12 Mayıs 2022 Perşembe

Peygamberler Gibi Îman Etmek

 

“Şâyet onlar da, sizin inandığınız gibi inanırlarsa, kuşkusuz doğru yolu bulmuş olurlar; yok eğer yüz çevirirlerse, onlar elbette bir (çelişki ve) aykırılık içindedirler. Sana onlara karşı Allah yeter. O, işitendir, bilendir” (Bakara 137).

 

Peygamberlerin ana-görevi, iç-âlemleri vahiy ve îman ile inşâ ettikten sonra, dış-âlemi de vahiy-merkezli olarak inşâ etmek ve hakkı ve hakîkati Dünyâ’ya hâkim kılmaktır.

 

Allah, peygamberleri ve vahiyleri, “mü’minler herkes gibi olmasın” diye gönderir. Peki herkes gibi olmayacaklarsa kim gibi olmalıdırlar?. Elbette Allah’ın “güzel örneklik” dediği peygamberler gibi olmalıdırlar. Bu da, peygamberler gibi îman etmeyi gerektirir. Peygamberler gibi îman etmek ise; onlar gibi adanmayı, onlar gibi mücâhedeyi ve mücâdeleyi, onlar gibi hak ve hakîkat âşığı olmayı, onlar gibi “Allah için her-şeyden vazgeçebilme” dirâyetine sâhip olmayı ve onlar gibi malını ve canını Allah için ortaya koyabilmeyi gerektirir. Bunlar zor gibi gözükür fakat îman bunları yapmayı kolaylaştırır. Peygamberler gibi îman etmek ise, bunları yapmayı sevdirir.

 

Peygamberler bilgileriyle değil; îman, ahlâk, takvâ ve amel-eylemleriyle öne çıkan ideâl örnekliklerdir. Onları dik ve diri tutan, takvâlı ve muhteşem ahlâklı kılan, hakkı ve hakîkati haykırmayı sağlayan şey o güçlü îmanlarıydı. Çünkü bunları yapabilmek ancak güçlü bir îman ile mümkündür. Şimdi bizim de aynı dirâyeti gösterebilmemizin ön-şartı, aynen onlar gibi îman edebilmektir. Gerisi ardından gelecektir. Peygamberlerin arkadaşlarının ve yoldaşlarının büyük işler başarabilmesinin de sebebi, peygamberler gibi îman edebilmeleridir. Yoksa her-şeylerini ortaya koyup da o zor işleri başarabilmeleri pek mümkün değildi.    

 

Îman başta “Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, âhiret gününe” olmak üzere, Allah’ın tüm emir ve nehiylerine kayıtsız-şartsız teslim olmak ve hayatta da buna göre amelde-eylemde bulunmak” demektir.

 

Hakkın yolu birdir. Tüm peygamberler o sırât-ı müstakîm yolunu tâkip etmiştir. Çünkü îmânın yolu da birdir. Îman edenler hep birdir. Küfür tek millet olduğu gibi, îman edenler de tek millettir. O milletin öncüleri peygamberlerdir. Peygamberler gibi îman eden milletler birlik olurlar ve yeniden Dünyâ’da îmânı ve İslâm’ı hâkim kılabilirler.  

 

Batı düşüncesinin temel özelliği, peygamberleri yok saymasıdır. Dolayısı ile modernite peygamberleri yok saymaya çalışır. Peygamberler yok sayıldığı için, onların başta “îman örnekliği” olmak üzere tüm örneklikleri de yok sayılmış olur. Sonunda da herkes kendi bildiğine ve sevdiğine inanır ve îman eder. Fakat böyle olduğunda herkesin îmânı farklı olur. Herkes başka-başka şeylere başka-başka şekilde îman eder. Böylece îmanda birlik olmaz. Îmanda birlik olmayınca insanlarda da birlik olmaz. Zîrâ insanları gerçek anlamda ve en güçlü şekilde ancak îman birleştirebilir. Bu îman, peygamberlerin ettiği gibi olan îmandır.  

 

Kur’ân, “bir yaşam-şekli düzenleme” kitabıdır. Peygamberler, insanların içinde, Kur’ân’ın onaylayacağı yaşam-şeklini ortaya koyabilecek en iyi şahsiyetlerdir. Zirâ en güçlü îman peygamberlerdedir. Îman, kişiye îman ettiği gibi yaşamayı zorunlu kılar ve sevdirir. Böylece Allah’ın emirlerine uymak böyle bir îmanla kolay ve sevimli olur.  

 

Anlayışı vahiy ile değiştirmek, davranışı da vahiy ile değiştirmeyi gerektirir. İşte peygamberler bunun için gönderilirler. Düşünceyi değiştirmek, davranışı değiştirmekten daha kolaydır. Davranışı değiştirmek güçlü bir îman ve bu îmandan doğan bir kararlılık gerektirir. İşte peygamberlerin îmânı bunu sağlamıştır ve bize örnek olmuştur.

 

Peygamberler “numune insanlar”dır ve bu nedenle de tüm müslümanlar bu numune insanların örnekliğini tâkip etmekle yükümlüdür. Peygamberleri numune insan yapan şey, tam bir teslîmiyetle îman etmeleridir. Bu teslîmiyet ve sağlam îman onlara; evlatlarında vazgeçebilmeyi, zindanı tercih etmeyi, saraydan vazgeçebilmeyi, memleketini terk edebilmeyi, acılara, işkencelere dayanabilmeyi, küfre, şirke, zulme karşı dik durabilmeyi ve mallardan-canlardan vazgeçebilmeyi sağlamıştır.    

 

Ey müslim ve mü’minler!; doğru yolda gittiğinin delîli, peygamberlere yapılan suçlamaların ve saldırıların aynısının yada benzerinin size de yapılmasıdır. Zîrâ peygamberler gibi îman edildiğinde ve îmânın gereği yerine getirildiğinde kâfirler, müşrikler ve zâlimler, size de aynen peygamberlere davrandıkları gibi davranırlar, onlara yaptıkları gibi düşmanlık yaparlar. Eğer “îman ediyorum” demenize rağmen rahatınız yerindeyse ve hiç-bir sorun yoksa îmânınızı bir gözden geçirmeniz şarttır. Çünkü peygamberlerin içinde göbeğini kaşıya-kaşıya yaşayan bir peygamber örneği yoktur, olmamıştır.

 

Peygamberler, yapılması gerekeni yapıp, yapılmaması gerekeni yapmadılar, yüklenilmesi gereken yükü yüklendiler, alınması gereken sorumluluğu aldılar, memleketlerinden, canlarından, mallarından ve sevdiklerinden vazgeçebildiler. İşte bunları hep o sağlam îmanlarının gücüyle ve Allah’ın izniyle yaptılar.

 

Peygamberler gibi îman etmek, onlar gibi adanmayı gerektirir. Peygamberler gibi îman etmek sâdece “îman ettim” demekle değil, îmânın tüm gereklerini yerine getirmekle yâni sâlih amel işlemekle olur.

 

Peygamberler bize nasıl îman ve itâat edileceğini de göstermişlerdir. Peygamberler kendileri de îman edilmesi gereken kişilerdir. Biz nasıl îman edilmesi gerektiğini, kendileri de îman edilmesi gereken kişiler olan peygamberlerden öğreniriz. 

 

Peygamberler belki toplumlarının en bilgili olanları değillerdi. Fakat en îmanlı ve en karakterli olanlarıydılar.

 

Peygamberlerin “üstün”lükleri, “vahiy almalarından” başka, “vahyi hayâta hâkim kılmalarından” yada bu uğurda tüm gayretleriyle çalışmalarından dolayıdır. Peygamberlerin her yaptıklarını “mûcize” zannedenler, onların gösterdiği “üstün gayret”i yok sayıyorlar demektir. O üstün gayret, üstün îmânın göstergesidir.

 

Bizim bütün sorunumuz, “îman ettim” dememize rağmen îmânın gereğini yerine getirmemek yâni sâlih amel işlememektir. Çünkü biz tam bir teslîmiyetle ve sağlam bir îmanla îman etmiş değiliz. Îman etmek, îmânımızı güçlendirmek ve sâlih amel işlememiz gerekiyor. Bunun için de bu dağınıklıktan kurtulup birlik olmak, peygamberler ve Peygamberimiz gibi îman etmek ve Ahzâb Sûresi 21. âyette emredildiği gibi îmanda ve amel-eylemde Peygamberimiz’i örnek almak ve o’nun gibi îmânın tüm gereklerini yerine getirmek ve bunun için gayret etmektir. Kur’ânî bir bilinç kazandıktan sonra, başta îman konusunda olmak üzere tüm alanlarda peygamberleri örnek almak şarttır.

 

Allah’ın “ey îman edenler, îman ediniz” derken kastettiği îman, peygamberlerin îmânı gibi olan bir îmandır.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Kasım 2021

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder