15 Kasım 2020 Pazar

Hurâfe


“Ne zaman onlara: ‘Allah’ın indirdiklerine uyun’ denilse, onlar: ‘Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız’ derler. (Peki) ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler?” (Bakara 170).

 

Sözlükte “bunamak” anlamına gelen “haref” kökünden türemiş bir isim olan hurâfe kelimesi “akla ve gerçeğe aykırı düşen aldatıcı söz” demektir. Masal, efsâne ve genel olarak gerçek-dışı olduğu kabûl edildiği hâlde hoşa giden nakil ve rivâyetlere de hurâfe denilmiştir (İbnü’l-Esîr, en-Nihâye).

 

Hurâfe: “Dîne sonradan girmiş olan, akla aykırı, uydurma ve garip şeyler, boş inanç” şeklinde târif edilir.

 

Hurâfe, eski bir arap kabîlesi olan Uzle’ye mensup bir kişinin ismiymiş. O kişi öylesine inanılmayacak şeyler anlatırmış ki, sonunda bunlara “hadis-i hurâfe” yâni “hurâfe’nin (inanılmayacak) sözleri” denilmeye başlanmış. Zamanla, hiç-bir şekilde akla uymayan, mesnetsiz sözlere kısaca “hurâfe” denir olmuş. Bâtıl îtikatları olduğu kadar, dinde olmadığı hâlde sonradan sokuşturulan kimi hikâyelere veyâ davranış biçimlerine de bu isim verilmiş.

 

Hurâfe kelimesi Kur’ân’da yer almamakla birlikte onunla anlam yakınlığı bulunan esâtîr kelimesi yâni eskilerin dîne, akla ve mantığa aykırı olan sözleri ve eylemleri hurâfe kapsamındadır.  

 

Hurâfeye; Kur’ân ve Sünnet-merkezli değil de, modern-seküler batı-merkezli eleştiri ve îtirazda bulunmak, “tersinden hurâfe üretmek”tir. “Klâsik hurâfe” yerine, “modern hurâfeler” ortaya çıkar böylece. Modern müslümanların gittiği yön-yol budur. Hurâfeye güncel bir hurâfeyle karşı çıkmak gerçek bir karşı çıkış değildir. Çünkü bir hurâfeye hak ve hakîkatle karşı çıkılmadığında hurâfe değişmiş ve güncellenmiş olur. Günümüzde olan şey budur. Modernite ve modern hurâfeler, klâsik hurâfelere karşı çıkarılmış güncel hurâfelerdir.

 

Meselâ peygamberler’in mezarları dâhil, evliyanın, ulu kişilerin, baba-dede-şeyh vs.nin mezarlarını, ondan medet ummak, yardım istemek, ona sığınmak anlamında ziyâret etmek nasıl ki yanlışsa, şirkse ve hurâfe ise; bir devletin kurucusunun, ünlü bir şarkıcının, sporcunun, bilim-adamının vs. mezarını, onu ilahlaştıracak ve ona sığınılacak şekilde ziyâret etmek de modern hurâfedir. Hurâfe, modernleşmekle değil, İslâm’laşmakla yok edilecek bir şeydir. Yoksa bilim ve teknolojinin bile hurâfî yönleri vardır. Hattâ kanımca modern-bilim ve teknoloji bir hurâfedir. Allah’tan başka bir şeye hırsla, aşkla ve körü-körüne bağlanılıyorsa, o şey hurâfedir. Allah yerine başka bir şeye Allah gibi bağlanmak hurâfe olduğu gibi, o şeye bağlanmaya neden olan şey de hurâfedir.   

 

“Çaput ağacı”na çaput bağlayıp “dilekte bulunmak”la, “çam ağacı”na ampûl ve süs asıp aydınlatarak, sonra da o ağacın karşısına geçip de “dilekte bulunmak” arasında “hurâfe ve şirk” olması bakımından fark yoktur. Bir baba”nın, “dede”nin türbesine giderek duâ etmek ve ondan medet ummak ile, büyük bir türbeye gidip karşısında esas duruşa geçerek saygıda bulunmak, ona tekmil vermek ve birilerini ona şikâyet etmek” arasında “hurâfe ve şirk” olması bakımından fark yoktur. Klâsik hurâfe ile modern hurâfe arasında hurâfe ve şirk olması bakımından bir fark yoktur.

 

İnsanlar masalları ve hurâfeleri daha çok ve çabuk benimser ve bağlanır. Çünkü hurâfe sorumluluk yüklemez insana. Hurâfeye uymak çok kolaydır, bir bedeli yoktur. Zâten akıldan çok nefis ile bağlanılır ve uyulur hurâfeye. Klâsik anlamda akla ve mantığa yüzdeyüz aykırı olan bir-çok hurâfe olduğu gibi, modern anlamda da akla ve mantığa yüzdeyüz aykırı düşen hurâfeler vardır. Demek ki hurâfe, akıl ve mantığın gelişmesiyle, modern-bilim ve teknolojinin gelişmesiyle ve modernleşmeyle uzak kalınacak bir şey değildir. Hurâfe inanç ile alâkalıdır. Eğer bir şekilde inanıyorsa, o kişi isterse Dünyâ’nın en bilgili ve zekî insanı olsun, yine de hurâfeye bağlı olabilir.

 

Hurâfelere karşı çıkmanın ve düşman olmanın tâlibi çoktur. Çünkü bu neredeyse bedâva bir iştir. Herkes düşmandır çünkü. Fakat bedeli ve yaptırımları olan yanlışlara ve zulümlere de aynı şiddetle karşı çıkanları bulmak pek kolay değildir. Dücane Cündioğlu bu konuda şunları söyler:

 

“Başörtüsü zulmü gibi, dînî mâhiyet taşıması bir yana, insânî bir fecaat karşısında bile sükût edip dilsiz kesilenler, bir-takım hurâfelere karşı çıkmada nasıl oluyor da birer aslan kesiliyorlar?. Acaba niçin?. Evet; niçin hurâfeler söz-konusu olduğunda hakîkat savaşçılığı bu kadar kolay bir meslek, bu kadar ucuz bir kahramanlık hâline dönüşebiliyor?. Acaba neden hurâfeler, hiç-bir gayret göstermeksizin, hiç-bir şey okumaya, öğrenmeye ihtiyaç duymaksızın bir-çok sıradan zekânın bir çırpıda reddedebilecekleri bir hedef hâlini almış bir durumda?. Cevâbı çok basit. Çünkü hurâfeler ve hurâfe tanımları, hâkim-söylem tarafından üretiliyor ve hiç-bir ücret istenmeksizin herkesin istifâdesine sunuluyor. Hurâfelere karşı çıkmak için hâkim söylemin etkisi altına girmeniz yeterli. Üstelik hiç-bir bedel ödemenize de gerek yok!. Çünkü herkes sizin gibi düşünüyor; herkes hurâfelerden nefret ediyor; herkes hurâfelere karşı. Sizin yapacağınız, herkes gibi yapmak, herkes gibi olmak”.

 

Klâsik hurâfelerin azılı düşmanı olanlar, modern hurâfelere kolayca bağlanıyorlar ve onlara sımsıkı sarılabiliyorlar. Üstelik modern hurâfelere bağlanmayı ilericilik olarak görüyorlar. Aslında genelde, klâsik hurâfelere düşman olmanın arkasında, modern hurâfelere meftûn olmak vardır. Eski değerlere hayır!, fakat yeni modern değerlere evet!. İfrata hayır!, tefrite evet!. 

 

Bakın, bir evliyanın yada baba-dedenin mezarını ziyâret ederek ondan medet ummakla, bir ülkenin kurucusunun mezarını ziyâret ederek ona mesaj göndermek ve izinde olduğunu söylemek, birilerini ona şikâyet etmek arasında hurâfe olmak bakımından fark yoktur. Birileri dîn adına yapılan aptalca şeyleri tümden hurâfe olarak görürken, modernite adına yapılan aptalca şeyleri hurâfe olarak görmek istemiyorlar. Onlar hurâfe olarak kabûl edilmiyor ama bu “şimdilik” böyledir. Yıllar geçtikçe yeni nesiller bu yapılanların ne kadar saçma olduğunu görecekler ve söyleyeceklerdir. Aynen biz şimdi nasıl ki sözde din adına yapılan mantıksızca şeyleri saçma buluyoruz ve onlara hurâfe diyorsak, ileride de yeni nesiller, modern anlamda yapılan saçma şeyleri anlamsız bulup onlara hurâfe diyeceklerdir. Çünkü din adına saçma-sapan şeyler yapanlar onları hurâfe diye yapmıyorlar ki!. Yada birileri aslında yaptıklarının saçma olduğunu bile-bile onu yapmaya devâm ediyordur. Modern hurâfelerin de saçma olduğunu bile-bile onu yapamaya devâm edenler olduğu gibi.      

 

Çâresizlik, hurâfeyi din hâline getirir. Çâresizlik sırasında insanlar her türlü hurâfeye kolayca inanabilirler. Ekonomik ve sosyâl zorluklar hem İslâm’ı “hakkıyla” öğrenip uygulamaya engel olur hem de aklı ve mantığı devre-dışı bırakır. Böylece bu zorluklar içinde olanlar hurâfelere sığınıp kapılırlar.

 

Hurâfe aynı-zamanda bir şeyi aşırı ve hesapsız-kitapsız olarak tüketmek anlamında da geçerlidir. Bir şeyi çılgınca ve hırsla tüketiyorsanız, o şey hurâfedir. Bu bağlamda teknolojik ürünler hurâfedir. Teknolojik tüketime endeksli olduğu için teknoloji de hurâfedir. Teknoloji modern bir hurâfedir. Teknolojinin özellikle popüler ürünleri birer hurâfedir. Meselâ en bâriz olan hurâfe cep telefonudur. Bir telefona “akıllı” demek elbette hurâfedir. İnsanlar eskiden üzerlerinde muska, nazar boncuğu gibi şeyler bulundurduklarında nasıl hurâfe oluyorsa, şimdi de ellerinden düşürmedikleri telefonlar hurâfedir.

 

Hurâfe bir hayat-tarzı ortaya çıkarır. Ortaya çıkan bir hayat-tarzı akla, mantığa, iyiliğe ve dîne aykırı ise o hayat-tarzı hurâfedir. O hayat-tarzını ortaya çıkaran şey de hurâfedir. Bu bağlamda modern-bilim ve teknoloji bir hurâfe odluğu gibi, modern-bilim ve teknolojiye bağlı ortaya çıkan hayat-tarzı da hurâfedir. Modern-bilim ve teknoloji en azından hurâfeye alan açar.

 

Modern-bilim ve teknoloji yâni modern hurâfeler uğruna klâsik hurâfelerden vazgeçmek, “hurâfelerden vazgeçmek” demek değildir. Hurâfelerden vazgeçmek, klâsik yada modern anlamda tüm hurâfelerden uzaklaşmak demektir. Oyuna gelmeyin; hakîkat diye neye sarıldığınıza ve hurâfe diye neyden vazgeçtiğinize iyi bakın. Dinden olmayanı, “dîni merkeze alarak” dinden uzaklaştırmak gerekir, modernizmi merkeze alarak değil. Meselâ monarşiye karşı çıkıp lâik-seküler-demokrasiye sarılmak, hurâfe olup-olmadığı tartışmalı olan monarşi yerine, bâtıl ve hurâfe olduğunda kuşku olmayan lâik-seküler-demokrasiye sarılmakla sonuçlanmasın.

 

2.500 yıl önce yaşayan ünlü filozofların uzun zamanlar Dünyâ’yı titreten fikirlerinin büyük çoğunluğu şu-anda hurâfe olarak görülüyor. Özellikle bilim ile ilgili olanlar. Aristo’nun bilim ile ilgili söyledikleri şeyler şu-anda saçmalıktan başka bir şey olarak görülmez ve onları savunmak hurâfecilik yapmaktır. Bu tüm zamanlar için böyledir. Kıyâmete kadar da böyle olacaktır. Allah’ın bildirdiklerinden ve Allah’ın bildirdiklerine uygun olmayan tüm bilinen ve yapılanlar hurâfedir. Şu-anda hurâfe olarak kabûl edilmeyenler de ileride hurâfe olarak görülecektir.    

 

Mekke müşrikleri Kur’ân âyetlerine “esâtîr’ûl-evvelin” “eskilerin masalları” diyordu. Hâlbuki hurâfe içinde olanlar kendileriydi. Hurâfe içinde olanlar hurâfeyi ortaya çıkaran şeyleri “hurâfe” diye suçlarlar. Yine modern hurâfeciler klâsik anlamdaki hurâfecileri suçlarlar. Hurâfe üretimi modernizm ile birlikte bitmemiştir. Artık modern hurâfeler gündemdedir.  

 

Sâdece sağdan değil, sağdan, soldan, önden ve arkadan gelen tüm hurâfelere karşı çıkmalıyız. Hurâfeye karşı çıkmak sâdece “klâsik hurâfelere karşı çıkmak” demek değildir. Modern hurâfelere de karşı çıkmak ve modern hurâfelerden de uzak durmak gerekir.  

 

Şu-anda bilim-adamlarının, hele ünlü bilim-adamlarının ve özellikle gök-bilimle uğraşan bilim-adamlarının söyledikleri şeylere insanlar körü-körüne inanmaktadır. Hiç-bir bilgileri olmamasına rağmen, üzerinde bir araştırma yapmamış olmalarına rağmen, sorup-soruşturmamalarına rağmen bilim-adamlarının her dediğini mutlak doğru olarak kabûl etmektedirler ki işte bu hurâfedir. İşte hurâfe böyle bir şeydir. Körü-körüne olunca hurâfe olur. Zamânında “en ileri bilim” olarak kabûl edilen Newton’un yerçekimi teorisi artık evrensel anlamda kabûl edilmemektedir. Gerçi küresel anlamda da bir gerçekliği yoktur. “Gözümle görmediğime inanmam” diyen modern insan, modern-bilimin ortaya attığı teorilere ve o teorilerin, vârolduğunu söylediği şeyleri, aslâ görmemelerine ve göremeyecek olmalarına rağmen inanmaktadırlar. Şimdi bu da hurâfe olmuyor mu?. Niçin?. İnsanlar popüler olan şeyi hurâfe olarak kabûl etmek istemiyorlar. Bu tüm zamanlarda böyledir.   

 

Modern-bilim için “yanlışlanabilir olandır” denir. Bu, hurâfeyi hurâfeyle düzeltmek anlamına gelir. Modern-bilimin bir yanlışı yâni hurâfesi, bir süreliğine doğru olarak kabûl edilecek başka yanlışla yâni hurâfeyle düzeltilmektedir. 

 

Aydınlanma ve modernite, geleneksel yada modern hurâfelerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Çünkü inanç ve düşüncede öyle büyük bir boşluk ortaya çıkardı ki, artık “meta-fizik ve din adına ne söylesem gider” şeklinde, her türlü saçmalığın, absürdlüğün, ahmaklığın ve hattâ ahlâksızlığın peşine takılan binlerce insan ortaya çıktı.

 

Hurâfelerin ortaya çıkmasının nedeni, eşyânın mâhiyetini ve tabiat kânunlarını bilmemekten kaynaklanır.Modern insanın hurâfelerden kurtulduğu sanılmasın. Hâlen ve aslında çok daha fazla bir şekilde devâm ediyor hurâfe. Bir yazıda bu konuda şunlar söylenir:

 

“Bugün en son model arabaların ön ve arka pencerelerine asılan, kuyumcu dükkanlarının vitrinlerinde burç hayvanları  olarak sergilenen, bürolardaki masalarda, çalışma odalarının raflarında bulundurulan, lüks apartmanların kapılarına iliştirilen; radyodan çiçek saksısına, boyacı sandığından buz dolabına kadar her çeşit eşyânın şurasına-burasına takılan yüzlerce çeşit amulet, nazarlık ve uğurluk da gösteriyor ki çağımızın insanı kendini, bilinçli ve bilinçsiz olarak, çevresini saran uğursuz ve zâlim kudretlere karşı hâlâ savaşmak zorunda hissetmektedir. Kısır kadınların çocuğa hâmile kalabilmek için, kutsal bilinen yerler çevresinde dolaşmaları ve kutsal şeylere dokunmalarına başka ülkelerde de rastlanmaktadır. Fransa’da çocuk isteyen kadınlar Chapelle’deki sütunların birinin çevresinde üç kez dönerler. Yine Fransa’da çocukları olmayan karı-koca Siamandre isimli kayaya sürünürler. Belçika’da ise, kısır kadınlar, ayaklarını kutsal Saint Remacle’nin ayaklarına değdirirler. Hindistan'da doğum sancısı çeken kadın aynı gâye için evinde ne kadar düğümlü eşyâ varsa çözer. Slav kadını, kolay doğum yapmak için saçlarındaki düğüm ve örgülerin hepsini çözer. Schwab’larda (Güney Almanya) çocukların alnına nazar değmesin diye insan pisliği sürülür. Kezâ çocuğu nazardan korumak için Almanya’da çocuğun ağzına üç defâ üflenir. Çekilmiş diş, fâre deliğine atılırken aşağıdaki sözler söylenir: ‘Fare, bana demir dişini ver. Ben sana benim kemik dişimi vereceğim’. Nazar inancına bugün hâlâ Avrupa’da, özellikle İtalya’da, Balkanlar’da ve Rusya’da rastlanmaktadır.

 

İleri tahsil seviyelerinde bile, pozitif bir açıklama olmadığında; geleceği bilmek isteği, büyük felâketler, tedâvisi günün tıbbî imkânlarıyla mümkün olmayan hastalıklar, kısırlık, sevgi, evlenmek vb. türlü çâresizlikler, telkinler altında -aydın kişi-sayılan kimsenin bile, türbe, kutsal yer ziyâretleri, adakları, okuma, vb. ve bu gibi inançlara yöneldiği sâbit bir olgudur.Târihin çok eski çağlarında, münâsebet kurulması güç uzak kıtalarda aynı çeşit veyâ benzer inançların bulunuşu hatırlanacak olursa, insanın ortak vasıfları ve müşterek duygu, düşünce ve inanç mekanizması bakımından yakınlık gösterdiği husûsunu da gözden uzak tutmamak gerekir”.

 

Modern insan modern hurâfelerle büyüdü. Biz Süpermen, Tarzan, Himen, Örümcek Adam, Batmen vs. bir-çok ilahlaştırılmış çizgi karakterler yâni varsayımlar ile büyüdük. Sihirli Annem, Acemi Cadı, Bez Bebek, Selena vs. gibi dizilerle zihinleri kirletildi. Bunlar modern hurâferdir. Bir plân ve proje kapsamında hazırlanmıştır. Târih boyunca modernitenin ortaya çıkardığı hurâfeler, insanlık târihinde ortay çıkan hurâfelerden binlerce kat daha fazladır. Gerçek hayatta Dünyâ’yı cehenneme çeviren modernler, çizgi ve film karakterleriyle güyâ Dünyâ’yı kurtarma senaryolarıyla insanların beyinlerini dumura uğratmakta ve onları bir hayâle inandırmaktadırlar. Yapamadıklarını “yaptık” gibi göstermek filmlerle çok olay oluyor. Bu konuda Celaleddin Vatandaş şunları söyler:

 

“Modemite, insanlığı kurtarmayı vâdettiği bağnazlık, saçmalık, tutarsızlık ve akılsızlık çukurunu târihte eşine rastlanmayacak boyut ve derinlikte kendisi oluşturdu. Doğru-yanlış, iyi-kötü, yararlı-zararlı, mantıklı-mantıksız demeden îtirâz ettiği tüm inançların yerine doğru, iyi, yararlı, mantıklı sıfatlarının hiç-bir şekilde yanaşamayacağı bir inanç sistemi inşâ etti. İnşâ ettiği bu inançları ise başta kitle iletişim araçları olmak üzere, gönüllü misyonerleri aracılığıyla yaygınlaştırdı ve yaygınlaştırmaya da devâm ediyor. En kısa ifâdesiyle büyücülük ve paganizm modernitenin insanlığa yönelik inanç dayatmalarını teşkil etmeye başladı. Özellikle genç zihinler modem büyücülüğün ve paganizmin unsurlarıyla tıka-basa dolduruluyor. Zîrâ Weber’in açıklamasıyla söylemek gerekirse, aşırı rasyonelleşme Dünyâ’nın büyüsünü bozdu ve bir anlam karmaşasına yol açtı.

 

Bu bağlamda son zamanların çok izlenen bâzı filmlerine bir göz atmak durumu anlamak için fazlasıyla yetecektir. Son on-onbeş yıl îtibârıyla Harry Potter romanları bütün Dünyâ’da milyonlarca kişi tarafından okunmakta, aynı ilgiyle sinema prodüksiyonu milyonlarca kişi tarafından izlenmektedir. Harry Potter’da genç bir büyücünün başından geçenler fantastik bir kurguyla milyonların hayâl dünyâsına yansıtılan modem zamanların âdetâ miti hâline gelmiştir. Yine The Lord of the Rings romanında olağan-dışı bir-çok olay fantastik bir kurgu içinde anlatılmakta, sinema prodüksiyonuyla milyonlara ulaşabilmektedir. Matrix’de ise paranormâl-mistik temaların dini ve felsefî içeriklerle iç-içe işlendiğini görmekteyiz.

 

Dinlerin öte dünyâsına îtirâz ederken Dünyâ Cenneti vaâd eden modernite, vaâdinin aksine insanlığa iki koca Dünyâ Savaşı hediye edip, yeryüzünü cehenneme çevirdi. Söylediklerini bir türlü gerçekleştiremedi; ne dediyse aksi gerçekleşti. İnsanlara yeni bir umut vermeliydi; öyle de yaptı ve İblis’in/Şeytan’ın yerine koyduğu ve insanlık için kötülük odağı olan kişilere karşılık, insanlık için umut ve kurtuluş aracı olan insan tanrılar üretti. İnsanlık böylelikle süper kahramanlarla/insan tanrılarla tanıştı. Bunu ise çoğunlukla önce çizgi karakterlerle, sonra da film karakterleriyle gerçekleştirdi. Film karakterleri olarak somutlaşan süper kahramanlar modernitenin vâdettiği umutları yeşertmekle kalmadı, Sanal Cennet’i de inşâ etti. Çünkü insanlık, süper kahramanlar sâyesinde, en karmaşık problemlerin basit bir hareketle nasıl çözülebildiğini, karmaşık görünen insan ilişkilerinin nasıl düzene konulabildiğini, kötülük ve zorbalıkların basit ve kahramanca bir hareketle nasıl ortadan kaldırılabildiğine tanık oldu. Baudrillard; ‘içinde bulunduğumuz bu çağ, kendini yalnızca kameranın gözünden bakan yansımalar aracılığıyla tanımakta, bir bakıma sinema ve televizyon, çağın gerçekliğini oluşturmaktadır’ der.

 

Her kültürde kahraman vardır. Örneğin Anadolu müslüman kültüründe Battal Gâzi bir kahramandır; fakat o bir ‘insan kahraman’dır; gücünü inancından alır; tanrısal bir tarafı yoktur. Batı kültüründe ise kahramanlar her zaman tanrı(larla) ilişkili düşünülmüştür. Örneğin erkek kahramânı ifâde eden Hero, ‘Rönesans döneminde tanrılar tarafından verilmiş özelliklere sâhip erkek’ olarak tanımlanmıştır. Modernite inkar ettiği Hak ve hakîkat olan Allah yerine hayâli tanrılar yaratmak zorunda kalmıştır. Modernite geleneksel paganizmi yok etmemiş yeni bir forma kavuşturmuştur. Çünkü insan, mevcut tanrı inancını söküp atmaya aslâ muktedir değildir. Ya Allah’a inanır yada hurâfeye.

 

Yakın geçmişte gerçekleştirilmiş bir araştırmaya göre Amerikalıların %14’ü kara kedi görmenin, %12’si merdiven altından geçmenin, %5’i ayna kırmanın, %9’u ayın 13’ünün Cuma gününe rastlamasının uğursuzluk getirdiğine inanmaktadır. İtalya’da 2007 yılında The Italian Association for the Protection of Animals and the Environment isimli hayvan hakları derneği, ülkede her yıl 60.000 dolayında kara kedinin uğursuzluk getirdiği inancıyla öldürüldüğünü açıklamıştır. Açıklamaya göre kara kediler daha çok da Cadılar Bayramı’nda (Halloween) öldürülmektedir. İngiltere’de ise İtalya’nın aksine kara kedinin uğur getireceğine inanılmaktadır. İngiltere’de yapılan bir araştırmada ise araştırmaya katılanların %22’si uğurlu sayılara; %18’i büyüye; % 75’i ise tahtaya vurmanın şans getirdiğine inanmaktadır”.

 

Modern insanlar ve de müslümanlar, akıllarını kullanarak(!) hurâfelerden kurtulacaklarını sanırlarken “din”den kurtuldular ve şeytanın, nefsin ve tâğutların kucağına düşerek dünyevileştiler.

 

Aslında klâsik olsun, geleneksel olsun, modern olsun, insanlar hurâfeden vazgeçemezler. Bundan ancak samîmi mü’minler müstesnâdır. Fakat mesele, kendilerine uygun hurâfeyi bulabilmeleridir. Meselâ “Atatürk Öbür Âlemden Sesleniyor” diyen Necla Çarpan, Mustafa Kemal ile mesajlaştığını, Mustafa Kemal’in kendisine mesajlarını el yazısıyla gönderdiğini iddiâ eder.

 

Kendisine Atatürk tarafından mesaj geldiğini söyleyen bu kadın, bu iddiâ ve inancıyla 1960-70’li yıllarda devlet adamlarının îtibâr ettiği biri olmuştur. Kitabında şöyle der:

 

“1959 yılından beri Atatürk’ümüzün mübârek rûh varlığından aldığım mesajlar dolayısıyla görülüyor ki, Atatürk ölümsüzlük âleminden sesleniyor. Okuduğunuz mesajlar, kendileri tarafından verilen ve hiç-bir kelimesi ve satırı değiştirilmemiş, hattâ yaşantısındaki el yazısının aynı olan tebliğlerdir”.

 

Evet; dîne ve vahye hurâfe diyen bir-çokları, Atatürk’ün hatırına bu kadının ortaya attığı hurâfeye inanmışlar ve Atatürk’ten mesaj aldığına inanarak söylenenleri ciddiye almışlar. Zâten hurâfeye inanmada hatır-gönül çok etkilidir.

 

Tüm vahiyler ve Peygamberimiz’e gelen vahiyler hurâfe sayılırken, Peygamberimiz’in Kur’ân-merkezli Sünnet’i hurâfe sayılıyorken, birilerinin yazdıkları kitaplar ve modern-bilimin verileri ise hakîkat olarak görülmektedir. Bu bağlamda “gökten indiği sanılan kitaplar” yerine “akla ve nefse göre olan kitaplar” hakîkat olarak görülüyor. Modern hurâfeler kendilerinden başka her-şeyi hurâfe olarak kabûl ederken, kendi hurâfelerine ise söz söyletmiyorlar.  

 

Hurâfeler bulaşıcıdır ve hem çok hem de çabuk bulaşırlar. Öyle ki, bir hakîkatin başka bir dîne ve felsefeye geçemesi kolay değildir fakat bir hurâfe için dinlere ve felsefelere bulaşmak zor değildir. Abdulkadir İnan, hurâfe hakkında şöyle der:

 

“Umûmiyetle hurâfelerden bugünkü ulusların hiç-biri tam olarak kurtulamamışlardır, mukaddes dinlerine de bu hurâfeleri eklemişlerdir. Bir dînin esas tâlimâtı ve muayyen şekiller almış âyinleri başka bir din ahâlisine geçmediği hâlde, hurâfeler, bulaşık hastalıklar gibi bir din ehlinden başka bir din ehline çabuk ve kolay geçmektedir”.

 

Peki hurâfelere karşı çıkışın kaynağı nedir?. Karşı çıkanlar Kur’ân’ı okuyarak mı bu sonuca varıyorlar yoksa modern hayatta yaşadıkları ve hurâfeler moderniteye uymadığı için mi?. Daha çok moderniteye uymadığı için kaşlı çıkılıyor hurâfeye. Çünkü Kur’ân-İslâm düşmanları da hurâfelere karşı çıkıyor. Bâtıl ve hurâfeler ancak “Hak” adına def edilmelidir, modernizm adına değil. Aksi-hâlde bu sefer de modern ve bâtıl hurâfeler kuşatır her yeri; aynen şimdi olduğu gibi. O hâlde kişiyi hurâfelere karşı olmaya iten sebep ancak Kur’ân olursa hurâfeye karşı çıkmak anlamlı olur.

 

Sorun şurada ki; klâsik ve geleneksel hurâfelere her türden insan karşı çıkarken, modern hurâfelere ise her türden insan dört elle sarılıyor. Herkes klâsik hurâfelere düşman olurken modern hurâfelere dost oluyor. Modern hurâfelere de karşı çıkmadan hurâfelere karşı olmak tamamlanmaz.

 

Klâsik hurâfelere karşı çıkışın ardında modern hurâfeleri yerleştirmek vardır. Gerçekten de dîni hurâfelerden arındırmak isteyen samîmi insanlar da var ama, bir-çok insan da hurâfelere sataşarak toplumdan ve modern hayattan dîni silmek istiyor.

 

Hurâfe klâsik yada modern anlamda ilâhî olanın yerine beşerî olanın konmasıdır. Beşer-merkezli olanlar tutarsız olur ve sonunda hurâfeye döner. Zâten hurâfe böyle ortaya çıkar. Bir zamanlar hakîkat olarak görülen şeyler bir zaman sonra hurâfeye dönüşür. Yoksa insanlar bir şeyi hurâfe olarak ortaya çıkarmazlar. Ne zaman olacağını Allah bilir ya, çok da uzak olmayan bir zamana sonra modernite, ve modern-bilim ve teknoloji ve de onların ortaya çıkardığı ürünler ve düşünceler, insanlığın ortaya çıkardığı en büyük hurâfeler olarak görülecektir. Fakat tabi şu-anda bunlar insanlığın geldiği en ileri düzey olarak görülmektedir.    

 

Klâsik ve gelenekten gelen hurâfeler zâten bellidir ve sayıları binlercedir. Mitoloji ile başlayan, din adına uydurulan ve peygamberlere isnât edilen zırvalıkların gerçek zannedildiği şeyler hurâfe olarak kabûl edilir ve öyledir de. Fakat modern hurâfelere kimse değinmiyor. Evrim Teorisi, Big-Bang Teorisi, Kâinâtın Genişlediği Teorisi, İlerlemeci Târih Anlayışı vs. hep birer hurâfedir. Lâiklik-sekülerizm-kapitâlizm-liberâlizm-demokrasi-feminizm-emperyâlizm-modernizm vs. hepsi birer hurâfedir. Kur’ân’ın ortaya koyduğu ve Peygamber’in pratiğe dönüştürdüğü İslâmî düşünce, inanç ve hayat-tarzı dışındaki klâsik ve modern anlamdaki her-şey hurâfedir, bundan sonra da hurâfe olacaktır. Bunu en net olarak âhirette göreceğiz.

 

Hurâfe ve şiddet üretmek sâdece dîne has bir şey değildir. Modern-bilim ve teknoloji de hurâfe ve şiddet üretmektedir ve hattâ modern-bilim ve teknoloji daha güçlü hurâfe ve şiddet üretmektedir.

 

Hurâfeler insanlara zarar verir. İnsanlara zarar veren her-şey hurâfedir. Bu bağlamda modern-teknolojik silahlar en büyük hurâfelerdir. Doğala, normâle, fıtrata ve hak dîne uygun olmayan ve aykırı olan her-şey hurâfedir. Küfre, şirke, adâletsizliğe ve zulme neden olan her-şey hurâfedir.   

 

Amel-eylem hâlinde olmayan din, hurâfelerle kuşatılır.

 

İnanmayacak olana delil yetmez; körü-körüne inanacak olana da hurâfe yetmez.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Aralık 2019

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder