30 Ocak 2021 Cumartesi

Modern-Bilimin Dayanağı

 

“Size ne oluyor?. Nasıl hüküm veriyorsunuz?. Yoksa (elinizde) ders okumakta olduğunuz bir kitap mı var?. İçinde, neyi seçip-beğenirseniz, mutlakâ sizin olacak diye. Yoksa sizin için üzerimizde kıyâmete kadar sürüp gidecek bir yemin mi var ki “siz ne hüküm verirseniz o, mutlakâ sizin kalacak” diye” (Kalem 36-39).

 

Hemen başta söyleyelim ki “bilim” derken “modern-bilim”den bahsetmekteyiz. Bilim ile modern-bilim aynı şey değildir. Modern-bilimin kökü ve dayanağı aslında “bilim” olmasına rağmen, onu ifsât edip Allah’tan uzaklaştırdığı için birbirlerinden ayrılmışlardır. Modern-bilim demek Dünyâ yada “madde” demektir. Çünkü modern-bilim ancak Dünyâ ile yada madde ile ilgilenir ve ancak bunlar üzerinde çalışabilir. Zâten meta-fiziği ve mânevî olanı yâni deneye vurulamayanı inkâr eder. O hâlde modern-bilime yönelmek Dünyâ’ya-maddeye yönelmek ve bunları dayanak yapmaktır. Ne hazindir ki dayanak yaptıkları şey çok çürük bir dayanaktır. Zîrâ fânî olan bir dayanaktır.

 

Modern-bilimin bâzı yararları vardır ama zararları daha fazladır ve fazla olmaktadır. Zîrâ Allah’tan kopuktur. Modern-bilim, dînin inkâr edilerek görmezden gelinmesi hattâ kötülenmesinin bir sonucudur. Modern-bilimin doğuşu dinsizliğe yada dînin azlığına dayanır.

 

Modern-bilimin dayanağı M.Ö. 600’lerde yaşayan Thales’e kadar götürülür ve oraya dayandırılır. Fakat aslında Pisagor, Platon, Aristo ve bir-çokları, bilgiyi Mısır, Mezopotamya, Îran ve Hint’ten almış, batı’lılar ise (b)ilimi bunları toplayıp düzenleyen müslümanlardan almışlardır. Fakat ne yazık ki bu bilim ve de tekniği, aldıkları gibi doğala, normâle ve fıtrata uygun şekilde sürdürmeyip, onu Allah’tan, merhâmetten, vicdandan, dinden koparıp ifsâd etmişler ve dînin yerine koyup ilahlaştırmışlardır. 

 

Modern-bilim ilk başta astronomi alanındaki çalışmalarla etkili olmaya başlamıştır. Çünkü uzay istismâra çok açık bir alandır ve yeni şeyler söyleyebilmek ve farklı şekilde yorum yapmak çok mümkündür. Hattâ uzay hakkında ne desen gider. Kopernik, Yunan Dönemi’nden bêri yürürlükte bulunan Yer Merkezli Evren Kuramı’nın yerine, Güneş Merkezli Evren Kuramı’nı kurmuş ve Yer’in, Güneş’in çevresinde dâiresel bir yörünge üzerinde dolanan bir gezegen olduğunu savunmuştur. Böylece, Yer’in evrenin merkezinden kaldırılmasına bağlı olarak insanın evrendeki konumu da yeniden sorgulanmaya başlanmıştır. İnsanın konumunu sorgulamak, ardından Allah’ın varlığını sorgulamaya dönmüştür. Böylece insan merkeze alınarak Allah yok sayılmıştır ve inkâr edilmiştir. Bu, Allah’a dayanmaktan vazgeçilerek insana ve akla dayanmaya (ç)evrilmiştir.

 

Bilim; “kontrôllü deney-gözlem ve akıl yürütmeye dayalı bilgi üretimi”dir denir. Fakat hesaplar tutmadığında halı altına süpürdüğü bir-çok şey vardır. O hâlde modern-bilim, işine gelmeyen şeyleri görmezden gelmeye dayanmaktadır. Hiç-bir deney doğal ortamında yapılamaz. O hâlde bilimin deneye dayandığı düşüncesi çok da ciddî değildir. Çünkü deney doğal ortamda başka, laboratuarda başka sonuç verir. Deney yapan bilim-insanı belirli amaçlar için önceden belirlediği olguları laboratuar veyâ doğal olmayan ortamlarda bir-araya getirerek olgularda “gözlemek istediğini” gerçekleştirir. Demek ki modern-bilim, doğaya değil, laboratuara dayanır. 

 

Modern-bilim, bilim-adamlarının âit olduğu paradigmanın genelleştirilmesidir. Bilimsel olsun veyâ olmasın, bilgi için çeşitli yöntemler ve kuramlar kullanılır. Bu kuramlardan birisi zamanla belirgin hâle gelerek değer kazanır. Bu kurama veyâ bakış-açısına Thomas Kuhn, “paradigma” demektedir. Bilim nesnel değil özneldir. Belli bir grubun kendi aralarındaki anlaşmalarının bir sonucudur. Bir paradigmanın etrâfında toplananların herkese dayattığı bir paradigmadır modern-bilim. O hâlde modern-bilim modern seküler paradigmaya dayanır.

 

Bilim topluluğu, kabûl ettikleri paradigma ile ilk olguları açıklamaya çalışan ve araştırmalarında bu paradigmayı kullanan bilim-insanlarından oluşur. Tek bir paradigma etrâfında toplanılarak düzenli araştırmalar yapılan dönem olağan bilim dönemini başlatır. Bilimi bir etkinlik süreci olarak tanımlayanlardan Thomas Kuhn’a göre, bilim olguları tanımlayan rasyonel bir etkinlik değildir, bir etkinlik sürecidir. Bu süreci yönlendiren olgular ve mantık değil, bilim-insanlarının oluşturduğu topluluk ve onların çalışmalarıdır. Bilim ancak bu süreci incelemekle anlaşılabilir. Filozoflara göre modern-bilim; dönemin değerlerinden, inançlarından bağımsız bir şey değildir. Bilim-adamları topluluğu da o toplum içinde yaşamaktadır ve toplumdaki inanç, değer ve kültürel değişimler onları da etkilemektedir. O hâlde modern-bilim, bilim-adamlarına ve onları fonlayanlara dayanır.

 

Bilim, yanında sürekli olarak çoğalan ve belli bir süre sonra dağ gibi olan çözülemeyen soru(n)lar ve yanlışları içinde taşır. Bu yanlışlar çoğalınca eski teoriyi iptâl edip yeni bir teori ortaya koymak zorunda kalırlar. Bu süreç böylece sürer gider. O hâlde modern-bilim kesinsizliğe ve zanna dayanır.

 

Modern-bilimin kurucuları 1.000 yıl önce yaşamış olsalardı modern-bilimden yâni “dinsiz bilim”den değil, Allah-merkezli bilimden bahsedeceklerdi. Onların dinsiz-bilimden bahsetmeleri, dinden şüphe edilen ve dinden uzak kalınan modern zamanlarda ve mekânlarda yaşıyor olmalarıdır. O hâlde modern-bilim Allahsızlığa dayanır.

 

İnsanlar yaşama biçimlerine göre düşünürler ve ona göre davranırlar. Stephan Toulmin; “doğayı irdelemek için sorduğumuz soruları biz oluşturduğumuza göre, daha araştırmaya başlamadan önce bâzı ön kavram ve yargılarımızın olması doğaldır” der. Thomas Kuhn da; “bilimsel bilgi, onu üreten kişilerin inanç ve tercihlerinden soyutlanamaz” der. O hâlde bilim, mevcut zamana dayanır.

 

Louis Althusser, bilimsel bilginin yenilenmesini toplumsal üretime benzetir. O da Kuhn’un paradigmaları gibi, modern-bilimin problematiğinin araç ve metodlarının farklı ortamlarda farklı anlamlar kazandığını savunmuştur. Demek ki modern-bilim mevcut zamana ve mekâna dayanır.

 

Modern-bilim ve de teknoloji aslında Mısır, Mezopotamya, Îran ve Hint bilim ve tekniğine, sonra da tüm bunları bir düzene sokan İslâm’a dayanır. Fakat modernite bunu Allahsızlaştırarak “bilim ve tekniği”, “modern-bilim ve teknolojiye” dönüştürmüştür.

 

Bilim ve teknik tüm insanlığın ortak malıdır ve insanların doğa ve madde üzerinde Allahsızca ve dinsizce olmayan çalışmalarına dayanır. Modern-bilim ise onu batı’ya yâni AB-D’ye dayandırmaktadır.

 

Batı kültürünü oluşturan ilmî ve felsefî bilgiler, batı’lıların yapmış oldukları araştırmaların bir sonucu değil, Arapça’dan yapılan çevirilerin bir sonucudur. Fakat batı bu çevirileri metin olarak çevirdikten sonra mânâdan da çevirmiştir ve mânâsız ve anlamsızlaştırmıştır. O hâlde modern-bilim, anlamsızlığa ve mânasızlığa dayanır. Anlamsızlığa ve mânâsızlığa dayanan modern-bilim, ortaya çıktığı günden bêri işte bu nedenle “yapmak”tan çok “yıkma”yı hedeflemiştir. Zîrâ modern-bilim, Allah’a, vahye, dîne, merhâmete, vicdâna, adâlete, paylaşıma, değere ve anlama değil; inkâra, küfre, şirke, vicdansızlığa, acımasızlığa, adâletsizliğe, çıkara, yıkıma, parçalamaya, onursuzluğa, haysiyetsizliğe ve şerefsizliğe dayanır. 

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Temmuz 2020

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder