“Şâyet onlar da, sizin
inandığınız gibi inanırlarsa, kuşkusuz doğru yolu bulmuş olurlar; yok eğer yüz
çevirirlerse, onlar elbette bir (çelişki ve) aykırılık içindedirler. Sana
onlara karşı Allah yeter. O, işitendir, bilendir” (Bakara 137).
Peygamberlerin
ana-görevi, iç-âlemleri vahiy ve îman ile inşâ ettikten sonra, dış-âlemi de
vahiy-merkezli olarak inşâ etmek ve hakkı ve hakîkati Dünyâ’ya hâkim kılmaktır.
Allah, peygamberleri ve
vahiyleri, “mü’minler herkes gibi olmasın” diye gönderir. Peki herkes gibi
olmayacaklarsa kim gibi olmalıdırlar?. Elbette Allah’ın “güzel örneklik” dediği
peygamberler gibi olmalıdırlar. Bu da, peygamberler gibi îman etmeyi gerektirir.
Peygamberler gibi îman etmek ise; onlar gibi adanmayı, onlar gibi mücâhedeyi ve
mücâdeleyi, onlar gibi hak ve hakîkat âşığı olmayı, onlar gibi “Allah için
her-şeyden vazgeçebilme” dirâyetine sâhip olmayı ve onlar gibi malını ve canını
Allah için ortaya koyabilmeyi gerektirir. Bunlar zor gibi gözükür fakat îman
bunları yapmayı kolaylaştırır. Peygamberler gibi îman etmek ise, bunları
yapmayı sevdirir.
Peygamberler bilgileriyle
değil; îman, ahlâk, takvâ ve amel-eylemleriyle öne çıkan ideâl örnekliklerdir.
Onları dik ve diri tutan, takvâlı ve muhteşem ahlâklı kılan, hakkı ve hakîkati
haykırmayı sağlayan şey o güçlü îmanlarıydı. Çünkü bunları yapabilmek ancak
güçlü bir îman ile mümkündür. Şimdi bizim de aynı dirâyeti gösterebilmemizin
ön-şartı, aynen onlar gibi îman edebilmektir. Gerisi ardından gelecektir.
Peygamberlerin arkadaşlarının ve yoldaşlarının büyük işler başarabilmesinin de
sebebi, peygamberler gibi îman edebilmeleridir. Yoksa her-şeylerini ortaya
koyup da o zor işleri başarabilmeleri pek mümkün değildi.
Îman
başta “Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, âhiret gününe” olmak
üzere, Allah’ın tüm emir ve nehiylerine kayıtsız-şartsız teslim olmak ve
hayatta da buna göre amelde-eylemde bulunmak” demektir.
Hakkın
yolu birdir. Tüm peygamberler o sırât-ı müstakîm yolunu tâkip etmiştir. Çünkü
îmânın yolu da birdir. Îman edenler hep birdir. Küfür tek millet olduğu gibi, îman
edenler de tek millettir. O milletin öncüleri peygamberlerdir. Peygamberler
gibi îman eden milletler birlik olurlar ve yeniden Dünyâ’da îmânı ve İslâm’ı hâkim
kılabilirler.
Batı
düşüncesinin temel özelliği, peygamberleri yok saymasıdır. Dolayısı ile modernite
peygamberleri yok saymaya çalışır. Peygamberler yok sayıldığı için, onların
başta “îman örnekliği” olmak üzere tüm örneklikleri de yok sayılmış olur.
Sonunda da herkes kendi bildiğine ve sevdiğine inanır ve îman eder. Fakat böyle
olduğunda herkesin îmânı farklı olur. Herkes başka-başka şeylere başka-başka
şekilde îman eder. Böylece îmanda birlik olmaz. Îmanda birlik olmayınca
insanlarda da birlik olmaz. Zîrâ insanları gerçek anlamda ve en güçlü şekilde
ancak îman birleştirebilir. Bu îman, peygamberlerin ettiği gibi olan îmandır.
Kur’ân,
“bir yaşam-şekli düzenleme” kitabıdır. Peygamberler, insanların içinde, Kur’ân’ın
onaylayacağı yaşam-şeklini ortaya koyabilecek en iyi şahsiyetlerdir. Zirâ en
güçlü îman peygamberlerdedir. Îman, kişiye îman ettiği gibi yaşamayı zorunlu
kılar ve sevdirir. Böylece Allah’ın emirlerine uymak böyle bir îmanla kolay ve
sevimli olur.
Anlayışı
vahiy ile değiştirmek, davranışı da vahiy ile değiştirmeyi gerektirir. İşte
peygamberler bunun için gönderilirler. Düşünceyi değiştirmek, davranışı
değiştirmekten daha kolaydır. Davranışı değiştirmek güçlü bir îman ve bu
îmandan doğan bir kararlılık gerektirir. İşte peygamberlerin îmânı bunu
sağlamıştır ve bize örnek olmuştur.
Peygamberler
“numune insanlar”dır ve bu nedenle de tüm müslümanlar bu numune insanların
örnekliğini tâkip etmekle yükümlüdür. Peygamberleri numune insan yapan şey, tam
bir teslîmiyetle îman etmeleridir. Bu teslîmiyet ve sağlam îman onlara;
evlatlarında vazgeçebilmeyi, zindanı tercih etmeyi, saraydan vazgeçebilmeyi,
memleketini terk edebilmeyi, acılara, işkencelere dayanabilmeyi, küfre, şirke,
zulme karşı dik durabilmeyi ve mallardan-canlardan vazgeçebilmeyi sağlamıştır.
Ey
müslim ve mü’minler!; doğru yolda gittiğinin delîli, peygamberlere yapılan
suçlamaların ve saldırıların aynısının yada benzerinin size de yapılmasıdır. Zîrâ
peygamberler gibi îman edildiğinde ve îmânın gereği yerine getirildiğinde kâfirler,
müşrikler ve zâlimler, size de aynen peygamberlere davrandıkları gibi davranırlar,
onlara yaptıkları gibi düşmanlık yaparlar. Eğer “îman ediyorum” demenize rağmen
rahatınız yerindeyse ve hiç-bir sorun yoksa îmânınızı bir gözden geçirmeniz
şarttır. Çünkü peygamberlerin içinde göbeğini kaşıya-kaşıya yaşayan bir
peygamber örneği yoktur, olmamıştır.
Peygamberler, yapılması gerekeni
yapıp, yapılmaması gerekeni yapmadılar, yüklenilmesi gereken yükü yüklendiler,
alınması gereken sorumluluğu aldılar, memleketlerinden, canlarından, mallarından
ve sevdiklerinden vazgeçebildiler. İşte bunları hep o sağlam îmanlarının
gücüyle ve Allah’ın izniyle yaptılar.
Peygamberler gibi îman
etmek, onlar gibi adanmayı gerektirir. Peygamberler gibi îman etmek sâdece
“îman ettim” demekle değil, îmânın tüm gereklerini yerine getirmekle yâni sâlih
amel işlemekle olur.
Peygamberler bize nasıl îman
ve itâat edileceğini de göstermişlerdir. Peygamberler kendileri de îman
edilmesi gereken kişilerdir. Biz nasıl îman edilmesi gerektiğini, kendileri de
îman edilmesi gereken kişiler olan peygamberlerden öğreniriz.
Peygamberler
belki toplumlarının en bilgili olanları değillerdi. Fakat en îmanlı ve en karakterli
olanlarıydılar.
Peygamberlerin
“üstün”lükleri, “vahiy almalarından” başka, “vahyi hayâta hâkim kılmalarından” yada
bu uğurda tüm gayretleriyle çalışmalarından dolayıdır. Peygamberlerin her
yaptıklarını “mûcize” zannedenler, onların gösterdiği “üstün gayret”i yok
sayıyorlar demektir. O üstün gayret, üstün îmânın göstergesidir.
Bizim bütün sorunumuz, “îman
ettim” dememize rağmen îmânın gereğini yerine getirmemek yâni sâlih amel
işlememektir. Çünkü biz tam bir teslîmiyetle ve sağlam bir îmanla îman etmiş
değiliz. Îman etmek, îmânımızı güçlendirmek ve sâlih amel işlememiz gerekiyor.
Bunun için de bu dağınıklıktan kurtulup birlik olmak, peygamberler ve
Peygamberimiz gibi îman etmek ve Ahzâb Sûresi 21. âyette emredildiği gibi
îmanda ve amel-eylemde Peygamberimiz’i örnek almak ve o’nun gibi îmânın tüm
gereklerini yerine getirmek ve bunun için gayret etmektir. Kur’ânî bir bilinç
kazandıktan sonra, başta îman konusunda olmak üzere tüm alanlarda peygamberleri
örnek almak şarttır.
Allah’ın “ey îman edenler,
îman ediniz” derken kastettiği îman, peygamberlerin îmânı gibi olan bir
îmandır.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Kasım 2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder