26 Kasım 2020 Perşembe

Korona-Grip

 

“Andolsun, biz onlara belki (inkârcılıktan) dönerler diye o büyük (uhrevî) azaptan önce, yakın (dünyevî) azabtan da tattıracağız” (Secde 21).

 

Hiç-bir şey kendi-kendine olmaz. korona-virüs ya “günahların cezâsı olarak” Allah tarafından, yada “ahmaklıkların cezâsı olarak” tâğutlar tarafından ortaya çıkarılmıştır. Tüm Dünyâ’ya musallat olan korona-virüs, bir “tâlihsizlik” değildir, “Allah’ın bir cezâsı”dır. İlk söyleyeceğimiz şey budur.

 

Modern insan, korona-virüs’ü ısrarla çağırdı, o da geldi. Bu belâ, abdest ile “zorunlu hijyen”e uyan fakat tebliğ-dâvet-uyarı görevini yapmayan müslümanlara da geldi. Hattâ belki de en çok da yaşlıları vurması yada tehdit etmesi, hayatlarının sonuna gelmiş yaşlıların tebliğ-dâvet görevlerinin yapmamaları ve artık yapamayacak duruma gelmeleri nedeniyle kendilerine gelen hastalık yada ev-hapsi şeklindeki bir cezâdır.

 

Tüm Dünyâ’yı saran korona-virüs, tüm Dünyâ’yı sarıp kuşatan “modernizm virüsü”nün somutlaşmış şeklidir. Şeytan “seküler-modern virüs”ü insanların iliklerine kadar yaymış olduğu hâlde, insanlar korona-virüsün tüm Dünyâ’ya yayılacağından, vaka ve ölüm oranlarının artacağından endişe ediyorlar. Mânen ölmüş olmalarına bakmıyorlar da bedenen ölmekten korkuyorlar. Ama ne korku!...  

 

Allah bizi, korona-virüs aracılığıyla, “dinsiz bir yaşam”a karşı “yaşamsız bir hayat” ile cezâlandırmaktadır. Allah, kendilerini Tanrı-Kral îlân eden insanlara “tâc” yâni “korona” takmıştır. Batı Hristiyanlığında Tanrı, “sevgi tanrısı” olduğu için, korona-virüsün “tanrının bir cezâsı” olduğu düşüncesi yoktur. Ne de olsa Tanrı onları Îsâ’nın çarmıha gerilmesiyle birlikte ebediyyen affetmiştir. Allah; tek hak dîn olan İslâm’ı yâni Kur’ân’ı dört duvar arasına hapsedenleri ve vahyi hayâta taşımayanları ve taşımayı düşünmeyenleri ve buna cesâret edemeyenleri de korona-virüs ile dört duvar arasına hapsetti. Öyle ya, günahın cezâsı kendi türünden olur.  

 

Din-dışı çeşitli ideolojilerle insanların gözlerine ve kulaklarına maske takanlar, korona-virüs nedeniyle ağız ve burunlarına da maske taktılar. Sosyâl mesafe ile kâlplere de maskeler takıldı. Peki sırada neresi var?.

 

Peki bu Korona-virüs yada Kovid 19 denilen şey gerçekte nedir?. Mikrop ve bakteri değil, bir virüs. Peki niçin bir ilacı bulunamıyor?. Grip, kuş gribi, domuz gribi de virüs değil miydi?. Onlar bir şekilde tedâvi edilebiliyor. Peki korona-virüs nasıl bir virüstür ki hiç-bir ilaç fayda etmiyor?. Korona-virüs gerçekten bir “virüs” müdür ve hiç-bir ilaç gerçekten fayda vermiyor mu?. Gerçekten de korona diye bir virüs ve hastalık var mıdır?. Yoksa grip, pnömoni-zâtürre, üst-solunum yolu hastalıkları, bronşit vs. hastalıklar korona-virüs diye yutturuluyor mu?. Yâni son bir yılda solunum sıkıntısı nedeniyle ölenlerin sayısı önceki yıllara göre daha mı fazladır?. Bunun istatistiği var mı ve açıklandı mı?. Korona gerçekten ciddî bir salgın mı yoksa bilindik bir “yaygın” mı?. (Bu-arada “salgın” yerine “pandemi” kelimesinin kullanılmasına fenâ hâlde gıcık olduğumu da söylemeden geçemeyeceğim) Yâni korona-virüs denilen şey “gribin bu yılki adı” olmasın!.

 

Korona “paronaya”ya döndü ve “koronaya” diye bir hastalık çıktı gibi. Her yıl gripten binlerce kişi ölüyorken yeni salgın neden daha çok panik ortaya çıkarıyor?. Küresel bir güç insanları test ediyor olmasın!?. “Acaba insanları ne oranda yönlendirebiliyoruz” diye bir test?. Dünyâ Sağlık Örgütü verilerine göre Dünyâ genelinde her yıl 5 milyon civârında grip vâkâsı ortaya çıkıyor ve bundan kaynaklı ölümlerin sayısı 650 bini buluyorken, korona-virüs konusunda neden bu kadar panik yaşanıyor?. Korona-virüs denilen şeyin ne olduğu da tam belli değil. İnsanları alsında belirsizlik öldürüyor. Gripte her 1.000 vâkâdan biri ölürken korona-virüste bu oran 2.5/100 oranlarında. “35 milyon vâkâdan 1 milyon vâkâ ölümle sonuçlandı” diyorlar. Acaba hepsi de korona-virüsten mi oldu bu ölümlerin?. Peki 2020 yılında gripten, kuş gribinden, domuz gribinden, solunum yolu hastalıklarından dolayı olan ölüm oranları nedir?. Her ölen korona-virüsten mi ölüyor?. Çünkü belirtiler de diğer hastalıkların belirtileriyle hemen-hemen aynı belirtiler-semptomlar. Hastalıkları gerçekten doğru bir şekilde ayırabiliyorlar mı?.

 

Yılda bulaşıcı hastalıklardan ölenlerin sayısı yaklaşık 10 milyon kişi. Peki bunlar niçin gündeme gelmiyor?. “Her yıl 650 bin kişi mevsimsel gribe bağlı solunum sistemi hastalıklarından ölüyor” deniyor. Virüsün solunum yoluyla alınmasından yaklaşık 2 gün sonra; âni başlangıçlı yüksek ateş, titreme, genellikle kuru öksürük, baş ağrısı, yaygın kas ve eklem ağrıları, baş dönmesi, hâlsizlik, burun akıntısı, burun tıkanıklığı; bâzen ishâl ve kusma varsa “grip” teşhisi konuyor. Şimdi ise aynı belirtiler için korona-virüsten şüpheleniliyor ve hattâ kesin olarak “korona” deniyor. Hemen  test yapılıyor. Test sonucu “negatif” çıkmış olsa bile testi yaptıran kişiler devlet ve halk tarafından fişleniyor ve insanlar tarafından “uzak durulması gereken vebâlı” muâmelesi görüyorlar. Hâlbuki korona da normâl grip ile aynı belirtileri veriyor. Prof. Dr. Alev Gürgün: “Öksürük 2-3 hafta sürebilir, inatçı olabilir. Hastada genel durum hızla bozulabilir. Nefes darlığı ve solunum yetmezliği gelişebilir. Astım ve KOAH’lı hastalarda atakların tetiklenmesine neden olabilir” diyor. Fakat bunlar diğer hastalıklar için de geçerlidir. Diğer hastalıklarda da bu semptomlar görülebilir. Peki o zaman niçin korona-virüs için bu kadar yaygara koparılıyor?.

 

Allah’tan başka her-şey zamanla gücünü ve etkisini yitirir. Bu etkinin gücünü yitirmemesi için ona sürekli olarak takviye yapmak gerekir ki bunun bile bir sınırı vardır. Fakat başladığı günden bu-yana 1 yıldır bakıldığında korona-virüsün gücünü aynı hızda sürdürdüğü görülüyor. Peki neden?. Allah mı lan bu Korona!. Kanımca bu, ya bu virüsü laboratuvarda üretenlerin onu çok dayanaklı yapmaları yada Allah’ın: “Umulur ki, Rabbiniz size merhâmet eder, fakat siz (günaha) dönerseniz biz de (cezâya) döneriz. Biz, cehennemi kâfirler için bir kuşatma yeri kıldık” (İsrâ 8) âyetine hâlen aykırı davrananların bulunması ve insanların ders ve ibret almamasından dolayıdır. Çünkü Allah “belki dönerler” diye “acı azap”tan önce “yakın azap” vermektedir:

 

“Andolsun, biz onlara belki (inkârcılıktan) dönerler diye o büyük (uhrevî) azaptan önce, yakın (dünyevî) azabtan da tattıracağız” (Secde 21).

 

Termodinamiğin 2. Kânunu olan Entropi’ye göre her-şey zamanla zayıflar ve kullanışsız hâle doğru gider. Sonunda da en kullanışsız hâle gelir ve gücünü ve etkisini kaybeder. Peki korona-virüs niçin zayıflamıyor ve ölmüyor?. Aslında bir şeyi güçlü tutan şey ondan kokulmasıdır. Bir şeyden ne kadar çok korkarsanız o şey o oranda güçlenir. Fizîki etkisini yitiren şey ondan korkulmaya devâm edildikçe psikolojik etkisini sürdürmeye devâm eder. Yâni aslında korona-virüs konuşuldukça ve istatistikler her gün verildikçe psikolojik anlamda güçlenmiş oluyor. Psikolojik etki insanlarda fizîki etki gibi algılanıyor ve insan davranışları da olağan-üstü durumunu koruyor. Korona-virüs korkusu plasebo etkisiyle insanları daha fazla hasta ediyor.  

 

Bu hastalığa yakalanan insanlar, propagandadan dolayı aşırı bir gard alıyorlar. Testi pozitif çıkan ve karantinaya alınan insanlar; “acaba ne kadar ateşleneceğiz?, nefesimiz ne kadar daralacak?, çok mu öksüreceğiz?”, “hastâneye kaldırılıp solunum cihazına bağlanır mıyız"?” vb. gibi düşüncelere ve korkulara kapılıyorlar. Fakat bir gün iki gün geçince aslında normâl grip kadar bile bir etki yapmadığını gördüklerinde “çok da bi şey yok bunda” demeye başlıyorlar. Mangal yakarak, bilgisayar oyunu oynayarak, internete takılarak karantinayı tamamlıyorlar. Şu da var ki, karantinadan sonra yapılan testler de pozitif çıkıyor aslında. O yüzden devlet hastâneleri “karantina sonrası test yapmaya gerek yok” diyor. Fakat özel hastaneler para kazanmak için testi yapıyor ve karantinayı tamamlayanların testleri büyük oranda yine pozitif çıkıyor. Böylece insanlar yeniden bir korkuya kapılıyorlar. Korona’ya yakalananlar zamanla, bu virüsün grip kadar bile etkisinin olmadığını görüp-anlayıp ondan korkmamaya başlayınca korona-virüs anlamsızlaşacak ve “virüslerden bir virüs” hâline gelecektir. Gücünü ve etkisini de bu şekilde yitirecektir. Çünkü korona-virüs denilen şey “bir grip salgını”ndan başka bir şey değildir. Kesin olan bir şey var ki bu korona-virüs çok fazla abartıldı ve abartılıyor.  

 

Nasıl ki grip, kuş gribi ve domuz gribi varsa, şu-anda da “korona-grip” var. H1 N1 vardı, şimdi de Kovid 19 var. Bu da bir grip türü. İspanyol Gribi vardı bir zamanlar, korona-virüse da Çin Gribi deyin gitsin. Gribin bu yıl yaşadığı değişime Kovid 19 deniyor. Görece biraz daha etkili ve yayılma hızı yüksek. Fakat çok abartıldı ve bir felâket gibi sunuldu ve Korona ismiyle tüm Dünyâ dehşete düşürüldü-düşürülüyor. Artık kendinden başkasını “şüpheli” görmeyen yok. Herkes kendinden başkasını hattâ kendisini de vebâlı olarak görüyor. Küresel bir şizofreni durumu oluştu. Millet korona-virüs yüzünden çıldıracak hâle geldi. Herkes korona-virüslü zannediliyor ve dolayısı ile toplumsal bir düşmanlık ortaya çıkıyor. Her gün bir başka kavga çıkıyor korona-grip nedeniyle insanlar arasında. Belki de bu şeytânî bir “proje” sonucunda oluyordur. Yaşanan hastalığın şiddeti, ortaya çıkan şizofreni ve psikolojik durum kadar tehlikeli ve etkili değil. Psikolojiler fenâ hâlde bozuldu. Mantık işlemiyor. Akıl yürütülemiyor. Zâten filyasyon ile sürecin işi sonuna kadar tâkip etmesi mümkün olmadığından dolayı herkes otomatikman şüpheli hâle geliyor. “Acaba nereden kaptım”, “oradan mı, buradan mı”, “o zaman o da vâkâlı, pozitif” gibi sözler yada iç-konuşmalar almış başlını gidiyor. Kişilerin şüpheli olarak görülmesi ve kabûl edilmesi için o kişinin tedbir amaçlı da olsa test yaptırmış olması yetiyor.  

 

“Tek yapacağımız şey bilime ve modern tıbba güvenmektir” diyorlar. İyi de modern tıp bize ne getirdi ki!?. Maske, mesâfe ve hijyen. Lâkin bu öneriler modern tıbbın başlattığı bir şey değildir. Binlerce yıllık tecrübe zâten bunu söylüyor; “salgın olan yere girmeyin ve oradan çıkmayın, temizliğe dikkat edin”. 1400'lü yıllarda yaşayan Amasya’lı tabip-cerrah Sabuncuzâde Şerâfettin Efendi, “salgın hastalıkla mücâdele” hakkında bakın neler yazmış:

 

 “Ellerini onat yu” (ellerini güzelce yıka), galebeliğe girme (kalabalığa girme), selâmı uzakça vir (uzaktan selamlaş), eyi yi vü eyi iç (iyi ye ve iyi iç), hasta isen yatıvir (hasta isen yat), taşra çıkma, (dışarı çıkma), taşrada yüzün ört (dışarıda yüzünü kapa), bi-iznillah nesne dokunmaz (Allah’ın izniyle bir şey olmaz)”.

 

Modern tıp zâten hangi hastalığa kesin tedâvi sunmuş ki korona-virüse kesin tedâvi bulabilsin?. Siz gerçekten de modern tıbbın korona-virüsü tümüyle bitirebilecek bir aşı-ilaç bulabileceğini düşünüyor musunuz?. Sars da bir korona-virüstür ve aşısı hâlen bulunamadı. Korona ile mücâdele için yaklaşık 1 yıldır aşı-ilaç bulma çalışmaları yerine Allah’a duâ edilip yakarılsaydı daha olumlu sonuçlar olurdu. Zîrâ bir arpa-boyu bile yol alınamamıştır.

 

Modern-bilim ve modern-tıp ne diyorsa halk ona sanki kesin bir bilgiymiş gibi hemen inanıyor. Hiç-bir şüphe duymuyor ve sorgulamıyor. Tabi sorgulayanlar da var. Onlardan birisi olan Mehmet Özkan Özdemir bu bağlamda şunları söyler:

 

“Bu tür globâl histeriler sırasında dayatılmış, kabûl görmüş algıların karşısına değişik bakış-açıları ile çıkmak zordur. Ancak bilimsel gelişmenin temeli, ‘kabûllenilmiş algılar’a değil, bilimsel verilere dayandırılan yalın gerçeklerdir. Aşağıdaki tüm veriler Dünyâ Sağlık Örgütü (WHO) ve ABD Hastalık ve Korunma Merkezleri (CDC) kaynaklarından derlenmiştir. Her yıl gribâl enfeksiyonların %11’i influenza ve RSV virüsleri, %14’ü korona-virüsler, %29’u rhino-virüsler ve geri kalan % 46’sı ‘bilinmeyen virüsler’ tarafından oluşur. Her yıl her 1.000 kişiden biri grip ve bağlı komplikasyonlardan ölür. (%0.1) Bu ölenlerin %5-14’ü korona-virüs nedenli ölümlerdir. Yâni 82 milyon nüfûsu olan ülkemizde her yıl yaklaşık 82.000 kişi grip ve gribâl enfeksiyonların sonucunda kronik akciğer, kâlp, hipertansiyon, diabet, immün yetersizlik hastalarında gelişen komplikasyonlarla ölür. Bu ölümlerin %5-14’ünün korona-virüsten olduğu gerçeği ile ülkemizde her yıl 4.100 ile 11.480 kişi o yılki mutant korona-virüsler nedeniyle hayâtını yitirir. Her yıl!!!. Geçtiğimiz yıl ve önceki yıllarda da grip ve nezle nedeni ile on binlerce Türk vatandaşı hayâtını kaybetti ve haberiniz bile olmadı. Geçen yıl Dünyâ’da toplamda 7 milyon insan grip ve griple tetiklenen komplikasyonlardan öldü ve bunların da 350 bin ila 1 milyon kadarı geçen yıl korona-virüs sebebiyle öldü. Siz hiç ‘gripten öldü, nezleden öldü’ gibi bir haber duydunuz mu?. Duymadınız. Neden?. Korona-virüsten ölenlerin hemen tamâmı yaygın pnömoniden ölür. 2016 yılında Dünyâ Sağlık Örgütü verilerine göre 3 milyon kişi pnömoniden öldü, bunların hiç-birine korona-virüs testi yapılmamıştı.

 

Soruyorum bu gürültü, patırtı neden?. Geçen yıl siz farkında olmadınız, bu sayı toplamda yaklaşık 10.000 civârındaydı, ancak geçen yıl hiç-birisine korona-virüs testi yapılmadığından bu korku gelişmedi. Geçtiğimiz yıl kaç sanatçı, kaç sporcu, kaç tanınmış insan, kaç doktor, hemşire, kaç devlet başkanı grip oldu biliyor musunuz?. Şöyle ki, yarısından fazlası gribâl enfeksiyon geçirdi, bu nedenle ölen dünyâca ünlü isimler oldu. Politikacılar, sporcular, profesörler öldü. Size onları ‘akciğer yetmezliği, kâlp yetmezliği’ nedeni ile ölüm olarak bildirdiler. Ama onlar da hepsi grip virüsü nedeni ile öldü. Bizlerin de en az yarımız geçen yıl grip ve nezle geçirdik, haber konusu olmadık, demek ki geçen yıl kitleler hâlinde ölmediysek bu sene de ölmeyeceğiz. Geçen yıl hiç-birimizi televizyonlardan tek-tek saymadılar ve her gün tüm TV kanallarında herkesin ilgilendiği ‘sayısal istatistik’ hâline getirmediler. Şöyle düşünelim, insanların aynı evde yaşayıp da birisinin dışarıda çalışıp, diğerinin çalışmayıp evde kalan bu iki kişiden birine mikrop bulaşmışken, diğerinin temiz kalması mümkün müdür?. Bu salgından korunma algoritmasına da uygun değildir, düz mantığa da.

 

Bu panik ve alarm hâlinin nedeni ölüm sayısı olmamalı, çünkü yılbaşından bu yana 3 ayda Dünyâ’da 5 yaş altı 1.950.000 çocuk öldü. HIV/AİDS nedeniyle 432.000 kişi, sigara nedeniyle 1.285.000 kişi öldü. 275.000 kişi intihar ederek, 2.110.000 kişi de kanser nedeniyle öldü. Dünyâ’da yalnızca bugün 26.000 insan çoğu çocuk olmak üzere açlıktan ölüyor.

 

Peki bu yıl ki korona-virüsün öncekilerden daha korkunç kabûl edilmesini hangi faktörler sağlamaktadır?. Çok iyi bilinir ki korku olmadan toplumda yapılacak köklü değişikliklerle ilgili algı oluşturulamaz. Her büyük globâl seviyedeki salgın, dünyâ savaşları gibi ağır korku yaratan dönemlerden sonra Dünyâ’da çok köklü sosyâl ve ekonomik değişimler olur. Bu salgın da bir gün bitecek, ancak bittiğinde insanların toplumsal yaşam alışkanlıkları ve ekonomik durumlarının epeyce değişmiş olduğu görülecektir. Örneğin globâl büyük sermâye sâhipleri oluşacak, ekonomik krizler sonrası zarar eden firmaları ve sanâyi kuruluşlarını yok değerine ele geçirecek ki Çin’de bu değişim oldu bitti bile”.

 

Bir yazıda şunlar söylenir: “Eminim ki bu virüs kısa bir sürede etkisini yitirecek ama bu travma sebebiyle Dünyâ bir daha aslâ eskisi gibi olmayacak. Şu-an hepimiz Memento Mori (öleceğini unutma) aşamasındayız; virüs tehlikesi geçtikten sonra Carpe Diem (günü yaşa) moduna geçilecek. İnsanlar daha fazla gezecek, daha fazla yiyecek, daha az sâhip olacak. Dünyâ ekonomisi bu yöne evirilecek. Göreceksiniz şu-anda bir yere çıkmaya korkan insanlar, ölüm korkusunu atlattıktan sonra çok daha fazla gezecek, çok daha fazla harcayacak ve çok daha az biriktirecek. Yâni aslında tam da kapitâlist sistemin istediği gibi”.

 

Korona-virüs nice modern teorileri çürüttü. Korona-virüs ile birlikte salgınların ilkellikle bir alâkasının olmadığı anlaşılmıştır. Beton, asfalt ve hijyen korona-virüsü önleyememiştir ve insanlar kırsal alanlara kaçmaktadır. Böylece modernizmin bir teorisi daha çökmüştür. Korona-virüs olayı ile birlikte, modern aklın ortaya koyduğu bilim ve teknolojinin, bir “abdest” kadar bile gücünün olmadığı anlaşılmıştır.

 

Korona-virüs, modern insanın üç tanrısını yıktı: Akıl, para, modern-bilim ve teknoloji.

 

Korona-virüs bize, ihtiraslarımızın ihtiyaçlarımız olmadığını gösterdi.

 

Korona-virüs göstermiştir ki, şerrin yayılması, hayrın yayılmasından çok daha hızlı oluyor.

 

Korona-virüs ile birlikte insanların en çok neyden korktuğu ortaya çıktı. İnsanlar “ölüm-ötesi”nden değil, “ölmekten” korkuyorlar. Ölmemek için her-şeyden vazgeçebiliyorlar.

 

Korona-virüsten en çok etkilenenler, liberâl-kapitâlist-emperyâlist sistemi en yoğun kullananlardır.

 

Korona-virüs’ün tüm Dünyâ’yı etkileyen bir salgın hâline gelmesi, tüm Dünyâ’nın sapkın hâle gelmesinden ve sapmış olmasının bir sonucudur.

 

Modern insan “görmediğime inanmam” ve “görmediğimden korkmam” diyordu. Fakat görmediği korona-virüse hem kesin olarak inanıyor hem de korona-virüsten kaynaklanan korkusu, her-şeyden çok daha fazla olan bir korkudur. Korktuğu şey toplamda 15-20 gramlık bir şeydir.

 

Zamânında domuz gribi de çok fazla abartılmıştı. Oysa o yıl normâl gripten Dünyâ’da 250 bin-500 bin kişi ölmüşken, domuz gribinden 14 bin kişi öldü. Hâlbuki ne çok panik yapılmıştı. Yeterince etki yaratılamayınca bu sefer de korona-virüsü çıkardılar ve bu sefer gerçekten de başarılı oldular Dünyâ’yı velveleye vermekte. Belki de bu, daha etkili bir virüs üretebildikleri içindir. Zâten her sene daha kış gelmeden; “bu yıl çok büyük salgınlar olacak” derler. O “büyük salgını” bu sefer tutturdular. En azından insanları “büyük salgın” diyerek korkutmayı başardılar.  

 

Yok “aşısı bulunacak”, yok “ilacı bulunacak” falan diye boşuna ümitlenmeyin. Hangi hastalığın ilacı bulunmuş ki korona-virüsün ilacı-aşısı bulunsun?. Daha normâl gripten koruyan kesin aşı bile bulunamadı. Aşıya rağmen yine de grip olunabiliyor?. Çünkü koruma oranının %60 olduğu söyleniyor. Zâten hiç-bir “kronik” denilen hastalığın ilacı yoktur, bulunmadı yada bulunamıyor. Doğaldan koparak zâten bulunamaz da. Korona’nın da aşısı yada ilacı bulunamaz ve bulunamayacak. Dolaylı yoldan görece “iyi” gelecek olan ilaçlar kullanılacak. Modern-seküler-kapitâlist zihniyetle “şifâ” verecek hiç-bir bulunamaz ve belki bulunmak da istenmiyor.

 

Maske üreticilerine yoğun iş çıktı ve birileri epey bir para kazanmakta. Fakat maskelerin koruyup-korumadığı da muammâ. Bakıldığında maske takanlar ezici çoğunlukta olmasına rağmen yine de vâkâ ve hasta sayısı artıyor. Demek ki pek de korumuyor. Hattâ belki yararı kadar zarârı da olabilir. Mesâfe de uygulanabilecek bir şey değildir. İnsanlar ne yaparlarsa-yapsınlar bunu tam olarak uygulayamazlar. Hayat devâm ediyor ve insanlar büyük şehirlerde yaşıyor. İnsanı gerçek anlamda ancak bağışıklığı korur. Dünyâ’da bağışıklık sisteminin yenemeyeceği bir hastalık yoktur, olmamalıdır. Fakat hem kimyâsal eklenmiş gıdâlarla hem de elektrik ve çeşitli sinyâllerle bağışıklığımız etkilenip zayıfladığı için bâsit bir virüs bile gürültü koparabiliyor. Sağlıklı yeme-içme, giyinme, uyku haram ve pis şeylerden uzak durmak, bağışıklığı güçlü tutacağı için insanları da sağlıklı kılar.  

 

Hiç kimsenin bu konuda tam olarak bir şey bildiği yok. Bilemezler de. Bu hastalık biraz da cezâdır çünkü. Ama gelin görün ki bunu hiç kimse hesâba katmıyor ve kendine çeki-düzen vermiyor. Allah’tan yardım istemediği gibi Allah’tan yardım istemeyi ilkellik ve yobazlık olarak görüyor. Oysa Allah diyor ki; “bu Dünyâ’da her gün 25.000 kişi açlıktan-susuzluktan ölüyor, bombalar nedeniyle ölüyor, ahlâksızlık, adâletsizlik ve şiddet nedeniyle ölüyor. İnsanlar mâneviyattan koptuğu için intiharla, uyuşturucuyla, sigara-alkôlle vs. ölüyor. Bunları görmüyorsunuz. O hâlde size apaçık göreceğiniz bir cezâ vereyim. Belki bu cezâ diğer şeyleri de görmenize neden olur da kendinize çeki-düzen verirsiniz ve Dünyâ’yı daha yaşanılır bir yer hâline getirmek için çalışırsınız. Üstelik böylece âhirette de acı azaptan kurtulursunuz.

 

Korona-virüs denilen şey aslında “korona-grip”tir. Korona-grip o kadar da korkulacak bir şey değildir. Zâten Türkiye’de açıklanan vâkâ sayılarının da “sâdece ilaç tedâvisi gören ve hastâneye yatanların sayısı” olduğu ortaya çıktı. Meğerse “100.000 kişiye test yapıldı ve 1.500 vâkâ oldu” denirken, test sonucu pozitif çıkmasına rağmen hastalık belirtisi göstermeyenleri saymıyorlarmış. Belirti gösteren-göstermeyenler sayılsa herhâlde toplam vâkâ 100.000’de 25-30.000 kişi olacak belki de. O hâlde ne olmuş oluyor?. Korona-virüs denilen korona-gribin, insanları o kadar da etkiyen bir şey olmadığı ortaya çıkmış oluyor. Zîrâ korona-virüs da bir griptir ve ancak grip kadar tahribat yapar.

 

Virüsün sayısı ancak 7 milyar sayısına ulaştığında insanı “hasta” ediyor ve semptom görülmeye başlıyor. 2-3 milyar civârındaki virüs sayısı kişide belirti göstermiyor ve insanı etkilemiyor. O hâlde bu, “testi negatif çıkanların vücutlarında tek bir tâne bile virüs yok” demek değildir. Herkeste korona-virüs var ama sayısı çok değil. Bir-kaç milyon tâne virüs olması insana bir şey yapmıyor ve etkilemiyor. Aslında tüm insanlarda korona-virüs var ve sâdece hasta edecek sayıda değil. Bu da aslında korona-virüsün sâdece ilerlemiş hâlinin hasta ettiği ve ölüme sebep vermesi demektir ki, bu tüm hastalıklar ve virüsler için geçerlidir. İlerlemiş grip de insanı öldürebilir. O zaman biz niye özellikle korana-virüsten bu kadar çok korkuyoruz?. Önlem alalım tamam ama aşırı korkmaya gerek yok. Zîrâ korana-virüs de griplerden bir griptir, virüslerden bir virüstür.

 

Korona-virüs denilen ve aslında korona-grip olan hastalık, aşıyla-ilaçla falan değil, insanların bu hastalığı griplerinden bir grip olarak görmesiyle, o şekilde kabûl etmesiyle; siyâsilerin ise bir süreç içinde; “tamam bitti” yada “etkisizleşti” şeklinde açıklamalar yapmasıyla yâni korona-virüsün anlamsızlaşmasıyla bitecektir. Çünkü korona-virüsün daha çok psikolojik etkisi vardır. İnsanlar bu hastalıktan, fizîki olmaktan çok psikolojik olarak etkileniyorlar. Bu etki kaybolduğunda maskeler de bir kenara atılacaktır. “Korona-virüsün maskesi” düşünce, yüzlerdeki maskeler de inecektir inşaallah.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Ekim 2020

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder