8 Kasım 2020 Pazar

Zümer 15. Âyet Üzerine

 

“Siz, O’nun dışında dilediklerinize ibâdet edin. De ki: Gerçekten hüsrâna uğrayanlar, kıyâmet günü hem kendilerini, hem yakınlarını hüsrâna uğratanlardır. Haberiniz olsun; bu apaçık olan hüsrânın kendisidir” (Zümer 15).

 

Âyet, “kendinize istediğiniz bir tanrıyı seçin” diyor. Tabi zımnen; “Allah’tan başka seçeceğiniz tanrılar ve ilahlar, aslâ Allah gibi kudretli, Allah gibi merhâmetli, Allah gibi rahmân ve rahîm, Allah gibi âdil, Allah gibi yaratıcı olmayacaklardır. Zîrâ Allah’tan başka seçeceğiniz ilahlar “gerçek ilah” değil, “sahte tanrılar” olacaktır ki insanlık târihi boyunca bu sahte tanrılar “putlar” olarak şirkin, küfrün ve zulmün konusu olmuşlardır.

 

“Lâilâheillallah”, “Allah’tan başka ilah yoktur”. Bu söz, aslında “Allah’tan başka gerçek anlamda bir ilah yoktur” demektir. İnsanların klâsik ve modern zamanlarda seçtikleri Allah’tan başka ilahlar, onları kurtaramamış ve onlara gerçek anlamda bir iyilik getirememişlerdir. Onlar ancak insanların kendi-kendilerini kandırmalarına sebep olmuştur.

 

İnsanların varlık içinde ilahlaştırmadığı ve tanrı olarak tapmadığı nerdeyse hiç-bir şey kalmamıştır. Yıldızlar, Güneş, Ay, gezegenler, göğün kendisi, dağlar, denizler, taşlar, toprak, ağaçlar, bitkiler, hayvanlar, doğa olayları ve insanlar ve insanların ortaya koyduğu gayr-ı İslâmî düşünceler, fikirler, ideolojiler ve ürettikleri şeyler olmak üzere neredeyse ilah edinmedikleri ve tanrı diye tapmadıkları bir şey kalmamıştır ki işin garibi, insanların ilah ve tanrı edinerek taptıkları tüm şeyler, Allah’ın eşsiz yaratma sanatıyla yarattığı varlıklardır ve o varlıklar Allah’a kul olmakta yâni O’nun yasalarına göre hareket etmekte en küçük bir tereddüt ve yılma göstermezler. İnsanların târih boyunca ilah edindikleri yaratılmış canlı-cansız varlıklar, (insan hariç) âlemlerin rabbi olan Allah’a kusursuz bir şekilde kulluk yapan varlıklardır. Onlar kendilerine kulluk yapılmasını ve kendilerinin ilahlaştırılmasını zinhar kabûl etmezler ve tüm varlıklarıyla Allah’ı işâret ederler ve âdeta “Allah’tan başka ilah yoktur ve biz O’nun sadık kullarıyız” diye haykırmaktadırlar işiten kulaklara.

 

İşin bir başka ilginç yanı şudur ki; insanlar içinden, Allah’tan başka ilah olmadığı düşüncesine dayalı olarak Kur’ân’ı okuyup da, O’ndan başka tanrı edinenler yada O’ndan başka tanrı edinenlere hoşgörü duyanların olmasıdır. Bunlar kendilerinin doğru yolda gittiğini sanan ve kendilerinin de müslümanlardan olduğunu zanneden câhiller ve ahmaklardır. Allah’ın yıkıp yok etmek istediği soyut ve somut tüm ilahları, aşırı yorumla sürekli tâvizlerle yeniden tanrılaştırıyorlar ve onlara ya tapıyorlar yada tapanlara arka çıkıyorlar. Meselâ lâik-seküler-liberâl-kapitâlist-feminist-emperyâl-modern zulüm sistemlerinin tüm zulümlerine katlanıyorlar ve onlara karşı hiç-bir ses yükseltmiyorlar. Hattâ tam-aksine, onları “insanın ortaya çıkardığı en ileri düşünceler” olarak görüyorlar ve bunu her fırsatta söylüyorlar. Oysa bunlar Allah’tan gayrı soyut ve somut ilahlardır ki Allah onları yıkmak  ve yok etmek için Kur’ân’ı ve peygamberleri göndermiş ve emirler vermiştir. Peygamberler de zâten tüm gayretleriyle bunun mücâdelesini vermişlerdir. Hiç-bir peygamber kâfir, müşrik ve zâlimlerin bu tanrılaştırmalarına karşı tâviz vermemiş ve onların sahte ilahlar olduğunu söylemekten çekinmemiştir. Hattâ onlarla mücâdele etmiş ve bâzı peygamberler onları yenip yok etmiştir. Zâten peygamberlerin görevleri ve insanlara güzel örnek olmaları en çok da bu alandadır.

 

Sâdece fikrî sapkınlara değil, fikri doğru olsa bile duruşu yanlış olanlara da Kur’ân kendini kapatır. Kur’ân’ın kendini kapattığı kişiler ondan faydalanamazlar yada Kur’ân kendini onlara kapattığı için onu okudukça yanlış yollara saparlar. Kur’ân’ın kendini kapattığı insanlar, “sâdece Allah’ı ilah edinmek”ten saparlar ve her-şeyi Allah-ilah-tanrı olarak görmeye ve göstermeye başlarlar. Bu zamanla öyle bir hâle gelir ki, “her-şey Allah’tır ve O’ndan başka varlık ve mevcut yoktur” düşüncesine ulaşırlar tasavvuf aracılığıyla. Tasavvufa göre her-şey Allah’tır yâni ilahtır. Böyle olunca tasavvufa göre şirk, küfür ve zulüm imkânsız olur. Çünkü Allah’tan başka varlık olmadığında günah işleyecek, küfre, şirke ve zulme düşecek bir varlık kalmaz. Zîrâ her-şeyin fâili O’dur ve O, günahtan, şirkten, küfürden ve zulümden beridir. Oysa bu düşünce “sınırsız bir şirk” düşüncesidir.

 

Allah’ı “tek ilah” olarak kabûl ettiğinizce, anayasanız Kur’ân, örnekliğiniz “Peygamberimiz’in güzel örnekliği” demek olan Sünnet olur. Fakat Allah’ı tek ilah olarak kabûl etmeyip de yanına bir çok ortaklar ve başka-başka ilahlar-tanrılar koyduğunuzda, her isim, her ideoloji, her izm, her felsefe, her bilimsel veri ve her düşünce tanrınız olur. Artık kimden ne duysanız vahiy olarak algılarsınız ve onu tâkip etmeye başlarsınız. Tâ ki yeni bir ilahtan yeni bire şey duyana kadar. Tabi bu ilahların sözcülüğünü yapanları da Peygamber îlân edersiniz.

 

Her-şeyi Allah yarattığı için Allah her-şeye karışır. Allah’tan başka her-şeye karışmaya güç yetirebilecek bir İlah yoktur. Fakat O’ndan başka ilahlar seçenler, Allah’ı hiç-bir işlerine karıştırmazlar, zîrâ onlar her işlerinde kendi ilahlarına göre hareket ederler. Allah’ı ise sâdece “göklerin müdürü” olarak görürler. Allah’ı göklere hapsetmelerinin nedeni, göklere ilişecek imkân ve güçlerinin olmaması nedeniyledir. Allah’ı aslâ yere indirmezler de yerde ilah kendileri olur ve başlarlar şeytana, nefislerine, ilahlarına ve keyiflerine göre kânunlar koymaya ve bu kânunlarla hükmetmeye. Diyarbakırlı Ramazan Hoca bu bağlamda şunları söyler:

 

“Kendinize bir ilah seçeceksiniz, ya Allah’ı ilah olarak seçeceksiniz yada diğerlerini. Allah Kur’ân’da, ‘ben iki ilah kabûl etmiyorum, tek ilah olacak’ diyor. Peygamberimiz’i Allah ‘seçtiği’ için biz o’na uymak ve onu önder olarak kabûl etmek zorundayız. Bütün peygamberlerin ilk ve ortak mesajı kelime-i tevhidtir. Tevhid; Allah’tan başka hiç-bir ilah, hiç-bir kânun ve kânun koyucu, hiç-bir otorite tanımayan, hiç-bir yol ve yordamı kabûl etmeyen, Allah’ın tek ilahlığına ve otoritesine çağıran sistemin adıdır. Çünkü îman ile küfür bir-arada olmaz. Hz. Ali, İslâm’ı kabûl edip namaz kılmak isteğinde, Peygamberimiz; ‘ilk önce git Lât ve Uzza’yı inkâr et de gel’ demiştir. Zîrâ Allah’a îman etmek ‘sâdece O’na’ kulluk yapmayı gerektirir. Sâdece Allah’ı kabûl etmek yolu ise çetin bir yoldur. Seyyid Kutub, ‘elini-ayağını-gözünü seven bu yola girmesin’ der. Müslümansanız Allah’ı ‘tek ilah’, Peygamber’i de ‘tek önder’ olarak kabûl etmek zorundasınız. Müslümanın İslâm’dan başka siyâsi görüşü ve ayrı bir dîni olamaz. Allah insana kolay gösterip zoru vermez, zoru gösterip kolay vermez. Kur’ân, ebedî bir hayâtın programıdır”.

 

İnsanlık târihi, tek ilah olan Allah ve bunu savunan mü’minlerle, başta şeytanı ve nefislerini olmak üzere her-şeyi ilah edinenler arasındaki savaştır. “Allah tek ilahtır” diyenler bunu söylemekle tüm zamanlarda haklı ve gâlip olmuşlardır. Çünkü îman edenler ve îmanlarına göre yaşayanlar her zaman üstündür. Dünyâ’da “Allah tek ilahtır ve diğerleri sahte ilahcıklardır” diyenler, bunu söyledikleri, buna inandıkları ve buna göre yaşadıkları için hep üstün olmuşlardır. Üstünlük “Allah’a göre olan üstünlük”tür. Bu üstünlük, âhirette “somut bir üstünlük” olarak görülecektir.

 

Allah’tan başka sahte ilahlardan bir ilah seçmek, hem Dünyâ’da hem de âhirette apaçık bir hüsrandır vesselam.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Mayıs 2020

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder