“De ki:
Şüphesiz benim namazım, ibâdetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan
Allah’ındır” (En-âm 162).
Müslüman
olmak, “biraz ‘deli’ olmak”tır. Deli-kanlılar biraz deli olur. Mü’min olmak,
biraz “deli” olmayı gerektirir. Zîrâ İslâm’ı ancak, “İslâm’ın delisi” olanlar
hâkim kılabilir.
Deliler
ikiye ayrılır: 1-Normâl hayâtın delisi olanlar ve akıllarını gereği gibi
kullanamayanlar. 2- İslâm’ın delisi olanlar ve akıllarını vahiy-merkezli kullanarak
İslâm’ı hayâta hâkim kılma yolunda tüm varlıklarını İslâm’a adayanlar. Bu
bağlamda tüm peygamberler “İslâm’ın delisi”dirler. Zîrâ onlar hayatlarını İslâm’a
adamışlardır ve İslâm’ın adâleti ve hâkimiyeti uğruna mallarını ve canlarını
ortaya koymuşlar ve her-şeyden vazgeçebilmişlerdir. Öyle ki peygamberler içinde,
yaşadıkları kavimler tarafından delilikle suçlanmayan tek bir peygamber bile yoktur:
“O inkâr edenler, zikri (Kur’ân’ı) işittikleri zaman,
seni neredeyse gözleriyle devireceklerdi. ‘O, gerçekten bir delidir’ diyorlar” (Kalem 51).
“(Firavun) Dedi ki: Şüphesiz size gönderilmiş
bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir” (Şuârâ 27).
“Kendilerinden
önce Nûh Kavmi de yalanlamıştı; böylece kulumuz (Nûh)u yalanladılar ve ‘delidir’
dediler. O baskı altına alınıp engellenmişti” (Kamer 9).
“O,
kendisinde delilik bulunan bir adamdan başkası değildir, onu belli bir süre
gözetleyin” (Mü’minûn 25).
Görüldüğü gibi;
aslında en aklı başında olan insanlar olmalarına rağmen, söyledikleri ve
yaptıkları şeyler nedeniyle peygamberlere deli diyorlar. Hâlbuki onlar ancak
İslâm’ın delisidirler. Ulû’l-azm peygamberler dâhil tüm peygamberler delilikle
ithâm edilmiştir. Fakat bunu yapanların görmedikleri şey şudur ki, peygamberler
tıbbî anlamda aslâ deli değildirler fakat mânevî anlamda İslâm’ın delisidirler.
Zâten peygamber olmak “İslâm’ın delisi” olmayı gerektirir. Hz. Yûnus, “deli”
olmaktan bir süreliğine vazgeçince, balığın karnında karanlıklar içinde delirip
çıldırıyordu az daha. Allah’ın rahmeti yetişti de tevbe edip yeniden İslâm’ın
delisi olma yoluna girdi.
İslâm’ın
delisi olmak, “İslâm’ın o mesajını tam anlayıp idrâk etmek, o mesaj bağlamında
îman etmek, sâlih amel işlemek ve İslâm’ı iç-âlemlerde ve dış-âlemde hâkim
kılma sevdâlısı olmak” demektir. Bu uğurda her-şeyden vazgeçebilecek bir kararlılığa
ve dirâyete sâhip olabilmektir. Hz. İbrâhim gibi, oğlu İsmâil’i Allah yolunda
kurban etmekten çekinmemişti de vurmuştu bıçağı İsmâil’in boynuna. Zîrâ Allah
bu kararlılığı ve îmânı görmek istiyordu. İşte İslâm’ın delisi olmak budur: İcâbında
evlâdın dâhil, Allah için her-şeyden vazgeçebilme kararlılığı.
Delisi
olmadığınız şeyin velisi olamazsınız. Deli olmadan veli olmaya çalışırsanız,
kısa-zamanda gerçekten delirip de çıldırmaya başlarsınız ki bunun örnekleri
çoktur. İslâm’ın delisi olmayanlar, “tıbbın delisi” olurlar.
Deli: “Aynı
şeyi yaptığı hâlde farklı sonuç bekleyen” demektir. Modernizm insanları delirtmiş
ve çıldıracak hâle getirmiştir. Zîrâ onlardan tüm değerlerini almıştır ve onları
sâdece fizîkî bedenleriyle ve maddeyle baş-başa bırakmıştır. Onlara maddeden
başka sığınacak bir şey bırakmamıştır. Allah’tan ve İslâm-merkezli değerlerden
koparılan insanların delirmemesi mümkün değildir. Küresel ve kitlesel deliliğin
nedeni budur. Modern insan hem psikolojik ilaçlarla hem de sigara, alkôl, uyuşturucu
ve çeşitli şeytan-işi pislik şeylere mecbur kalmıştır. Deliliğini bunlarla
yatıştırmaya çalışmaktadır.
Beşerî
düşünceler ve ideolojiler de insanı delirtmiş ve çıldırtacak hâle getirmiştir.
Allahsız-ruhsuz ideolojiler insanları delicesine davranmak zorunda bırakmaktadır.
“İdeolojiler idraklerimize geçirilmiş deli gömlekleridir” der Cemil Meriç. Deli
gömleğine bağlanmış adam artık bir şey yapamaz. Bu deli gömleği idrâke
giydirildiği zaman mahvolursunuz. Artık akledemez hâle gelirsiniz. Modernizmin dayattığı
bireycilik, seküler-kapitâlist sistemi beslemek için topluma giydirilmiş bir
“deli gömleği”dir.
İslâm’ın
delisi olanlar, aklı kullanmayı çok önemserler fakat bu akıl, vahiy-merkezli
kullanılan akıldır. Böylece akıl ilahlaştırılmamış olur. Modern insan ise
vahiyden uzaklaşmış olduğu için aklını ilahlaştırmış ve aklına tapmaya başlamıştır.
Deliliği biraz da bu nedenledir. Allah’tan koparılan akıl, insanı delirtir,
çıldırtır.
Tüm
deliler “aklınızın kıymetini bilin” mesajı veriler. Aklın kıymetini bilmek ise
ancak, aklı vahiy-merkezli işletince olabilir. Şeytan, nefs ve tâğutların
yönlendirmesinde aklı kullanmak, insanları kısa zaman sonra delirtir. Zîrâ insana
Allah’tan başka gerçek anlamda yardım edebilecek ve yol gösterebilecek bir
varlık yoktur.
Aklını kullanmayana
akılsız; aklını kullanamayana deli denir. Fakat aklını vahiy-merkezli
kullanmayanların, aklını sonuna kadar doğru kullanması mümkün değildir. Aklını
vahiy-merkezli kullananlar ise İslâm’ın delisi olurlar. Böylece Allah onlara
hesapsız rızıklar verir ve Dünyâ’da ve âhirette yardım eder.
Seküler-modern
sistem, modern dünyâdan domuz gibi yararlanmayanları deli ve sapık olarak îlân
ediyor. Hattâ bu konuda ileri gidenleri terörist olarak suçluyor. Modern yaşam-şeklini
benimsemeyenler “tehlikeli” olarak görüyor. Tüm peygamber böyle görülmüştür ve
kendilerine deli denilmiştir. Fakat peygamberler Allah’ın seçtiği en
aklı-başında müstesnâ insanlar oldukları için, peygamberlerin deli ve mecnun
olması söz-konusu değildir. Peygamberlerin örneklikleri içinde “İslâm’ın delisi”
olmak bârizdir. İslâm’ın delisi olanlar, “İslâm’a adanmış olanlar”dır. Bunlar,
tüm hayatlarını Allah’ın rızâsı ve cennet karşılığında Allah’a ve İslâm
dâvâsına adayanlardır.
Deliler
bir-arada olunca fark ortaya koyamıyorlar. O hâlde İslâm’ın delisi olanlar ve olacak
olanlar “Dünyâ’nın delisi” olanlardan ayrılmalıdır. Çünkü “Dünyâ’nın delisi”
olanlardan ayrılmadıkça, hem “İslâm’ın delisi” olanlar belli olmaz, hem de
İslâm’ın delisi olmak pek de mümkün değildir.
İnsanlar delicesine
yaşamak istiyorlar, sanki önemli bir şeyler yapacaklarmış gibi. Her gün aynı
şekilde yiyip-içip tüketmek bir çeşit deliliktir. Bu Dünyâ’da gerçekten farklı bir
şeyler yapacak olanlar, Dünyâ’nın delisi değil, İslâm’ın delisi olanlardır.
Sevdâ
yüzünden deliren, mal-mülk, makam, şöhret, şehvet, servet vs. için delirenleri
normâl görüyorlar da, İslâm’ın delisi olmayı a-normâl görüyorlar ve sanki yoldan
çıkmış gibi yaftalıyorlar. Normâl olan Allah’a göre yaşamak mı yoksa
şeytana-nefse-tâğutlara-maddeye vs. göre yaşamak mıdır?. Dünyâ’ya bağlanmak normâl,
ama Allah’a kayıtsız-şartsız bağlanmak delilik öyle mi?.
Bir
de tasavvuf zırvalığı içinde olan delilik şekli var. Meczuplardır bunlar. Sözde
Allah aşkıyla meczup olup delirmişlerdir. Ne sözleri ne de hâlleri normâl
değildir. Allah, din, peygamberler ve Kur’ân hakkında “şatahat” denilen
saçma-sapan sözler söylüyorlar. Allah’ın indirdiği İslâm’ın delisi olup İslâm’ı
iç-âlemlerde ve dış-âlemin her alanında ve mekanda hâkim kılmak yoluna girerek
İslâm’ın delisi olacaklarına, ıvır-zıvır denilebilecek ve incir çekirdeğini
doldurmayacak düşünceler yüzünden deli oluyorlar. Onların deliliği belki de
Allah’ın bir cezâsıdır. Çünkü İslâm’ın delisi olmayanlar, her-şeyin delisi
olurlar. Allah aşkından deli oluyorlarmış. İyi de hiç Allah aşkından dolayı
deliren ve meczup olmuş olan bir peygamber var mıdır?. Yoktur elbette. Zîrâ
onlar İslâm’ın delisidirler. Sahabe içinde de Allah aşkıyla deliren yoktur.
Çünkü onlar da İslâm’ın delisidirler. İslâm’ın delisi oldukları yâni
kendilerini İslâm’a adadıkları, nübüvvet sürecinde yaptıklarıyla açığa
çıkmaktadırlar.
Modern deliler
kuyuya bir taş (modernizm) atmış, kırk akıllı çıkaramamaktadır. Niçin?. Çünkü
akıllılar kuyuya inmekten korkarlar. Bu nedenle o taşı ancak yine bir “deli”
çıkarabilir. İşte biz o “deli”den mahrumuz. O deli “İslâm’ın delisi”dir
vesselam.
En doğrusunu
sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Ağustos 2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder