“Andolsun,
biz onlara belki (inkârcılıktan) dönerler diye o büyük (uhrevî) azaptan önce,
yakın (dünyevî) azabtan da tattıracağız” (Secde 21).
Hiç-bir şey kendi-kendine
olmaz. korona-virüs ya “günahların cezâsı olarak” Allah tarafından, yada “ahmaklıkların
cezâsı olarak” tâğutlar tarafından ortaya çıkarılmıştır. Tüm Dünyâ’ya musallat
olan korona-virüs, bir “tâlihsizlik” değildir, “Allah’ın bir cezâsı”dır. İlk
söyleyeceğimiz şey budur.
Modern insan, korona-virüs’ü
ısrarla çağırdı, o da geldi. Bu belâ, abdest ile “zorunlu hijyen”e uyan fakat tebliğ-dâvet-uyarı
görevini yapmayan müslümanlara da geldi. Hattâ belki de en çok da yaşlıları
vurması yada tehdit etmesi, hayatlarının sonuna gelmiş yaşlıların tebliğ-dâvet
görevlerinin yapmamaları ve artık yapamayacak duruma gelmeleri nedeniyle
kendilerine gelen hastalık yada ev-hapsi şeklindeki bir cezâdır.
Tüm Dünyâ’yı saran korona-virüs,
tüm Dünyâ’yı sarıp kuşatan “modernizm virüsü”nün somutlaşmış şeklidir. Şeytan “seküler-modern
virüs”ü insanların iliklerine kadar yaymış olduğu hâlde, insanlar korona-virüsün
tüm Dünyâ’ya yayılacağından, vaka ve ölüm oranlarının artacağından endişe
ediyorlar. Mânen ölmüş olmalarına bakmıyorlar da bedenen ölmekten korkuyorlar.
Ama ne korku!...
Allah bizi, korona-virüs
aracılığıyla, “dinsiz bir yaşam”a karşı “yaşamsız bir hayat” ile
cezâlandırmaktadır. Allah, kendilerini Tanrı-Kral îlân eden insanlara “tâc”
yâni “korona” takmıştır. Batı Hristiyanlığında Tanrı, “sevgi tanrısı” olduğu
için, korona-virüsün “tanrının bir cezâsı” olduğu düşüncesi yoktur. Ne de olsa
Tanrı onları Îsâ’nın çarmıha gerilmesiyle birlikte ebediyyen affetmiştir. Allah;
tek hak dîn olan İslâm’ı yâni Kur’ân’ı dört duvar arasına hapsedenleri ve vahyi
hayâta taşımayanları ve taşımayı düşünmeyenleri ve buna cesâret edemeyenleri de
korona-virüs ile dört duvar arasına hapsetti. Öyle ya, günahın cezâsı kendi
türünden olur.
Din-dışı çeşitli
ideolojilerle insanların gözlerine ve kulaklarına maske takanlar, korona-virüs
nedeniyle ağız ve burunlarına da maske taktılar. Sosyâl mesafe ile kâlplere de
maskeler takıldı. Peki sırada neresi var?.
Peki bu Korona-virüs yada Kovid
19 denilen şey gerçekte nedir?. Mikrop ve bakteri değil, bir virüs. Peki niçin
bir ilacı bulunamıyor?. Grip, kuş gribi, domuz gribi de virüs değil miydi?.
Onlar bir şekilde tedâvi edilebiliyor. Peki korona-virüs nasıl bir virüstür ki
hiç-bir ilaç fayda etmiyor?. Korona-virüs gerçekten bir “virüs” müdür ve hiç-bir
ilaç gerçekten fayda vermiyor mu?. Gerçekten de korona diye bir virüs ve hastalık
var mıdır?. Yoksa grip, pnömoni-zâtürre, üst-solunum yolu hastalıkları, bronşit
vs. hastalıklar korona-virüs diye yutturuluyor mu?. Yâni son bir yılda solunum
sıkıntısı nedeniyle ölenlerin sayısı önceki yıllara göre daha mı fazladır?.
Bunun istatistiği var mı ve açıklandı mı?. Korona gerçekten ciddî bir salgın mı
yoksa bilindik bir “yaygın” mı?. (Bu-arada “salgın” yerine “pandemi”
kelimesinin kullanılmasına fenâ hâlde gıcık olduğumu da söylemeden
geçemeyeceğim) Yâni korona-virüs denilen şey “gribin bu yılki adı” olmasın!.
Korona “paronaya”ya döndü ve
“koronaya” diye bir hastalık çıktı gibi. Her yıl gripten binlerce kişi
ölüyorken yeni salgın neden daha çok panik ortaya çıkarıyor?. Küresel bir güç
insanları test ediyor olmasın!?. “Acaba insanları ne oranda
yönlendirebiliyoruz” diye bir test?. Dünyâ Sağlık Örgütü verilerine göre Dünyâ
genelinde her yıl 5 milyon civârında grip vâkâsı ortaya çıkıyor ve bundan
kaynaklı ölümlerin sayısı 650 bini buluyorken, korona-virüs konusunda neden bu
kadar panik yaşanıyor?. Korona-virüs denilen şeyin ne olduğu da tam belli değil.
İnsanları alsında belirsizlik öldürüyor. Gripte her 1.000 vâkâdan biri ölürken
korona-virüste bu oran 2.5/100 oranlarında. “35 milyon vâkâdan 1 milyon vâkâ
ölümle sonuçlandı” diyorlar. Acaba hepsi de korona-virüsten mi oldu bu
ölümlerin?. Peki 2020 yılında gripten, kuş gribinden, domuz gribinden, solunum
yolu hastalıklarından dolayı olan ölüm oranları nedir?. Her ölen korona-virüsten
mi ölüyor?. Çünkü belirtiler de diğer hastalıkların belirtileriyle hemen-hemen
aynı belirtiler-semptomlar. Hastalıkları gerçekten doğru bir şekilde ayırabiliyorlar
mı?.
Yılda bulaşıcı hastalıklardan
ölenlerin sayısı yaklaşık 10 milyon kişi. Peki bunlar niçin gündeme gelmiyor?. “Her
yıl 650 bin kişi mevsimsel gribe bağlı solunum sistemi hastalıklarından ölüyor”
deniyor. Virüsün solunum yoluyla alınmasından yaklaşık 2 gün sonra; âni
başlangıçlı yüksek ateş, titreme, genellikle kuru öksürük, baş ağrısı, yaygın
kas ve eklem ağrıları, baş dönmesi, hâlsizlik, burun akıntısı, burun
tıkanıklığı; bâzen ishâl ve kusma varsa “grip” teşhisi konuyor. Şimdi ise aynı
belirtiler için korona-virüsten şüpheleniliyor ve hattâ kesin olarak “korona”
deniyor. Hemen test yapılıyor. Test
sonucu “negatif” çıkmış olsa bile testi yaptıran kişiler devlet ve halk
tarafından fişleniyor ve insanlar tarafından “uzak durulması gereken vebâlı”
muâmelesi görüyorlar. Hâlbuki korona da normâl grip ile aynı belirtileri
veriyor. Prof. Dr. Alev Gürgün: “Öksürük 2-3 hafta sürebilir, inatçı olabilir.
Hastada genel durum hızla bozulabilir. Nefes darlığı ve solunum yetmezliği
gelişebilir. Astım ve KOAH’lı hastalarda atakların tetiklenmesine neden
olabilir” diyor. Fakat bunlar diğer hastalıklar için de geçerlidir. Diğer
hastalıklarda da bu semptomlar görülebilir. Peki o zaman niçin korona-virüs
için bu kadar yaygara koparılıyor?.
Allah’tan başka her-şey
zamanla gücünü ve etkisini yitirir. Bu etkinin gücünü yitirmemesi için ona
sürekli olarak takviye yapmak gerekir ki bunun bile bir sınırı vardır. Fakat
başladığı günden bu-yana 1 yıldır bakıldığında korona-virüsün gücünü aynı hızda
sürdürdüğü görülüyor. Peki neden?. Allah mı lan bu Korona!. Kanımca bu, ya bu
virüsü laboratuvarda üretenlerin onu çok dayanaklı yapmaları yada Allah’ın: “Umulur
ki, Rabbiniz size merhâmet eder, fakat siz (günaha) dönerseniz biz de (cezâya)
döneriz. Biz, cehennemi kâfirler için bir kuşatma yeri kıldık” (İsrâ 8)
âyetine hâlen aykırı davrananların bulunması ve insanların ders ve ibret almamasından
dolayıdır. Çünkü Allah “belki dönerler” diye “acı azap”tan önce “yakın azap”
vermektedir:
“Andolsun,
biz onlara belki (inkârcılıktan) dönerler diye o büyük (uhrevî) azaptan önce,
yakın (dünyevî) azabtan da tattıracağız” (Secde 21).
Termodinamiğin 2. Kânunu
olan Entropi’ye göre her-şey zamanla zayıflar ve kullanışsız hâle doğru gider.
Sonunda da en kullanışsız hâle gelir ve gücünü ve etkisini kaybeder. Peki korona-virüs
niçin zayıflamıyor ve ölmüyor?. Aslında bir şeyi güçlü tutan şey ondan
kokulmasıdır. Bir şeyden ne kadar çok korkarsanız o şey o oranda güçlenir. Fizîki
etkisini yitiren şey ondan korkulmaya devâm edildikçe psikolojik etkisini sürdürmeye
devâm eder. Yâni aslında korona-virüs konuşuldukça ve istatistikler her gün verildikçe
psikolojik anlamda güçlenmiş oluyor. Psikolojik etki insanlarda fizîki etki
gibi algılanıyor ve insan davranışları da olağan-üstü durumunu koruyor.
Korona-virüs korkusu plasebo etkisiyle insanları daha fazla hasta ediyor.
Bu hastalığa yakalanan insanlar,
propagandadan dolayı aşırı bir gard alıyorlar. Testi pozitif çıkan ve
karantinaya alınan insanlar; “acaba ne kadar ateşleneceğiz?, nefesimiz ne kadar
daralacak?, çok mu öksüreceğiz?”, “hastâneye kaldırılıp solunum cihazına
bağlanır mıyız"?” vb. gibi düşüncelere ve korkulara kapılıyorlar. Fakat
bir gün iki gün geçince aslında normâl grip kadar bile bir etki yapmadığını
gördüklerinde “çok da bi şey yok bunda” demeye başlıyorlar. Mangal yakarak,
bilgisayar oyunu oynayarak, internete takılarak karantinayı tamamlıyorlar. Şu
da var ki, karantinadan sonra yapılan testler de pozitif çıkıyor aslında. O
yüzden devlet hastâneleri “karantina sonrası test yapmaya gerek yok” diyor.
Fakat özel hastaneler para kazanmak için testi yapıyor ve karantinayı
tamamlayanların testleri büyük oranda yine pozitif çıkıyor. Böylece insanlar yeniden
bir korkuya kapılıyorlar. Korona’ya yakalananlar zamanla, bu virüsün grip kadar
bile etkisinin olmadığını görüp-anlayıp ondan korkmamaya başlayınca korona-virüs
anlamsızlaşacak ve “virüslerden bir virüs” hâline gelecektir. Gücünü ve etkisini
de bu şekilde yitirecektir. Çünkü korona-virüs denilen şey “bir grip salgını”ndan
başka bir şey değildir. Kesin olan bir şey var ki bu korona-virüs çok fazla
abartıldı ve abartılıyor.
Nasıl ki grip, kuş gribi ve domuz
gribi varsa, şu-anda da “korona-grip” var. H1 N1 vardı, şimdi de Kovid 19 var. Bu
da bir grip türü. İspanyol Gribi vardı bir zamanlar, korona-virüse da Çin Gribi
deyin gitsin. Gribin bu yıl yaşadığı değişime Kovid 19 deniyor. Görece biraz
daha etkili ve yayılma hızı yüksek. Fakat çok abartıldı ve bir felâket gibi
sunuldu ve Korona ismiyle tüm Dünyâ dehşete düşürüldü-düşürülüyor. Artık kendinden
başkasını “şüpheli” görmeyen yok. Herkes kendinden başkasını hattâ kendisini de
vebâlı olarak görüyor. Küresel bir şizofreni durumu oluştu. Millet korona-virüs
yüzünden çıldıracak hâle geldi. Herkes korona-virüslü zannediliyor ve dolayısı
ile toplumsal bir düşmanlık ortaya çıkıyor. Her gün bir başka kavga çıkıyor korona-grip
nedeniyle insanlar arasında. Belki de bu şeytânî bir “proje” sonucunda
oluyordur. Yaşanan hastalığın şiddeti, ortaya çıkan şizofreni ve psikolojik durum
kadar tehlikeli ve etkili değil. Psikolojiler fenâ hâlde bozuldu. Mantık işlemiyor.
Akıl yürütülemiyor. Zâten filyasyon ile sürecin işi sonuna kadar tâkip etmesi
mümkün olmadığından dolayı herkes otomatikman şüpheli hâle geliyor. “Acaba nereden
kaptım”, “oradan mı, buradan mı”, “o zaman o da vâkâlı, pozitif” gibi sözler
yada iç-konuşmalar almış başlını gidiyor. Kişilerin şüpheli olarak görülmesi ve
kabûl edilmesi için o kişinin tedbir amaçlı da olsa test yaptırmış olması
yetiyor.
“Tek yapacağımız şey bilime ve modern tıbba güvenmektir” diyorlar. İyi
de modern tıp bize ne getirdi ki!?. Maske, mesâfe ve hijyen. Lâkin bu öneriler
modern tıbbın başlattığı bir şey değildir. Binlerce yıllık tecrübe zâten bunu
söylüyor; “salgın olan yere girmeyin ve oradan çıkmayın, temizliğe dikkat edin”.
1400'lü yıllarda yaşayan Amasya’lı
tabip-cerrah Sabuncuzâde Şerâfettin Efendi, “salgın hastalıkla mücâdele”
hakkında bakın neler yazmış:
“Ellerini onat yu” (ellerini
güzelce yıka), galebeliğe girme (kalabalığa girme), selâmı uzakça vir (uzaktan
selamlaş), eyi yi vü eyi iç (iyi ye ve iyi iç), hasta isen yatıvir (hasta isen
yat), taşra çıkma, (dışarı çıkma), taşrada yüzün ört (dışarıda yüzünü kapa),
bi-iznillah nesne dokunmaz (Allah’ın izniyle bir şey olmaz)”.
Modern tıp zâten hangi hastalığa
kesin tedâvi sunmuş ki korona-virüse kesin tedâvi bulabilsin?. Siz gerçekten de
modern tıbbın korona-virüsü tümüyle bitirebilecek bir aşı-ilaç bulabileceğini
düşünüyor musunuz?. Sars da bir korona-virüstür ve aşısı hâlen bulunamadı. Korona
ile mücâdele için yaklaşık 1 yıldır aşı-ilaç bulma çalışmaları yerine Allah’a
duâ edilip yakarılsaydı daha olumlu sonuçlar olurdu. Zîrâ bir arpa-boyu bile
yol alınamamıştır.
Modern-bilim ve modern-tıp
ne diyorsa halk ona sanki kesin bir bilgiymiş gibi hemen inanıyor. Hiç-bir
şüphe duymuyor ve sorgulamıyor. Tabi sorgulayanlar da var. Onlardan birisi olan
Mehmet Özkan Özdemir bu bağlamda şunları söyler:
“Bu tür
globâl histeriler sırasında dayatılmış, kabûl görmüş algıların karşısına
değişik bakış-açıları ile çıkmak zordur. Ancak bilimsel gelişmenin temeli,
‘kabûllenilmiş algılar’a değil, bilimsel verilere dayandırılan yalın gerçeklerdir.
Aşağıdaki tüm veriler Dünyâ Sağlık Örgütü (WHO) ve ABD Hastalık ve Korunma
Merkezleri (CDC) kaynaklarından derlenmiştir. Her yıl gribâl enfeksiyonların
%11’i influenza ve RSV virüsleri, %14’ü korona-virüsler, %29’u rhino-virüsler
ve geri kalan % 46’sı ‘bilinmeyen virüsler’ tarafından oluşur. Her yıl her 1.000
kişiden biri grip ve bağlı komplikasyonlardan ölür. (%0.1) Bu ölenlerin %5-14’ü
korona-virüs nedenli ölümlerdir. Yâni 82 milyon nüfûsu olan ülkemizde her yıl
yaklaşık 82.000 kişi grip ve gribâl enfeksiyonların sonucunda kronik akciğer,
kâlp, hipertansiyon, diabet, immün yetersizlik hastalarında gelişen
komplikasyonlarla ölür. Bu ölümlerin %5-14’ünün korona-virüsten olduğu gerçeği
ile ülkemizde her yıl 4.100 ile 11.480 kişi o yılki mutant korona-virüsler
nedeniyle hayâtını yitirir. Her yıl!!!. Geçtiğimiz yıl ve önceki yıllarda da
grip ve nezle nedeni ile on binlerce Türk vatandaşı hayâtını kaybetti ve haberiniz
bile olmadı. Geçen yıl Dünyâ’da toplamda 7 milyon insan grip ve griple
tetiklenen komplikasyonlardan öldü ve bunların da 350 bin ila 1 milyon kadarı
geçen yıl korona-virüs sebebiyle öldü. Siz hiç ‘gripten öldü, nezleden
öldü’ gibi bir haber duydunuz mu?. Duymadınız. Neden?. Korona-virüsten
ölenlerin hemen tamâmı yaygın pnömoniden ölür. 2016 yılında Dünyâ Sağlık Örgütü
verilerine göre 3 milyon kişi pnömoniden öldü, bunların hiç-birine korona-virüs
testi yapılmamıştı.
Soruyorum
bu gürültü, patırtı neden?. Geçen yıl siz farkında olmadınız, bu sayı toplamda
yaklaşık 10.000 civârındaydı, ancak geçen yıl hiç-birisine korona-virüs testi
yapılmadığından bu korku gelişmedi. Geçtiğimiz yıl kaç sanatçı, kaç sporcu, kaç
tanınmış insan, kaç doktor, hemşire, kaç devlet başkanı grip oldu biliyor
musunuz?. Şöyle ki, yarısından fazlası gribâl enfeksiyon geçirdi, bu nedenle
ölen dünyâca ünlü isimler oldu. Politikacılar, sporcular, profesörler öldü.
Size onları ‘akciğer yetmezliği, kâlp yetmezliği’ nedeni ile ölüm olarak
bildirdiler. Ama onlar da hepsi grip virüsü nedeni ile öldü. Bizlerin de en az
yarımız geçen yıl grip ve nezle geçirdik, haber konusu olmadık, demek ki geçen
yıl kitleler hâlinde ölmediysek bu sene de ölmeyeceğiz. Geçen yıl hiç-birimizi
televizyonlardan tek-tek saymadılar ve her gün tüm TV kanallarında herkesin
ilgilendiği ‘sayısal istatistik’ hâline getirmediler. Şöyle düşünelim,
insanların aynı evde yaşayıp da birisinin dışarıda çalışıp, diğerinin
çalışmayıp evde kalan bu iki kişiden birine mikrop bulaşmışken, diğerinin temiz
kalması mümkün müdür?. Bu salgından korunma algoritmasına da uygun değildir,
düz mantığa da.
Bu panik ve
alarm hâlinin nedeni ölüm sayısı olmamalı, çünkü yılbaşından bu yana 3 ayda
Dünyâ’da 5 yaş altı 1.950.000 çocuk öldü. HIV/AİDS nedeniyle 432.000 kişi,
sigara nedeniyle 1.285.000 kişi öldü. 275.000 kişi intihar ederek, 2.110.000
kişi de kanser nedeniyle öldü. Dünyâ’da yalnızca bugün 26.000 insan çoğu çocuk
olmak üzere açlıktan ölüyor.
Peki bu yıl
ki korona-virüsün öncekilerden daha korkunç kabûl edilmesini hangi faktörler
sağlamaktadır?. Çok iyi bilinir ki korku olmadan toplumda yapılacak köklü
değişikliklerle ilgili algı oluşturulamaz. Her büyük globâl seviyedeki salgın,
dünyâ savaşları gibi ağır korku yaratan dönemlerden sonra Dünyâ’da çok köklü
sosyâl ve ekonomik değişimler olur. Bu salgın da bir gün bitecek, ancak
bittiğinde insanların toplumsal yaşam alışkanlıkları ve ekonomik durumlarının
epeyce değişmiş olduğu görülecektir. Örneğin globâl büyük sermâye sâhipleri
oluşacak, ekonomik krizler sonrası zarar eden firmaları ve sanâyi kuruluşlarını
yok değerine ele geçirecek ki Çin’de bu değişim oldu bitti bile”.
Bir yazıda şunlar söylenir:
“Eminim ki bu virüs kısa bir sürede etkisini yitirecek ama bu travma sebebiyle
Dünyâ bir daha aslâ eskisi gibi olmayacak. Şu-an hepimiz Memento Mori
(öleceğini unutma) aşamasındayız; virüs tehlikesi geçtikten sonra Carpe Diem
(günü yaşa) moduna geçilecek. İnsanlar daha fazla gezecek, daha fazla yiyecek,
daha az sâhip olacak. Dünyâ ekonomisi bu yöne evirilecek. Göreceksiniz şu-anda
bir yere çıkmaya korkan insanlar, ölüm korkusunu atlattıktan sonra çok daha
fazla gezecek, çok daha fazla harcayacak ve çok daha az biriktirecek. Yâni
aslında tam da kapitâlist sistemin istediği gibi”.
Korona-virüs nice modern
teorileri çürüttü. Korona-virüs ile birlikte salgınların ilkellikle bir
alâkasının olmadığı anlaşılmıştır. Beton, asfalt ve hijyen korona-virüsü önleyememiştir
ve insanlar kırsal alanlara kaçmaktadır. Böylece modernizmin bir teorisi daha
çökmüştür. Korona-virüs olayı ile birlikte, modern aklın ortaya koyduğu bilim
ve teknolojinin, bir “abdest” kadar bile gücünün olmadığı anlaşılmıştır.
Korona-virüs, modern insanın
üç tanrısını yıktı: Akıl, para, modern-bilim ve teknoloji.
Korona-virüs bize,
ihtiraslarımızın ihtiyaçlarımız olmadığını gösterdi.
Korona-virüs göstermiştir
ki, şerrin yayılması, hayrın yayılmasından çok daha hızlı oluyor.
Korona-virüs ile birlikte
insanların en çok neyden korktuğu ortaya çıktı. İnsanlar “ölüm-ötesi”nden
değil, “ölmekten” korkuyorlar. Ölmemek için her-şeyden vazgeçebiliyorlar.
Korona-virüsten en çok
etkilenenler, liberâl-kapitâlist-emperyâlist sistemi en yoğun kullananlardır.
Korona-virüs’ün tüm Dünyâ’yı
etkileyen bir salgın hâline gelmesi, tüm Dünyâ’nın sapkın hâle gelmesinden ve
sapmış olmasının bir sonucudur.
Modern insan “görmediğime
inanmam” ve “görmediğimden korkmam” diyordu. Fakat görmediği korona-virüse hem
kesin olarak inanıyor hem de korona-virüsten kaynaklanan korkusu, her-şeyden çok
daha fazla olan bir korkudur. Korktuğu şey toplamda 15-20 gramlık bir şeydir.
Zamânında domuz gribi de çok
fazla abartılmıştı. Oysa o yıl normâl gripten Dünyâ’da 250 bin-500 bin kişi
ölmüşken, domuz gribinden 14 bin kişi öldü. Hâlbuki ne çok panik yapılmıştı. Yeterince
etki yaratılamayınca bu sefer de korona-virüsü çıkardılar ve bu sefer gerçekten
de başarılı oldular Dünyâ’yı velveleye vermekte. Belki de bu, daha etkili bir
virüs üretebildikleri içindir. Zâten her sene daha kış gelmeden; “bu yıl çok
büyük salgınlar olacak” derler. O “büyük salgını” bu sefer tutturdular. En
azından insanları “büyük salgın” diyerek korkutmayı başardılar.
Yok “aşısı bulunacak”, yok “ilacı
bulunacak” falan diye boşuna ümitlenmeyin. Hangi hastalığın ilacı bulunmuş ki
korona-virüsün ilacı-aşısı bulunsun?. Daha normâl gripten koruyan kesin aşı
bile bulunamadı. Aşıya rağmen yine de grip olunabiliyor?. Çünkü koruma oranının
%60 olduğu söyleniyor. Zâten hiç-bir “kronik” denilen hastalığın ilacı yoktur,
bulunmadı yada bulunamıyor. Doğaldan koparak zâten bulunamaz da. Korona’nın da
aşısı yada ilacı bulunamaz ve bulunamayacak. Dolaylı yoldan görece “iyi”
gelecek olan ilaçlar kullanılacak. Modern-seküler-kapitâlist zihniyetle “şifâ”
verecek hiç-bir bulunamaz ve belki bulunmak da istenmiyor.
Maske üreticilerine yoğun iş
çıktı ve birileri epey bir para kazanmakta. Fakat maskelerin koruyup-korumadığı
da muammâ. Bakıldığında maske takanlar ezici çoğunlukta olmasına rağmen yine de
vâkâ ve hasta sayısı artıyor. Demek ki pek de korumuyor. Hattâ belki yararı
kadar zarârı da olabilir. Mesâfe de uygulanabilecek bir şey değildir. İnsanlar
ne yaparlarsa-yapsınlar bunu tam olarak uygulayamazlar. Hayat devâm ediyor ve
insanlar büyük şehirlerde yaşıyor. İnsanı gerçek anlamda ancak bağışıklığı
korur. Dünyâ’da bağışıklık sisteminin yenemeyeceği bir hastalık yoktur,
olmamalıdır. Fakat hem kimyâsal eklenmiş gıdâlarla hem de elektrik ve çeşitli
sinyâllerle bağışıklığımız etkilenip zayıfladığı için bâsit bir virüs bile
gürültü koparabiliyor. Sağlıklı yeme-içme, giyinme, uyku haram ve pis şeylerden
uzak durmak, bağışıklığı güçlü tutacağı için insanları da sağlıklı kılar.
Hiç kimsenin bu konuda tam olarak
bir şey bildiği yok. Bilemezler de. Bu hastalık biraz da cezâdır çünkü. Ama
gelin görün ki bunu hiç kimse hesâba katmıyor ve kendine çeki-düzen vermiyor.
Allah’tan yardım istemediği gibi Allah’tan yardım istemeyi ilkellik ve yobazlık
olarak görüyor. Oysa Allah diyor ki; “bu Dünyâ’da her gün 25.000 kişi
açlıktan-susuzluktan ölüyor, bombalar nedeniyle ölüyor, ahlâksızlık, adâletsizlik
ve şiddet nedeniyle ölüyor. İnsanlar mâneviyattan koptuğu için intiharla,
uyuşturucuyla, sigara-alkôlle vs. ölüyor. Bunları görmüyorsunuz. O hâlde size apaçık
göreceğiniz bir cezâ vereyim. Belki bu cezâ diğer şeyleri de görmenize neden
olur da kendinize çeki-düzen verirsiniz ve Dünyâ’yı daha yaşanılır bir yer
hâline getirmek için çalışırsınız. Üstelik böylece âhirette de acı azaptan
kurtulursunuz.
Korona-virüs denilen şey
aslında “korona-grip”tir. Korona-grip o kadar da korkulacak bir şey değildir.
Zâten Türkiye’de açıklanan vâkâ sayılarının da “sâdece ilaç tedâvisi gören ve
hastâneye yatanların sayısı” olduğu ortaya çıktı. Meğerse “100.000 kişiye test
yapıldı ve 1.500 vâkâ oldu” denirken, test sonucu pozitif çıkmasına rağmen
hastalık belirtisi göstermeyenleri saymıyorlarmış. Belirti gösteren-göstermeyenler
sayılsa herhâlde toplam vâkâ 100.000’de 25-30.000 kişi olacak belki de. O hâlde
ne olmuş oluyor?. Korona-virüs denilen korona-gribin, insanları o kadar da
etkiyen bir şey olmadığı ortaya çıkmış oluyor. Zîrâ korona-virüs da bir griptir
ve ancak grip kadar tahribat yapar.
Virüsün sayısı ancak 7
milyar sayısına ulaştığında insanı “hasta” ediyor ve semptom görülmeye
başlıyor. 2-3 milyar civârındaki virüs sayısı kişide belirti göstermiyor ve
insanı etkilemiyor. O hâlde bu, “testi negatif çıkanların vücutlarında tek bir
tâne bile virüs yok” demek değildir. Herkeste korona-virüs var ama sayısı çok
değil. Bir-kaç milyon tâne virüs olması insana bir şey yapmıyor ve etkilemiyor.
Aslında tüm insanlarda korona-virüs var ve sâdece hasta edecek sayıda değil. Bu
da aslında korona-virüsün sâdece ilerlemiş hâlinin hasta ettiği ve ölüme sebep
vermesi demektir ki, bu tüm hastalıklar ve virüsler için geçerlidir. İlerlemiş
grip de insanı öldürebilir. O zaman biz niye özellikle korana-virüsten bu kadar
çok korkuyoruz?. Önlem alalım tamam ama aşırı korkmaya gerek yok. Zîrâ korana-virüs
de griplerden bir griptir, virüslerden bir virüstür.
Korona-virüs denilen ve
aslında korona-grip olan hastalık, aşıyla-ilaçla falan değil, insanların bu
hastalığı griplerinden bir grip olarak görmesiyle, o şekilde kabûl etmesiyle;
siyâsilerin ise bir süreç içinde; “tamam bitti” yada “etkisizleşti” şeklinde açıklamalar
yapmasıyla yâni korona-virüsün anlamsızlaşmasıyla bitecektir. Çünkü korona-virüsün
daha çok psikolojik etkisi vardır. İnsanlar bu hastalıktan, fizîki olmaktan çok
psikolojik olarak etkileniyorlar. Bu etki kaybolduğunda maskeler de bir kenara
atılacaktır. “Korona-virüsün maskesi” düşünce, yüzlerdeki maskeler de inecektir
inşaallah.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Ekim 2020