Âlemlerin Rabbi Allah’ın, melek Cebrâil vâsıtasıyla,
âlemlere Rahmet Peygamberimiz Hz. Muhammed’e (sav) “yedi kat gökler”den gelen
kitabımız Kur’ân-ı Kerim’in bir bilgiden bahsetmemesi; bir anlam-idrâk-bilinç
ortaya koymaması düşünülemez. Çünkü Kur’ân, bir soyut sezgi-duygu değil, zihne-kâlbe-hayâta
hitâp eden somut bir kitaptır ve içindeki sözler-mesajlar da kişinin
zihnine-irdâkine ve kâlbine hitâp eden mesajlar taşır. Bu mesajların, kendini
“îman eden” olarak tanımlayan tüm mü’minlerce...
12 Kasım 2015 Perşembe
9 Kasım 2015 Pazartesi
Bilginin Türü ve Delikanlılık
İnsanlar görüşlerini-fikirlerini çok
doğru buldukları için onlara çok inanırlar ve onlarda bir hatâ da bulmazlar. Zâten
öyle olmasaydı o görüşler o kişilerin görüşleri olmazdı. Fakat neredeyse her
insanın farklı görüşü vardır ve bu görüşler çok çeşitlidir ve hattâ diğer kişilerin
görüşüyle tamâmen farklıdır. İnsanların görüşlerine bu kadar sâhip çıkmaları, o
görüşlerin bir düşünceye bağlı olması ve düşüncenin, insanı diğer varlıklardan
ayıran ana-faktör olmasıdır ve de bu nedenle düşüncenin...
Ben Neremim
“Sana rûh’tan sorarlar; de ki: Rûh,
Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir” (İsrâ 85).
İnsanlık târihinde
belki de en kadim tartışma; madde-rûh, beden-bilinç konusudur. İnsanın gerçekten
de bir rûhu-bilinci var mıdır?, varsa vücûdunun neresidir yada neresindedir?. Yoksa
rûh-bilinç-özbenlik denilen şey bedenin bizzat kendisi midir?, bedenin yâni
maddî varlığın içinde mündemiç (özdeş) olarak mı vardır?. Yoksa ateist-materyâlistlerin
dedikleri gibi öyle...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)