“Siz, O’nun dışında
dilediklerinize ibâdet edin. De ki: Gerçekten hüsrâna uğrayanlar, kıyâmet günü
hem kendilerini, hem yakınlarını hüsrâna uğratanlardır. Haberiniz olsun; bu
apaçık olan hüsrânın kendisidir” (Zümer
15).
Âyet, “kendinize istediğiniz
bir tanrıyı seçin” diyor. Tabi zımnen; “Allah’tan başka seçeceğiniz tanrılar ve
ilahlar, aslâ Allah gibi kudretli, Allah gibi merhâmetli, Allah gibi rahmân ve
rahîm, Allah gibi âdil, Allah gibi yaratıcı olmayacaklardır. Zîrâ Allah’tan başka
seçeceğiniz ilahlar “gerçek ilah” değil, “sahte tanrılar” olacaktır ki insanlık
târihi boyunca bu sahte tanrılar “putlar” olarak şirkin, küfrün ve zulmün
konusu olmuşlardır.
“Lâilâheillallah”, “Allah’tan
başka ilah yoktur”. Bu söz, aslında “Allah’tan başka gerçek anlamda bir ilah
yoktur” demektir. İnsanların klâsik ve modern zamanlarda seçtikleri Allah’tan
başka ilahlar, onları kurtaramamış ve onlara gerçek anlamda bir iyilik
getirememişlerdir. Onlar ancak insanların kendi-kendilerini kandırmalarına sebep
olmuştur.
İnsanların varlık içinde
ilahlaştırmadığı ve tanrı olarak tapmadığı nerdeyse hiç-bir şey kalmamıştır. Yıldızlar,
Güneş, Ay, gezegenler, göğün kendisi, dağlar, denizler, taşlar, toprak, ağaçlar,
bitkiler, hayvanlar, doğa olayları ve insanlar ve insanların ortaya koyduğu
gayr-ı İslâmî düşünceler, fikirler, ideolojiler ve ürettikleri şeyler olmak
üzere neredeyse ilah edinmedikleri ve tanrı diye tapmadıkları bir şey
kalmamıştır ki işin garibi, insanların ilah ve tanrı edinerek taptıkları tüm
şeyler, Allah’ın eşsiz yaratma sanatıyla yarattığı varlıklardır ve o varlıklar
Allah’a kul olmakta yâni O’nun yasalarına göre hareket etmekte en küçük bir
tereddüt ve yılma göstermezler. İnsanların târih boyunca ilah edindikleri
yaratılmış canlı-cansız varlıklar, (insan hariç) âlemlerin rabbi olan Allah’a
kusursuz bir şekilde kulluk yapan varlıklardır. Onlar kendilerine kulluk yapılmasını
ve kendilerinin ilahlaştırılmasını zinhar kabûl etmezler ve tüm varlıklarıyla
Allah’ı işâret ederler ve âdeta “Allah’tan başka ilah yoktur ve biz O’nun sadık
kullarıyız” diye haykırmaktadırlar işiten kulaklara.
İşin bir başka ilginç yanı
şudur ki; insanlar içinden, Allah’tan başka ilah olmadığı düşüncesine dayalı
olarak Kur’ân’ı okuyup da, O’ndan başka tanrı edinenler yada O’ndan başka tanrı
edinenlere hoşgörü duyanların olmasıdır. Bunlar kendilerinin doğru yolda
gittiğini sanan ve kendilerinin de müslümanlardan olduğunu zanneden câhiller ve
ahmaklardır. Allah’ın yıkıp yok etmek istediği soyut ve somut tüm ilahları,
aşırı yorumla sürekli tâvizlerle yeniden tanrılaştırıyorlar ve onlara ya
tapıyorlar yada tapanlara arka çıkıyorlar. Meselâ lâik-seküler-liberâl-kapitâlist-feminist-emperyâl-modern
zulüm sistemlerinin tüm zulümlerine katlanıyorlar ve onlara karşı hiç-bir ses
yükseltmiyorlar. Hattâ tam-aksine, onları “insanın ortaya çıkardığı en ileri
düşünceler” olarak görüyorlar ve bunu her fırsatta söylüyorlar. Oysa bunlar
Allah’tan gayrı soyut ve somut ilahlardır ki Allah onları yıkmak ve yok etmek için Kur’ân’ı ve peygamberleri göndermiş
ve emirler vermiştir. Peygamberler de zâten tüm gayretleriyle bunun
mücâdelesini vermişlerdir. Hiç-bir peygamber kâfir, müşrik ve zâlimlerin bu
tanrılaştırmalarına karşı tâviz vermemiş ve onların sahte ilahlar olduğunu
söylemekten çekinmemiştir. Hattâ onlarla mücâdele etmiş ve bâzı peygamberler onları
yenip yok etmiştir. Zâten peygamberlerin görevleri ve insanlara güzel örnek
olmaları en çok da bu alandadır.
Sâdece fikrî sapkınlara
değil, fikri doğru olsa bile duruşu yanlış olanlara da Kur’ân kendini kapatır. Kur’ân’ın
kendini kapattığı kişiler ondan faydalanamazlar yada Kur’ân kendini onlara
kapattığı için onu okudukça yanlış yollara saparlar. Kur’ân’ın kendini kapattığı
insanlar, “sâdece Allah’ı ilah edinmek”ten saparlar ve her-şeyi Allah-ilah-tanrı
olarak görmeye ve göstermeye başlarlar. Bu zamanla öyle bir hâle gelir ki, “her-şey
Allah’tır ve O’ndan başka varlık ve mevcut yoktur” düşüncesine ulaşırlar
tasavvuf aracılığıyla. Tasavvufa göre her-şey Allah’tır yâni ilahtır. Böyle
olunca tasavvufa göre şirk, küfür ve zulüm imkânsız olur. Çünkü Allah’tan başka
varlık olmadığında günah işleyecek, küfre, şirke ve zulme düşecek bir varlık
kalmaz. Zîrâ her-şeyin fâili O’dur ve O, günahtan, şirkten, küfürden ve
zulümden beridir. Oysa bu düşünce “sınırsız bir şirk” düşüncesidir.
Allah’ı “tek ilah” olarak
kabûl ettiğinizce, anayasanız Kur’ân, örnekliğiniz “Peygamberimiz’in güzel
örnekliği” demek olan Sünnet olur. Fakat Allah’ı tek ilah olarak kabûl etmeyip
de yanına bir çok ortaklar ve başka-başka ilahlar-tanrılar koyduğunuzda, her isim,
her ideoloji, her izm, her felsefe, her bilimsel veri ve her düşünce tanrınız
olur. Artık kimden ne duysanız vahiy olarak algılarsınız ve onu tâkip etmeye
başlarsınız. Tâ ki yeni bir ilahtan yeni bire şey duyana kadar. Tabi bu
ilahların sözcülüğünü yapanları da Peygamber îlân edersiniz.
Her-şeyi Allah yarattığı
için Allah her-şeye karışır. Allah’tan başka her-şeye karışmaya güç
yetirebilecek bir İlah yoktur. Fakat O’ndan başka ilahlar seçenler, Allah’ı hiç-bir
işlerine karıştırmazlar, zîrâ onlar her işlerinde kendi ilahlarına göre hareket
ederler. Allah’ı ise sâdece “göklerin müdürü” olarak görürler. Allah’ı göklere
hapsetmelerinin nedeni, göklere ilişecek imkân ve güçlerinin olmaması
nedeniyledir. Allah’ı aslâ yere indirmezler de yerde ilah kendileri olur ve başlarlar
şeytana, nefislerine, ilahlarına ve keyiflerine göre kânunlar koymaya ve bu
kânunlarla hükmetmeye. Diyarbakırlı Ramazan Hoca bu bağlamda şunları söyler:
“Kendinize
bir ilah seçeceksiniz, ya Allah’ı ilah olarak seçeceksiniz yada diğerlerini.
Allah Kur’ân’da, ‘ben iki ilah kabûl etmiyorum, tek ilah olacak’ diyor.
Peygamberimiz’i Allah ‘seçtiği’ için biz o’na uymak ve onu önder olarak kabûl
etmek zorundayız. Bütün peygamberlerin ilk ve ortak mesajı kelime-i tevhidtir.
Tevhid; Allah’tan başka hiç-bir ilah, hiç-bir kânun ve kânun koyucu, hiç-bir
otorite tanımayan, hiç-bir yol ve yordamı kabûl etmeyen, Allah’ın tek
ilahlığına ve otoritesine çağıran sistemin adıdır. Çünkü îman ile küfür bir-arada
olmaz. Hz. Ali, İslâm’ı kabûl edip namaz kılmak isteğinde, Peygamberimiz; ‘ilk
önce git Lât ve Uzza’yı inkâr et de gel’ demiştir. Zîrâ Allah’a îman etmek
‘sâdece O’na’ kulluk yapmayı gerektirir. Sâdece Allah’ı kabûl etmek yolu ise çetin
bir yoldur. Seyyid Kutub, ‘elini-ayağını-gözünü seven bu yola girmesin’ der. Müslümansanız
Allah’ı ‘tek ilah’, Peygamber’i de ‘tek önder’ olarak kabûl etmek zorundasınız.
Müslümanın İslâm’dan başka siyâsi görüşü ve ayrı bir dîni olamaz. Allah insana
kolay gösterip zoru vermez, zoru gösterip kolay vermez. Kur’ân, ebedî bir
hayâtın programıdır”.
İnsanlık târihi, tek ilah
olan Allah ve bunu savunan mü’minlerle, başta şeytanı ve nefislerini olmak
üzere her-şeyi ilah edinenler arasındaki savaştır. “Allah tek ilahtır” diyenler
bunu söylemekle tüm zamanlarda haklı ve gâlip olmuşlardır. Çünkü îman edenler ve
îmanlarına göre yaşayanlar her zaman üstündür. Dünyâ’da “Allah tek ilahtır ve
diğerleri sahte ilahcıklardır” diyenler, bunu söyledikleri, buna inandıkları ve
buna göre yaşadıkları için hep üstün olmuşlardır. Üstünlük “Allah’a göre olan
üstünlük”tür. Bu üstünlük, âhirette “somut bir üstünlük” olarak görülecektir.
Allah’tan başka sahte
ilahlardan bir ilah seçmek, hem Dünyâ’da hem de âhirette apaçık bir hüsrandır
vesselam.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Mayıs 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder