadar heyecan, haz ve zevk vermez
hâle gelmiştir.
Modern zamanlarda sanal ve sûnî olan şeyler “gerçek” olan
şeylerden daha değerli ve geçerli kabûl ediliyor. Meselâ doktor size
bilgisayarda-internet ortamında bir ilaç raporu yazıp hazırlar ve onun sûretini
kâğıt şeklinde elinize verir. Siz de eczâneye gidersiniz ve ilaçlarınızı o
rapor ile almak istersiniz. Fakat alamazsınız, çünkü elinizde gözle görünür ve
elle tutulur, kaşelenip imzâlanmış gerçek bir madde olan kâğıttan bir rapor
olsa da, o rapor geçerli olmaz ve sanal ortamdaki raporun ekranda ve sistemde onaylanmış
olarak gözüküp-gözükmediğine bakılır. Sanal ortamda sanal rapor hazır değilse
yâni onaylandığı gözükmüyorsa, onaylanana kadar beklenir. İlle de ekranın
“okey” vermiş olması beklenir, çünkü ekranda “tamam, ilacı alabilir” denmiş
olması şarttır. Zîrâ önemli ve geçerli olan rapor sanal olarak imzâlanmış ve
onaylanmış olan rapordur. Eğer sanal ortamdaki rapor henüz imzâlanmamış ve
hazır olmamışsa, sanal ortamdaki raporun gerçeği yâni elle tutulur ve gözle
görünür olanı her ne kadar elinizde olsa da ilaçlarınızı alamazsınız. Geçerli
olan rapor “gerçek olan” değil “sanal olan”dır, ekrandan görülen rapordur.
Maddeden yapılmış ve kâğıt şeklinde gözle görülür ve elle tutulur olan rapor
işe yaramaz ve o sâdece bir “kâğıt parçası”dır. Işıktan oluşan ve sanal olarak
görünen rapor ise geçerli ve değerlidir. Üstelik bu durum “ilerleme” ve
“gelişme” olarak görülür ve kabûl edilir.
Ekran nedeniyle
olumlu hiç-bir şeye sıra gelmiyor ve vakit kalmıyor. Ekran bağımlılığı,
sevgi-saygıyı öldürdü, muhabbeti bitirdi. Sanal görüntünün görüldüğü ekranlar,
insanları gerçek yalnızlıklara itti.
İnsan hiç-bir
şeyle ilgilenmez hâlde kalınca doğal olarak Allah’ı düşünmeye başlar. Bu
nedenle modernizm, insanı hiç yalnız bırakmak istemez. Tüm ekranlar bu nedenle
vardır. Böylece insan Allah’ı düşünmek yerine ekrana bakar.
İnsanlar
târih boyunca konuşmalarını, “söz ile ve insanlara göre” olmaktan; “yazıya,
telgrafa, telefona, televizyona, bilgisayara, internete ve sosyâl medyaya yâni
ekrana göre” şeklinde değiştirmiştir. Elektronik araçlar düşünmenin, konuşmanın
ve yazmanın yönünü ve yöntemini belirliyor. Matbaa, telgraf, telefon, radyo,
televizyon, bilgisayar, internet, sosyâl medya vs. her îcat, kendi kültürünü ve
zihniyetini oluşturuyor. Oluşan yeni kültür, gün geçtikçe insanları
kendilerinden ve birbirlerinden uzaklaştırıyor. İnsanları araçların nesnesi
hâline getiriyor.
Ne kadar
doğru, etkileyici ve yerinde konuşsanız ve yazsanız da, ekranlarda boy
göstermeden lafınız dinlenmiyor, konuştuklarınız ve yazdıklarınız yeterli
ilgiyi görmüyor. Günümüzde dikkat çekmeniz için ille de o ekranlardan birine
çıkmış olmanız gerekiyor. Ekranda fazla sayıda tâkipçiniz olması gerekiyor. Lâkin
hakîkatten bahsedecek olanı (riskli olduğu için) kolay-kolay ekrana çıkarmıyorlar.
Niceleri vardır ki, sözde
îtibarlarını ekrandan alır. Hâlbuki ekran genelde îtibar kazandırmaktan ziyâde
îtibârı azaltır. Ekrana çıkmayınca âlim yada bilim-adamı olarak bile kabûl
edilmiyorsunuz. Âlim, uzman vs. kabûl edilmeniz ve îtibar görmeniz için “ekran
allâmesi” olmanız gerekir. Müslümanlara Kur’ân’dan âyetleri ve Peygamberimiz’in
söylediklerini ve yaptıklarını gösteriyorsunuz ama o yine de başta televizyon
olmak üzere ekrandan gördüğü ve dinlediği “ekran entelektüelleri”nin lafını
dinliyor ve onların söylediklerine göre konum alıp hareket ediyor. Böylece
ekran, aklı ve zihni sınırlandırmış ve blôke etmiş oluyor. Ekran, düşünce melekesini,
hâfızayı ve idrâki blôke ediyor ve zayıflatıyor.
Ekran,
irâdeyi bitiriyor. Öyle ki kişi, ekran karşısında âciz kalıyor, kendi olamıyor.
Ekranı kapatması gerektiğinde kapatamıyor, zîrâ ekran onu kapatmış ve kilitlemiştir.
Bu nedenle kapı çalınca açmayanlar, tuvaleti gelince tuvalete gitmeyenler,
acıkınca yemek yemeyenler, susayınca su içmeyenler hattâ fenâlaşmasına rağmen
ekrandan ayrılıp da yardım almayarak ölenler bile var. An îtibârıyla insanların
sinirini, psikolojisini, irâdesini, ahlâkını, dînini, îmânını, düşüncesini,
davranışlarını ve konuşmasını bozan en etkili şey ekranlardır.
Modern insanın üzüntülerini
ve sevinçlerini hep ekran belirliyor. Ekrandan gördüklerine ağlıyor ve gülüyor,
ekrana bakarak heyecanlanıyor, korkuyor, seviniyor, umûda yada umutsuzluğa
kapılıyor, hayat-arkadaşını bile ekrandan seçiyor. Alış-verişler ekrandan,
konuşmalar-yazmalar ekrandan, resmi işlemler ekrandan, sevap ekrandan, günah
ekrandan, yalan-dolan ekrandan vs. her-şey ekrandan. Hattâ internet aracılığı
ile ekrandan cenâze törenine katılmaktan bile bahsedilmeye başlandı.
Ekran, işi şova dönüştürür
ve sonuçta da ciddiyeti bozarak insanları ciddiyetsizleştirir. Artık insanlar en
önemli konularda önemli kişilerden bile şov yapmalarını beklerler. Zîrâ
insanların ekrandan beklentisi eğlenceden başka bir şey değildir. Eğer
eğlendirmiyorsa o ekrandan çıkıp başka eğlendirebilecek bir ekran arayışı
başlar. Eğlence-merkezli olduğundan dolayı ekran her-şeyi magazinleştirir de
yansıtır.
Allah,
“insanlar seyretsin ve izlesin” diye izlemeye bir ömrün yetmeyeceği ve insanı
bıktırmayacak nice hayret ve hayranlık verici canlı ve gerçek manzaralar yaratmışken,
insanoğlu ekrandan başını kaldırıp da Allah’ı hatırlatan bu varlıklara
bakmıyor, üzerinde düşünmüyor, “çok şükür” diyemiyor, “subhanallah” diyemiyor, yaratılmış
olanlara hayret edemiyor. Çünkü ekrana bakmakla ve ona tapmakla çok meşgûldür
ve de ekrandan başını kaldıracak vakti yoktur. Öyle ki, başını kaşıyacak vakti
bile yoktur.
Modern
insan ekrana müptelâ, meftûn ve râm olmuştur. Ekrana sıkı bir bağlılıkla
tapmaktadır. Hâlbuki ekrandan görülen hiç-bir şey gerçek değildir, hakîki değildir.
Sanal, sûnî, hayâlî ve bâtıldır. Aslında ekrandan görülenler görüldüğü gibi bile
değildir. 1 ve 0’ın arka-arkaya gelmesiyle oluşan görüntünün insanı bu derece
kendinden geçirmesi tuhaftır.
İnsanoğlu
üç-boyutlu muhteşemliği bırakıp, aslında iki boyutlu olan görüntülere
tapmaktadır, ekranı ilahlaştırmıştır. Ona laf ettirmemekte, onu kutsamakta,
onsuz yapamamaktadır. Zîrâ ekran ona -güyâ- her-şeyi görebilme imkânı
sunmaktadır. Aslında modern insan olanca nesneleşmişliğine rağmen ekran
üzerinden kendini ilahlaştırdığını sanmaktadır. Her-şeyden haberi olduğunu ve
her-şeyi bildiğini zannetmektedir. Fakat ekran yüzünden târihte hiç olmadığı
kadar sömürüldüğünü, yönetildiğini ve yönlendirildiğini, mankurtlaştırıldığını
ve aptallaştırıldığını görmemekte ve bilmemektedir.
Tabi hiç-bir ekran
şerefsiz ve terbiyesiz olmaz. Asıl terbiyesiz olan onu kullanan insanlardır.
Meselâ hiç-bir televizyon yada cep telefonu, sütü ve kanı bozuk değildir. Fakat
insanı “kanı bozuk” hâle getirebilir.
Peki ekranın hiç mi
faydalı bir yanı yoktur. Tabî ki vardır ama bu, onu doğru kullanan insan için
geçerlidir. Şu da var ki doğru kullanmak bile bir zaman sonra insanın
gözlerinin, kollarının, belinin vs. bozulmasına neden olabilir. Fakat
bir-çoklarının işine yaramaktadır. En pahalı kitapların satıldığı Türkiye’de
e-kitaplar, yazılar ve makâleler, gariban okurlara ilaç gibi gelmektedir.
Aynı-zamanda okuma-araştırma ve yazmayı çabuklaştırmaktadır. Uzaktaki
insanlarla iletişimi sağlamaktadır. Gerçi bu iletişim şekli aşırılaştığı için
artık “gurbette olma”nın ve özlemin de değeri kalmamıştır. İnsanlar uzak
diyarlardaki çocuklarının canlı yüzlerini göremedikleri için onları kameralarla
ekrandan izlemektedirler. Buna da “canlı olarak görüyorum” demektedirler.
Hâlbuki gördükleri sâdece iki boyutlu elektronik görüntülerdir ve canlı
değildir. Bu bağlamda o görüntüleri gösteren cihazlar ve ekranlar da akıllı
falan değildirler ve tam-aksine aklı zayıflatırlar.
Ekran öyledir ki, insanın
inancından farklı davranmasına da neden olur. Bu en çok, film ve dizi oyunculuğunda
görülür. Meselâ aslında ateist olan oyuncuya, evliya ve dervişlik rôlü verilir,
huşû ile besmele çektirir, Kur’ân okutturur ve Allah için göz-yaşı döktürür.
Tabi bunların hepsi ekran uğruna yapılan şaklabanlıklardır.
En olmaz şeylerin kamera ve
ekran karşısında yapılması meşrû görülür. Dışarıda değil evde bile
giyinilmeyecek olan elbiseler kamera ve ekran karşısında giyilebilir, sokakta
yapıldığında büyük tepki alacak hareketlerin ve davranışların kutsal sayılan
kamera ve ekran karşısındayken yapılması sorun olarak görülmez. Çünkü kamera ve
ekran kutsallaştırılmıştır ve ona âdetâ tapılmaktadır. Zîrâ ekran ve kamera
insanı yoldan çıkarmıştır.
Ekrandan
duyduğunuz-gördüğünüz şeylerin çoğu eksik, yanlış ve yalandır.
Evet;
ekran modern insanın en büyük putu olmuştur. Ekran insanlık târihinin en büyük hurâfesi
ve en yaygın putudur. Ekran modern insanların hep birlikte nerdeyse kesintisiz
olarak taptığı bir puttur. Bu tapınış öyle güçlüdür ki hiç-bir uyarı fayda
vermemekte ve etki etmemektedir. O hâlde:
“Şu-hâlde
sen, kendilerine vâdedilen (azap) günlerine kavuşuncaya kadar onları bırak;
dalıp-oynasınlar, oyalansınlar” (Meâric
42).
En doğrusunu
sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Ekim 2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder