“Ne zaman onlara:
‘Allah’ın indirdiklerine uyun’ denilse, onlar: ‘Hayır, biz, atalarımızı
üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız’ derler. (Peki) ya atalarının aklı
bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler?” (Bakara 170).
Sözlükte “bunamak”
anlamına gelen “haref” kökünden türemiş bir isim olan hurâfe kelimesi “akla ve
gerçeğe aykırı düşen aldatıcı söz” demektir. Masal, efsâne ve genel olarak
gerçek-dışı olduğu kabûl edildiği hâlde hoşa giden nakil ve rivâyetlere de hurâfe
denilmiştir (İbnü’l-Esîr, en-Nihâye).
Hurâfe: “Dîne
sonradan girmiş olan, akla aykırı, uydurma ve garip şeyler, boş inanç” şeklinde
târif edilir.
Hurâfe, eski bir arap kabîlesi
olan Uzle’ye mensup
bir kişinin ismiymiş. O kişi öylesine
inanılmayacak şeyler anlatırmış ki, sonunda bunlara “hadis-i hurâfe” yâni “hurâfe’nin (inanılmayacak) sözleri” denilmeye başlanmış.
Zamanla, hiç-bir
şekilde akla uymayan, mesnetsiz sözlere kısaca “hurâfe” denir olmuş. Bâtıl îtikatları olduğu kadar, dinde olmadığı hâlde sonradan sokuşturulan kimi hikâyelere veyâ davranış biçimlerine de bu isim verilmiş.
Hurâfe
kelimesi Kur’ân’da yer almamakla birlikte onunla anlam yakınlığı bulunan esâtîr
kelimesi yâni eskilerin dîne, akla ve mantığa aykırı olan sözleri ve eylemleri
hurâfe kapsamındadır.
Hurâfeye; Kur’ân ve Sünnet-merkezli değil de, modern-seküler
batı-merkezli eleştiri ve îtirazda bulunmak, “tersinden hurâfe üretmek”tir.
“Klâsik hurâfe” yerine, “modern hurâfeler” ortaya çıkar böylece. Modern
müslümanların gittiği yön-yol budur. Hurâfeye güncel bir hurâfeyle karşı çıkmak
gerçek bir karşı çıkış değildir. Çünkü bir hurâfeye hak ve hakîkatle karşı
çıkılmadığında hurâfe değişmiş ve güncellenmiş olur. Günümüzde olan şey budur.
Modernite ve modern hurâfeler, klâsik hurâfelere karşı çıkarılmış güncel
hurâfelerdir.
Meselâ peygamberler’in mezarları dâhil, evliyanın, ulu kişilerin,
baba-dede-şeyh vs.nin mezarlarını, ondan medet ummak, yardım istemek, ona sığınmak
anlamında ziyâret etmek nasıl ki yanlışsa, şirkse ve hurâfe ise; bir devletin
kurucusunun, ünlü bir şarkıcının, sporcunun, bilim-adamının vs. mezarını, onu
ilahlaştıracak ve ona sığınılacak şekilde ziyâret etmek de modern hurâfedir. Hurâfe,
modernleşmekle değil, İslâm’laşmakla yok edilecek bir şeydir. Yoksa bilim ve
teknolojinin bile hurâfî yönleri vardır. Hattâ kanımca modern-bilim ve teknoloji
bir hurâfedir. Allah’tan başka bir şeye hırsla, aşkla ve körü-körüne bağlanılıyorsa,
o şey hurâfedir. Allah yerine başka bir şeye Allah gibi bağlanmak hurâfe olduğu
gibi, o şeye bağlanmaya neden olan şey de hurâfedir.
“Çaput
ağacı”na çaput bağlayıp “dilekte bulunmak”la, “çam ağacı”na ampûl ve
süs asıp aydınlatarak, sonra da o ağacın karşısına geçip
de “dilekte bulunmak” arasında “hurâfe ve
şirk” olması bakımından fark yoktur. Bir
“baba”nın, “dede”nin türbesine
giderek duâ etmek ve ondan medet ummak
ile, “büyük bir türbeye” gidip “karşısında esas duruşa geçerek saygıda bulunmak, ona
tekmil vermek
ve birilerini ona şikâyet etmek” arasında “hurâfe ve şirk” olması bakımından
fark yoktur. Klâsik
hurâfe ile modern hurâfe arasında hurâfe ve şirk olması bakımından bir fark
yoktur.
İnsanlar masalları ve
hurâfeleri daha çok ve çabuk benimser ve bağlanır. Çünkü hurâfe sorumluluk
yüklemez insana. Hurâfeye uymak çok kolaydır, bir bedeli yoktur. Zâten akıldan
çok nefis ile bağlanılır ve uyulur hurâfeye. Klâsik anlamda akla ve mantığa
yüzdeyüz aykırı olan bir-çok hurâfe olduğu gibi, modern anlamda da akla ve
mantığa yüzdeyüz aykırı düşen hurâfeler vardır. Demek ki hurâfe, akıl ve
mantığın gelişmesiyle, modern-bilim ve teknolojinin gelişmesiyle ve
modernleşmeyle uzak kalınacak bir şey değildir. Hurâfe inanç ile alâkalıdır.
Eğer bir şekilde inanıyorsa, o kişi isterse Dünyâ’nın en bilgili ve zekî insanı
olsun, yine de hurâfeye bağlı olabilir.
Hurâfelere karşı çıkmanın ve düşman olmanın tâlibi
çoktur. Çünkü bu neredeyse bedâva bir iştir. Herkes düşmandır çünkü. Fakat
bedeli ve yaptırımları olan yanlışlara ve zulümlere de aynı şiddetle karşı
çıkanları bulmak pek kolay değildir. Dücane Cündioğlu bu konuda şunları söyler:
“Başörtüsü zulmü gibi, dînî mâhiyet
taşıması bir yana, insânî bir fecaat karşısında bile sükût edip dilsiz
kesilenler, bir-takım hurâfelere karşı çıkmada nasıl oluyor da birer aslan
kesiliyorlar?. Acaba niçin?. Evet; niçin hurâfeler söz-konusu olduğunda hakîkat
savaşçılığı bu kadar kolay bir meslek, bu kadar ucuz bir kahramanlık hâline
dönüşebiliyor?. Acaba neden hurâfeler, hiç-bir gayret göstermeksizin, hiç-bir
şey okumaya, öğrenmeye ihtiyaç duymaksızın bir-çok sıradan zekânın bir çırpıda
reddedebilecekleri bir hedef hâlini almış bir durumda?. Cevâbı çok basit. Çünkü
hurâfeler ve hurâfe tanımları, hâkim-söylem tarafından üretiliyor ve hiç-bir
ücret istenmeksizin herkesin istifâdesine sunuluyor. Hurâfelere karşı çıkmak
için hâkim söylemin etkisi altına girmeniz yeterli. Üstelik hiç-bir bedel
ödemenize de gerek yok!. Çünkü herkes sizin gibi düşünüyor; herkes hurâfelerden
nefret ediyor; herkes hurâfelere karşı. Sizin yapacağınız, herkes gibi yapmak,
herkes gibi olmak”.
Klâsik hurâfelerin azılı düşmanı
olanlar, modern hurâfelere kolayca bağlanıyorlar ve onlara sımsıkı
sarılabiliyorlar. Üstelik modern hurâfelere bağlanmayı ilericilik olarak
görüyorlar. Aslında genelde, klâsik hurâfelere düşman olmanın arkasında, modern
hurâfelere meftûn olmak vardır. Eski değerlere hayır!, fakat yeni modern
değerlere evet!. İfrata hayır!, tefrite evet!.
Bakın, bir evliyanın yada
baba-dedenin mezarını ziyâret ederek ondan medet ummakla, bir ülkenin
kurucusunun mezarını ziyâret ederek ona mesaj göndermek ve izinde olduğunu
söylemek, birilerini ona şikâyet etmek arasında hurâfe olmak bakımından fark
yoktur. Birileri dîn adına yapılan aptalca şeyleri tümden hurâfe olarak
görürken, modernite adına yapılan aptalca şeyleri hurâfe olarak görmek
istemiyorlar. Onlar hurâfe olarak kabûl edilmiyor ama bu “şimdilik” böyledir.
Yıllar geçtikçe yeni nesiller bu yapılanların ne kadar saçma olduğunu
görecekler ve söyleyeceklerdir. Aynen biz şimdi nasıl ki sözde din adına
yapılan mantıksızca şeyleri saçma buluyoruz ve onlara hurâfe diyorsak, ileride
de yeni nesiller, modern anlamda yapılan saçma şeyleri anlamsız bulup onlara
hurâfe diyeceklerdir. Çünkü din adına saçma-sapan şeyler yapanlar onları hurâfe
diye yapmıyorlar ki!. Yada birileri aslında yaptıklarının saçma olduğunu
bile-bile onu yapmaya devâm ediyordur. Modern hurâfelerin de saçma olduğunu
bile-bile onu yapamaya devâm edenler olduğu gibi.
Çâresizlik,
hurâfeyi din hâline getirir. Çâresizlik sırasında insanlar her türlü hurâfeye
kolayca inanabilirler. Ekonomik ve
sosyâl zorluklar hem İslâm’ı “hakkıyla” öğrenip uygulamaya engel olur hem de aklı
ve mantığı devre-dışı bırakır. Böylece bu zorluklar içinde olanlar hurâfelere
sığınıp kapılırlar.
Hurâfe
aynı-zamanda bir şeyi aşırı ve hesapsız-kitapsız olarak tüketmek anlamında da
geçerlidir. Bir şeyi çılgınca ve hırsla tüketiyorsanız, o şey hurâfedir. Bu
bağlamda teknolojik ürünler hurâfedir. Teknolojik tüketime endeksli olduğu için
teknoloji de hurâfedir. Teknoloji modern bir hurâfedir. Teknolojinin özellikle
popüler ürünleri birer hurâfedir. Meselâ en bâriz olan hurâfe cep telefonudur.
Bir telefona “akıllı” demek elbette hurâfedir. İnsanlar eskiden üzerlerinde
muska, nazar boncuğu gibi şeyler bulundurduklarında nasıl hurâfe oluyorsa,
şimdi de ellerinden düşürmedikleri telefonlar hurâfedir.
Hurâfe bir
hayat-tarzı ortaya çıkarır. Ortaya çıkan bir hayat-tarzı akla, mantığa, iyiliğe
ve dîne aykırı ise o hayat-tarzı hurâfedir. O hayat-tarzını ortaya çıkaran şey
de hurâfedir. Bu bağlamda modern-bilim ve teknoloji bir hurâfe odluğu gibi, modern-bilim
ve teknolojiye bağlı ortaya çıkan hayat-tarzı da hurâfedir. Modern-bilim ve teknoloji
en azından hurâfeye alan açar.
Modern-bilim ve teknoloji
yâni modern hurâfeler uğruna klâsik hurâfelerden vazgeçmek, “hurâfelerden
vazgeçmek” demek değildir. Hurâfelerden vazgeçmek, klâsik yada modern anlamda
tüm hurâfelerden uzaklaşmak demektir. Oyuna gelmeyin; hakîkat diye neye
sarıldığınıza ve hurâfe diye neyden vazgeçtiğinize iyi bakın. Dinden olmayanı,
“dîni merkeze alarak” dinden uzaklaştırmak gerekir, modernizmi merkeze alarak
değil. Meselâ monarşiye karşı çıkıp lâik-seküler-demokrasiye sarılmak, hurâfe
olup-olmadığı tartışmalı olan monarşi yerine, bâtıl ve hurâfe olduğunda kuşku
olmayan lâik-seküler-demokrasiye sarılmakla sonuçlanmasın.
2.500 yıl önce
yaşayan ünlü filozofların uzun zamanlar Dünyâ’yı titreten fikirlerinin büyük
çoğunluğu şu-anda hurâfe olarak görülüyor. Özellikle bilim ile ilgili olanlar.
Aristo’nun bilim ile ilgili söyledikleri şeyler şu-anda saçmalıktan başka bir
şey olarak görülmez ve onları savunmak hurâfecilik yapmaktır. Bu tüm zamanlar
için böyledir. Kıyâmete kadar da böyle olacaktır. Allah’ın bildirdiklerinden ve
Allah’ın bildirdiklerine uygun olmayan tüm bilinen ve yapılanlar hurâfedir.
Şu-anda hurâfe olarak kabûl edilmeyenler de ileride hurâfe olarak görülecektir.
Mekke müşrikleri Kur’ân âyetlerine
“esâtîr’ûl-evvelin” “eskilerin masalları” diyordu. Hâlbuki hurâfe içinde
olanlar kendileriydi. Hurâfe içinde olanlar hurâfeyi ortaya çıkaran şeyleri
“hurâfe” diye suçlarlar. Yine modern hurâfeciler klâsik anlamdaki hurâfecileri
suçlarlar. Hurâfe üretimi modernizm ile birlikte bitmemiştir. Artık modern
hurâfeler gündemdedir.
Sâdece sağdan değil, sağdan,
soldan, önden ve arkadan gelen tüm hurâfelere karşı çıkmalıyız. Hurâfeye karşı
çıkmak sâdece “klâsik hurâfelere karşı çıkmak” demek değildir. Modern
hurâfelere de karşı çıkmak ve modern hurâfelerden de uzak durmak gerekir.
Şu-anda bilim-adamlarının,
hele ünlü bilim-adamlarının ve özellikle gök-bilimle uğraşan bilim-adamlarının söyledikleri
şeylere insanlar körü-körüne inanmaktadır. Hiç-bir bilgileri olmamasına rağmen,
üzerinde bir araştırma yapmamış olmalarına rağmen, sorup-soruşturmamalarına
rağmen bilim-adamlarının her dediğini mutlak doğru olarak kabûl etmektedirler
ki işte bu hurâfedir. İşte hurâfe böyle bir şeydir. Körü-körüne olunca hurâfe
olur. Zamânında “en ileri bilim” olarak kabûl edilen Newton’un yerçekimi
teorisi artık evrensel anlamda kabûl edilmemektedir. Gerçi küresel anlamda da
bir gerçekliği yoktur. “Gözümle görmediğime inanmam” diyen modern insan,
modern-bilimin ortaya attığı teorilere ve o teorilerin, vârolduğunu söylediği
şeyleri, aslâ görmemelerine ve göremeyecek olmalarına rağmen inanmaktadırlar.
Şimdi bu da hurâfe olmuyor mu?. Niçin?. İnsanlar popüler olan şeyi hurâfe
olarak kabûl etmek istemiyorlar. Bu tüm zamanlarda böyledir.
Modern-bilim için
“yanlışlanabilir olandır” denir. Bu, hurâfeyi hurâfeyle düzeltmek anlamına
gelir. Modern-bilimin bir yanlışı yâni hurâfesi, bir süreliğine doğru olarak
kabûl edilecek başka yanlışla yâni hurâfeyle düzeltilmektedir.
Aydınlanma ve modernite, geleneksel yada modern
hurâfelerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Çünkü inanç ve düşüncede öyle
büyük bir boşluk ortaya çıkardı ki, artık “meta-fizik ve din adına ne söylesem
gider” şeklinde, her türlü saçmalığın, absürdlüğün, ahmaklığın ve hattâ ahlâksızlığın
peşine takılan binlerce insan ortaya çıktı.
Hurâfelerin ortaya çıkmasının nedeni, eşyânın
mâhiyetini ve tabiat kânunlarını bilmemekten kaynaklanır.Modern insanın hurâfelerden
kurtulduğu sanılmasın. Hâlen ve aslında çok daha fazla bir şekilde devâm ediyor
hurâfe. Bir yazıda bu konuda şunlar söylenir:
“Bugün en son model arabaların ön ve
arka pencerelerine asılan, kuyumcu dükkanlarının vitrinlerinde burç
hayvanları olarak sergilenen,
bürolardaki masalarda, çalışma odalarının raflarında bulundurulan, lüks
apartmanların kapılarına iliştirilen; radyodan çiçek saksısına, boyacı
sandığından buz dolabına kadar her çeşit eşyânın şurasına-burasına takılan
yüzlerce çeşit amulet, nazarlık ve uğurluk da gösteriyor ki çağımızın insanı
kendini, bilinçli ve bilinçsiz olarak, çevresini saran uğursuz ve zâlim
kudretlere karşı hâlâ savaşmak zorunda hissetmektedir. Kısır kadınların çocuğa
hâmile kalabilmek için, kutsal bilinen yerler çevresinde dolaşmaları ve kutsal
şeylere dokunmalarına başka ülkelerde de rastlanmaktadır. Fransa’da çocuk
isteyen kadınlar Chapelle’deki sütunların birinin çevresinde üç kez dönerler.
Yine Fransa’da çocukları olmayan karı-koca Siamandre isimli kayaya sürünürler.
Belçika’da ise, kısır kadınlar, ayaklarını kutsal Saint Remacle’nin ayaklarına
değdirirler. Hindistan'da doğum sancısı çeken kadın aynı gâye için evinde ne
kadar düğümlü eşyâ varsa çözer. Slav kadını, kolay doğum yapmak için
saçlarındaki düğüm ve örgülerin hepsini çözer. Schwab’larda (Güney Almanya)
çocukların alnına nazar değmesin diye insan pisliği sürülür. Kezâ çocuğu
nazardan korumak için Almanya’da çocuğun ağzına üç defâ üflenir. Çekilmiş diş,
fâre deliğine atılırken aşağıdaki sözler söylenir: ‘Fare, bana demir dişini
ver. Ben sana benim kemik dişimi vereceğim’. Nazar inancına bugün hâlâ
Avrupa’da, özellikle İtalya’da, Balkanlar’da ve Rusya’da rastlanmaktadır.
İleri tahsil seviyelerinde bile,
pozitif bir açıklama olmadığında; geleceği bilmek isteği, büyük felâketler,
tedâvisi günün tıbbî imkânlarıyla mümkün olmayan hastalıklar, kısırlık, sevgi,
evlenmek vb. türlü çâresizlikler, telkinler altında -aydın kişi-sayılan
kimsenin bile, türbe, kutsal yer ziyâretleri, adakları, okuma, vb. ve bu gibi
inançlara yöneldiği sâbit bir olgudur.Târihin çok eski çağlarında, münâsebet
kurulması güç uzak kıtalarda aynı çeşit veyâ benzer inançların bulunuşu
hatırlanacak olursa, insanın ortak vasıfları ve müşterek duygu, düşünce ve
inanç mekanizması bakımından yakınlık gösterdiği husûsunu da gözden uzak
tutmamak gerekir”.
Modern insan modern
hurâfelerle büyüdü. Biz Süpermen, Tarzan, Himen, Örümcek Adam, Batmen vs. bir-çok
ilahlaştırılmış çizgi karakterler yâni varsayımlar ile büyüdük. Sihirli Annem,
Acemi Cadı, Bez Bebek, Selena vs. gibi dizilerle zihinleri kirletildi. Bunlar
modern hurâferdir. Bir plân ve proje kapsamında hazırlanmıştır. Târih boyunca
modernitenin ortaya çıkardığı hurâfeler, insanlık târihinde ortay çıkan hurâfelerden
binlerce kat daha fazladır. Gerçek hayatta Dünyâ’yı cehenneme çeviren
modernler, çizgi ve film karakterleriyle güyâ Dünyâ’yı kurtarma senaryolarıyla insanların
beyinlerini dumura uğratmakta ve onları bir hayâle inandırmaktadırlar.
Yapamadıklarını “yaptık” gibi göstermek filmlerle çok olay oluyor. Bu konuda
Celaleddin Vatandaş şunları söyler:
“Modemite, insanlığı kurtarmayı
vâdettiği bağnazlık, saçmalık, tutarsızlık ve akılsızlık
çukurunu târihte
eşine rastlanmayacak boyut ve derinlikte kendisi oluşturdu. Doğru-yanlış,
iyi-kötü, yararlı-zararlı, mantıklı-mantıksız demeden îtirâz ettiği tüm
inançların yerine doğru, iyi, yararlı, mantıklı sıfatlarının hiç-bir şekilde
yanaşamayacağı bir inanç sistemi inşâ etti. İnşâ ettiği bu inançları ise başta
kitle iletişim araçları olmak üzere, gönüllü misyonerleri aracılığıyla
yaygınlaştırdı ve yaygınlaştırmaya da devâm ediyor. En kısa ifâdesiyle
büyücülük ve paganizm modernitenin insanlığa yönelik inanç dayatmalarını teşkil
etmeye başladı. Özellikle genç zihinler modem büyücülüğün ve paganizmin
unsurlarıyla tıka-basa dolduruluyor. Zîrâ Weber’in açıklamasıyla söylemek
gerekirse, aşırı rasyonelleşme Dünyâ’nın
büyüsünü bozdu ve
bir anlam karmaşasına yol açtı.
Bu bağlamda son zamanların çok izlenen
bâzı filmlerine bir göz atmak durumu anlamak için fazlasıyla yetecektir. Son
on-onbeş yıl îtibârıyla Harry Potter romanları bütün Dünyâ’da milyonlarca
kişi tarafından okunmakta, aynı ilgiyle sinema prodüksiyonu milyonlarca kişi
tarafından izlenmektedir. Harry Potter’da
genç bir
büyücünün başından geçenler fantastik bir kurguyla milyonların hayâl dünyâsına
yansıtılan modem zamanların âdetâ miti hâline gelmiştir. Yine The
Lord of the Rings romanında
olağan-dışı bir-çok olay fantastik bir kurgu içinde anlatılmakta, sinema
prodüksiyonuyla milyonlara ulaşabilmektedir. Matrix’de ise paranormâl-mistik
temaların dini ve felsefî içeriklerle iç-içe işlendiğini görmekteyiz.
Dinlerin öte dünyâsına îtirâz ederken
Dünyâ Cenneti vaâd eden modernite, vaâdinin aksine insanlığa iki koca Dünyâ
Savaşı hediye edip, yeryüzünü cehenneme çevirdi. Söylediklerini bir türlü
gerçekleştiremedi; ne dediyse aksi gerçekleşti. İnsanlara yeni bir umut
vermeliydi; öyle de yaptı ve İblis’in/Şeytan’ın yerine koyduğu ve insanlık için
kötülük odağı olan kişilere karşılık, insanlık için umut ve kurtuluş aracı olan
insan tanrılar üretti. İnsanlık böylelikle süper
kahramanlarla/insan tanrılarla tanıştı. Bunu ise çoğunlukla önce çizgi karakterlerle, sonra
da film karakterleriyle gerçekleştirdi. Film karakterleri olarak somutlaşan süper
kahramanlar modernitenin
vâdettiği umutları yeşertmekle kalmadı, Sanal Cennet’i de inşâ etti. Çünkü
insanlık, süper kahramanlar sâyesinde, en
karmaşık problemlerin basit bir hareketle nasıl çözülebildiğini, karmaşık
görünen insan ilişkilerinin nasıl düzene konulabildiğini, kötülük ve
zorbalıkların basit ve kahramanca bir hareketle nasıl ortadan
kaldırılabildiğine tanık oldu. Baudrillard; ‘içinde bulunduğumuz bu çağ, kendini yalnızca
kameranın gözünden bakan yansımalar aracılığıyla tanımakta, bir bakıma sinema
ve televizyon, çağın gerçekliğini oluşturmaktadır’ der.
Her kültürde kahraman vardır. Örneğin
Anadolu müslüman kültüründe Battal Gâzi bir kahramandır; fakat o bir ‘insan
kahraman’dır; gücünü inancından alır; tanrısal bir tarafı yoktur. Batı
kültüründe ise kahramanlar her zaman tanrı(larla) ilişkili düşünülmüştür.
Örneğin erkek kahramânı ifâde eden Hero, ‘Rönesans döneminde tanrılar
tarafından verilmiş özelliklere sâhip erkek’ olarak tanımlanmıştır. Modernite
inkar ettiği Hak ve hakîkat olan Allah yerine hayâli tanrılar yaratmak zorunda
kalmıştır. Modernite geleneksel paganizmi yok etmemiş yeni bir forma
kavuşturmuştur. Çünkü insan, mevcut tanrı inancını söküp atmaya aslâ muktedir
değildir. Ya Allah’a inanır yada hurâfeye.
Yakın geçmişte gerçekleştirilmiş bir
araştırmaya göre Amerikalıların %14’ü kara kedi görmenin, %12’si merdiven
altından geçmenin, %5’i ayna kırmanın, %9’u ayın 13’ünün Cuma gününe
rastlamasının uğursuzluk getirdiğine inanmaktadır. İtalya’da 2007 yılında The
Italian Association for the Protection of Animals and the Environment isimli hayvan hakları derneği, ülkede
her yıl 60.000 dolayında kara kedinin uğursuzluk getirdiği inancıyla
öldürüldüğünü açıklamıştır. Açıklamaya göre kara kediler daha çok da Cadılar
Bayramı’nda (Halloween) öldürülmektedir. İngiltere’de ise İtalya’nın aksine
kara kedinin uğur getireceğine inanılmaktadır. İngiltere’de yapılan bir
araştırmada ise araştırmaya katılanların %22’si uğurlu sayılara; %18’i büyüye;
% 75’i ise tahtaya vurmanın şans getirdiğine inanmaktadır”.
Modern insanlar ve de
müslümanlar, akıllarını kullanarak(!) hurâfelerden kurtulacaklarını sanırlarken
“din”den kurtuldular ve şeytanın, nefsin ve tâğutların kucağına düşerek
dünyevileştiler.
Aslında klâsik olsun, geleneksel
olsun, modern olsun, insanlar hurâfeden vazgeçemezler. Bundan ancak samîmi
mü’minler müstesnâdır. Fakat mesele, kendilerine uygun hurâfeyi
bulabilmeleridir. Meselâ “Atatürk Öbür Âlemden Sesleniyor” diyen Necla Çarpan, Mustafa
Kemal ile mesajlaştığını, Mustafa Kemal’in kendisine mesajlarını el yazısıyla
gönderdiğini iddiâ eder.
Kendisine Atatürk tarafından
mesaj geldiğini söyleyen bu kadın, bu iddiâ ve inancıyla 1960-70’li yıllarda
devlet adamlarının îtibâr ettiği biri olmuştur. Kitabında şöyle der:
“1959
yılından beri Atatürk’ümüzün mübârek rûh varlığından aldığım mesajlar
dolayısıyla görülüyor ki, Atatürk ölümsüzlük âleminden sesleniyor. Okuduğunuz
mesajlar, kendileri tarafından verilen ve hiç-bir kelimesi ve satırı
değiştirilmemiş, hattâ yaşantısındaki el yazısının aynı olan tebliğlerdir”.
Evet; dîne ve vahye hurâfe
diyen bir-çokları, Atatürk’ün hatırına bu kadının ortaya attığı hurâfeye
inanmışlar ve Atatürk’ten mesaj aldığına inanarak söylenenleri ciddiye
almışlar. Zâten hurâfeye inanmada hatır-gönül çok etkilidir.
Tüm vahiyler ve Peygamberimiz’e
gelen vahiyler hurâfe sayılırken, Peygamberimiz’in Kur’ân-merkezli Sünnet’i
hurâfe sayılıyorken, birilerinin yazdıkları kitaplar ve modern-bilimin verileri
ise hakîkat olarak görülmektedir. Bu bağlamda “gökten indiği sanılan kitaplar”
yerine “akla ve nefse göre olan kitaplar” hakîkat olarak görülüyor. Modern
hurâfeler kendilerinden başka her-şeyi hurâfe olarak kabûl ederken, kendi
hurâfelerine ise söz söyletmiyorlar.
Hurâfeler
bulaşıcıdır ve hem çok hem de çabuk bulaşırlar. Öyle ki, bir hakîkatin başka
bir dîne ve felsefeye geçemesi kolay değildir fakat bir hurâfe için dinlere ve
felsefelere bulaşmak zor değildir. Abdulkadir İnan, hurâfe hakkında şöyle der:
“Umûmiyetle
hurâfelerden bugünkü ulusların hiç-biri tam olarak kurtulamamışlardır, mukaddes
dinlerine de bu hurâfeleri eklemişlerdir. Bir dînin esas tâlimâtı ve muayyen
şekiller almış âyinleri başka bir din ahâlisine geçmediği hâlde, hurâfeler,
bulaşık hastalıklar gibi bir din ehlinden başka bir din ehline çabuk ve kolay
geçmektedir”.
Peki hurâfelere karşı
çıkışın kaynağı nedir?. Karşı çıkanlar Kur’ân’ı okuyarak mı bu sonuca
varıyorlar yoksa modern hayatta yaşadıkları ve hurâfeler moderniteye uymadığı
için mi?. Daha çok moderniteye uymadığı için kaşlı çıkılıyor hurâfeye. Çünkü Kur’ân-İslâm
düşmanları da hurâfelere karşı çıkıyor. Bâtıl ve hurâfeler ancak “Hak” adına
def edilmelidir, modernizm adına değil. Aksi-hâlde bu sefer de modern ve bâtıl hurâfeler
kuşatır her yeri; aynen şimdi olduğu gibi. O hâlde kişiyi hurâfelere karşı
olmaya iten sebep ancak Kur’ân olursa hurâfeye karşı çıkmak anlamlı olur.
Sorun şurada ki; klâsik ve
geleneksel hurâfelere her türden insan karşı çıkarken, modern hurâfelere ise her
türden insan dört elle sarılıyor. Herkes klâsik hurâfelere düşman olurken
modern hurâfelere dost oluyor. Modern hurâfelere de karşı çıkmadan hurâfelere
karşı olmak tamamlanmaz.
Klâsik hurâfelere karşı
çıkışın ardında modern hurâfeleri yerleştirmek vardır. Gerçekten de dîni
hurâfelerden arındırmak isteyen samîmi insanlar da var ama, bir-çok insan da hurâfelere
sataşarak toplumdan ve modern hayattan dîni silmek istiyor.
Hurâfe klâsik yada modern
anlamda ilâhî olanın yerine beşerî olanın konmasıdır. Beşer-merkezli olanlar
tutarsız olur ve sonunda hurâfeye döner. Zâten hurâfe böyle ortaya çıkar. Bir
zamanlar hakîkat olarak görülen şeyler bir zaman sonra hurâfeye dönüşür. Yoksa
insanlar bir şeyi hurâfe olarak ortaya çıkarmazlar. Ne zaman olacağını Allah
bilir ya, çok da uzak olmayan bir zamana sonra modernite, ve modern-bilim ve
teknoloji ve de onların ortaya çıkardığı ürünler ve düşünceler, insanlığın
ortaya çıkardığı en büyük hurâfeler olarak görülecektir. Fakat tabi şu-anda
bunlar insanlığın geldiği en ileri düzey olarak görülmektedir.
Klâsik ve gelenekten gelen
hurâfeler zâten bellidir ve sayıları binlercedir. Mitoloji ile başlayan, din
adına uydurulan ve peygamberlere isnât edilen zırvalıkların gerçek zannedildiği
şeyler hurâfe olarak kabûl edilir ve öyledir de. Fakat modern hurâfelere kimse
değinmiyor. Evrim Teorisi, Big-Bang Teorisi, Kâinâtın Genişlediği Teorisi, İlerlemeci
Târih Anlayışı vs. hep birer hurâfedir. Lâiklik-sekülerizm-kapitâlizm-liberâlizm-demokrasi-feminizm-emperyâlizm-modernizm
vs. hepsi birer hurâfedir. Kur’ân’ın ortaya koyduğu ve Peygamber’in pratiğe
dönüştürdüğü İslâmî düşünce, inanç ve hayat-tarzı dışındaki klâsik ve modern
anlamdaki her-şey hurâfedir, bundan sonra da hurâfe olacaktır. Bunu en net
olarak âhirette göreceğiz.
Hurâfe ve şiddet üretmek
sâdece dîne has bir şey değildir. Modern-bilim ve teknoloji de hurâfe ve şiddet
üretmektedir ve hattâ modern-bilim ve teknoloji daha güçlü hurâfe ve şiddet
üretmektedir.
Hurâfeler insanlara zarar verir.
İnsanlara zarar veren her-şey hurâfedir. Bu bağlamda modern-teknolojik silahlar
en büyük hurâfelerdir. Doğala, normâle, fıtrata ve hak dîne uygun olmayan ve aykırı
olan her-şey hurâfedir. Küfre, şirke, adâletsizliğe ve zulme neden olan her-şey
hurâfedir.
Amel-eylem hâlinde olmayan
din, hurâfelerle kuşatılır.
İnanmayacak olana delil
yetmez; körü-körüne inanacak olana da hurâfe yetmez.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Aralık 2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder