“Ey
insanlar!, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve ‘birbirinizi
tanımanız ve tanışmanız’ için sizi halklar ve kabîleler (şeklinde) kıldık.
Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerîm) olanınız, (ırk, renk, soy ve servetçe
değil) takvâca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, haber alandır” (Hucûrat 13).
Üstünlük,
insanın değerlendirmesine göre belirlenebilecek bir şey değildir. Çünkü her insan
farklı bir üstünlük değerlendirmesi yapabilir. Meselâ zorba, vicdansız,
merhâmetsiz biri, vicdan ve merhâmet sâhibi birinden üstün görülebilir. Kötü
bir düşünce, iyi bir düşünceden üstün görülebilir. Modern insan bu bağlamda en
iyi örnektir. Zîrâ modern insan “şirâzesi kaymış” olan insandır ve bu yüzden de
ölçüyü şaşırmıştır. Öyle ki, üstünlük ölçüsünü şaşırmış olduğundan ve dolayısı
ile nefsine-çıkarına körü-körüne bağlandığından, Firavun’u aratmayan kişileri “tertemiz
insan”lardan, şeytâni ideolojileri de Allah’ın dîninden üstün görmektedir.
Kendisini zaafa uğratmış, fakirleştirmiş, tutsak etmiş ve kuşatarak hapsetmiş
kişileri üstün görmekte ve onları körü-körüne izlemektedir. Bu kişilerden ve
ideolojilerden (yâni dinlerden) biri gündemden düştüğünde, bu sefer de yenisini
ve benzerini üstün görerek izlemeye başlar. Bunlar; parti lîderleri, cemaat
hocaları-şeyhleri, popüler kültürün (spor, müzik vs.) önde gelen kişileri gibi,
sıradan insanlardır. Üstünlük ölçüsünü şaşırmış olanlar, bu kişileri sanki “ulaşılmaz
üstünlükte kişiler” olarak görmekte ve olmadık özellikler vererek onları insan-üstüleştirmekte,
böylece şirk koşmaktadırlar.
İnsanlar,
kendisini sömürenleri üstün kişiler, kendilerini sömüren sistem ve devletleri
de üstün sistemler ve devletler olarak görüyor. Çünkü sömürü uzayınca,
sömürülen sömüreni “üstün” görmeye başlar. İşte üstün olanı “En Üstün Olan”
belirlemediğinde, insan böyle sapıtır ve şeytanın yaptığı hatâya düşer. Zîrâ
şeytan, hiç-bir delil yokken, ateşi topraktan üstün görmüştü:
“Andolsun,
biz sizi yarattık, sonra size sûret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere:
Âdem’e secde edin dedik. Onlar da İblis’in dışında secde ettiler; o, secde
edenlerden olmadı. (Allah) dedi: Sana emrettiğimde, seni secde etmekten
alıkoyan neydi?. (İblis) dedi ki: “Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten
yarattın, onu ise çamurdan yarattın”. (Allah:) Öyleyse oradan in, orada
büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük
düşenlerdensin” (A’raf 11-13).
Âyette
gördüğümüz gibi, şeytan diyor ki: “Ben ondan üstünüm. Çünkü beni ateşten,
onu topraktan yarattın”. Demek istiyor ki, ateş topraktan üstündür.
İyi de neye göre?. Ateşin topraktan üstün olduğunu gösteren sâik (sebep)
nedir?. Ateş topraktan neden üstün olsun ki?. Ateşin üstüne toprağı attın mı
ateş-mateş kalmaz, söner gider. Yada ateş toprağı yakarak yok edebilir belki. İşte
şeytan böyle bir üstünlük telâkkisiyle Allah’ın “secde et” emrine karşı
çıkmıştı. Böylece “küçük düşenler”den oldu. Âdem ise, şeytandan “secde etmekle”
üstün oldu. O hâlde bu, “secde edenler, secde etmeyenlerden üstündür” anlamına
gelir.
Aynı
şekilde; “insan şeytanları” da: “Ben diğer ırklardan üstünüm, çünkü ben mâvi
gözlüğüm, sarı saçlıyım, uzun boyluyum; yada: Kara-kaşlı, kara-gözlüyüm, kaslı
bir yapım var, hızlı koşabiliyorum, iyi yüzebiliyorum vs. vs. diyerek beş para
etmez laflar ediyorlar. Sarı-saçın siyah-saçtan üstün olduğunun delîli nedir
ki?. 0 grubu kanın AB grubu kandan üstün olduğunun delîli nedir?.
Kafa-yapılarından “brakisefal kafa-yapısı”nın, “dolikosefal
kafa-yapısı”ndan üstün olduğunun delîli nedir?. Elmacık kemikleri çıkık olsa ne
olur çıkık olmasa ne olur?. Yada çene yapılarının farklı olması neden üstünlük
yada düşmanlık nedeni olsun?. Bir milletin özelliklerinin bir diğer
kavmin/ırkın özelliklerden daha üstün olduğunun delîli nedir ki?.
Sakınmayan
ve sorumluluk bilincine sâhip olmayan (takvâ) kişiler için Kur’ân’ın
emirleri-nehiyleri bir-şey ifâde etmez. Bu nedenle Allah, mü’minlerin çok fazla
niteliksiz-takvâsız olanlarını değil, takvâlı olanlarını adam yerine koyar ve
takvâlı olanların, kendilerinden kat-kat çok olan takvâsızlardan bile üstün
olduğunu bildirir. Çünkü üstün olanlar takvâlı olanlardır. Savaşta bile takvâlı
olduklarından yâni sorumluluk bilincine sâhip olduklarından dolayı takvâ
onlarda bir direnç oluşturur ve sayıca üstün olanları, takvâca üstün olanların
alt edebileceği söylenir:
“Ey
Peygamber!, mü’minleri savaşa karşı hazırlayıp-teşvik et. Eğer içinizde
sabreden yirmi (kişi) bulunursa, iki yüz (kişiyi) mağlûb edebilirler. Ve eğer
içinizden yüz (sabırlı kişi) bulunursa, kâfirlerden binini yener. Çünkü onlar
(gerçeği) kavramayan bir topluluktur”
(Enfâl 65).
Tüm
zamanlardaki takvâsızlarda olduğu gibi, zamânımızdaki takvâsızlar da “güçlü
olanın” peşine düşüyorlar. Takvâlı olan ise “zavallı” olarak görülüyor. Takvâlı
olup sakınan insanlar değil de, her türlü şerefsizliği yapanlar ve bir-şekilde
gücü ellerine geçirenler üstün tutuluyor ve üstün kabûl ediliyor. Hâlbuki
âyette de söylendiği gibi, üstün olanlar “takvâlı olanlar”dır. Bu nedenle Allah
takvâlı olandan yanadır.
“Hiç
bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” denir. O hâlde bilenler bilmeyenlerden
üstündür. Bahsedilen “bilenler” ise “vahiy-merkezli bilenler”dir. Kendini
bilenler câhillerden yâni “kendini bilmezler”den üstündür. Allah’tan başka ilah
tanımayan, Allah’ın hükümlerinden başka hükümlere boyun eğmeyenler; birilerinde
-hâşâ- Allah gibi güç vehmedenler ve onların çıkardıkları kânunlara göre yaşayanlardan
üstündürler. Allah’ın yanında olanlar ve Allah kimin yanındaysa onlar
üstündürler. Allah ise elbette mü’minlerden yanadır.
Modern
Dünyâ’da tüketimi en üst seviyede gerçekleştiren kişiler, “en üstün kişiler”
olarak kabûl ediliyor. Batı için en üstün değer “birey”dir. Batı’ya göre
insan-birey demek “uygarlık” demektir. Bu nedenle batı, insana yapılan
saldırıyı, uygarlığına yapılmış bir saldırı gibi görmektedir. Hâlbuki batı, tüm
değerlere saldırarak medeniyeti parçalayıp yıkmaya çalışır.
Modernizm,
ticâretin tarıma olan üstünlüğüdür. Modernizm, “yeni olan”ı “eski olan”a ne
olursa-olsun üstün tutar. Hâlbuki nice şâheser yapılar vardır ki modern mîmâri
bu tarz yapılar yapabilmekten çok uzaktır. Modernizm “eski olan”dan,
doğal-normâl-fıtrî olandan nefret eder ve mekanik olanı üstün tutar.
Teslimiyetten
(îman) doğan basit araçlar, teknolojinin üstün(!) araçlarını alt edebilir.
Bunun en iyi örneği, Firavun’un sihirbazlarının üstün teknolojik araçlarının,
Hz. Mûsâ’nın “âsâ”sı tarafından yok edilmesidir. O hâlde yed-i beyzâsı olan âsâ
sâhibi biri, nice sahte güçleri yenebilir.
Erkek
kadından bir derece üstündür: “Erkekler, kadınlardan bir derece daha
üstündürler (azîzun)” (Bakara 228). Bu sebeple erkekler kadınlar
üzerinde yöneticidirler:
“Allah’ın,
bâzısını bâzısına üstün kılması ve onların kendi mallarından
harcaması nedeniyle erkekler,
kadınlar üzerinde sorumlu yöneticidir..” (Nîsâ 34).
Erkeğin kadına, kadının da erkeğe olan
üstünlükleri vardır. O yüzden:
“Allah’ın
kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyi temenni etmeyin. Erkeklere
kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır.
Allah’tan onun fazlını (ihsânını) isteyin. Gerçekten, Allah her-şeyi bilendir” (Nîsâ 32).
Hiç-bir
soy diğerinden üstün değildir. Zâten soy diye bir şey yoktur. Tüm insanların
soyları aynı kişiye, Hz. Âdem’e çıkar. Soy yoktur fakat kavimler vardır ve
hangi kavim takvâlı olur da Allah’ın emrine göre amel-eylemde bulunursa o
toplum diğer toplumlara üstün olur (Bakara 122).
Peygamberimiz,
üstünlük hakkında takvâyı öne çıkarır ve şöyle der:
“Allah indinde en şerefliniz takvâca
en ileri olanınızdır. Arabın Arap olmayan (acem) üzerine bir üstünlüğü yoktur.
Arap olmayanın da Arap üzerine bir üstünlüğü yoktur. Siyah derili olanın beyaz derili
üzerine bir üstünlüğü yoktur, beyazın da siyah derili üzerine bir üstünlüğü
yoktur. Üstünlük sâdece takvâ iledir” (Cem’u’l-Fevâid, 1/510, hadis no: 3632).
“Bir kimseyi ameli geri bırakmışsa,
nesebi, soyu onu kurtaramaz, yükseltemez, ilerletemez” (İbn Mâce, Mukaddime 17,
hadis no: 225).
“Aziz ve Celil olan Allah sizden
câhiliyye devrinin kabalığını ve babalarla (atalarla) övünmeyi gidermiştir.
Mü’min olan, takvâ sâhibidir. Kâfir olan ise şakîdir. Siz, Âdem'in çocuklarısınız. Âdem de topraktan
yaratılmıştır. Bâzı adamlar, (kâfir olarak ölen) kavimleriyle övünmeyi
terk-etsinler. Çünkü onlar cehennemin kömüründen bir kömürdürler, yahut onlar, Allah indinde burnu
ile pislik yuvarlayan pislik böceğinden daha aşağıdırlar” (Ebû Dâvud, Edeb 120,
hadis no: 5116).
“Bilmişlik”,
“yaşanmışlık”tan üstün değildir. “Yapanlar”, “bilenler”den üstündür. “Bilerek
yapanlar” ise en üstünüdür. En zayıf amel-eylem, en üstün sözden üstündür.
Vahiy
akıldan üstündür, çünkü vahiy “akıl-üstü”dür. Aksi-hâlde akıl, “vahiyden üstün”
yada “vahiy ile aynı üstünlükte” olsaydı, akıl bir vahiy meydana getirebilirdi.
Yâni insanlar, akıllarını kullanarak gerçek bir peygamber olabilirdi ve hak bir
din kurabilir ve vahiy-merkezli bir kitaba sâhip olabilirdi. Allah katında
üstün olanlar “takvâca üstün olanlar”dır, “akılca üstün olanlar” değil.
Gerekli
yere bir çivi çakmak, bir milyon kitabın bilgisine sâhip olmaktan üstündür.
Hedef, anlamak değil, yapmaktır. Derinlemesine anlamadan “yapmak”, derin bir
şekilde anlayarak “yapmamak”tan kat-kat üstündür.
Her
bilenin üstünde bir bilen vardır. Bilmenin kendisi bir üstünlük olduğundan,
bilenler arasında olacak olan bir üstünlük yarışı üstün bir davranış olmaz.
Allah için
verilen söz, kredi kartından üstündür. Modern dünyâda, imzâlanan senet, yada
“kart geçmek”, verilen söz Allah adına olsa da, Allah’ı şâhit tutarak söz vermekten
daha üstün duruma gelmiştir. Hâlbuki verilen söz “îman” içeren bir söz ise, bu,
kredi-kartından, çekten, senetten çok daha sağlamdır. Modern zamanlarda “üstün”
kabûl edilen insan, “sözüne sâdık olan” değil, “kredi-kartı limiti yüksek olan
insan”dır. Eğer kredi-kartı limitiniz yeterliyse yada sınırsızsa “üstün insan”
oluyorsunuz. Hâlbuki üstünlük sâdece takvâdadır. Takvâlı olmak ise, kredi-kartı
limitinin yüksek olması ile değil, sadâkat ile kazanılır. Sadâkatin ilk
göstergesi de “doğru sözlü olmak” ve “sözünü tutmak”tır. Zîrâ verilen söz
“Allah adına” verilmiş olduğundan, îmânın verdiği söz çok sağlam olur ve bu
sözden hiç kimse dönemez. Kredi-kartı, çek ve senetlere bir-sürü hîle
karıştırılır ama bir mü’minin Allah adına verdiği söze hiç-bir zaman hîle
karıştırılamaz. Peygamberler sözü tutmada örnek şahsiyetlerdir. Onlar söze sadık
kalmada zirve şahsiyetlerdir. Sözünü tutanlar, tutmayanlardan üstündür. O hâlde
söz, kredi kartından üstündür.
“Kitap yüklenmiş eşekler” mi üstündür; “Kitab’ı yüklenmemiş eşekler”
mi?. Kitabı yüklenmek yâni Kitab’ı hayâta hâkim kılmaya çalışmak en üstünüdür.
Ey
müslümanlar!, samîmice cevap verin; Devletlerin yasaları mı daha üstündür;
yoksa Kur’ân’ın yâni Allah’ın yasaları mı?.
İnanılan
her-şey “din”dir. İşte bu dinlerin en üstünü ve tek “hak” olanı, Allah’ın dîni
olan İslâm’dır. Çünkü sâdece hak din olan İslâm, insanları hem Dünyâ’da hem de
âhirette gerçek kurtuluşa götürebilir.
Modernlerin
zannettiği gibi....
Özel
hastânelerde doğanlar, devlet hastânelerinde doğanlardan, hastânede doğanlar ise
evde doğanlardan üstün değildir.
Zengin
olanlar, fakir olanlardan -eğer takvâca bir üstünlük söz-konusu değilse- üstün
değildirler.
Kreşe ve
ana-okuluna giden çocuklar
gitmeyenlerden üstün değildirler. Belki de gitmeyenler daha üstündür.
Özel
okulda okuyanlar, devlet okulunda okuyanlara göre üstün değildirler. Yurt
dışında okuyanlar da yurt içinde okuyanlardan üstün değildirler. Üstünlük samîmiyette,
ciddiyette ve gayrettedir.
İmkânı
olanlar, imkânı yetersiz olanlardan üstün değildirler.
Zengin
bir âilede doğanlar, fakir âilede doğanlardan ille de üstün değildir.
Güzel-yakışıklı
bir eş ile evlenenler, çirkin (yada güzel olmayan) olanlarla evlenenlerden
üstün değildirler. Yakışıklı ve güzel olanlar çirkin olanlardan üstün değildirler.
Evi
olanlar olmayanlardan, arabası olanlar olmayanlardan, çok iyi bir işi olanlar
olmayanlardan üstün değildirler.
Çok
çocuğu olanlar, olmayanlardan; kalabalık âilesi olanlar, çekirdek âileden,
malı-mülkü çok olanlar, olmayanlardan üstün değildirler.
Uzun
boylu olanlar, olmayanlardan; fizîken güçlü olanlar, olmayanlardan; destekçisi
olanlar, olmayanlardan; parası olanlar, olmayanlardan; makâmı-titri olanlar,
olmayanlardan ve cumhurbaşkanı, çobanlardan üstün değildir.
Uzun
yaşayanlar, kısa ömürlülerden; cenâzesinde bulunanların sayısı çok olanlar, az
olanlardan; mezarları gösterişli olanlar, olmayanlardan üstün değildir.
İmaj,
îmandan üstün değildir.
Gerçek
üstünlük ve kimin kimden daha üstün olduğu gerçek anlamda ancak âhirette belli
olacaktır. Bu bağlamda....
“Üstte”
olmak, “üstün olmak” anlamına gelmez.
Cennetlikler
cehennemliklerden üstündürler.
Doğala-normâle-fıtrata
uygun davranış gösterenler, aksi davranış gösterenlerden üstündür.
Birlik
olanlar, olmayanlardan üstündür.
Îman
edenler, îman etmeyenlerden üstündür: “Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer
(gerçekten) îman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz” (Âl-i İmran 139).
Allah
için mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler, etmeyenlerden üstündür. Allah
yolunda cihad edenler, oturanlardan üstündür:
“Mü’minlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, Allah
yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. Allah,
mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri oturanlara göre derece olarak üstün
kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) vaâdetmiştir; ancak Allah, cihad
edenleri oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır” (Nîsâ 95).
Allah, âhiret,
Kitap ve Peygamber merkezli olanlar;
lâik-seküler-demokrat-kapitâlist-liberâl-emperyâl-konformist-modernist merkezli
olanlardan üstündür.
Süper
îman, “süper-men”den üstündür.
Modern
zamanlarda “sözün gücü”nün üstünlüğü kaybolmaya yüz tutmuş ve “gücün sözü” ise üstün
tutularak aşırı değer kazanmıştır. Mü’minlerin görevi bunu tersine çevirerek “sözün
gücü”nü “gücün sözü”nün üstüne çıkartmaktır. Yada şöyle de diyebiliriz: “Sahte
güç” sâhibi olanların sözünü değil, Gerçek Güç Sâhibi Olan’ın sözünü üstün
tutup Dünyâ’ya hâkim kılmak için çabalamalıyız.
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Mayıs
2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder