19 Mayıs 2018 Cumartesi

Nüzûl Sırasına Göre Kur’ân’da Servet ve Mülk İle İlgili Âyetler




(Not: Âyetler Ali Bulaç mealinden alınmıştır. Nüzûl sırası Mustafa İslamoğlu tertibine göre yapılmıştır).

MEKKE DÖNEMİ

2- Alâk

6- Hayır; gerçekten insan, azar. 
7- Kendîni müstağni gördüğünden.

4- Müddesir

40- Onlar cennetlerdedirler; birbirlerine sorarlar.  
41- Suçlu-günahkârları; 
42- ‘Sizi şu cehenneme sürükleyip-iten nedir?’.  
43- Onlar: ‘Biz namaz kılanlardan değildik’ dediler.         
44- ‘Yoksula yedirmezdik’.        
45- ‘(Bâtıla ve tutkulara) Dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik’.    
46- ‘Din (hesap ve cezâ) gününü yalan sayıyorduk’.        
47- ‘Sonunda yakîn (kesin bir gerçek olan ölüm) gelip bize çattı’.

10- Leyl

4- Gerçekten sizin çabalarınız (çelişkili, parça-parça) darmadağınıktır.     
5- Fakat kim verir ve korkup-sakınırsa,   
6- Ve en güzel olanı doğrularsa,
7- Biz de onu kolay olan için başarılı kılacağız.   
8- Kim de cimrilik eder, kendîni müstağni görürse,          
9- Ve en güzel olanı yalan sayarsa,       
10- Biz de ona en zorlu olanı (azâba uğramasını) kolaylaştıracağız.
18- Ki o, malını vererek temizlenip-arınır.
19- Onun yanında hiç kimsenin karşılığı verilecek bir nîmeti (borcu) yoktur.          
20- Ancak yüce Rabbinin rızâsını aramak için (verir).      
21- Muhakkak kendisi de ileride râzı olacaktır.

11- Fecr

17- Hayır; aksine, siz yetime ikrâm etmiyorsunuz.         
18- Yoksula yedirmek için birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.           
19- Mirâsı, sınır tanımaz (helâl, haram aldırmaz) bir tarzda yiyorsunuz.    
20- Malı ‘bir yığma tutkusu ve hırsıyla’ seviyorsunuz.

14- Âdiyât

6- Gerçekten insan, Rabbine karşı nankördür.    
7- Ve gerçekten, kendisi buna şâhiddir. 
8- Muhakkak o, mal sevgisinden dolayı (bencil ve cimri tutumundan) çok katıdır.

16- Tekâsür

1- (Mal, mülk ve servette) Çoklukla övünmek, sizi ‘tutkuyla oyalayıp, kendînizden geçirdi’.
2- ‘Öyle ki (bu,) mezarı ziyâretinize (kabre gidişinize, ölümünüze) kadar sürdü’.
8- Sonra o gün, nîmetten sorguya çekileceksiniz.

17 Mâûn

1- Dîni yalanlayanı gördün mü?. 
2- İşte yetimi itip-kakan,
3- Yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur.
7- Ve ‘ufacık bir yardımı (veyâ zekâtı) da’ engellemektedirler.

19- Tebbet

1- Ebu Leheb’in iki eli kurusun; kurudu ya.         
2- Malı ve kazandıkları kendisine bir yarar sağlamadı.

26- Necm

33- Şimdi, o yüz çevireni gördün mü?.   
34- Azıcık verdi ve gerisini kaya gibi sımsıkı elinde tuttu.
39- Şüphesiz insana kendi emeğinden başkası yoktur.   
40- Şüphesiz kendi emeği (veyâ çabası) görülecektir.
48- Doğrusu, muhtâç olmaktan O kurtardı ve sermâye verip-hoşnut kıldı.

27- Abese

5- Fakat kendîni müstağni gören (hiç-bir şeye ihtiyâcı olmadığını sanan) ise,        
6- İşte sen, onda ‘yankı uyandırmaya’ çalışıyorsun.
7- Oysa, onun temizlenip-arınmasından sana ne?.

34- Hümeze

1- Arkadan çekiştirip duran, kaş göz hareketleriyle alay eden her kişinin vay hâline;         
2- Ki o, mal yığıp biriktiren ve onu saydıkça sayandır.     
3- Gerçekten malının kendisini ebedî kılacağını sanıyor.

37- Beled

5- O, hiç kimsenin kendisine aslâ güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?.      
6- O: ‘Yığınla mal tüketip-yok ettim’ diyor. 

39- Yâsin

47- Ve onlara: ‘Size Allah’ın rızık olarak verdiklerinden infâk edin’ denildiği zaman, o inkâr edenler îman edenlere dediler ki: ‘Allah’ın, eğer dilemiş olsaydı yedireceği kimseyi biz mi yedirecek mişiz?. Gerçekten siz, apaçık bir şaşkınlık içindesiniz’.

40- Furkân

2- Göklerin ve yerin mülkü O’nundur; çocuk edinmemiştir. O’na mülkünde ortak yoktur, her-şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir.
26- İşte o gün, gerçek mülk, Rahmân (olan Allah)ındır. İnkâr edenler için oldukça zorlu bir gündür.
67- Onlar, harcadıkları zaman, ne isrâf ederler, ne kısarlar; (harcamaları,) ikisi arasında orta bir yoldur.

42- Fâtır

13- (Allah) Geceyi gündüze bağlayıp-katar, gündüzü de geceye bağlayıp-katar; Güneş’i ve Ay’ı emre âmâde kılmıştır, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedir. İşte bunları (yaratıp düzene koyan) Allah sizin Rabbinizdir; mülk O’nundur. O’ndan başka taptıklarınız ise, ‘bir çekirdeğin incecik zarına’ bile mâlik olamazlar.
15- Ey insanlar, siz Allah’a (karşı fakir olan) muhtâçlarsınız; Allah ise, Ğaniy (hiç-bir şeye ihtiyâcı olmayan)dır, Hamid (övülmeye lâyık)tır.

44- Tâ-Hâ

120- Sonunda şeytan ona vesvese verdi; dedi ki: ‘Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü haber vereyim mi?’.
131- Onlardan bâzı gruplara, kendilerini denemek için yararlandırdığımız dünyâ-hayâtının süsüne gözünü dikme. Senin Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha süreklidir.

45- Hâkka

25- Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: ‘Bana keşke kitabım verilmeseydi’.    
26- ‘Hesâbımı hiç bilmeseydim’.
27- ‘Keşke o (ölüm her-şeyi) kesip bitirseydi.     
28- ‘Malım bana hiç-bir yarar sağlayamadı’.

46- Meâric

15- Hayır; (hiç-biri kabûl edilmez). Doğrusu o (cehennem), cayır-cayır yanmakta olan ateştir:        
16- Başın derisini kavurup-soyar.           
17- Yüz çevirip arkasını döneni çağırır-durur.       
18- (Durmaksızın mal ve servet) Toplayıp bir yerde (üstü-üste) yığmakta olanı.
19- Gerçekten, insan, ‘bencil ve hâris’ olarak yaratıldı.
20- Kendisine bir şer (kötülük) dokunduğu zaman feryâdı basar.
21- Ona bir hayır dokunduğunda engelleyici olur (veyâ cimrilik eder).
22- Ancak namaz kılanlar hâriç;
23- Ki onlar, namazlarında süreklidirler.  
24- Ve onların mallarında belirli bir hak vardır:     
25- Yoksul ve yoksun olan(lar)için.
             
50- Vâkıa

45- Çünkü onlar, bundan önce varlık içinde şımartılmış olanlardı.

51- Şuârâ

128- ‘Siz, her yüksekçe yere bir anıt inşâ edip (yararsız bir şeyle) oyalanıp eğleniyor musunuz?’. 
129- ‘Ölümsüz kılınmak umuduyla sanat yapıları mı edîniyorsunuz?’.

54- Kamer

55- Çok kudretli, mülkünün sonu olmayan (Allah)ın yanında doğruluk makâmındadırlar.

55- Sâd

9- Yoksa, güçlü ve üstün olan, karşılıksız bağışlayan Rabbinin hazîneleri onların yanında mıdır?.
10- Yoksa göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların mülkü onların mı?. Öyleyse, sebepler içinde (bir imkân ve güç bularak göğe) yükselsinler.

56- A’raf

48- Burcun üstündeki adamlar, yüzlerinden tanıdıkları (ileri gelen bir-takım) adamlara seslenerek derler ki: ‘Ne (güç ve servet) toplamış olmanız, ne büyüklük taslamanız (istikbârınız) size bir yarar sağlamadı’.

59- Tûr

37- Yoksa Rabbinin hazîneleri onların yanında mıdır?. Yoksa üstün güç (her-şeyin denetim ve yönetim) sâhipleri kendileri midir?.

60- Mülk

1- Mülk elinde bulunan (Allah) ne yücedir. O, her-şeye güç yetirendir.

62- Kehf

34- (İkisinden) Birinin başka ürün (veren yer)leri de vardı. Böylelikle onunla konuşurken arkadaşına dedi ki: “Ben, mal bakımından senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da daha güçlüyüm”.      
35- Kendi nefsinin zâlimi olarak (böylece) bağına girdi (ve): ‘Bunun sonsuza kadar kuruyup-yok olacağını sanmıyorum’ dedi.           
36- ‘Kıyâmet-saati’nin kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım’.

64- Nûh

21- Nûh: ‘Rabbim, gerçekten onlar bana isyân ettiler; mal ve çocukları kendisine ziyandan başka bir şeyi arttırmayan kimselere uydular’.

67- Kasas

76- Gerçek şu ki, Kârûn, Mûsâ’nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazîneler vermiştik ki, anahtarları, birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki: ‘Şımararak sevinme, çünkü Allah şımararak sevince kapılanları sevmez’.   
77- ‘Allah’ın sana verdiğiyle âhiret yurdunu ara, Dünyâ’dan da kendi payını (nasibini) unutma. Allah’ın sana ihsân ettiği gibi, sen de ihsânda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk arama. Çünkü Allah bozgunculuk yapanları sevmez’.   
78- Dedi ki: ‘Bu, bende olan bir bilgi dolayısıyla bana verilmiştir’. Bilmez mi ki, gerçekten Allah, kendisinden önceki nesillerden kuvvet bakımından kendisinden daha güçlü ve insan-sayısı bakımından daha çok olan kimseleri yıkıma uğratmıştır. Suçlu-günahkârlardan kendi günahları sorulmaz.          
79- Böylelikle kendi ihtişamlı-süsü içinde kavminin karşısına çıktı. Dünyâ-hayâtını istemekte olanlar: ‘Ah keşke, Kârûn’a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay sâhibidir’ dediler.
80- Kendilerine ilim verilenler ise: ‘Yazıklar olsun size, Allah’ın sevâbı, îman eden ve sâlih amellerde bulunan kimse için daha hayırlıdır; buna da sabredenlerden başkası kavuşturulmaz’ dediler.          
81- Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Böylece Allah’a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o, kendi-kendine yardım edebileceklerden de değildi.       
82- Dün, onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında: ‘Vay, demek ki Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletip-yaymakta ve kısıp-daraltmaktadır. Eğer Allah, bize lutfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz batırırdı. Vay, demek gerçekten inkârcılar felâh bulamaz’ demeye başladılar.

68- İsrâ

16- Bir ülkeyi helâk etmek istediğimiz zaman, onun ‘varlık ve güç sâhibi önde gelenlerine’ emrederiz, böylelikle onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.
26- Akrabâya hakkını ver, yoksula ve yolda kalmışa da. İsrâf ederek saçıp-savurma.         
27- Çünkü saçıp-savuranlar, şeytanın kardeşleri olmuşlardır; şeytan ise Rabbine karşı nankördür. 
28- Eğer Rabbinden ummakta olduğun bir rahmeti beklerken (darlıkta olduğundan) onlara sırt çevirecek olursan, bu durumda onlara yumuşak söz söyle.       
29- Elini boynunda bağlanmış olarak kılma, büsbütün de açık tutma. Sonra kınanır, hasret (pişmanlık) içinde kalakalırsın.  
30- Şüphesiz senin Rabbin, rızkı dilediğine -genişletir- yayar ve daraltır. Gerçekten O, kullarından haberi olandır, görendir.
100- De ki: ‘Eğer siz Rabbimin rahmet hazînelerine mâlik olsaydınız, bu durumda harcama endişesiyle gerçekten (cimrilik edip elinizde) tutardınız. İnsan pek cimridir.
111- Ve de ki: ‘Övgü (hamd), çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan ve düşkünlükten dolayı yardımcıya da (ihtiyâcı) bulunmayan Allah’adır’. Ve O’nu tekbir edebildikçe tekbir et.

69-Yûnus

58- De ki: ‘Allah’ın bol ihsânıyla (fazlıyla) ve rahmetiyle, yalnız bunlarla sevinsinler. Bu, onların toplayıp yığmakta olduklarından hayırlıdır’.
68- ‘Allah çocuk edindi’ dediler. O, (bundan) yücedir; O, hiç-bir şeye ihtiyâcı olmayandır. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Kendînizde buna ilişkin bir delil de yoktur. Allah’a karşı bilmeyeceğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?.

72- Hicr

88- Sakın onlardan bâzılarını yararlandırdığımız şeylere gözünü dikme, onlara karşı hüzne kapılma, mü’minler için de (şefkat) kanatlarını ger.

73- En-âm

6- Kendilerinden önce nice nesilleri yıkıma uğrattığımızı görmüyorlar mı?. Sizi yerleşik kılmadığımız bir biçimde onları yeryüzünde (büyük bir güç ve servetle) yerleşik kıldık; gökten üzerlerine sağanak (bol yağmurlar) yağdırdık, nehirleri de altlarından akar yaptık. Ama günahları nedeniyle onları yıkıma uğrattık ve arkalarından başka nesiller (inşâ edip) vâr ettik.
12- De ki: ‘Göklerde ve yerde olanlar kimindir?’. De ki: ‘Allah’ındır’. O, rahmeti kendi üzerine yazdı. Sizi kendisinde şüphe olmayan kıyâmet gününde elbette toplayacaktır. Nefislerini hüsrâna uğratanlar, işte onlar inanmayanlardır.
73- O, gökleri ve yeri hak olarak yaratandır. O’nun ‘ol’ dediği gün (her-şey) oluverir, O’nun sözü haktır. Sur’a üfürüldüğü gün, mülk O’nundur. O, gaybı ve müşâhede edilebileni bilendir. O, hüküm ve hikmet sâhibi olandır, haberdar olandır.

74- Nahl

71- Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde çevirip-verici değildirler. Şimdi Allah’ın nîmetini inkâr mı ediyorlar?.

76- Sebe’

31- İnkâr edenler dedi ki: ‘Biz kesin olarak, ne bu Kur’ân’a inanırız, ne ondan önceki (indirile)ne’. Sen o zulmedenleri, Rableri huzûrunda tutuklanmış olarak görsen; sözü (suçlamaları) birbirlerine karşı evirip-çevirir (birbirlerine yöneltirler). Za’fa uğratılan (müstaz’af)lar, büyüklük taslâyanlara derler ki: ‘Eğer sizler olmasaydınız, gerçekten bizler mü’min (kimse)ler olurduk’.       
32- Büyüklük taslâyanlar, za’fa uğratılan (müstaz’af)lara dediler ki: ‘Size hidâyet geldikten sonra, sizi biz mi ondan alıkoyduk?. Hayır, siz (zaten) suçlu-günahkârlardınız’.          
33- Za’fa uğratılanlar da büyüklük taslâyanlara: ‘Hayır, siz gece ve gündüz hîleli düzenler (kurup) bizim Allah’ı inkâr etmemizi ve O’na eşler koşmamızı bize emrediyordunuz’ dediler. Azâbı gördüklerinde pişmanlıklarını saklarlar; biz de inkâr edenlerin boyunlarına halkalar geçirdik. Onlar, yaptıklarından başkasıyla mı cezâlandırılacaklardı?.  
34- Biz hangi ülkeye bir uyarıcı gönderdikse, mutlakâ oranın ‘refah içinde şımaran önde gelenleri’: ‘Gerçekten biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz’ demişlerdir.      
35- Ve: “Biz mallar ve evlatlar bakımından daha çoğunluktayız ve bir azâba uğratılacak da değiliz” de demişlerdir.  
36- De ki: ‘Şüphesiz benim Rabbim rızkı dilediğine genişletir-yayar ve kısar da. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar’.
39- De ki: ‘Şüphesiz benim Rabbim, kullarından rızkı dilediğine genişletip-yayar ve ona kısar da. Her neyi infâk ederseniz, O (Allah), yerine bir başkasını verir; O, rızık verenlerin en hayırlısıdır’.

77- Zümer

6- Sizi tek bir nefisten yarattı, sonra ondan kendi eşini vâr etti ve sizin için davarlardan sekiz çift indirdi. Sizi annelerinizin karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa (dönüştürüp) yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur, mülk O’nundur. O’ndan başka ilah yoktur. Buna rağmen nasıl çevriliyorsunuz?.
52- Onlar bilmiyorlar mı ki, gerçekten Allah, dilediğine rızkı genişletip-yayar ve (dilediğine) kısar da. Şüphesiz bunda, îman eden bir kavim için gerçekten âyetler vardır.

78- Mü’min (Ğâfir)

16- O gün, orta yere çıkarlar. Onlardan hiç-bir şey Allah’a karşı gizli kalmaz. (Allah sorar:) ‘Bugün mülk kimindir?. Bir olan, Kahhar olan Allah’ındır’.
29- ‘Ey Kavmim, bugün mülk sizindir, yeryüzünde hüküm sâhibi kimselersiniz. Fakat bize Allah’tan dayanılmaz bir azab gelecek olursa bize kim yardım edecek?’. Firavun dedi ki: ‘Ben, size yalnızca gördüğümü (kendi görüşümü) gösteriyorum ve ben sizi doğru yoldan da başkasına yöneltmiyorum’.
48- Büyüklenen (müstekbir)ler derler ki: ‘Biz hepimiz (ateşin) içindeyiz; gerçekten Allah, kullar arasında hüküm verdi (artık)’.

81- Fussilet

15- Ad (kavmin)e gelince; onlar yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve dediler ki: ‘Kuvvet bakımından bizden daha üstünü kimmiş?’. Onlar, gerçekten kendilerini yaratan Allah’ı görmediler mi?. O, kuvvet bakımından kendilerinden daha üstündür. Oysa onlar, bizim âyetlerimizi (bilerek) inkâr ediyorlardı.

82- Şûrâ

4- Göklerde ve yerde olanlar O’nundur. O, yücedir, büyüktür.
27- Eğer Allah, kulları için rızkı (sınırsızca) geniş tutup-yaysaydı, gerçekten yeryüzünde azarlardı. Ancak O, dilediği miktar ile indirir. Çünkü O, kullarından haberi olandır, görendir.
49- Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine dişiler armağan eder, dilediğine de erkek armağan eder.

83- Zuhrûf

33- Eğer insanlar (Allah’a karşı isyânda birleşip) tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahmân’ı (Allah’ı) inkâr edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde çıkıp-yükselecekleri merdivenler yapardık.
34- Evlerine kapılar ve üzerinde yaslânıp-dayanacakları koltuklar,
35- Ve (daha nice) çekici-süsler (de verirdik). Bütün bunlar, yalnızca dünyâ-hayâtının metaıdır. Âhiret ise, Rabbinin katında muttakîler içindir.
85- Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü kendisinin olan (Allah) ne yücedir. Kıyâmet-saatinin ilmi O’nun katındadır ve O’na döndürüleceksiniz.
             
87- Zâriyât

19- Onların mallarında dilenip-isteyen (ve iffetinden dolayı istemeyip de) yoksul olan için de bir hak vardı.

88- Rûm

26- Göklerde ve yerde olanlar O’nundur; hepsi O’na ‘gönülden boyun eğmiş’ bulunuyorlar.
37- Görmüyorlar mı ki, Allah, dilediğine rızkı yayıp-genişletir ve kısar da. Şüphesiz bunda, îman eden bir kavim için gerçekten âyetler vardır.   
38- Öyleyse yakınlara hakkını ver, yoksula da, yolcuya da. Allah’ın yüzünü (rızâsını) isteyenler için bu daha hayırlıdır ve felâha erenler onlardır.
39- İnsanların mallarından artsın diye verdiğiniz fâiz Allah katında artmaz. Ama Allah’ın yüzünü (rızâsını) isteyerek verdiğiniz zekât ise, işte (sevablarını ve gelirlerini) kat-kat arttıranlar onlardır.

89- Ankebût

62- Allah, kullarından dilediğine rızkı yayıp-genişletir, (ve) kısar da. Şüphesiz Allah her-şeyi bilendir.

90- Mutaffifîn

1- Eksik ölçüp tartanların vay hâline,      
2- Ki onlar, insanlardan ölçerek aldıklarında noksansız alırlar.      
3- Onlara ölçtüklerinde veyâ tarttıklarında eksiltirler.

MEDÎNE DÖNEMİ

91- Hacc

56- Mülk, o gün yalnızca Allah’ındır. O, aralarında hükmedecektir. Artık îman edip sâlih amellerde bulunanlar; nîmetlerle donatılmış cennetler içindedirler.

92- Muhammed

37- Eğer sizden onları(n tümünü) isteyip sizi çıplak bırakacak olursa, cimrilik edersiniz ve sizin kinlerinizi de ortaya çıkarmış olur.           
38- İşte sizler böylesiniz; Allah yolunda infâk etmeye çağrılıyorsunuz; buna rağmen bâzılarınız cimrilik ediyor. Kim cimrilik ederse, artık o, ancak kendi nefsine cimrilik eder. Allah ise, Ğaniy (hiç-bir şeye ihtiyâcı olmayan)dır; fakir olan sizlersiniz. Eğer siz yüz çevirecek olursanız, sizden başka bir kavmi getirip-değiştirir. Sonra onlar, sizin benzeriniz de olmazlar.

93- Teğâbün

1- Göklerde ve yerde olanların tümü Allah’ı tesbih eder. Mülk O’nundur, hamd (övgü) O’nundur. O, her-şeye güç yetirendir.

94- Bakara

107- (Yine) Bilmez misin ki, gerçekten göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Sizin Allah’tan başka velîniz ve yardımcınız yoktur.
116- Dediler ki: ‘Allah oğul edindi’. O, (bu yakıştırmadan) yücedir. Hayır, göklerde ve yerde her ne varsa O’nundur, tümü O’na gönülden boyun eğmişlerdir.
195- Allah yolunda infâk edin ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah, iyilik edenleri sever.
215- Sana neyi infâk edeceklerini sorarlar. De ki: ‘Hayır olarak infâk edeceğiniz şey, anne-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışadır. Hayır olarak her ne yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir’.
219- Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: ‘Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için (bâzı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür’. Ve sana neyi infâk edeceklerini sorarlar. De ki: ‘İhtiyaçtan artakalanı’. Böylece Allah, size âyetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz;
254- Ey îman edenler, hiç-bir alış-verişin, hiç-bir dostluğun ve hiç-bir şefaatin olmadığı gün gelmezden evvel, size rızık olarak verdiklerimizden infâk edin. Kâfirler... Onlar zulmedenlerdir.
261- Mallarını Allah yolunda infâk edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tâne bulunan bir tek tânenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat-kat arttırır. Allah (ihsânı) bol olandır, bilendir.
262- Mallarını Allah yolunda infâk edenler, sonra infâk ettikleri şeyin peşinden başa kakmayan ve eziyet vermeyenlerin ecirleri Rableri katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.
264- Ey îman edenler, Allah’a ve âhiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infâk eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiç-bir şeye güç yetiremez (elde edemez)ler. Allah, kâfirler topluluğuna hidâyet vermez.
265- Yalnızca Allah’ın rızâsını istemek ve kendilerinde olanı kökleştirip- güçlendirmek için mallarını infâk edenlerin örneği, yüksekçe bir tepede bulunan, sağnak yağmur aldığında ürünlerini iki kat veren bir bahçenin örneğine benzer ki ona sağnak yağmur isâbet etmese de bir çisintisi (vardır). Allah, yaptıklarınızı görendir.
267- Ey îman edenler, kazandıklarınızın iyi olanından ve sizin için yerden bitirdiklerimizden infâk edin. Kendinizin göz yummadan alamayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki, şüphesiz Allah, hiç-bir şeye ihtiyâcı olmayandır, övülmeye lâyık olandır.
270- Her neyi nafaka olarak infâk eder ve adak olarak neyi adarsanız, muhakkak Allah onu bilir. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur.
271- Sadakaları açıkta verirseniz ne iyi; fakat gizleyip fakirlere verirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. O, günahlarınızdan bir kısmını bağışlar. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.    
272- Onların hidâyete ermesi, senin üzerinde (bir yükümlülük) değildir. Ancak Allah, dilediğini hidâyete erdirir. Hayır olarak her ne infâk ederseniz, kendîniz içindir. Zâten siz, ancak Allah’ın hoşnutluğunu istemekten başka (bir amaçla) infâk etmezsiniz. Hayırdan her ne infâk ederseniz -haksızlığa (zulme) uğratılmaksızın- size eksiksizce ödenecektir.  
273- (Sadakalar) Kendilerini Allah yolunda adayan fakirler içindir ki, onlar, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler. İffetlerinden dolayı bilmeyen onları zengin sanır. (Ama) Sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Hayırdan her ne infâk ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir.       
274- Onlar ki, mallarını gece, gündüz; gizli ve açık infâk ederler. Artık bunların ecirleri Rableri katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.
276- Allah, fâizi yok eder de, sadakaları arttırır. Allah, günahkâr kâfirlerin hiç-birini sevmez.
277- Îman edip güzel amellerde bulunanlar, namazı dosdoğru kılanlar ve zekâtı verenler; şüphesiz onların ecirleri Rablerinin katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.           
278- Ey îman edenler, Allah’tan sakının ve eğer inanmışsanız, fâizden artakalanı bırakın.  
279- Şâyet böyle yapmazsanız, Allah’a ve Resûlüne karşı savaş açtığınızı bilin. Eğer tevbe ederseniz, artık sermâyeleriniz sizindir. (Böylece) Ne zulmetmiş olursunuz, ne zulme uğratılmış olursunuz.         
280- Eğer (borçlu) zorluk içindeyse, ona elverişli bir zamana kadar süre (verin). (Borcu) Sadaka olarak bağışlamanız ise, sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz.   
281- Allah’a döneceğiniz günden sakının. Sonra herkese kazandığı eksiksizce ödenecek ve onlara haksızlık yapılmayacaktır.
             
95- Enfâl

41- Bilin ki, ‘ganîmet olarak ele geçirdiğiniz’ şeylerin beşte biri, muhakkak Allah’ın, Resûlün, yakınların, yetimlerin, yoksulların ve yolcunundur. Eğer Allah’a, hak ile bâtılın birbirinden ayrıldığı gün, iki ordunun karşı-karşıya geldiği günde (Bedir’de) kulumuza indirdiğimize îman ediyorsanız (ganîmeti böyle bölüşün). Allah, her-şeye güç yetirendir.

96- Hadîd

2- Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Diriltir ve öldürür. O, her-şeye güç yetirendir.
5- Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. (Sonunda bütün) işler Allah’a döndürülür.
7- Allah’a ve Resûlü’ne îman edin. ‘Sizi kendilerinde halifeler kılıp harcama yetkisi verdiği’ şeylerden infâk edin. Artık sizden kim îman edip infâk ederse, onlara büyük bir ecir vardır.
10- Size ne oluyor ki, Allah yolunda infâk etmiyorsunuz?. Oysa göklerin ve yerin mîrası Allah’ındır. İçinizden, fetihten önce infâk eden ve savaşanlar (başkasıyla) bir olmaz. İşte onlar, derece olarak sonradan infâk eden ve savaşanlardan daha büyüktür. Allah, her birine en güzel olanı vâdetmiştir. Allah, yaptıklarınızdan hâberdardır.
18- Gerçek şu ki, sadaka veren erkekler ile sadaka veren kadınlar ve Allah’a güzel bir borç verenler; onlar için kat-kat arttırılır ve ‘kerîm (üstün ve onurlu)’ olan ecir de onlarındır.
23- Öyle ki, elinizden çıkana üzüntü duymayasınız ve size (Allah’ın) verdikleri dolayısıyla sevinip-şımarmayasınız. Allah, büyüklük taslâyıp böbürleneni sevmez.    
24- Ki onlar, cimrilik ederler ve insanlara cimriliği emr (tavsiye) ederler. Her kim yüz çevirirse, artık şüphesiz Allah, Ğaniy (hiç-bir şeye muhtâç olmayan), Hamid (övülmeye lâyık olan) O’dur.

97- Nûr

42- Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır ve dönüş yalnızca O’nadır.

98- Âl-i İmran

14- Kadınlara, oğullara, kantar-kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara ‘süslü ve çekici’ kılındı. Bunlar, dünyâ-hayâtının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah katındadır.          
15- De ki: ‘Size bundan daha hayırlısını bildireyim mi?. Korkup sakınanlar için Rablerinin katında, içinde temelli kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler, tertemiz eşler ve Allah’ın rızâsı vardır. Allah, kulları hakkıyla görendir’.
26- De ki: ‘Ey mülkün sâhibi Allah’ım, dilediğine mülkü verirsin ve dilediğinden mülkü çekip-alırsın, dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın; hayır Senin elindedir. Gerçekten Sen, her-şeye güç yetirensin’.
92- Sevdiğiniz şeylerden infâk edinceye kadar aslâ iyiliğe eremezsiniz. Her ne infâk ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir.
129- Göklerde ve yerde olanların tümü Allah’ındır. Kimi dilerse bağışlar, kimi dilerse azablandırır. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
180- Allah’ın, bol ihsânından kendilerine verdiği şeylerde cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır; bu, onlar için şerdir; kıyâmet günü, cimrilik ettikleriyle tasmalandırılacaklardır. Göklerin ve yerin mîrası Allah’ındır. Allah yaptıklarınızdan haberi olandır.  
181- Andolsun; ‘Gerçek, Allah fakirdir, biz ise zenginiz’ diyenlerin sözlerini Allah işitmiştir. Onların bu sözlerini ve peygamberleri haksız yere öldürmelerini yazacağız ve: ‘Yakıcı azâbı tadın’ diyeceğiz.
189- Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Allah, her-şeye güç yetirendir.

100- Cum’a

11- Oysa onlar (kendilerini tümüyle Allah’a ve İslâm’a teslim etmeyenler) bir ticâret yada bir eğlence gördükleri zaman, (hemen) ona sökün ettiler ve seni ayakta bıraktılar. De ki: ‘Allah’ın katında bulunan, eğlenceden ve ticâretten daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır’.

102- Haşr

7- Allah’ın o (fethedilen) şehir halkından Resûlü’ne verdiği fey, Allah’a, Resûl’e, (ve Resûl’e) yakın akrabâlığı olanlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara âittir. Öyle ki (bu mallar ve servet) sizden zengin olanlar arasında dönüp-dolaşan bir devlet (güç) olmasın. Resûl size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan sakının ve Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah cezâsı (ikâbı) pek şiddetli olandır.
8- (Bundan başka bu mallar,) Hicret eden fakirleredir ki, onlar, Allah’tan bir fazl (lütuf ve ihsân) arayıp, Allah’a ve O’nun Resûlü’ne yardım ederlerken yurtlarından ve mallarından sürülüp-çıkarılmışlardır. İşte bunlar, sâdık olanlar bunlardır.

103- Münâfikûn

7- Onlar ki: ‘Allah’ın Resûlü yanında bulunanlara hiç-bir infâk (harcama)da bulunmayın, sonunda dağılıp gitsinler’ derler. Oysa göklerin ve yerin hazîneleri Allah’ındır. Ancak münâfıklar kavramıyorlar.
10- Sizden birinize ölüm gelip de: ‘Rabbim, beni yakın bir süreye (ecele) kadar geciktirsen ben de böylece sadaka versem ve sâlihlerden olsam’ demezden önce, size rızık olarak verdiklerimizden infâk edin.

106- Nîsâ

2- Yetimlere mallarını verin ve murdar olanı temiz olanla değiştirmeyin. Onların mallarını mallarınıza katarak yemeyin. Çünkü bu, büyük bir suçtur.
6- Yetimleri, nikâha erişecekleri çağa kadar deneyin; şâyet kendilerinde bir (rüşd) olgunlaşma görürseniz, hemen onlara mallarını verin. Büyüyecekler diye isrâf ile çarçabuk yemeyin. Zengin olan iffetli olmaya çalışsın, yoksul olan da artık mâruf (ihtiyâca ve örfe uygun) bir şekilde yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman, onlara karşı şâhid bulundurun. Hesap görücü olarak Allah yeter.
8- (Mîrâsı) Bölüşme sırasında yakınlar, yetimler ve yoksullar da hazır olursa, onları ondan rızıklandırın ve onlara güzel (mâruf) söz söyleyin.
29- Ey îman edenler, mallarınızı, sizden karşılıklı anlaşmadan (doğan) bir ticâretten başka haksız ‘nedenler ve yollarla’ (bâtılca) yemeyin. Ve kendi nefislerinizi öldürmeyin. Şüphesiz, Allah, sizi çok esirgeyendir.
32- Allah’ın kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyi (malı) temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. Allah’tan onun fazlını (ihsânını) isteyin. Gerçekten, Allah her-şeyi bilendir.
37- Onlar, cimrilikte bulunurlar, insanlara da cimriliği emreder (önerir)ler. Allah’ın fazlından kendilerine verdiğini gizli tutarlar. Biz o kâfirlere aşağılatıcı bir azab hazırlamışızdır.
38- Onlar, mallarını insanlara gösteriş olsun diye harcarlar, Allah’a ve âhiret gününe inanmazlar. Şeytan, kime arkadaş olursa, artık ne kötü bir arkadaştır o.     
39- Allah’a ve âhiret gününe inanarak Allah’ın kendilerine verdiği rızıktan infâk etselerdi, aleyhlerine mi olurdu?. Allah, onları iyi bilendir.
131- Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Andolsun, biz sizden önce kitap verilenlere ve sizlere: ‘Allah’tan korkup-sakının’ diye tavsiye ettik. Eğer inkâra saparsanız, şüphesiz, göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Allah, hiç-bir şeye ihtiyâcı olmayandır, hamd’e lâyık olandır.
132- Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Vekil olarak Allah yeter.

107- Talâk

7- Geniş-imkânları olan, nafakayı geniş imkânlarına göre versin. Rızkı kısıtlı tutulan da, artık Allah’ın kendisine verdiği kadarıyla versin. Allah, hiç-bir nefse ona verdiğinden başkasıyla yükümlülük koymaz. Allah, bir güçlüğün ardından bir kolaylığı kılıp-verecektir.

108- Mâide

17- Andolsun, ‘Şüphesiz, Allah Meryem-oğlu Mesih’tir’ diyenler küfre düşmüştür. De ki: ‘O, eğer Meryem-oğlu Mesih’i, onun annesini ve yeryüzündekilerin tümünü helâk (yok) etmek isterse, Allah’tan (bunu önlemeye) kim birşeye mâlik olabilir?. Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin tümünün mülkü Allah’ındır; dilediğini yaratır. Allah her-şeye güç yetirendir.
18- Yahudi ve Hristiyanlar: ‘Biz Allah’ın çocuklarıyız ve sevdikleriyiz’ dedi. De ki: ‘Peki, ne diye sizi günahlarınızdan dolayı azablandırıyor?. Hayır, siz O’nun yarattığından birer beşersiniz. O, dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Göklerin, yerin ve bunların arasındakilerin tümünün mülkü Allah’ındır. Son varış O’nadır’.
40- Göklerin ve yerin mülkünün Allah’a âit olduğunu bilmiyor musun?. O, kimi dilerse azablandırır, kimi dilerse bağışlar. Allah, her-şeye güç yetirendir.
120- Göklerin, yerin ve içlerinde olanların tümünün mülkü Allah’ındır. O, her-şeye güç yetirendir.

110- Fetih

14- Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır; dilediğine mağfiret eder, dilediğini azablandırır. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

114- Tevbe

34- Ey îman edenler, gerçek şu ki, (yahudi) bilginlerinden ve (hristiyan) râhiplerinden çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar... Onlara acı bir azâbı müjdele.     
35- Bunların üzerlerinin cehennem ateşinde kızdırılacağı gün, onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak (ve:) ‘İşte bu, kendîniz için yığıp-sakladıklarınızdır; yığıp-sakladıklarınızı tadın’ (denilecek).
53- De ki: ‘İsteyerek veyâ istemeyerek infâk edin; sizden kesin olarak kabûl edilmeyecektir. Çünkü siz bir fâsıklar topluluğu oldunuz’.
54- İnfâk ettiklerinin kendilerinden kabulünü engelleyen şey, Allah’ı ve elçisini tanımamaları, namaza ancak isteksizce gelmeleri ve hoşlarına gitmiyorken infâk etmeleridir.
55- Şu-hâlde onların malları ve çocukları seni imrendirmesin; Allah bunlarla ancak onları dünyâ-hayâtında azablandırmak ve canlarının inkâr içindeyken zorlukla çıkmasını ister.
60- Sadakalar, -Allah’tan bir farz olarak- yalnızca fakirler, düşkünler, (zekât) işinde görevli olanlar, kâlbleri ısındırılacaklar, köleler, borçlular, Allah yolunda (olanlar) ve yolda kalmış(lar) içindir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir.
69- Sizden önceki (münâfıklar ve kâfirler) gibi. Onlar sizden kuvvet bakımından daha güçlü, mal ve çocuklar bakımından daha çoktular. Onlar kendi paylarıyla yararlanmaya baktılar; siz de, sizden öncekilerin kendi paylarıyla yararlanmaya kalkışmaları gibi, kendi paylarınızla yararlanmaya baktınız ve siz de (Dünyâ’ya ve zevke) dalanlar gibi daldınız. İşte onların Dünyâ’da âhirette bütün yapıp-ettikleri (amelleri) boşa çıkmıştır ve işte onlar kayba uğrayanlardır.
75- Onlardan kimi de: ‘Andolsun, eğer bize bol ihsânından verirse gerçekten sadaka vereceğiz ve sâlihlerden olacağız’ diye Allah’a ahdetmiştir.      
76- Onlara kendi bol ihsânından verince ise, onunla cimrilik yaptılar ve yüz çevirdiler; onlar böyle sırt dönenlerdir.   
77- Böylece O da, Allah’a verdikleri sözü tutmamaları ve yalan söylemeleri nedeniyle, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar, kâlplerinde nifakı (sonuçta köklü bir duygu olarak) yerleşik kıldı.
79- Sadakalar konusunda, mü’minlerden ek bağışlarda bulunanlarla emeklerinden (cehdlerinden) başkasını bulamayanları yadırgayarak bunlarla alay edenler; Allah (asıl) onları alay konusu kılmıştır ve onlar için acı bir azab vardır.
85- Onların malları ve evlatları seni imrendirmesin; Allah bunlarla, ancak onları Dünyâ’da azablandırmak ve canlarının onlar inkâr içindeyken zorluk içinde çıkmasını istiyor.
86- ‘Allah’a îman edin, O’nun elçisi ile cihada çıkın’ diye bir sûre indirildiği zaman onlardan servet sâhibi olanlar, senden izin isteyip: ‘Bizi bırakıver, oturanlarla birlikte olalım’ dediler.  
87- (Savaştan) Geri kalanlarla birlikte olmayı seçtiler. Onların kâlbleri mühürlenmiştir. Bundan dolayı kavrayıp-anlamazlar.  
88- Ama Resûl ve onunla birlikte olan mü’minler, mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler; işte bütün hayırlar onlarındır ve kurtuluşa erenler onlardır.
89- Allah onlar için, süresiz kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur.
116- Gerçek şu ki, göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır; diriltir ve öldürür. Sizin Allah’tan başka velîniz ve yardımcınız yoktur.
121- Küçük, büyük infâk ettileri her nafaka ve (Allah yolunda) aştıkları her vâdi, mutlakâ Allah’ın yaptıklarının daha güzeliyle onlara karşılığını vermesi için, (bunlar) onlar adına yazılmıştır.

Sadakallahülazim

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

Hârûn Görmüş
Mayıs 2018






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder